Kimden Korkmalı

Bu temalar için hakikat nedir?

Yazan:

Orhan Mihailov

?

Cenazeden bir gün sonra idi. Ayşe, yatağının üzerinde döne döne sabahı bekliyordu. Gözlerine bir türlü uyku girmedi. Kocasının ölümünden kalan acıyı henuz yeni yeni anlamaya başladı. Yüreğindeki sızı onun dünyasını karanlığa çevirmişti. Ama bununla yetmezmiş gibi, acı hatıralarına bir de korku eklendi. O ses! O ses neydi? Çatının üstünde gezen kedinin sesi Ayşe'nin kulağına erince, onun düşünceleri birdenbire sanki bir karanlık çukuruna çekildi. Yüreğindeki şüphesi giderek büyüyordu: "Bu benim kocam olmasın?" Daha dün onun komşularından biri ona anlattırdı, nasıl ölü yıkandıktan sonra, onun suyunun üstünden kedi atlamış. Onun da aklına bu geldi ve büyük korku içine düştü. Acaba, Ayşe'nin bunca sevdiği 25 senelik kocası, bağrına bastığı hayat arkadaşına şimdi ne oldu? Onların yaşamında kocası ona tık tık gibi bakmış ve bir dilimi ikiye bölmüşler, sevgileri herkese örnek olmuş. Ve bundan sonra kocası ona eziyet mi verecekti? ...

Bu olayı okuduğunda kendini nasıl his ettin. Şimdiki düşüncelerinde bunu biraz düşün. Acaba öyle bir şey olabilir mi? Ölüler sahiden dönüyor mu? Rüyalarımıza girip bizi rahatsız ediyor mu? Hayvanların şeklini alabilirler mi? Ölüler 'Acıktım!' diyebilirler mi? Onların sözlerine uyup onlara kurban keselim mi?

Sen ölülerden korkuyor musun? Onlar sana zarar verebilir mi? Onlar senin kızanlarını öldürebilir mi? Sanıyorum, bu önemli temaya merak etmeye başladın. Sana bu broşürde bu korkunç meselelerden için anlayış vermek istiyorum. Sana göstermek istiyorum, kimden lazım korkasın, kimden lazım korkmayasın.


Ölüleri doyurmak

İnsanlar, ölüleri doyurmak temasında türlü türlü şeyler düşünü-yorlar. Mesela:

- Ölülerin günleri yapıldığı zaman, ölüler karnılarını doyururmuş.

- İnsanların rüyalarına gelip, "acıktım" derse ya da yerken bir şey görülürse o zaman diyorlar ki, ölü acıkmış.

Evet, bu düşünce doğruysa, demek oluyor ki, ölüler anlıyorlar ne zaman acıkıyorlar ve ihtiyaç duyorlar yemeğe. Onun için araştıralım, acaba bir insan öldüğü zaman, duyguları var mı, anlayışı var mı, ya da yürümesi ve görünmesi var mı?

Yakınlarımızdan biri öldü mü, biliyoruz ki, ayrılığımız dünyanın sonuna kadar ve bir daha görüşmemiz imkânsız. Bu ayrılık insanın en büyük acısıdır. Çok iyi anlıyoruz ki, görüşmemiz son oluyor. Eger kısa zamandan sonra onunla tekrar görüşeceksek, o zaman ne için bu kadar büyük acı duyuyoruz. Öyle olaylar var, adamın karısı ölüyor, o da bütün hayat bu acıyı çekmesin diye, kendini öldürüyor. Eger görüşmek olsaydı, insanlar bu kadar büyük acı duymazdılar. Adam da kendini öldürmezdi. Çünkü diyecekti: "Biz gene görüşeceğiz".

Ölüm ayrılık demektir. Bu sözü çok defa kullanıyoruz. Çok sevdiğimiz bir kişi ölüm yatağında olsun, diyoruz: "Ya Rab, acı bize, kıyma bize ve bizi ayırma." Bazıları gene diyor: "Bizi kimse ayıramaz ölümden başka." Bu sözleri söylerken çok iyi anlıyoruz, ölüm kesin bir ayrılık demektir.

Kimi kere başımıza şöyle bir hal geliyor: bir gün içinde bütün paramızı da, malımızı da kaybediyoruz. O zaman canımız biraz acıyor. Sonra diyoruz: "Sağ olduğum kadar her şey yerine gelir." Ama insan öldü mü, geri dönmez. Nasıl öyle bir söz var: "İnsan polisle giderse geri döner, ama hocayla giderse geri dönmez."

Eger merak edersek, acaba insanın ölümden sonraki hali nedir, onun ruhuna ne oluyor diye, o zaman en iyisi, insanı yarattıran Allaha soralım. O bize kendi kitabında, yani Kitabı-Mukaddes'te, cevap veriyor:

"Ve toprak yere evvelki haline dönmeden ve ruh onu veren Allaha dönmeden, Yaratanı hatırla." (Vaiz 12:7).

ÖLÜLER

mi yiyor,

yoksa

DİRİLER Mİ?

Evet, insanın hali hayvanınkinden farklı. Onlarda sade ten ve can, yani bir yaşama kuvveti var. Ama Allah her bir insan için ayrı bir ruh yarattırıyor. Onu henüz bebek anasının karnında iken ona veriyor. Ve o andan sonra Allah o ruhu özlüyor, istiyor o ruh hep kendisine yakın olsun. Kişi ölünce de Allah o insanın ruhunu geri alıyor kendisinin yanına. İnsanın teni toprağa dönüyor, ama hep orada kalmayacak. Dünyanın sonunda Allah ölmüş olan bütün insanların ruhlarını yeniden salacak ve her birine yeni, hiç çürümeyen birer ten verecek. Ama o güne kadar, ölmüş insanların ruhları bir bekleme halindedirler. Onlara izin yoktur, yeryüzüne dönsünler ve hayatta olan kişilere gözüksünler.

Kişilerin dedikleri gibi, ölülerin ruhları yeryüzünde gezerse, demek dünyanın sonu gelmiştir. Lazım en birinci diriliş olsun, ondan sonra ruhlar gezmeye serbest olacaklar. Allahın gözünde insanın en önemli parçası onun ruhudur. Ten o ruhun evidir, ama o evin içinde asıl yaşayan senin ruhundur. Allah onu yanına aldı mı, izin vermeyecek, yeryüzüne dönüp sağa sola dolaşsın.

