- Rabbin Duası Serisi -
6.ders: "Borcumuzu bağışla"


Matta 6: 7-13

Dua ettiğiniz zaman, aynı boş lafları tekrarlayıp durmayın. Allahsız milletler öyle yapıyorlar. Sanıyorlar ki, çok laf yaptılar mı, Allah onları işitecek. Onun için, onlar gibi olmayın. Babanız biliyor neye ihtiyacınız var, siz O´ndan dilemeden önce bile.

Onun için siz şöyle dua edin:

"Gökteki Babamız!
Senin adın kutsal bilinsin.
Senin krallığın gelsin.
Senin istediğin olsun - gökte nasıl olursa,
yeryüzünde de öyle olsun.
Bize bugünkü ekmeğimizi ver.
Bize karşı borçlu olanları bağışladık, Sen de aynı onun gibi bizi bağışla.
Bizi denemeye koyma, ama kötü olandan kurtar.
Çünkü krallık, kuvvet ve şan sonsuzlara kadar Senindir.
Amin."



İsa Mesih´in sözlerini okuduk. İsa bu sözlere şunları ekledi:

"Çünkü siz insanların suçlarını bağışladınız mı, Gökteki Babanız da sizi bağışlayacak. Ama insanları bağışlamadınız mı, Babanız da sizin suçlarınızı bağışlamayacak." (Matta 6: 14-15).

Sevgili kardeşlerim, bugünkü temamız "bağışlanma ve bağışlama"dır. Bu tema bizim için değil yabancı ya da yeni bir tema. Ama o kadar önemli bir temadır ki, onu hiç unutmamalıyız. Bağışlanma ve bağışlama teması ruhsal yaşamımız için bir ölüm kalım meselesidir. Bu nedenle İsa´nın bu sözlerini birbirimize sık sık hatırlatırmakta yarar var.

İncil Kitabında bağışlamak için çok çok güzel bir örnek veriliyor bize. Luka 15: 11-32 ayetlerinde İsa Mesih bize "Kaybolan çocuk" benzetmesini anlatıyor.

"Bir adamın iki çocuğu varmış. Onların küçüğü babasına demiş ki, 'Babam, mallardan bana düşen payı ver.' Adam da bütün mallarını çocukların arasında bölmüş. Çok gün geçmeden, küçük çocuk her şeyini toplamış, uzak bir devlete yolculuğa çıkmış. Orada sefa sürüp bütün mallarını boşa harcamış. Hepsini harcadıktan sonra o devlette büyük bir kıtlık olmuş, kendisi de yoksuzluk çekmeye başlamış. Onun için gitmiş, o devletin vatandaşlarının birine asılmış. Adam da onu tarlalarına yollamış, domuzları gütsün. Küçük çocuğun canı atarmış, karnını domuzların yemeğiyle doyursun. Ama kimse ona bir şey vermemiş. Aklı başına gelmiş ve kendi kendine demiş ki, 'Ben burada açlıktan geberirim. Babamın kaç tane işçileri var, yemekleri artıyor! Kalkayım, gideyim babama, ona diyeyim ki, 'Babam, göke karşı ve sana karşı günah işledim. Artık layık değilim, çocuğun gibi senin adını taşıyayım. Beni işçilerinden say.'

Kalkıp babasının yanına varmış. Çocuk henüz uzaktaymış. Babası onu görmüş. Babasının yüreği ona acımış, koşarak gelmiş, onun boynuna sarılmış ve onu öpmüş. Çocuğu da ona demiş 'Babam, göke karşı ve sana karşı günah işledim. Artık layık değilim, çocuğun gibi senin adını taşıyayım.' Ama babası hizmetçilerine demiş: 'Şevik olun, en güzel kaftanı getirin, ona giydirin. Parmağına bir yüzük takın, ayaklarına da pabuç giydirin. En besli danayı getirin, kesin. Yiyelim ve mutlu olalım. Çünkü bu çocuğum ölmüştü, dirilidi. Kaybolmuştu, bulundu.' Ve başlamışlar kutlamaya.

