İsa'nın Dirilişi

Oyuncular:

Şalome
Meryem
Mecdelli
Melek
1. talebe
2. talebe
3. talebe
Petrus
Yuhanna
Tomas
Ruben
Kleyopas
İsa
Garson
Tadeyus
Pavlus
Onun talebesi
Başkâhin
1. asker
2. asker
3. asker
4. asker
Subay
Hananiya

1. Sahne: Mezarda

(Meryem, Mecdelli Meryem ve Şalome - üç kadın kara giyinmiş, ellerinde kaplar; ağır ağır yürüyerek mezara yaklaşıyorar)


Şalome: E şimdi mezara gittik mi, nasıl olacak?

Onun önünde kocaman taş var, onu nasıl kaldıracaz?

Meryem: Taş mı?

Mecdelli: Evet, bilmiyon mu? Te, büüle kocaman toparlak bir kaya!

Neyse, hele gidelim de, Allah bir yol gösterecek.

Şalome: Sen ne getirdin?

Meryem: Te, on kile kokulu ot kök; çok pahalı idi! Çak İndiya'dan geldi.

Şalome: Ben de yarım kile parfüm getirdim. Arabistan'dandır.

Evet, geldik zaten.

Mecdelli: Hii, bakın bakın! Kaya yok oldu. Te orada on metre ötede.

Şalome: Ne olacak, böyle?

(mezarın içine bakıyorlar; iki meleği görüyorlar, hepsi korkudan yere düşüyorlar)

Melek: Korkmayın! Niçin Diri olanı ölülerin arasında arıyorsunuz?

Biliyorum, siz haça gerilmiş olan Nasıralı İsa'yı arıyorsunuz.

Ama o burada değil, O dirildi! Gelin, bakın, O nerede yattıydı!

Ve şimdi gidin, Onun talebelerine haber verin,

gitsinler Celile'ye, orada Onu görecekler.

(kadınlar yavaş, yavaş kalkıp dışarı çıkıyorlar, Meryem ayakta alıyor)

Meryem: Ne yapacaz, şimdi?

Şalome: Hani... sence... o olabilir mi? Sahiden İsa dirilebilir mi?

Meryem: Bilmiyorum, kafam çok karıştı! Ne yapsak, acaba?

Şalome: Haydi, gidelim! Öbür talebelere haber verelim.

Meryem, geliyon mu?

Meryem: Meryem, haydi! ... Meryem!

Mecdelli: Ha? Evet, evet geliyorum!



(talebeler birlikte bir odanın içinde toplandı. Kapı çalınıyor)

Meryem: Açın kapıyı! Şevik, açın!

(talebeler uyanıp birbirlerine bakıyorlar)

Talebe1: Olmasın militsiya! (ayağa fırlıyor)

Talebe2: Yok canım! Bu dişi sesi!

Meryem: Haydin artık! Benim - Klopa! Açın be, şevik!

(açıyorlar)

Petrus: Ne oldu size böyle? Ne bu telaş?

Şalome: Biz... biz... biz...!

Petrus: Haydi de!

Meryem: İsa'nın mezarı boş!

(herkes panikaya düşüyor)

Petrus: Durun ya! Haydi anlattırın bakalım. Baştan, tane tane!

Yuhanna: Çalmasınlar onun cesedini!

Tomas: Belki de yanlış mezara gittiler!

Petrus: Susun be! Anlattırsınlar! Ee, sesliyoruz.

Şalome: Şimdi, iki saat önce kalktık.

İstedik, İsa'nın cesedini bir daha yağlıyalım parfümle.

Çünkü biliyorsunuz, cuma akşamısı ona vakıt kalmadı.

Yuhanna: Ee, sonra?

Meryem: Naş da gittik o bahçeye...

Tomas: Yanlış mezara gitmeyeseniz!

Petrus: Kesme onun lafını be! Sen de!

Onlar o kadar sersem mi, yanlış mezara gitsinler?

O mezar belli, yepyenidir. Aremateyalı Yusuf onu verdi bize, İsa için.

Neyse, devam edin.