Zaten ruh serbest gezip istediğini yapmış olsaydı, o zaman her bir insan ölmek istemeyecek mi? Daha rahat olmayacak mı? Hayır, aslında hepimiz bir parça anlıyoruz ki, insan öldükten sonra onun ruhu Allahın yanına döner ve orada kalır. Başka düşünceler sade yalandır.

Buna karşı insanlar bügüne kadar konuşuyorlar ki, ölünün ruhu kırk gün gezermiş, evini dolaşarmış, kendini gösterirmiş. Kimi ölülerin ruhları kendi insanlarına kötülük yaparmış. Kimi ruhlar da korkuttururmuş. Çok insanlardan duyuyorum, o kadar bıkmışlar ki, deli oluyolar kırkı geçsin de rahat kalsınlar. Ama bakarsak, kırk gün atladı mı, onun gelmesi kesilmiyor. Sonra "Acıktım" diyor, sonra kişileri almak istiyor.

Şimdi insanların ikiyzlülüğünü göstermek istiyorum. Bir taraftan ölülerinin gelmesini istiyorlar. bir taraftan istemiyorlar. Çünkü bir tarafta yumuşaklıkla "Acıktım" diyor. O zaman insanlar iyi karşılıyorlar. Ama öbür taraftan ölü kişiyi almak istedi mi, insanlar şaşırıyorlar ne yapsınlar da gelmesin. Soğan alıyorlar, sarmısak alıyorlar, ne kadar ölü gelmesin. Hem de diyorlar. "Kudurmuş bu! Yatsın orada kafası üstüne!"

Evet görüyoruz ki, ölülerin dönmesi imkânsız. Açan öyleyse, "Rüyama geldi ve acıkmış" diyebilir miyiz? Çünkü kesin biliyoruz, geri dönemez.

Öyleyse, nasıl oluyor da, bu kadar çabuk fikrimizi değiştiriyoruz, ne konuşulursa ona kanıyoruz. Acaba böyle durumlarda biraz düşünemeyiz mi, bana gelen bu kimdir. Kesin biliyoruz ki, bizim ölümüz yaşamıyor ve geri dönemez. O zaman kendimize soralım: "Beni aldattıran kim?"

Yemekler

BEDENE gidiyor

RUHA

ermezler

Sizlere bir olay anlattıracam: adamın biri çok kötü. Hırsızlık yapardı, insan öldürürdü, kişileri aldattırırdı. Mahpus yatar ve çıkar, ama fenalıklarını bırakmaz. Bir gün polisler onu yakaladılar. Zaman sonra, polisler adamın bagajlarını getirip haber verdiler, o öldü diye. Onunkileri çok ağladılar. Ve başladılar, adamın günlerini yapmaya. Ama tam kırkıncı gününü yaparken, trak kapı açılıyor ve ölü adam içeri giriyor. İnsanlar çok şaşıp kaldılar. Sonra anlaşıldı, polislerin haberi yalanmış. Adam gene hiç ölmemiş.

Bu bizi biraz düşündürsün: yalnız yaşayan bir insan döner ve evine gelir. O zaman bizden yemek isterse ona veririz. Çünkü sade yaşayan kişilerin ihtiyacı var yemeğe. Eger ölüler de evlerine dönselerdi, demek olurdu ki, onların da duyguları ve anlayışları var. Ama görüyoruz, ölülerin anlayışı ve duyguları yok.

Biraz düşünürsen, anlayabilirsin burada insanları aldattıran kimdir. İnsanları aldattıran şeytandır. Belki diyebilirsin. "Bu nasıl olabilir?" Evet, şeytan görünmeyen bir ruhtur. Onun kuvveti, insanın kuvvetinden çok daha büyük. Şeytan bilir insanın zayıflıklarını ve bilir insanı nasıl aldattırıp alıştırsın.

Onun için şeytan böyle fırsatları kullanıyor. Ölü senin rüyana gelemez, çünkü fırsatı yok bunu yapsın. Ama bu fırsatı şeytan kullanıyor. O ruh olduğuna, onun kuveti var bunu yapsın. Onu şöyle yapar: insan biçimine girer ve kendini ölen kişiye benzettirir. Yalnız insan biçimini değil, ama kedi ve köpek biçimini de alır. Senin, benim ve yaşayan her bir insanın biçimini alabilir.

Kısa bir olay anlattırmak istiyorum. Belki de senin hayatında aynısı olmuştur, ya da birinden böyle bir şeyler duymuşsun. Bir kadının kocası askermiş. Bir gece, kadın henuz uykuya dalmamışken, kilitli kapı açılıyor ve içeri bir adam giriyor. Aynı kocası gibi dolgun. Saçları, yüzü gözü, aynısı. Asker rubalarıyla dikiliyor kadının karşısına ve gülüyor. Ama kadın anlıyor ki, onun kocası değil. İstiyor bağırsın, ama sesi çıkmıyor. Ancak bir iki dakkadan sonra sesi çıkıyor, kadın da bağırmaya başlıyor. O anda önündeki adam dakkada kayboluyor.

Evet, şeytan işlerini böyle görüyor. Kimi kere rüyalarda, kimi kere yaşayan birinin biçiminde, kimi kere gene ölmüş olan insanların biçiminde kendini gösteriyor. Onun istediği, bütün insanları kendi sırasına alıştırıp günaha soksun. Ölülerin ihtiyacı yok yemeğe. Şeytanın da ihtiyacı yok, ama onun maksadı, insanları kendine bağlasın.

İnsanın düşüncesi ne kadar suvadır. Hemen herşeye inanıyor, ne kadar kafasını zorlamasın. Ama kafanı biraz zorlarsan ve interes edersen, öğrenebilirsin, acaba ölülerin gelmesi doğru mudur. Kendine şunu sormalısın: "Ben bu düşüncelere neden bu kadar kolay inanıyorum? 'Allahın istediği budur' diye mi, yoksa 'Bunu dedelerimizden gördük' diye mi?"

Evet biraz temamıza dönelim. İnsanlar diyorlar, ölüler yermiş ve konuşarmış. Ama aslında sen çok iyi biliorsun ki, yalnız bir yaşayan adam yiyebilir ve konuşabilir. Bizler ne zaman acıkıyoruz? Üç ayda bir kere mi, ayda bir kere mi, yoksa bir günde sık sık mı acıkıyoruz. Elbette sık sık acıkıyoruz. Ama bir insan öldü mü, onu kaç gün aç brakıyorsun? Nasıl oluyor da, ölü o iki günün içinde acıkmıyor? Neden sana acıktığını bildirmiyor? Ölüyü beklerken kim ihtiyaç duyuyor yemeğe ölü mü, yoksa bekleyenler mi? Elbette bekleyenler.