Adamın büyük çocuğu da tarladaymış. Tarladan dönmüş ve evine yakınlamış. Çalgıların ve oyun havalarının sesini duymuş. Hizmetçilerinden birini çağırmış. Ona 'Bunlar ne demek oluyor?' diye sormuş. O da şöyle cevap vermiş: 'Senin kardeşin döndü. Baban da en besli danayı kestirdi. Çünkü evladına sağ salim kavuştu.' Ama büyük çocuk kızmaya başlamış, istememiş içeri girsin. Babası dışarı çıkıp başlamış ona yalvarmaya. O da babasına demiş: 'Bak, bunca sene sana hizmet ettim. Hiç senin sözünden dışarı çıkmadım. Sen de bana bir defa olsun bir keçi yavrusu bile vermedin, arkadaşlarımla kutlayayım. Ama senin bu çocuğun gelince, hani senin ekmeğini yolsuz kadınlara harcayıp yok etti, o vakıt ona en besli danayı kestirirsin!' Babası da ona demiş: 'Evladım, sen her vakıt benimle berabersin. Benim neyim varsa senindir. Ama lâzımdı, kutlayalım, sevinelim. Çünkü senin kardeşin ölmüştü, dirildi. Kaybolmuştu, bulundu.'"

Ne mutlu, bu baba gibi tam bağışlayabilene! Ne mutlu, bu çocuk gibi tam bağışlanmış olana!

Bakalım, İncil Kitabının yeni İstanbul çevirisinde Matta 6: 12 ayeti nasıl okunur:

"Bize karşı suç işleyenleri bağışladığımız gibi, Sen de suçlarımızı bağışla."

Burada "borç" sözcüğü yerine "suç" sözcüğü kullanılmıştır. Allaha karşı suçlu olmak ile Allaha borçlu olmak aşağı yukarı aynı anlama gelir. Allaha borçlu olmak da, suçlu olmak da, ikisi de çok ciddi ve çok korkunç durumlardır.

Bir örnek vereyim: Soner arkadaşımız bir bankaya gider, evine iki oda ekleyeceğini söyler ve bunun için 20 000 Evro kredi (borç) ister. 20 000 Evro´yu aldıktan sonra, değil evine, oraya buraya harcar. Parasının sonu gelir. Bankaya gidip banka işçisine "Param kalmadı, borcumu bağışlayın" der. -- Olur mu böyle şey? Tabii ki, olmaz. Banka işçisi onun borcunu hiçbir vakıt bağışlamaz. Borç alan birisi, borcunu vaktında geri vermek için elinden geleni yapmalı. Borcunu vaktında ödemeyen kişi cezalandırılır. Dünyanın her yerinde kanun budur.


Ya Allaha borçlu olmak? Tabii ki, o da çok ciddi bir meseledir. Ne var ki, bütün insanlar Allaha borçlu ve suçludurlar. "Allaha hiçbir borcum yok, Gökteki Babam´ı her zaman yürekten seviyor ve Onun sözünü eksiksiz olarak yerine getiriyorum, Ona her gün seve seve hizmet ediyorum" diyebilen var mı? Açık açık söylemeliyiz, Gökteki Babamıza ve de kardeşlerimize olan sevgimiz eksiktir ve bazen olur, Babamıza sormuyoruz, kendi kafamıza göre davranıyoruz. Allahın adını şanlayacağımız yerde bazen onu lekeleriz. Gökteki Babamız bize sonsuz sevgi ve bağlılık gösterir, Onun yüreği bize karşı geniştir, O bizi korur ve bize bakar. Onun bize olan dostluğu başkadır. Ya bizim Ona olan bağlılığımız? Evet, Allaha hem borçlu hem de Ona karşı suçluyuz.

Soner´in banka işçisiyle Gökteki Babamız arasında çok büyük bir fark var. Banka işçisi Soner´in borcunu hiçbir vakıt bağışlamaz, ama Gökteki Babamız borcumuzu, suçumuzu - bazı şartlar altında - bağışlamaya hazırdır. Bir de Allah, kızanlarını bağışlamaktan hoşlanır. Bir yandan bağışlanmanın şartları önemlidir, kesin ve ağırdır. Ama obir yandan unutmamalıyız ki, Allah bizi çok sever, bizi bağışlamak ve bizimle barışmak için isteklidir.