Meryem: Evet, naş da gittik o bahçeye, gördük ki, hani o kaya var ya,

te o yoktu. Hani böyle 10, 20 metro uzakta dururdu.

Tomas: Ee, yalantırma şimdi! Naş olacak bu iş?

Siz galiba unutonuz ki, altı tane asker vardı.

Bir de o taşa mühür koymuşlardı.

Kim yapacak öyle bir şey? Sen de!

Meryem: (ağlamaya başlıyor) Ne için inanmayonuz bize?

Şalome: (Klopa'yı kucaklıyor) Bakın, biz de peşin çok şaşırdık.

Ama sonra mezarın içine baktık ve iki melek gördük.

Birisi bize dedi ki: 'Ne için diriyi ölülerin arasında arıyorsunuz?

O burada değil, o dirildi!'

(Petrus başlıyor, uzaklara bakmaya)

Meryem: Evet, toçno öyle! Bir dedi ki: 'Gidin onun talebelerine haber verin'.

Ama siz bize inanmayonuz ki! Yok yalantırırmışık! (gene ağlıyor)

Petrus: Ben gidiyorum!

Yuhanna: Bekle, ben de gelecem!

(ikisi koşmaya başlıyorlar)

3. Talebe: Durun çıkmayın, ya yolda birisi sizi görürse. Polis sizi tutarsa!

Mecdelli: Duramayacam, ben de bir daha oraya gidiyorum!

(koşurken Yuhanna Petrus'u geçiyor, ama mezarın başında bekliyor. Petrus gene içeri bakıyor, İsa'yı saran bezleri görüyorlar, Mecdelli Meryem dışarıda çömüyor, ağlıyor)

Petrus: Yok! Onun cesedi sahiden yok oldu! Bak bezler nasıl duruyor.

Sanki, sanki içinden uçup gitmiş. Bu iş nasıl olabilir?

Yuhanna: Te, te şuna bak! Mendili görüyon mu?

Sanki birisi onu usul, usul kıvırladı! Şaşılacak bir iş!

(sessizce mezardan çıkıyorlar)

Petrus: Sence, bu iş sahiden olabilir mi?

Yuhanna: Hatırlamayon mu? O bize daha hayatta iken söylediydi.

Ama biz hiç inanmazdık olacak.

Petrus: Şimdi ne yapacaz?

Yuhanna: Bence dönelim öbürlerine de haber verelim.

Yarına da yola çıkalım.

Petrus: Nereye?

Yuhanna: Celile'ye. Aynı nasıl melek kadınlara buyurdu.

Petrus: Tamam, dönelim... Meryem, geliyon mu?... Meryeeem!

Mecdelli: (çok ağlıyor) Gidin siz, gidin. Ben daha kalacam. Erecem size.

(Petrus ve Yuhanna yola çıkıyorlar, sonra Mecdelli Meryem mezarın içine bakıyor, iki meleği görüyor)

Melek: Kadın, ne için ağlıyorsun?

Mecdelli: (heyecanla) Rabbimi almışlar, ve bilmiyom da, Onu nereye koydular.

(melek elini kaldırıp arkada duran İsa'yı gösteriyor, Mecdelli arkasına dönüyor)

İsa: Kadın, ne için alıyorsun? Kimi arıyorsun?

Mecdelli: Efendim, bakın. Sen onu bir yere götürdüysen, söyle nereye koydun da, gidip onu alayım!

İsa: Meryem!

Mecdelli: Hı, Muallimim! (yere düşüp onun ayaklarına sarılıyor)

İsa: Beni elleme, çünkü henüz Babamın yanına çıkmadım.

Sen kardeşlerime git ve onlara şöyle konuş:

'Benim Babam ve sizin Babanız,

benim Allahım ve sizin Allahınız Olana çıkacam.'

Mecdelli: (geri çekilip ayaa kalkıyor, İsa çabucak yok oluyor) Tamam... İsa..., İsa? İsa? Hıı. (koşmaya başlıyor)

2. Sahne: Emayus yolunda

(Kleyopas ve Ruben yolda, kafaları aşağıda, şapkalı)

Ruben: (içini çekiyor) Ah Kleyopas, biliyon mu, ben ne düşünüyorum?