İncil kitabında okuyoruz, nasıl İsa Mesih ölü kişileri dirilttirdi. Birincisi, Lazar adında bir adam, ikincisi de 12 yaşında bir kız.
İsa 4 günlük ölüyü dirilttirdi. Ondan sonra ölü adam insanların arasına girdi. Yuh. 11: 39-44'te şöyle yazıyor: 'Ölenin kızkardeşi Marta, "Rab, o artık kokuşmuştur, öleli dört gün oldu" dedi. İsa ona, "Ben sana, 'iman edersen Tanrı'nın yüceliğini göreceksin' demedim mi?" dedi. Sonra yüksek sesle, "Lazar, dışarı çık!" diye bağırdı. Ölü, elleri ayakları sargılarla bağlı, yüzü bezle sarılmış olarak dışarı çıktı. İsa oradakilere, "Onu çözün ve bırakın gitsin' dedi.'

Luka 8:54-55'te şöyle konuşuyor: 'İsa kızın elini tutup "Kalk evladım" diye bağırdı. Kızın ruhu döndü ve kız dakkada ayağa kalktı. İsa buyurdu, ona yemek versinler.'

Evet, birinci okuduğumuz meselede gördük, ölü olan Lazar insanların arasına ne zaman girdi? Önce onun teni dirildi, sonra yaşayanların arasına girebildi. Çünkü yalnız bedence yaşayan insan girer yaşayanların arasına, ölü bir insan giremez.

İkinci meselede gördük, İsa oniki yaşında bir kız diriltirdi ve "Ona yemek verin" dedi. Burada da okuyoruz, önce onun teni dirildi, sonra ihtiyacı oldu yemeğe. Ölü iken kız acıkmadı.

Sanıyorum, artık merak verecen araştırmaya. Görüyorsun, ölüler kişiye geldikleri zaman, saklı saklı geliyorlar. İnsan ne zaman saklanır? Ne zaman bir hırsızlık yapmış ya da insan öldürmüş, o zaman saklanır. Saklanması da yalnız polislerden olur. Ama ölüler kimden korksunlar da, saklı saklı insanların rüyalarına gelip "acıktım" desinler. Ama öyle biri var, o lazım korksun: hırsızlık yapan ve katillik yapan şeytandır. Çünkü onun sebebi var, Allahtan korksun. Onun için işlerini saklı saklı yapıyor. Onun işi, seni aldattırsın, Allah'tan çalıp uzaklaştırsın, ve en sonunda seni öldürsün.

Eger bunu anladıysan, ve fark ettiysen, şimdiye kadar senin hayatınla kim oynadı diye, biliyorum ki, senin yüreğin çok sızlayacak. Acaba sen artık razı olacan mı, başkalarının hayatlarıyla da oynasın, onları Allah'tan uzaklaştırıp öldürsün. Sanıyorum ki, sen buna artık hiç razı gelmeyecen. Ama şeytanın yaptıklarını başkalarına bildirmeye başlayacan, onlar da korunsunlar.

Şeytanın işi yalnız bu değil. Sana onun başka işlerini de göstermek istiyorum. Yalnız sabırlı ol ve oku. Görecen, senin hiç aklın sarmadığı ve hiç düşünmediğin bir şeyleri insanlara yaptırıyor.

Büyücülük kimin tarafından yaptırılıyor

Acaba, aşağıda saydığım işler senin başına gelirse, ne yapacan:

- ağır bir hastalığa yakalandın,

- önemli bir malın çalındı,

- birisine aşk olmuşsun, o gene sana aşık değil,

- birisinin mutluluğunu kıskandın ve onun hanesini bozmak istiyorsun.

Evet, insanlarımız çaresiz kalıp öyle durumlara düşünce hep aynı yere başvururlar: hocaya, falcıya ya da büyücüye. Bu büyücülük acaba iyi şeyler için mi, kullanılıyor ve kime dayanarak yapılıyor?

Büyücülük şeytanın hizmetçileri tarafından yaptırılıyor. Üç türlü mesele için:

1. Ölüm için yapılıyor.

2. Ayırmak için yapılıyor.

3. Toplaştırmak için yapılıyor.

Bunların her birisi için birer örnek verecem:

Acaba, bu Afrikalı büyücüden bizim büyücülere ne fark var?

1. Karı koca anlaşamadıkları için ayrılıyorlar. Kadının yüreğine mertlik geliyor, istiyor kocası ölsün. Şeytan o kadına insanlar yolluyor. Gelip diyorlar: "Filanca yerde var bir büyücü kadın. Ona git, o sana iş bitirecek". O da gidip büyücüye diyor: "İstiyorum, benim kocam ölsün". Büyücü kadının cevabı: "Getir bana azıcık onun saçından, tırnaklarından, potniğinden, hem de bir yumurta!" Kadın da herşeyi getirip büyü yaptırıyor ve yumurtayı mezarlığa gömüyor. Ondan sonra adam günden güne zayıflıyor ve bir kısa zamanın içinde ölüyor.

Ne kadar acı bir olay. İnsanın ne kadar da mert bir yüreği var, acımasız bir yürek. Allah, insanları yaratmadı biribirini öldürsünler, hayır sevgi içinde yaşasınlar diye. Zaten şeytanın çocukları acımasız işlerden belli oluyor.

Evet, bunlar şeytanın yaptığı işlerdir. İnsanları kullanıyor, birbirlerini öldürsünler. Burada büyücü saygınlık kazanıyor, kadına da sevinç geliyor, kocası ölmüş diye. Sanki arada hiç bir şey olmamış! Acaba, bu büyücülükten bugüne kadar kaç kişi ölmüş ve daha da kaç kişi ölecek. Ne polisler, ne de doktorlar anlayabiliyorlar neden öldü. Sanki hiç katil yok. Bakın, şeytan ne kadar ustalıkla işini görüyor.

2. Adamın biri evli; bir çocuğu, bir de kızı vardı. Karısıyla da çok iyi anlaşırdı. Bir gün adam başka bir kadınla karşılaşıyor. Meğerse, bu kadının anası bu görüşmeden sonra büyü yaptırıyor, adam karısından kızanlarından ayrılsın ve kendi kızıyla yaşasın. Adam da hiç anlamadan sevdalanıyor ve o ikinci kadına gidiyor. Rezultat nedir? Hanesi bozuldu, kızanları da yolda kaldı. Kısacık bir aşkın uğruna, hiç dinmeyen gözyaşlar. Ve hepsi bir tek büyüden için.