Kutsal Kitap´tan alınmış bazı ayetlere bakalım. Allahın bağışlayıcılığına hayran kalacaz.

Nehemya 9: 17

"Sen bağışlayan, iyilik yapan, acıyan, tez öfkelenmeyen, sevgisi engin bir Allah´sın."

Yeşaya 55: 7

"Kötü kişi yolunu, fesatçı düşüncelerini bıraksın; Rabbe dönsün, merhamet bulur, Allahımıza dönsün, bol bol bağışlanır."

Yahya Peygamber dünyaya geldi. O gün babası Zekerya peygamberlik etti. Küçük çocuğuna şöyle dedi:

Luka 1: 76-77

Sen de, ey çocuk,

'En Yüksek Olan'ın peygamberi diye çağrılacan.

Rabbin önünden gidecen, Onun yollarını hazırlayasın diye.

Onun halkına bildirecen ki, günahları af edilecek de, öyle kurtulacaklar.

Çünkü Allahımız merhamet ve acıma ile doludur.

Apostolların İşleri kitabında Petrus´un şu sözleri anlatılır:

Apostolların İşleri  10: 43

"Bütün peygamberler Onun için şahitlik yapıyorlar, her kim Ona iman ederse, Onun adıyla günahlarının bağışlanmasını kazanacak."

Gene Apostolların İşleri kitabında, Pavlus´un bir konuşmasında, değil  iyi işlerimizle, ama İsa Mesih aracıyla bağışlanabiliriz diyor:

Apostolların İşleri 13: 38-39

"Onun için, kardeşler, bilesiniz Onun adıyla günahların af edilmesi size bildiriliyor. Ve Ona iman eden herkes, Onun yardımıyla o şeylerden kurtuluyor, hani Musa'nın kanunu sizi onlardan kurtaramadı."

Mezmur 103: 2-4

"Şanla RAB’bi, ey ruhum,

ve unutma iyiliklerinden hiç birini!

O, bütün kusurlarını bağışlar

ve bütün hastalıklarını iyi eder.

Çukurdan canını kurtarır,

sana bahşiş olarak sevgi ve merhamet verir."

Mika 7: 18

"Senin gibi, suçları silen, Kendi halkından geride kalanların isyanlarını bağışlayan başka Allah var mı?
Sonsuza dek öfkeli kalmazsın, çünkü bağlı olmaktan hoşlanırsın."


Sevgili kardeşlerim, Rabbimiz bize bağlı kalıp suçlarımızı, borçlarımızı bağışlamaktan hoşlanır. Bu müjdeyi hiçbir zaman unutmayalım. Rabbimiz Allah, banka işçisinden farklıldır!


Şimdi bağışlanmanın şartlarına da bakmalıyız. Çünkü Allah bağışlamaktan hoşlanır ama, herkes her zaman bağışlanmayacak.

2 Tarihler 7: 14 ayetinde bağışlanmanın üç şartını bir arada buluyoruz:

"Adımla çağrılan halkım alçakgönüllüğü takınır, bana bakar ve dua eder, kötü yollarından dönerse, gökten onları duyacam, günahlarını bağışlayacam ve topraklarını sağlığa kavuşturacam."


Demek ki, bağışlanmanın birinci şartı alçakgönüllüğü takınmak ve her çeşit büyüklemeden kesinlikle vazgeçmektir.


İkinci şart, Allaha dönmek ve dua etmek. İşte bunun içindir ki, İsa Mesih öğrencilerine, önce Gökteki Babalarına yakınlamalarını, sonra da "Sen bizim suçlarımızı bağışla" diye dua etmelerini söyler.