Keşke hiç aldanmaydım. Keşke hiç o İsa'nın arkasına düşmeydim.

Şimdi rahat rahat karımla, kızanlarımla sofrada oturup baklava yiyeceydim, çay içeceydim.

Ee, ne oldu şimdi. Nerede Allahın krallığı?

Nerede kaldı, "dünyayı miras alacanız"?

Kleyopas: Öyle konuşma, İsa demişti: Allahın krallığı sizin içinizdedir.

Sahi, ben de anlamıyorum, ben de bilmiyorum, şimdi ne olacak.

Ama Allah belki de bir çalım bulacak.

Ruben: A be ne çalım ya! Görmüyon mu?

Öldürdüler adamı ! İşte hepsi buraya kadar, oyun bitti.

Haydi herkes evine! Boşuna sevindiydik.

(ikisi içini çekiyorlar. Sonra İsa arkadan hızla yaklaşıp onları geçiyor)

İsa: Merhabayın çocuklar!

Ruben: Hoop arkadaş! Nereye alatlayon? Aacık daha usul ayda.

Gel yanımıza aacık muabbet yapalım, moralımız düzelsin!

İsa: Bakıyorum, çok heyecanlı konuşuyonuz. Ne mesele konuştunuz böyle?

Kleyopas: A be arkadaş! Tamam, sen belki yabancısın Yeruşalim'de,

ama onlar bile olan meseleleri işitmişler.

İsa: Öyle mi, hangi meseleleri?

Kleyopas: Hani, Nasıralı İsa'dan için.

İsa: O da kim?

Kleyopas: ("Bu adam ama da cahil" demek için gözlerini göke kaldırıyor)

Off! Bak şimdi! Bu Nasıralı İsa çok büyük bir peygamber idi.

O kadar güzel laflar yapardı, o kadar kuvvetli işler yapardı, kenarı yok!

Ruben: Ama tabii, öyle bir şey bizim devlet adamlarımızın hesabına gelmez ya! Onun için ona ölüm cezasını verdiler.

Te büüle, haça gerdiler Onu.

Kleyopas: Yazık, çok yazık. Biz gene sandık ki, İsrailin kurtarıcısı O olacak.

Ruben: Evet, öleli üç gün oldu.

Ama bu sanki yetmemiş, bazı kadınlarımız da bizi şaşırttılar.

İsa: Nasıl yani?

Kleyopas: Bu sabah gitmişler Onun mezarına, bir de baktılar - boş!

İsa'nın cesedi ortada yok.

Ruben: Sonra, yok efendim, melekler onlara görünmüş demişler ki,

İsa diri imiş, bilmem ne!

Kleyopas: Ama sonra bizden kimi erkekler de gitti, baktılar,

aynı o kadınların dedikleri gibi imiş.

Ama İsa'yı gene de görememişler.

İsa: Eeeeh, sizi kafasızlar. Ne kadar da bavnosunuz.

Eski peygamberlerin sözlerine bir türlü inanamıyorsunuz, galiba!

Bakın, bizim İsrail halkı hepsi bir kurtarıcı bekliyorlar, değil mi?

Ona Mesih diyecekler, değil mi? Tamam, güzel.

Ama anlamıyorsunuz ki, bu Mesih LAZIMDI bütün bunları çeksin

ve o yoldan şanlı yere gitsin.

Kleyopas: Nasıl? Onu anlamıyorum. Değil mi, Mesih bütün yabancı askerleri bizim devletten kovacak. Ee...? Ne demek, 'o lazımdı ölsün'?

İsa: Bakın çocuklar! Yeşaya kitabında şöyle diyor:

'O, boğazlanmaya giden bir kuzu gibi götürüldü.

Bir koyun kırkıcıların önünde nasıl susarsa, o da ağzını açmadı.

Biz sandık, O terk edildi ve brakıldı,

ama aslında BİZİM günahlarımızdan için ceza gördü.

