Ester'in Hayatı

Mordekay

Ester

Ahaşveroş

Haman


Ester'in hizmetçisi 1

Ester'in hizmetçisi 2

Ester'in hizmetçisi 3

Bigtan

Tereş

Sekreter


Haman'ın karısı

Falcı kadın

Telal

Asker

Hizmetçi


Materyal listesi:


- ferman biçiminde Kutsal Kitap

- Telalın okuduğu ferman kağıdı

- tırnaklar için 2 törpü

- makas

- traş köpüğü (yüz kremi olarak)

- iki dilim salatalık

- havlu

- kral için meyva

- 2 hançer yada bıçak

- 2 şiringa ve ketçup (kan olarak)

- falcı için fasulye yada zar

- kişileri asmak için 2 ip

- sofra için masa örtüsü ve yemekler

- üzerinde “3 gün sonra” diye yazan bir karton

- bir karton, üzerinde bir darağacı çiziyor

- mühür yüzüğü



1. sahne

Mordekay: (Kitaptan okuyor) Dinle, ey İsrail. Allahın olan Rab tek Tanrıdır.

Ester: (isteksiz bir sesle) Amin

Mordekay: Ondan başka tanrıların olmayacak ... “Amin”

Allahın olan Rabbi bütün yüreğinle, bütün canınla, bütün fikrinle ve bütün gücünle seveceksin ... Ester: “Amin”

Ey Allahım, sensin benim Tanrım, Seni çok özlüyorum.

Canım sana susamış, kurak, yorucu, susuz bir diyarda ... Ester: “Amin”

Ey Yeruşalim, seni unutursam, sağ elim kurusun.

Seni anmazsam, Yeruşalim'i en büyük sevincimden üstün tutmazsam,

dilim damağıma yapışsın! ... Ester: “Amin”

(kitabı brakıp serbest dua ediyor) Ya Rab, dedelerimiz günah işlediler. Sen de onlara ceza olsun diye bu Babil topraklarına, Perslerin ayaklarının altında sürgün ettin.

Şimdi gene de bizi unutma, bize merhamet et.

Sana şükür ediyorum ki, beni kralın sarayına layık gördün.

Bugün yardım et bana, işimde başarılı olayım, senin adına uygun yaşayayım.

Ester: “Amin”

Mordekay: Ester!

Ester: Evet, Mordekay amcacığım. Ne istedin?

Mordekay: Kimi kere düşünüyorum: keşke bu belalar halkımızın başına gelmeydi. Keşke Yeruşalim'i yıkmaydılar. Keşke senin anan baban o savaşta ölmeseydi. O zaman hiç buralara gelmeyeceydik, bu putperest halkın arasında yaşamak zorunda kalmayacaydık.

Ester: Evet, öyle. Ama bak Mordekay amcam!

Ben anamı babamı hiç hatırlamıyorum. Hep senin yanında büyüdüm ya.

Hem Yeruşalim'i, bizim memleketimizi absolutno hatırlamıyorum.

Burası güzel ya! Bak, Perslerin krallığı dünyada bir numara.

Biz de tam sarayın bulunduğu kasabada yaşıyoruz. Daha ne istiyon?

Mordekay: Ester, Ester! Nereden geldiğini hiç unutma. Sen İsrail kızlarındansın, Allahın halkındansın. Allah bizi seçti farklı olalım. Bir vakıt Musa nasıl kendi halkından utanmadı, sen de hiç utanma. Ve belki Rabbimiz onu nasıl kullandı büyük bir iş için, kim bilir, seni de bir gün kullanacak.

Ester: Tamam, tamam, Mordekay amca. Anladım, imanlıyız, farklıyız, ama gerek yok bu kadar katı olasın. Ben de Allahımı çok seviyorum... prosto senin kadar fanatik değilim.

Mordekay: Dur bakalım, bu kalabalık da ne? Aaa, kralın habercisi geldi. Herhalde önemli bir karar ilan edecek. Ko, dikkat edelim, sesleyelim aacık...

Telal: Ey, bütün Şuşan halkı! Duyduk duymadık demeyin! 127 krallığın efendisi ve emperatoru, güneşin hiç batmadığı bir krallığa sahip olan Padişah efendimiz büyük Ahaşveroş şöyle lütfetti:

'Benim karım ve sizin kraliçeniz olan Vaşti, beni bütün soyluların ve yabancı misafirlerin önünde rezil etti. Ben onu çağırdım, ama o gelmedi. Ben de krallığımda bütün hanelere ibret olsun diye karar verdim ki, o artık kraliçe olmayacak.