Bağışlanmanın üçüncü şartı "kötü yollarımızdan dönmek"tir. Kötü yollarında yürümeye devam etmeye niyetli olan bir kişi, Allah tarafından bağışlanacağını ümit etmesin. Kötülük ve büyükleme bizi Allahtan ayırır. Allaha yakınlamak isteyen, bağışlanmak isteyen kişi kesinlikle kötü yollarından ayrılmalıdır. Anlıyoruz ki, bir yolumuz Allah a ters gelir. O vakıt - beklemeden - sağlıklı ve kesin kararlar almalıyız.

Bağışlanmanın dördüncü şartı, kusurumuzu, suçumuzu kabul etmemiz ve açık açık söylememizdir. Ne diyor çok sevdiğim 1. Yuhanna 1: 8 ve 9 ayetleri? Biliyor musunuz?

1. Yuhanna 1: 8-9

'Bizim günahımız yok' dersek, kendi kendimizi aldatırmış oluyoruz ve içimizde hakikat bulunmuyor. Günahlarımızı açık açık söyledik mi, Allah bizi her türlü haksızlıktan temizleyecek. Çünkü O, güvenilir ve doğrudur."

Bağışlanmanın beşinci şartı: Gökteki Babamıza bizi bağışlaması için yalvarırken, hiçbir şekilde kendi iyi işlerimize güvenmemeliyiz. Sade Gökteki Babamızın kendi iyiliği ve lütfuna güvenmeliyiz. O, bize acıyor, O bizi sonsuz bir sevgiyle seviyor. Bunun için bizi bağışlıyor. -- Allah bizi bağışlamakla adaletsiz ve haksız olmaz. İsa Mesih bütün günahlarımızın cezasını yüklendi, gönüllü olarak bizim yerimize acı çekti, kanını akıtırdı ve öldü. Sade bunun içindir ki, Allah bizi bağışlayabilir. Demek ki, bizim bağışlanabilmemiz, İsa Mesih´in bu dünyamıza gelip çarmıhta ölmesine, ve üçüncü günde dirilmesine bağlıdır. Daha önce bazı ayetler okuduk, bağışlanmayı ancak İsa Mesih´in adıyla alabilecez diye. Bu ayetlerin birisine tekrar bakalım:

Apostolların İşleri 13: 38-39

"Onun için, kardeşler, bilesiniz, Onun adıyla (yani İsa Mesih´in adıyla) günahların af edilmesi size bildiriliyor. Ve Ona iman eden herkes, Onun yardımıyla o şeylerden kurtuluyor, hani Musa'nın kanunu sizi onlardan kurtaramadı."

Gelelim bağışlanmanın altıncı şartına: Lütuf kapısı açıkken bağışlanmak için Rabbe gelmeliyiz. Şimdi gencim, şimdi başka işlerim var. Tövbe edip Allahla barışmak iyidir, ama bunun vaktı olacak, diyenler çok büyük bir hata işlerler ve çok büyük bir korkunçluktadırlar. Gökteki Baba seni şimdi çağırıyor, şimdi seni bağışlamak istiyor. Bunun kıymetini bilmeyip de tövbeyi erteleyenler, Rabbe yakınlamayı yarınlara bırakanlar, bir gün kapalı bir kapının önünde kalacaklar.

Yedinci şartı başlangıçta okuduğumuz ayetlerde buluyoruz:

"Çünkü siz insanların suçlarını bağışladınız mı, gökteki Babanız da sizi bağışlayacak. Ama insanları bağışlamadınız mı, Babanız da sizin suçlarınızı bağışlamayacak." (Matta 6: 14-15)

Demek ki, bağışlanmanın yedinci şartı başkalarının suçlarını ve borçlarını bağışlamaktır. İsa´nın sözleri çok kesindir: "Siz başkalarının suçlarını bağışlamazsanız, Babanız da sizin suçlarınızı bağışlamaz."


Başkalarının haksızlıklarını affetmek, başkalarının yaralayıcı sözlerini bağışlamak kolay mıdır? Hayır, hiç de değil kolay. Bazıları için affetmek hemen hemen imkânsızdır. Kötü bir olaydan sonra yılların geçmiş olmasıyla birlikte, "onu hiçbir zaman affedemem" diyenler vardır. Bu sert yüreklilikle Allahın onları bağışlamasına engel olurlar. Ve bu, son derecede ciddi bir meseledir.