Ruben: Ve bu sözler gelecek olan Mesih'ten için mi konuşuyorlar?

İsa: Evet!

Kleyopas: Tamam, doğru ya!

Zaten İsa kendisi bunu hep söylerdi ama biz hiç anlamazdık.

Ruben: Te bakın, Emayus köyüne geldik. Dört saat nasıl geçti hiç anlamadım. Arkadaş, bak biz geceyi burada geçirecez.

Çok iyi bir pansiyon biliyorum. Te şuracıkta. Sen de kal bizimle.

İsa: Hayır, ben yoluma devam edecem.

Kleyopas: Niçin, korkunç bir iş o. Kırda kurtlar var, haydutlar var!

Bak zaten geç oldu, güneş batmak üzere!

Bu gece kal sen de yanımızda, yarın yoluna devam edersin.

İsa: Peki, öyle olsun!

(eve girip, ellerini, ayaklarını yıkıyorlar, bir garson yemek getiriyor)

Garson: Buyurun, ısmarladığınız gibi, koyun butçe, salata ve ekmek.

Kleyopas: Arkadaş, hepimiz için şükran duasını sen et.

İsa: Peki, Ey dedelerimizin Allahı, sana bu yiyentiler için şükürler olsun! Amin.

Alın, yiyin.

(ekmekleri kırıp onlara veriyor - o vakıt İsa'nın ellerinde çivilerin izlerini görüp, onun İsa olduğunu anlıyorlar - İsa hemen ayağa kalkıyor)

İkisi: İsa !!!

Birbirlerine: Tamam, ben onu zaten bilirdim.

Yolda konuşurken, yüreklerimiz yanmadılar mı?

Ha, ne yana gitti. İsa, İsa geri dön!



3. Sahne: Yukariki Odada

(talebeler bir arada oturup yemek yiyorlar)

1.Talebe: Yau, benim kafam çok karışık. Hiç bir şey anlamıyorum, artık.

Önce bekledik, efendimiz İsa hiç ölmesin, ama sonra onu öldürdüler.

Sonra bekledik, o artık mezarda kalsın, şimdi de bu.

2.Talebe: Sizce İsa sahiden dirildi mi?

Tamam, o hayatta iken birkaç defa bir kişiyi dirilttirdi.

3.Talebe: Yaa, hatırlonuz mu, nasıl bir cenazede bir dul kadının tek olunu dirilttirdi. Hiç unutmam onu.

1.Talebe: O henüz yeni yeni ölmüştü.

Ya İsa'nın arkadaşı Lazar! Onu dört günlük ölü iken dirilttirdi.

Bütün halkımızın haberi oldu o meseleden.

2.Talebe: Hani dersen, kadınlar birhangi videnie gördüler.

Ne de olsa saçı uzun, aklı kısa.

Ama Petrus ve Yuhanna da gördüler, açan mezar boş!

3.Talebe: Üstelik az önce iki arkadaşımız geldi Emayus köyünden.

İsa onlarla birlikte bayağı yol yürümüş.

Onlar gene, anlamamışlar onun İsa olduğunu.

Çak yemek yerken görmüşler onun ellerini o vakıt anlamışlar.

1.Talebe: Evet, ondan sonra İsa birdenbire kaybolmuş. Acaba nereye gitmiş.

Keşke biz de onu görebilsek!

Petrus: Arkadaşlar! Bakın geç oldu, yarın da yolculuğumuz var.

İsterseniz, yatalım şimdi, erken kalkalım.

Tadeyus kapıya baktın mı? İyice çiviledin mi?

Tadeyus: Evet, sağlam kapalı.

Lazım bütün evi yıksınlar da, öyle girsinler eve.

Petrus: Yuhanna, say bakalım herkes burada mı?

Yuhanna: (sayıyor) Tamam, hepsi... hayır bir kişi eksik, kim o?

Tadeyus: Tomas galiba, evet o! Nereye gitmiş olabilir?

Yuhanna: O adam hiç düşünmüyor mu? İsa'nın düşmanları daha duruyorlar. Bakıyorlar bizi de mapusa atsınlar.