3. Kimi büyüler insana göre güzel bir sebep için yapılırmış. Aşk büyüleri o türdendir: erkek bir kıza aşık oluyor, kız gene onu hiç sevmiyor. Adam onu kendisini sevdirmek için bonbon alıp onu büyücüye okutturuyor. Sonra bir çalım bulup onu kıza verdirtiriyor. Kız bunu yediği zaman hemen bütün fikri değişiyor, adamı araştırmaya başlıyor. Yalnız, bu tür büyülere karşı, insanın yüreğinde köklü bir değişiklik olmaz. Büyü lazım zaman zaman tazelensin.

Şeytana mesele değil, saç, tırnak, yumurta, bonbon - her ne olursa olsun. Bu materyallerde hiç bir kuvet yok. Ama bütün bu şeylerin arkasında duran kuvet şeytandır. Zaten bütün bu işleri yaptıran ve yapan, insanları köle gibi kullanan kendisidir. Onun istediği, insan insanı yok etsin. İnsanlar gene sade kendi işlerini görüyorlar. "Bana nereden yardım gelirse, fark etmez. Yeter ki, benim işim bitsin." Kişilerin fikri budur. Hiç anlamıyorlar ki, büyü yaparken, hem de yaptırırken, kendi kendilerini şeytanın hizmetine vermiş oluyorlar. Bu iş ateşle oynamaktır. Allah bu büyüler için ne diyor, bir bakalım.

"Çocukluğundan beri emek verdiğin büyülerine, ve bol büyülerle şimdi dur... münecimler, yıldızlara bakanlar, ay başlarında ne olacağını bildirenler, şimdi kalsınlar da başına gelecek şeylerden seni kurtarsınlar. İşte, onlar kıyımcık gibi olacaklar; onları ateş yakacak; alevlerin elinden canlarını kurtarmayacaklar." (İşaya 47:12-14)

Allah'ın öfkesi böylelerin üzerindedir. Okuduğun ayetlerden sanıyorum biraz anlayacan büyğcülerin işleri nereye gidiyor ve onların sonu ölüm.

Bakımcılık faydalı mıdır?

Büyücülük, bakımcılık, falcılık ve ölülere danışmak gibi işler neden hep gizlilik içinde yapılıyor? Yukarıda gördüğümüz gibi, gizlilik içinde işleyen kuvvetler hepsi şeytandandır. İnsanlar da sanıyor, yaptıkları bu gizli işler hep gizli kalacak. Ama biri var, O her şeyi çok güzel görüyor. O da Allahtır. Kutsal Kitaptan sana gösterecem, İsa Mesih yapılan bu saklı işleri nasıl açığa çıkaracak.

"Çünkü yok saklı bir şey, ortaya çıkmasın. Ve yok gizli bir şey aydınlığa çıkmasın." (Markos 4:22)

"Rab yüreklerin hepsini araştırır, ve düşüncelerinin bütün planlarını anlar." (1.Tarihler 28:9)

İsa, her şeyi bilir ve hiç bir şey gizli kalmaz. Büyücülerin de sonu ölümdür. Seni de uyarmak istiyorum: büyücülerden, bakımcılardan, falcılardan uzak dur. Sen ne kadar onlara gidiyorsun, o kadar da onlara tapmış oluyorsun ve bu da çok korkunç bir şey. Çünkü o zaman sen de şeytana tapmış oluyorsun. Allah böyle kişiler için, bak ne diyor?

"Aranızdan oğlunu ve kızını ateşten geçiren, yahut falcı, büyücü, cinci, bakıcı, ölülere danışan bulunmayacak. Çünkü bu şeyleri yapan adam Allah'ın önünde irenç ve günyahlıdır. Bu işlerden için Allah onları önünden kovacak." (Tesniye 18:10-12)

Görüyorsun bu işler hiç de faydalı değil. Büyücüler hem kendi kendilerine, hem de insanlara kötülük getiriyorlar. Azıcık zaman için toplaştırmak, acımasız ölüm, ayrılık, sevgisizlik - bunlar Allah'ın gözünde korkunç şeylerdir.

Babalarlan iş birliği yapmak

Filibe'deki mahallemizde Kurban Bayram, Şeker Bayram ve Hıdrelles'in yanında önemli bir kutlama günü daha var: her Avgust ayının son haftasında halk beygir arabalarını hazırlayıp döşeyorlar. Daha bir önceki akşamdan yolculuğa hazırlık yapıp, kimisi tekerlekle, kimisi beygirle 30, 60 km yol tepip iki spetsiyal yere gidiyorlar. Reis Baba ve Konak Baba denilen yerlerde bütün sene boyunca ne kadar adaklar vermişlerse, bir günde orada yerine getiriyorlar. Koyun olsun, horoz olsun, o günde mutlaka kan akmalı.

Bu babalar kimlerdir, nerden gelmişler, neden bu kadar onlara hizmet ediliyor.

Çok insanlardan duyuyorum: bu babalar muharebelerde ölen ve sonra 'şehit' olan kişilerdir. Ve böylece insanlara gelip kendilerine küçücük kolibalar yapmalarını istiyorlarmış. Kimisini korkutturmakla, kimisini aldattırmakla ve kimisini de mecbur etmekle. İnsanlar da başlamışlar onlara kolibalar yapmaya ve sonra hizmet etmeye.

Hizmetleri de küçük kolibayı kireçlemek, mum yakmak, testi, taktak, mağarama ve yeşil kitini parçasıyla içerisini döşemek. Maksat koliba değil, içindeki düzenler değil. O babanın maksadı, insanları kendilerine alıştırsın ve böylece ona itaat ettirsin. İnsanlar da hiç düşünmeden buna razı oluyorlar.

Kolibanın içinde yaşayan kimse yok, gene de hizmet kesilmiyor. Böylelikle insanlar kolibaya bağlanıyorlar. Sanıyorlar oradan birhangi yardım ya da bereket gelecek.