Onun yerine kraliçe olacak başka bir kadın arıyorum. Artık bütün kasabalarda delikanlı kızların arasından en güzel kız seçilsin ve Susa'daki sarayıma gönderilsin. Kral Ahaşveroş orada bütün kızların arasından hangisi hoşuna giderse, onu seçecek kraliçe olsun!”

1. kız: Ay... duydunuz mu? Ben kraliçe olacam!

2. kız: Sen mi? Naş ya?

1. kız: Bu mahallenin en güzel kız olduğum için katılacam bu konkursa. Kral benim saçlarımı gördü mü, mutlaka beni seçecek!

2. kız: A be mare... bu olmasın 'Bulgariya Tırsi Talant' (“Yetenek Sizsiniz”). Bu çok daha zor bir şey. Sonra, kendine baksana bir kere: kambur kambur yürüyon (imitira yapıyor) .... Lazım mum gibi düz yürüyesin. Te böyle ...

1. kız: Kambur, ha? Ben şimdi yapacam seni kambur ... (başlıyor onun sırtına vurmaya)

2. kız: Ay, Ay! Ha bakalım, senin kafanda bir tek saç kalacak mı! ...

(başlıyor, onun saçlarını çekmeye)

2. sahne

(Sarayda. 3 hizmetçi kız Ester'in güzellik bakımını yapıyorlar: birisi ona yüz maskesi sürüyor, başkası onun sağ elindeki tırnaklarını, üçüncüsü onun ayak tırnaklarını yapıyor)

Ester: Haydi kızlar! Saat iki oldu! Makyaj, manikür ve pedikür saati! ... Kızlar! ... Ay nerede kaldılar gene? ... Kızlar !!!

(kızlar perdenin arkasından çıkıp kendini gösteriyorlar, birisi sigarasını söndürüyor, başkası poğacasını yutuyor)

Ester: Nerede kaldınız gene?

Biliyorsunuz bu akşam kral Ahaşveroş'la misafir karşılayacaz.

İstiyorum, bu sefer çok daha parlak görüneyim.

Geçen gün, napravo yaptınız beni tecrübelik.

Cesetlerin suratları daha güzel benimkinden.

3. kız: Affederseniz, kraliçe Ester! Bugün daha fazla dikkat edecez

(başlıyorlar çalışmaya)

2. kız: Ha, kraliçe olacakmışın, kral senin saçlarına bayılacakmış! Olmadı galiba, ha?

1. kız: Sen ne laf yapıyon ya? Baksana, Ben balim kraliçenin ellerini yapıyom, sen gene ancak onun ayaklarına layıksın.

3. kız: Susun be, işinize bakın! Gene ceza yemeyelim. Biliyonuz, bizim kraliçe çok pimpirikli. Düzenmesini aacık beğenmedi mi, gene lobut yiyecez.

2. kız: Gene de sevindim, açan bizim kasabadan bir kız kraliçe olarak seçildi. Biliyon mu, nasıl oldu?

3. kız: Hayır, bilmiyorum; ben yeni geldim.

1. kız: Bak şimdi, bütün kasabalardan en güzel kızlar bir araya geldi.

Ama ne diyeyim sana: İndia'dan, Mısır'dan, Afghanistan'dan -

Etyopia'dan kapkara kızlar vardı, Gırtsya'dan gene süt gibi beyaz kızlar vardı.

3. kız: Ee, sonra?

2. kız: Sonra, kral kapadı onların hepsine bir haremin içine ve bir sene deyince her gün özel hamamlar, banyolar.

1. kız: Evet, duydum ki, Mısır'dan bir kız her gün eşek sütü ile banyo yapmış.

3. kız: Demeee!

2. kız: Evet... ve en sonunda kral bizim Ester'i beğenmiş.

Çok da yakıştı, bana sorarsan.

3. kız: Duydum ki, Ester yabancı imiş, birhangi uzak devletten gelmiş.

1. kız: Öyle, öyle... doğru. Ama bu konuda hiç konuşmuyor. Kimse aslısını bilmiyor.

2. kız: Dur bakalım. Burada bir tırnak kaldı, aacık kısaltırayım onu. (kesiyor)

(Ester'in ayak parmağı acıdı. Yukarı fırlayıp, yatakta oturuyor. Şimdi anlaşılıyor ki, kız ona beyaz bir yüz maskesi yapmış)

Ester: Ay, ay... sen deli misin? Dikkat etsene! Tamam, bu kadar yetti bana.

Senin kadar beceriksiz bir hizmetçi daha görmedim. (suratını siliyor)

Haber verecem benim amcama. O sarayın kapısında bekçilik yapıyor.

Te, camdan görünüyor. (kızı kulağından tutuyor)

Alo, huhu... Mordekay amca !

Mordekay: Ne oldu, Ester?