Petrus: Neyse, onu beklemeyiz şimdi. Haydi herkes yatsın.

(herkes kazırlık yapıyor)

İsa: Merhabayın çocuklar!

Petrus: (bakmadan) Merhaba!

(dönüp İsa'yı görüyor, ama anlamıyor)

Tamam şimdi, sen de yat, geç oluyor.

Yuhanna: (ayaa fırlıyor) İsaaa!

Petrus: Ne? Hııı! (diz çöküyor, herkes panik içinde)

Tadeyus: Habababuba.... bu bu nedir.... peri mi, baba mı, mubarek mi? Allahım... kurtar bizi!

1.Talebe: Çekil git buradan, bizi rahatsız etme!

İsa: Çocuklar, rahat olun. Benim. Evet, İsa'yım.

(herkes yavaş yavaş kendine geliyor)

Ne için o kadar işkileniyorsunuz? Ne için iman etmiyorsunuz?

Petrus: Ama, ama.... sahiden sen misin?

(kimisi seviniyor, kimisi şüphe ediyor)

İsa: Elbette benim... Gelin, yaklaşın aacık....

Ben ne peri, ne cin, ne baba, ne de mubarek değilim.

Ben de et ve kemik var... Haydi de, gelin kendiniz bakın!

(herkes gelip ona dokunuyor)

2.Talebe: (3.talebeye) Sence olabilir mi bu?

3.Talebe: Bilmiyorum, var kimi mubarekler çok hızlı.

Kendilerini tıkmı insan gibi yapıyorlar. Bizim avluda vardı bir baba...

İsa: Çocuklar, burada yiyecek bir şeyiniz var mı?

Petrus: Şevik, sanıyorum aacık ekmeklen balık kaldı. Onu getirin.

(getiriyorlar, İsa oturuyor, yemeğe başlıyor)

İsa: (ağızı ekmek dolu) Oturun siz de. Ne bu telaş?

(bitirince) Evet, bu iş oldu mu şimdi?

Ben size daha çok önce bunun için konuştuydum:

Musa ve öbür peygamberler benden için ne yazdılar,

lazımdı hepsi yerine gelsin ve işte, herşey yerine geldi.

(kalkıp yavaş yavaş uzaklaşıyor)

Yuhanna: İsa, nereye gidiyorsun, bizi yalnız brakma!

İsa: Sıkılmayın, beni gene göreceniz.



--------------------------------

(bir hafta sonra)

2.Talebe: Biliyor musun? Ben umudumu kestim artıkın.

İsa dedi ki, biz onu gene göreceymişik.

Bunun üzerine vazgeçtik Celile'ye gitmeye.

Ama şimdi bir hafta geçti, ve bir şey yok. İsa bir daha görünmedi.

3.Talebe: Ee, bekleyecez birkaç gün daha!

Tomas: Abe, siz ne konuşuyonuz ?

Tamam güzel, biliyoruz, İsa'da her türlü kuvet var.

Ama baş kendi kendini ölülerden dirilttirsin... inanmıyorum.

Siz aldandınız. Size maana bulmuyorum, şaşırmayan bir tek Allah.

Ama ben var ya! Ben... kendim... liçno....

bu gözlerimle onun ellerindeki yarayı görmezsem,

bu parmağımı onun ellerinin içine koymazsam ve

bu elimle onun şurasına dokunmazsam...

evet o olmadan... ben iman etmem!

İsa: (birdenbire ortaya çıkıyor) Selam dostlar!

(herkes ürperiyor)

İsa: Tomas, gel bakalım. Lazım sana bir şey göstereyim.

(Tomas, korku ve merakla onun yanına gidiyor)

İsa: Gel, gel, haydi de! Korkma!

(ellerini ve böğrünü gösteriyor)

İsa: Bak, ellerimi görüyon mu? Parmağını uzat, buraya koy!

Tamam, şimdi de elini uzat, buraya koy! İmansız olma, iman et!

Tomas: (Yere düşüyor, ağlamaya başlıyor) Rabbim ve Tanrım!