Bazı insanlar diyorlar, baba onları korurmuş, onlara çok yardım edermiş. Böylelikle sanıyorlar, baba onunla dost olurmuş. Ama bu hizmet Allaha yapılırsa sanıyorum o zaman kendine bir dost bulmuş olacan ve O da sadık bir dost hem de senin halinden anlayan bir dost. Asıl Ondan sana bir yardım gelir ve bereket gelir. Kolibada olana mı lazım itaat edilsin, yoksa gökte olan yüce Allaha mı? Elbette yüce Allaha. Sade Ona lazım hizmet edilsin. Ondan başka herhangi bir şeye hizmet eden, bir puta, yani yalancı bir tanrıya tapmış oluyor.

"Fakat Allahımız göklerdedir; dilediği her şeyi yaptı. Onların putları gümüş ve altındır; insan ellerinin işi... Onları yapanlar ve onlara güvenen her adam onlar gibi olacak." (Mezmur 115:3-4,89)

Görüyoruz bu babalar insan için bir şey düşünmüyorlar. Onlar egoist ve katildirler. Allahın sözü bize buyuruyor, onlara hizmet etmeyelim. Onlara taptık mı, aynı onlar gibi olacağız: yani egoist ve katil olacağız.

"Kendi elleriyle işlediklerinden tövbe etmediler. Öyle ki, artık devam etmesinler kötü ruhlara tapınmaya, ne de altından, gümüşten, bakırdan, taştan, tahtadan yapılmış putlara. Onlar ne görebilirler, ne işitebilirler, ne de yürüyebilirler."(Esinleme 9:20)

"

Değil

BABALARA

ama

GÖKTEKİ BABANA

hizmet et!

Onların ilahlarına secde etmiyeceksin, ve onlara ibadet etmiyeceksin, ve onların işlerine göre yapmayacaksın; fakat onları tamamen devireceksin, ve onların dikili taşlarını tamamen parçalayacaksın." (Çıkış 23:24)

"Çünkü yürümezler. Onlardan korkmayın; çünkü kötülük edemez, onlarda iyilik etmek de yok." (Yeremya 10:5)

Bir olay anlatacam: bir kadın hamur kararmış. Ama birden bire suyolu gelmiş ve vakıt kalmamış ellerini yıkamağa, hemen girmiş. Aynı anda baba onu rastlamış ve o günden kadının ölümüne kadar bırakmamış. Kadın babaya rastladığı gün otuz yaşındaydı ve ölümü yetmiş yaşında ıydı. Baba kırk sene ona eziyet etmiş.

İnsanların korkuları daha fazla, babalardan, cinlerden, ve şeytandan. Çünkü şeytan kötüdür. Onun içi nefret dolu. Onun istediği, bütün insanları yok etsin. Ama Allah merhametli hem de sevgi dolu. Hangi baba evladını sevmez, hangi baba evladına acımaz. Biz de Onun evlatlarıyız. Yüreğinde bize karşı hiç bir kötü niyet yok. O, evlatlarına iyilikle davranır. Bakacağız, İsa şeytandan için ve onun işlerini yapanlardan için ne diyor:

"Siz babanız Şeytandansınız. Ve babanızın isteklerini yapmaya bakıyorsunuz. O baştan beri bir katil idi ve hakikatta durmaz, çünkü onda hakikat yoktur. O ne vakıt yalan söylerse, o zaman kendi özünden konuşmuş oluyor. Ne de olsa o yalancıdır, hem de yalanın babasıdır." (Yuhanna 8:44)

"Ve o büyük ejder, o eski yılan, adı 'İblis' ve 'Şeytan' olan, bütün dünyayı saptıran, işte o yeryüzüne atıldı. Ve kendisiyle birlikte, onun melekleri de yeryüzüne atıldı." (Esinleme 12:9)

İşte, ölüler dediğimiz, babalar dediğimiz, cinler dediğimiz - bunlar hepsi şeytanın hizmetçileridir, onun melekleridir. Bütün insanları saptırmak için şeytan onları kullanıyor. Onun için de boş durmuyorlar. İnsanların hayatlarıyla oynuyorlar. Sanıyorum, sen razı gelmiyecen, senin hayatınla oynasınlar. Onun için Allah'ın evladı ol ve şeytandan uzaklaş.

Belki diyebilirsin, neden babalara hizmet etmeyelim. Sana nedenini göstermek istiyorum.

1 - Hizmet ettiğin o ev sana bir put oluyor.

2 - Başkalarına itaat ettiğin zaman, Allah'tan ayrılıyorsun.

Allah böyle şeylere çok kızıyor. Bakalım Allah ne diyor böyle kişiye.

"Allah'ınız Rabbi sevmek, ve bütün yüreğinizle ve bütün canınızla ona kulluk etmek için bugün size emretmekte oldum." (Tesniye 11:139)

"Geri kalan insanlar, yani bu belalarda öldürülmeyenler, kendi elleriyle işlediklerinden tövbe etmediler. Öyle ki, artık devam etmesinler kötü ruhlara tapınmaya, ne de altından, gümüşten, bakırdan, taştan, tahtadan yapılmış putlara. Onlar ne görebilirler, ne işitebilirler, ne de yürüyebilirler." (Esinleme 9:20)

Seni dünyaya getiren Allah'tır. Sen Onun evladısın. Senin tanrın, senin baban yalnız Odur. Ve O istemiyor, sen başka şeyleri baba ya da tanrı yerine kabul edesin.


Kurbanlar ne için kesiliyor?

İnsanların en fazla sordukları tema kurban kesmektir. Onun sebebi nedir diye, merak edip sormaya başladım. Kime sordumsa türlü türlü cevaplar verdi. Onların birkaç tanesine bakacağız:

Kurban kesiyorlar...

1 - ... ölüm derecesinde iken, hayatını geri almak için.

2 - ... bereket için

3 - ... korktukları için

4 - ... mecbur oldukları için.

Hayatını geri kazanmak için kesiyorlar.

İnsan yaşamasından umut kesti mi, o zaman kendine bir çare ve yardımcı arıyor. Önce insana, sonra Allah'a başvuruyor. İnsan dediğim, en evvela çaresini doktorlardan arıyor. Ne kadar parası varsa, hepsini vermeye razı, sade sade hayatını geri alsın. Ama bir umut verilmeyince, Allaha dönüyor ve Ona da bir şey vermekle hayatını geri almaya kalkıyor.

Ama burada önemli bir şeyi unutuyor:

- Sana en başta yaşam veren zaten Allahın kendisi değil miydi? Ve O şimdi senin canını geri almak isterse, seni kim kurtarabilir. Hayvan mı, para mı, yoksa birhangi kuvet mi. Seni hiç bir şey kurtaramaz.