Ne yapalım? Sert kalpliliğimiz için bir çözüm var mı? Bence kolay bir çüzüm yoktur. Bir çözüm var, ama bu çözüm bizden gelmiyor, Gökteki Babamızdan geliyor. Ve biz bu çözümü istemeliyiz, yani başkalarını bağışlamak için bizde bir istek ve bir hazırlık bulunmalı. Bizdeki taştan kalp yerine bize yumuşak bir kalp vermesi için Allaha izin vermeliyiz.

Kendimizi iyi, ama komşumuzu çok kötü saydık mı, ona kin bağladık mı, komşumuzu bağışlayamayız. Ama bizim de Allaha olan borcumuz çok ağır, suçlarımız, kusurlarımız, eksiklerimiz, kötülüklerimiz çoktur. Bunun farkına vardık mı, bağışlanma ihtiyacımızı anladık mı, görüyoruz ki, Allahın bağışlaması değil iyiler için, kötüler içindir. Allaha olan büyük borcumuza baktık mı, komşumuzun bize olan borcu daha küçük gözükür. Allah bizim çok olan suçlarımızı bağışlıyor, biz de komşumuzun bize olan suçunu neden bağışlamayalım? Bütün günahlarımızın cezasını yüklenen İsa Mesih, komşumuzun da bütün günahlarının cezasını yüklenmedi mi? Evet, İsa Mesih hem bizim için, hem de komşumuz için çok acı çekti, kanını akıttı ve öldü. Böylece hem bizim bağışlanmamız hem de komşumuzun bağışlanması mümkün oldu.


Allah bütün suçlarımızı bağışladıktan sonra Ona nasıl teşekkür edebiliriz? Tabii ki, başka insanların haksızlıklarını bağışlamakla. Çünkü bu, Gökteki Babamızın isteğidir.

Allah günahlı olanları bağışlar. Ne mutlu, suçları bağışlanmış olan kişiye!!  Ne mutlu "bağışlandım, buna eminim" dieyebilene.

Gökteki Babamız, bol bağışlayan, iyilik yapan, acıyan, tez öfkelenmeyen, sevgisi engin bir Allah´tır. (Nehemiya 9: 17)


Dersimizin başlangıcında Luka 15´ten "İki çocuğu olan bir baba" benzetmesini okumuştuk. Küçük çocuk malını toplayıp uzak bir devlete gitmişti. Babası buna çok üzülmüş, ama çocuğuna engel olmamıştı. Uzak devlette bulunan küçük çocuk, kötü yaşamıyla babasının adını çok lekeledi. Ama sonra pişman olarak babasının yanına döndü. Babası da onu kucakladı, öptü, rubalar ve herkes için yemek verdi. İşte Gökteki Babamızın bizi bağışlaması bu kadar tamdır. -- Benzetmedeki büyük çocuk eve dönen kardeşini karşılamak, onu öpmek, onu bağışlamak istemedi. Büyük çocuk, babasının kardeşine iyilik göstermesinden hoşlanmadı. Kardeşini bu iyiliğe layık saymadı. İçeriye girmedi. Babası, yemek yerinden çıktı ve büyük çocuğuna yalvardı, ama o, yemeğe katılmak istemedi, babasını haksızlıkla hataladı. Büyük çocuk babasıyla aynı çiftlikte yaşadı, ama onun kalbi babasının kalbinden çok uzaktı.

Biz de, eğer kardeşimizi, komşumuzu bağışlamayı reddedersek, Gökteki Babamızdan uzak bir yerdeyiz. O zaman olabilir, Göktedeki Babamızı hatalarız, Onu adaletsiz ve haksız sayarız. Babamız da yanımıza gelir ve bize yalvarır. Babamız bizi zorlamaz, ama bize kadar gelip bize yalvarır. Şöyle der: Evladım, ben seni her zaman bağışladım. Sen de kardeşini, komşunu bağışlamayacak mısın? Kaybolmuş bir çocuğumu buldum, sevincime katılmayacak mısın?