İsa: (seyircilere) Beni gördüğün için mi iman ettin?

Görmeden iman edenlere ne mutlu!

------------------------------------------

4. Sahne: Pavlus

Talebe: Bak, bu mektupta ne yazıyor.

Bu sabah aldım onu Damask kasabasından...

(mektuptan okuyor)

'Sayın Pavlus hocam!

Bize merak ettiğin için teşekkür ederiz. Bizim buradaki Yahudilerin durumu aslında fena değil. Halk bizi sayıyor, ticaret yapıyoruz, para kazanıyoruz. Herşey yolunda, ama tek bir mesele kafamızı ağrıttırıyor: Bu kasabada geçen seneden beri her geçen gün daha fazla kişi bu İsa'ya iman etmeye başlıyor. Ona Mesih diyorlar, İsrailin kurtarıcısı imiş. Meğerse sen de çok iyi biliyorsun, o adam beş sene eveli Yeruşalim'de bir suçlu olarak haça gerildi. O adam bizim halkımız için bir utançtır. Ve şimdi gelip onu Mesih olarak ilan ediyorlar. Biz buna izin vermeyecez. Lütfen bize yardım edin!"

Pavlus: (ileri geri yürümeye başladı) Çok doğru! Biz ona izin vermeyecez!

Talebe: (ayağa kalkıp Pavlus'un arkasından yürümeye başlıyor)

Evet, Pavlus, şey hocam! Ne yapalım, bu İsacılara karşı.

Her geçen gün çoğalıyorlar.

Pavlus: Ne güzel rahat etmiştik. Burada Yeruşalim'de onlardan çok az kaldı.

Nasıl Stefanus'u ve sonra Yakub'u yok ettik, bu iş bastırıldıydı.

Hepsi kaçtılar.

Talebe: Evet hocam, nasıl da bir atasöz var: eşme eşeleme, kül olur.

Aynısı da oldu, bak onlar yok olacağına, bütün kasabalara yayılıp çoğaldılar.

Pavlus: Ne demek istiyorsun?

Onları kendi halinde braksaydık daha mı iyi olacaydı?

Hayır olamaz! Onlar Allah tarafından lanetli insanlardır.

O işin kafasını ezmek lazım, yayılmasın.

Ben daha şimdi gidecem Allahevinin güdücüsüne.

Talebe: Ne yapacan?

Pavlus: Ne mi yapacam? Ondan bir kâğıt bir de askerler alacam,

Damask kasabasına gidip onları buraya getirecem.

Sonra onlara büyük bir dava yapacaz.

Ondan sonra...

(parmakla kendi boğazını kesmek gibi işaret yapıyor)

Annadın mı, halkımız aacık korksun.

Yoksa, bu iş nereye varacak? (ayrılıyor)


(Pavlus başkâhinin elini öpüyor)

Pavlus: Hocam, esenlik seninle olsun!

Başkyahin: Evet, evlâdım. Ne istiyorsun? Yoksa... gene o mesele mi?

Pavlus: Evet, hocam, gene o mesele. Bu sefer Damask kasabası.

Başkyahin: Damask mı, orası başka oblast. Başka kral karışıyor.

Sen başıma iş açtın.

Pavlus: Hocam, ben sade halkımızın iyiliğini düşünüyorum.

Şimdi o İsacıları bastırmasak, sonra pişman olacaz.

Başkyahin: Peki, hemen sekreterime buyuracam, o krala bir mektup yazsın.

Bu sefer kaç asker istiyorsun? Yirmi tane yeter mi?

Pavlus: Elli olmaz mı?

Başkyahin: Ne !?... Ama belki de haklısın.

Madem orada o İsacı köpeklerden o kadar çok var,

lazım onları hepsi buraya getirelim. Senin dediğin gibi olsun.

Pavlus: Sağol, hocam! Sağol! (bir daha elini öpüp ayrılıyor)

--------------------------

(yolda, Pavlus önde, arkasında subay, onların arkasında birkaç asker)

1.asker: Yau arkadaş, bu ne biçim iş? Sanki marebeye çıkıyoruz.