- Ayrıca, Allah'ın önüne hayvanla geldiğin zaman, sen Onunla pazarlık etmiş oluyorsun. Bu da sana yakışmaz. Sanki diyorsun: "Ben sana kurban verecem, sen de bana hayat ver." Öyle bir düşünce Allahın şanını hiçe sayıyor.


Bu koyun senin isteklerine karşılık verebilir mi? Eger öyle bir pazarlık mümkün olsaydı, hiç bir insan ölmeyecekti.

- Zaten yeryüzündeki bütün koyunlar bile buna yetmeyecekti.

- Dünyanın koyunlarından sana hayat gelmez. Zaten Allah'ın ihtiyacı yok, sen Ona bir şey veresin. Ama O, sana kendisini vermek istiyor, senin yaşamın olsun diye. Değil SEN Ona kurban veresen, ama O senin için bir kurban verdi.

Bu nasıl mı oldu? Allah kendini biricik Oğlunda, yani İsa Mesih'te gösterdi. Onu yeryüzüne yolladı, senin yaşamın olsun diye. Senin ve bütün insanların günahlarını onun üzerine koydu ve izin verdi, haçta ölsün. Öylelikle Onu senin için kurban etti. Bize şimdi düşüyor, sade Allahın vermiş olduğu kurbanını kabul edelim. Değil biz Ondan başka birhangi kurban verelim Allaha. Acaba hangisinin sözü geçer: Allah'ın mı yoksa insanın mı? Bugün Allah dediyse, "Sizden kurban istemiyorum. Ben size kurban verdim, Onu kabul edin.", o zaman O mu bizi seslesin, yoksa biz mi Onu sesleyelim? Çünkü her zaman istiyoruz bizi seslesinler, hiç istemiyoruz biz sesleyelim. Onun için Allahtan uzak kalıyoruz, çünkü Allahın sözünü seslemiyoruz. Böylece de artık Allah bizi işitmiyor. Belki diyebilirsin, "Allah bizi neden işitmeyecek?". Bunu sana göstermek istiyorum Kutsal Kitaptan.

"İşte, Allahın eli kısalmadı ki, kurtarmasın: ve kulağı ağarlaşmadı ki, işitmesin; ancak sizinle Allahınız arasına fesatlarınız ayırılık koydu, ve suçlarınız Onun yüzünü sizden gizledi de sizi işitmiyor. Çünkü elleriniz kanla, parmaklarınız fesatla kirlendi." (İşaya 59:1-3)

Bizim gururumuz, bizim kötülüklerimiz, bizim benciliğimiz, işte bunlar bizi Allahtan uzaklaştırıyor. Bunlar sebep oluyor, Allahın sözüne yer vermeyelim. Bunlardan ayrılmak insanın en zor tarafıdır. Ama bunlardan ayrılmadan Allahın sözünü işitemeyiz. Hem de bizden ne istiyor anlayamayız.

Bereket için kesiyorlar

Kendi kendimize şunu soralım: bereket dediğimiz aslında nedir? Eskiden Allah bazı peygamberlere herşeyden yana bereketlerdi: paradan, hayvanlardan, akıldan, çok kızanlardan. Allah bunları bola gani verirdi, o kişiler belli olsun diye. Anlaşılsın ki, Allah onlarla birlikte idi. Çünkü bu adamlar kendilerini yüzde yüz Allaha adamışlardı.

Ama bugünkü insanlar öyle değil: kendilerini Allaha vermiyorlar, sade kendi işlerine bakarlar. Gene de Allah tarafından bereketlenmek istiyorlar. Hem de çok kolay, sade bir tanecik kurban kesmekle bu bereketi almak istiyorlar. Sanki Allah'la anlaşıyorlar trampa yapmaya: "Biz vereceğiz Sana kurban, Sen gene ver bize para bereketini." Acaba, Allah böyle şeylerden hoşlanacak mı? Acaba, kimin malını kime vermeye kalkıyoruz? Çünkü Allahın kendisi Kutsal Kitap'ta şöyle konuşuyor:

"Ne evinden dana, ne de ağıllarından keçiler alırım. Çünkü ormanın bütün hayvanları ve binlerce dağlardaki sığırlar benimdir." (Mezmur 50:9-10)

Sen kurban kesip bedeninin faydalanması için Allahtan dilek diliyorsun. Ama Allah senin dileklerine karşılık verse bile, bedenin her daim mutlu olmayacak. Çünkü bedenini ölüm bekliyor. İnsanlar sade bedenlerini düşünüp yok olan bir şey için dilekte bulunuyorlar. Allah gene senin ölmeyen bir şeyin için düşünüyor, o da senin ruhundur. Aslında onu düşünmek lazım, çünkü acı çekecek olan odur. Beden kayboluyor, ama ruh kalıyor.

Allah istiyor, en birinci yerde kendisini düşünesin, Onun işini yapıp sadikan kalasın ve onun biricik Oğluna İsa Mesih'e iman edesen. O zaman Allah para bereketi değil, ama KENDİSİNİ sana verecek. Ruhun da mutlu olup kurtuluş bulacak.

BEREKETİ

arama,

BEREKETİ

VERENİ

ara!

Korkudan kurban kesmek

Acaba insanlar kimden korkuyorlar diye, çok merak edip araştırmaya başladım. Farklı farklı cevap aldım: kimisi diyor, "Rüyama geldi bir sakallı adam ve bana dedi, 'Eger sen bana kurban kesmezsen, ben senin çocuğunu öldürecem.'" Kimisi diyor: "Komşum beni rüyasında görmüş. Et dağıtırırmışım. Demek, lazım kurban kesip dağıtırayım." Bazısı da diyor: "Rüyama geldi bir adam, bana dedi. 'Sen kızına ya da çocuğuna onaltı yaşına kadar kurban kesmezsen onu senden alacam.'"

Böyle durumlarda insanlar çok korkuyorlar ve mecbur oluyorlar, bu isteklere uymağa. Kişiye soruyorum: "Eger kurban kesmezsen ne olacak?" Karşılık olarak kişi büyük korkuyula diyor: "Ama nasıl kesmeyecem? Eger kesmesem, çocuğumu öldürecek." Acaba, senin çocuğunu öldürmek isteyen kim? Senin bu kadar büyük korkun kimdendir? Rüyana gelenleri tanıyor musun? Anlıyor musun, o kimdir diye? Kime sorduysam başka başka cevap aldım: baba imiş, ölenin ruhu imiş, şehit imiş, kimisine göre gene Allah imiş.