Ester: Te bu hizmetçi kız beni sinir ediyor. Gel al onu, kıra at!

Mordekay: Şşşş... sus! Dakkada önemli bir işim var. Te, bu adamların muhabbetini sesliyorum.

Bigtan: Hayır böyle gitmeyecek. İzin vermeyecem kral Ahaşveroş beni hep küçük düşürsün. Bizim halk zaten çoktan bıkmış o heriften.

Tereş, sen ne diyecen? Birşeyler yapacaz mı?

Tereş: Vakıt geldi artık. Beklemenin zamanı geçti. Sabır, sabır, sabır... ee.. burama kadar geldi. Kral mal, anlamam artık. (bıçak çekiyor)

Ne dersen, Bigtan, bu gece uygun mu? Bu gece onun işini bitirecez.

Bigtan: İyi de, nasıl girecen saraya? İki futbol takımı kadar nöbetçi var.

Onlardan nasıl geçecen?

Tereş: Sıkılma, ben dünden değilim. Çoktan bunu planladım.

Her yerde adamlarım var. Bu gece onun hayatına son verecez. Var mısın?

Bigtan: Tamam varım. ... Ama dur, ya sen beni ele verirsen? Belki de Ahaşveroş'un bir agentisin ... Ha, biliyorum ne yapacaz: kan antlaşması yapacaz. Birbirimizin kanını içtik mi, tanrıların önünde sorumluyuz.

Tereş: OK... razıyım. (herkes kendi bileğini azıcık kesiyor, öbürünün kanını emiyor) Diktatora ölüm!

Bigtan: Ya özgürlük, ya ölüm! Diktatora ölüm!



Mordekay: Ha! Kralımız korkunçlukta. Lazım ona haber vereyim. Ama nasıl?

Beni brakmayacaklar, onun huzuruna çıkayım. Ha, tamam...

(bağırıyor) Ester... Ester!

Ester: Ne oldu amcacığım?

Mordekay: Çabuk, lazım kralın yanına gidesin, ona haber veresin.

Bu gece onu öldürmeye bakıyorlar. Gel, sana herşeyi anlatayım.

(Ester Mordekay'ın yanına gidiyor, o da çok alçak sesle ona herçey anlatıyor. Korkup sarayın içine koşuyor. Mordekay beklerken birkaç sekunda ileri geri gidiyor. İki asker gelip Tereş' ve Bigtan'ı tutukluyorlar)

Asker: Tereş ve Bigtan bir komplo yapıp yüce kralımız Ahaşveroş'a karşı bir atentat (suikast) planladılar. En yüksek mahkemenin kararıyla İkisi de darağıcından asılarak idam edilecekler!

(ikisini asıyorlar)

3. sahne

(kralın sarayında - Ahaşveroş'un canı sıkılıyor, üzüm yiyip brakıyor - dansözleri çağırıp uğratırıyor - bir sekreter gelip kraldan bir imza istiyor)

Ahaşveroş: Ay ... canım sıkılıyor! Hiç interesno bir şey yok mu?

Sekreter: Hünkar efendimiz, Ulay kanalındaki genişletme projeleri getirdim.

Te planları burada... ve gördüğünüz gibi, dördüncü sektorda artık derinlik 8 metro yerinde 11 metro olacak. Ama üçüncü sektorda ne yapacaz diye size başvurdum ... beş değişik proje var, bir tanesini beğenin, efendimz !

Ahaşveroş: Off ... brakın beni rahat, yau ! Ne bileyim ya, sen seç orada bir tanesi !

Sekreter: Ama, padişah hazretleri, bu görev size düşüyor.

Ahaşveroş: Off... iyi de, iyi de! (başlıyor saymaya) Ala bana portakala ... Te işte, seçtim bir tane ... haydi, toz ol şimdi .. yürü, yürü !

(Haman içeri giriyor)

Haman: Selam!

Ahaşveroş: Aaaa, Haman'cığım. Tam vakıtla yetiştin. Sensiz ne yapacam?

İyi ki, senin gibi akıllı, anlayışlı, dikkatle çalışan bir başvezirim var.

Yau bak, nelerle uğraşıyorum: kanallarla, kanallarla !

Balim yollasınlar beni sarayın camlarını sileyim.

Aman, kurtar beni bu sıkıcı işlerden.

Haman: Bakayım... hmmm... taman, bunları eve alacam, bir gözden geçirecem.

Ahaşveroş: Sahi mi, Haman, sen benim birtanemsin. (çıkıyor)

(Saraydan çıkarken, herkes Haman'ın önünde yere düşüyor, namaz gibi hareketler yapıyor - ancak Mordekay itaat etmiyor)

Kalabalık: Ey büyük Haman, Perslerin güneşi. Yücelik, bilgi ve saygınlık sana layıktır!