2.asker: A be brak! 18 senelik askerim: Anglia'da dövüştüm,

Germania'da, Persia'da ama böyle bir şey yok gördüğüm.

Herifler bizi öğlen onikide yürütürüyorlar.

(yukarıya güneşe karşı bakıyor)

1.asker: İnsanlık bu mu, ha! Bu sıcakta insan kendi köpeğini kıra yollamaz.

Subay: Ne oluyor arkada? Kapayın çenenizi! Ne bu gevezelik?

2.asker: Bir şey! Te burada arkadaşıma anlattırıyorum,

böyle havada trenirovka yapmak çok faydalı imiş.

1. asker: Bıktım, bunlardan, mentereciler hepsi!

Şimdi Damask'a gittik mi, ne yapacaz sanki?

Haydutlar mı yakalayacaz, teroristleri mi öldürecez?

Yok canım! Bir avuç garibanlar, karı kızan.

Onları alıp Yeruşalim'e götürecez.

Sonra numaradan onlara mahkeme yapacaklar.

Yok efendim, Yahudi halkının düşmanları imiş onlar!

Allah adamları! Ha!

3.asker: Su istiyoruz, su!

4.asker: Aacık da poçivka, kafam dönmeye başladı bu sıcaktan.

Pavlus: Çocuklar, dayanın, az kaldı. Teee, görüyonuz mu!

Evet, orası Damask kasabası. Sıkın dişinizi. Yarım saat sonra oradayız.

(yürümeye devam ediyorlar - birdenbire gökten şimşek (büyük bir yaprak teneke alın, sallayınca gök gürleme gibi sesler çıkıyor) - Pavlus ve öbürler yere düşüyorlar - Pavlus kör oldu)

Ses: Saul, Saul! Ne için bana fenalık yapıyorsun?

Pavlus: Sen... sen... Efendimiz, sen kimsin?

Ses: Ben İsa'yım. Sen bana fenalık yapıyorsun.

Ama şimdi kalk, kasabaya gir ve ne yapman lazım, sana bildirilecek.

3.asker: Bu ışık, bu ışık neydi?

4.asker: Ben de bilmiyorum. Hayatta yok gördüğüm öyle şey.

Güneşten daha büyük bir şafaklık.

3.asker: Sen bir şey duydun mu.

Ben sanki bir ses gibi bir şey işittim, ama bir şey anlayamadım.

4.asker: Anlayamazsın, tabii. O İbranice idi, Latince ya da Grekçe değil.

Pavlus: Aaa, gözlerim. Bir şey göremiyorum.

Götürün beni, kasabaya götürün.

----------------------

Pavlus: (diz çöküp dua ediyor) Ey dedelerimizin Allahı !

Bu kulunun aciz haline bak! Ben sana karşı suç işledim.

Senin oğlun İsa'ya karşı savaştım ve kaybettim.

Şimdi bana göster, ne lazım yapayım.

Ses: Az sonra Hananiya adında bir adam sana gelecek.

O benim işimi bitirecek. Sen onu sesle. Sana el koyacak.

O vakıt gözlerin gene görecek.

(kapı çalınıyor - Pavlus tutuna tutuna kapıya kadar ilerleyip onu açıyor)

Hananiya: Saul kardeş, buraya gelirken yolda sana Rab İsa göründü.

O beni yolladı, gözlerin yeniden görsün ve Kutsal Ruhla dolasın diye.

(ellerini Pavlus'un gözlerinin üzerine koyuyor - pullar gibi bir şey düşüyor)

Pavlus: Görüyorum, görüyorum. (ağlamaya başlıyor)

Hananiya: Bak, Rab ne diyor: 'Bu Pavlus benim seçtiğim bir instrumenttir. Benim oğlumun İsa'nın adımı dünyanın ucuna yayacak.

Pavlus: Ben kör idim, ama şimdi görüyorum.

Ben İsa'yı ölü sanırdım, ama şimdi gözlerim onu gördü. O yaşıyor.