Kısa bir olay anlattırmak istiyorum: bir cins eski bir ağaç kesmişler. Kısa bir zaman sonra, onların bir çocuğu bir dövüşte öldürülüyor. Birkaç gün sonra birisinin rüyasına bir kişi geliyor ve kendini o ağacın sahibi imiş gibi tanıttırıyor. Onlara şöyle buyurmuş: "Madem siz benim ağacımı kestiniz, ben de sizin çocuğunuzu kestim. Şimdi bana hemen bir koliba yapın. Yapmazsanız, sizden daha fazla çocuk keseceğim!" Bunun üzerine hemen ona bir koliba yapmışlar. İnsanlar da başlamışlar o babaya hizmet etmeye. Ama bütün bunlar yapıldıktan sonra, o baba gene de sözünde durmadı. O cinsten bir çocuk daha öldürüldü. Evet, görüyorsun, babaların sözüne güvenilmez!

Benim kendi başıma geldi: birhangi kuvvet kadınımı eziyetlerdi. Ona bakımcılık vermek istediler. Ama kadınım buna karşı geldiği için onu çok zılgılardılar. Onun bu durumu birbuçuk sene sürdü. Ve bir gün ona dedim: "Kabul et onların istediğini. Yeter ki, seni bu kadar zılgılamasınlar!" Kadınım bana şu karşılığı verdi: "Onların istediklerini kabul edersem, onlar izin vermeyecek, biz bir araya gelelim." Bir gece ona diyorlar: "Kalk, anana git, sana kurban kessin!" Korkudan gece yarısı kalkıp, anasına gittik ve istenilen kurbanı kestik. Ertesi akşam bu kuvetler ona diyorlar: "Bu kurban kabul olmadı. Başka kesin!" Sana hiç sormuyor, elinde var mı yok mu. Sana hiç acımıyor ve ne kadar mümkünse seni daha da kötü yapmak istiyor.

Görüyoruz, bu kuvvetler insanların hayatıyla ne kadar da oynuyorlar. Eziyet, eylenmek, sıkıntı ve korku veriyorlar. Bunu iyice düşünelim: seni korkutturan kim? Söz verip de, sözünde durmayan kim? Seni zorlayan, seninle eğlenen kim? Acaba, bu kuvvetler iyi yerden mi geliyor, kötü yerden mi geliyor?

Buna cevap bulmak için Allahın sözüne bakmalıyız. Onda şu hakikatları kesin olarak görüyoruz:

1. Ölüler yeryüzüne ne döner ne de gözükür

2. Senin rüyalarında konuşanlar ölüler değildir

3. Allah kişileri zılgılayıp korkutturmaz

4. Allah insanlarla eğlenmez

5. Allah sözünde durur

6. Allah insanlara acır

Bütün bu hakikatlar bize gösteriyor ki, sana kurban kesmeyi buyuran kuvet, değil Allahtan, şeytandandır. Onun planı apacıktır: istemiyor, sen Allaha tapasın. İstemiyor sen Allaha "baba" diyesin. Onun için seni başka şeylere bağlayıp, başka kuvetlere "baba" dedirttiriyor. Kime hizmet edecen? Kime "baba" diyecen? Seni yaratmış olan, seni seven, seni düşünen diri Allaha mı, yoksa seni kullanmak isteyen, senin iyiliğini hiç düşünmeyen şeytana ve onun hizmetçi ruhlarına mı? Karar senindir! Ama bil ki, şeytan sert bir efendidir. Söz verir ama sözünde durmaz.

Bu, şeytanın yapmış olduğu şeylerin sade bir parçasıdır. İnsanları saptırmak için daha çok oyunları var. Ben sade seni onun bu oyunlarıyla tanıştırdım. Çünkü bütün insanlar buna alıştırılmış. Sanıyorum ki, bunu okumazdan önce sen de onun bu oyunlarına inanırdın, ama artık hakikatı öğrendin, artık onun oyunlarına katılmayacan. İnsanlar şeytanın oyuncaklarıdır. O, insanları istediği gibi oynattırır. Eger sen bunları anladıysan ve karar verirsen ondan kurtulmağa, tek bir yol var!

Var öyle bir kişi, şeytanı ve onun kötü ruhlarını yendi. Ona git! Belki diyebilirsin bu kim. İncil kitabı bize gösteriyor, o kişi kimdir:

"Allahın Oğlu onun için ortaya çıktı, Şeytanın işlerini bozsun diye." (1.Yuhanna 3:8).

Evet, eger Allahın Oğlu İsa gelmeydi, hiç bir insan şeytandan kurtulamazdı. Çünkü insanların imkânı yok, kendi kendilerini kurtarsınlar. İsa'nın gelişi, şeytanı yenmek ve insanları kurtarmak için idi. İsa için şöyle konuşuyor:

"Onda ruh hükümetleri ve otoriteleri yendi, onları soyunturdu, onları herkesin önünde rezil etti." (Koloseliler 2:15)

İsa'nın haçtaki ölümü bize yaşam verdi ve şeytanın elinden serbest etti.

Belki sorabilirsin, bu ruh hükümetler ve otoriteler nedir? Bunlar şeytan ve onun hizmetçileri cinlerdir. İnsanları güden onlardır. Ama İsa haçta ölmekle ve üçüncü gün dirilmekle onların kuvvetini kırdı. Öylelikle insanların kurtulmalarına yol açtı. Bu idi Allah'ın planı.

Allah'ın kuvetine erilmez. Bütün dünya ve onun içinde her ne varsa, her şeyin sahibi Odur. O istedi mi, bir dakikanın içinde her şeyi yok edebilir, ayrıca şeytanı da. Sana canlı bir örnek vermek istiyorum. Sen bir topka eline aldığın zaman, o top mu daha kuvetli yoksa sen mi daha kuvvetlisin? Top elinde iken, sana zarar verebilir mi? Ama sen istedin mi, ona zarar verebilirsin. Allah da aynı, çünkü dünyayı yaratmış bir top gibi, dünya Onun elinde bir top gibi duruyor. Ne dünyanın, ne de şeytanın kuveti var, Allaha zarar versin. Ama O istedi mi, dünyayı, şeytanı ve seni de yok edebilir.

Şimdi seni daha fazla İncil'le tanıştıracam, bakacağız acaba kim kimden korkuyor. (Luka 8:26-29)

"İsa, bir adamla karşılaştı. Adam uzun zamandan beri kötü ruhlarla dolu idi, ve mezarlıkta yaşardı. İsa'yı görünce, adam bir bağardı, Onun önünde yere düşüp yüksek sesle dedi ki, "Niye bana karışıyorsun, ey İsa, en yüksek olan Allah'ın Oğlu? Yalvarırım bana fenalık yapma!"

Çünkü İsa murdar ruha adamdan çıksın diye buyurmuştu. Kötü ruh çok defa adamı çarptıyıdı. Kişiler adamı zincirlerle, iplerle bağlarlardı, onun üzerine nöbet tutarlardı. Ama adam bağlarını hep koparırdı.

İsa ona "Adın ne senin?" diye sordu. O da "Ordu" dedi, çünkü adama gayet fazlasına kötü ruhlar girmişti. İsa'ya yalvarıp Ondan istediler ki, onları cendeme yollamak için buyurmasın."

Görüyorsun, cinler İsa'dan nasıl titiriyorlar hem de yalvarıyorlar. Sanıyorum anladın ne için yalvarıyorlar, İsa onları cendeme yollamasın.

Asıl insanlar kimden korkmalıdır:

"Size diyorum ki, korkmayın onlardan, hani teni öldürebilirler ve ondan öte kötülük yapamazlar. Size göstereyim kimden lazım korkasınız: Ondan korkun, hani öldürdükten sonra var kuvveti, sizi cendeme atsın. Evet, size diyorum ki, Ondan korkun." (Luka 12:4-5)

Evet, ne insanların laflarından ne de şeytanın bize yapacağından korkmayalım, Allahtan korkmayı öğrenelim. Allah görünmüyor diye kimse Ondan korkmuyor, kimse Onu ciddiye almıyor ve herkes istediğini yapıyor. Ama Allah razı geldi, artık kendini göstersin. Herkes Onu görsün ve Onu ciddiye alsın. Ama sen düşünme ki, Allah kendini havada ya da duvarlarda gösterdi. Hayır, Allah beden alıp insanların arasına geldi.

Belki merak ediyorsun, Onu gören olmuş mu diye. Elbette gören olmuş, yüzbinlerce insanlar Onu görmüş. O da biliyor musun kim? İsa Mesih. Onun hem insan tabiyetini, hem de Allah tabiyetini bir arada görüyoruz. Eger Allah kendini göstermek isterse nasılsa, o zaman hiç bir insan dayantıramaz, hepsi ölür. Lazım insanların standartına göre bir şekil alsın da, onlara zarar olmasın. Hem de otuz üç buçuk sene kaldı insanların arasında. İsa Mesih her zaman herkese Allah tabiyetini göstermedi. Ama gene de kimi insanlar anladılar ki, Onda çok büyük farklılık var ve ondan korkmaya başladılar:

- Bir defa İsa Mesih talebeleriyle bir kayıkta iken fırtına oluyor. Ama İsa fırtınayı azarlayıp bir tek sözcükle dindirdi. Talebeleri hepsi şaşıp korkmaya başladılar. Birbirlerine sordular: "Bu adam da kim ki, rüzgâr da göl de onun sözünü dinliyor?"

- Başka bir yerde İsa Mesih üç talebesiyle birlikte bir balkana bindiler. Orada görünüşü değişti ve parlayan güneş gibi oldu. Gökten bir ses gelip "Sevgili Oğlum budur!" dedi. Bunu görünce, talebeleri korkudan yere düştüler.

- Ve artık İsa Mesih bedence insanların arasında bulunmuyor. Haçtaki ölümünden üç gün sonra mezardan dirildi. Kırk gün sonra da göke döndü.

- İncilde son bir kere İsa Mesih bir talebeye gözüktü, hem de şu anki vaziyette. Onun yüzü tüm gücüyle parlayan güneş gibi idi. Ona en yakın olan talebesi bile Onu o vaziyette görünce korkudan yere düştü.

Ve bu aynı İsa tekrar yeryüzüne dönecek. Gün gelecek, hepimiz İsa Mesih'in dava masasının önünde duracağız. Hepimiz Ona cevap vereceğiz. Çünkü yok bir şey, şimdi gizli olup açığa çıkmasın. Ya da şimdi gizli olup sonra bilinmesin ve aydınlığa çıkarılmasın. Hayat boyunca yapmış olduğumuz bütün günahları İsa ortaya çıkaracak. Ve Ondan sonra O insanları ayıracak. Kimler Ona inandıysa, onlara diyecek: "Aferin, iyi hizmetçilerim. Efendinizin şenliğine katılın." Kim ona inanmadıysa, onlara diyecek: "Benden ırak olun, siz kötülük işleyenler. Ben sizi hiç tanımadım!" Ve şeytanın sonunu da görüyoruz: "Onları saptıran Şeytan da kükürt ve ateşle yanan göle atıldı… ona sonsuzlara kadar çeki çektirilecek." (Esinleme 20:10)

Sanıyorum, şeytanın karakterini bir parça anladın. O hep sert davranır, sana kendi her istediğini yaptırır. Ama İsa'daki karakter bambaşka. Aslında hakkımız var, Ondan korkalım. O gene de insana sevgiyle davranır. O, çaresiz insanlara çare veriyor. İsa seni sevdiği için, senin kurtulman ve yaşaman için O haçta öldü. Sonra senin güvenin için ve iman etmen için dirildi. Şimdi senin hayatına girmek istiyor, elbette sen izin verirsen.

İsa senin hayatında oldu mu, o zaman şeytandan kurtulmuş oluyorsun. O zaman ondan korkun olmayacak ve onun "acıktım" demesine ve ölülerin biçiminde gelmesine, hem de ölüm ve kurban meselelerinde artık seni korkutamaz. Çünkü senin hayatında artık başka biri var, o da İsa Mesih' tir.

İsa Mesih ölümden dirildikten sonra talebelerine göründü!

Belki onu his edemiyorsun ve anlamıyorsun, ama biraz yüreğinde istek varsa Onun için öğrenmeye, O sana yol gösterecek. Sanıyorum öğrendiğin zaman yüreğin rahat olacak ve o zaman anlayacan ki, seni çok seven biri var.

Belki diyebilirsin Onun sevgisinden ne kazancım olur. O sana Kendisini ve ebedi hayatı kazandırmak istiyor. Onun sevgisi seni ayrı bırakmak istemiyor. Bunun için ikinci gelişi olacak, sevdiği kişileri yanına alsın diye. Sende onlardan biri olmak istiyor musun? O zaman İsa'yı ara.