Sekreter: O adamı gördün mü? Herkes senin önünde yere kapanıyor, o gene dimdik mum gibi ayakta kalıyor. Kendini ne sanıyor, acaba?

Lazım ona bir ders veresin.

Haman: Sıkılma, zaten ona bir iyilik düşündüm, haha...

ama planlarım onunla bitmiyor...

Sekreter: Ya ama... neden inatla istiyor farklı olsun, neden herkes gibi yere kapanmıyor.

Haman: Çünkü o İsrael halkından imiş. Onlar çok farklı.

Sekreter: Aa, evet onlardan için var duyduğum.

Haman: Yok efendim, sade gökün en büyük tanrısına taparmışlar.

Başka tanrı yokmuş. İnsanlara, hatta padişaha bile eğilmek günahmış.

Yau, senin anlayacağın, onlar adam olmayacak.

Lazım hepsi ölsünler, hepsi bir günde yok olsunlar.

Sekreter: Haklısın, onlardan iyi vatandaş çıkmaz. Mikrop onlar...

Ama onu nasıl yapacan? Bütün bir halkı yok etmek?

Onlar kalabalık ve yeryüzünde çok dağılmış yaiyıyorlar.

Haman: Bu işi bana brak. Var bazı planlarım ...

Ben dakkada dönecem saraya, padişaha bu planı açıklayacam.

(çıkıyorlar, yol kenarında bir falcıyı görüyorlar)

Falcı: Kaderini öğrenmek istiyor musun? Senin planların rast gelecek mi?

Başarılı olacan mı? Gelecek zaman neden gizli kalsın?

Madam Trüdo sizin geleceğiniz açıklayacak. Buyurun falcıya !!

Haman: Ha! Dur! Bu tam aradığım şey. Benim planımı yerine getirmek için en uygun zamanı şimdi öğrenecez.

Falcı: Evet... görüyorum... senin çok büyük planların var. Ama günler hepsi aynı değil ki: kimi günler ksımetli, kimi günler kutsuz... Buyur içeri, ben sana en uygun gününü bildireyim. Anlat bakalım, senin zorun nedir?

Haman: Söyle bana, ne zaman düşmanlarımı yok edeyim.

Falcı: Aaa... intikam... çok tatlı geliyor insana, değil mi? Bak, senin için çöp atacam... önce ayın hangi gününde olsun diye öğrenez ... (birkaç çöp atıyor)

Sekreter: Ohoo, çok uzun sürüyor bu iş

Falcı: Şşşş ... konuşma, tanrılar kızacak. ... Tamam, ayın otuzunda. Şimdi de hangi ay için mesele oluyor öğrenecez... (atmaya devam ediyor) Yanuari, Fevruari, Mart, April ...

Haman: Eyvah, bu iş uzadı

Falcı: Septemvri... Oktomvri... Noemvri... Tamam: 30. Noemvri

Sekreter: Neredeyse bir sene kaldı. Çok be!

Haman: Daha iyi, daha iyi. Benim işim öyle bir iş ki, henüz hiç yapılmadı: bütün bir halkı yok edesin - ona hazırlık lazım. ... Tamam, borcum ne kadar?

Falcı: Üç gümüş parçası.

(gene saraya giriyor)

Selam, ey Perslerin güneşi!

(Ahaşveroş sesli bir elektronik oyun elinde tutuyor, merakla onunla oynuyor)

Ahaşveroş: Ha, nedir yau... şimdi olmaz, az kaldı kendi rekorumu kıracam.

Haman: Sesle... Senin kocaman krallığında hemen hemen her bölgede bir halk yaşıyor... öyle bir halk ki, arsız, itaat etmez, kafa kaldıran, herkese her zaman ters giden bir halk...

Ahaşveroş: Hehe.. kimi anlatırıyon? Bütün halklar öyle değil mi?

Haman: Ama bunlar çok aşırı. Devlet adamlarına saygı bile göstermiyorlar.

Te var öyle bir adam sarayın kapısında bir bekçi, adı Mordekay...

Ahaşveroş: Kim? Tanımıyorum?

Haman: Neyse! Adam, ben geçerken eğilmiyor, yere kapanmıyor.

Onun bütün halkı öyle. Onlara bir ders vermelisin, hünkar efendim.

Ahaşveroş: Eee? Ne düşündün?

Haman: İzin ver, bütün halkı yok edeyim. Hepsini tekine kadar öldüreyim.

O pis böceklerden kurtulalım. Edin pıt za vinagi!

Ahaşveroş: Beğenmedim o fikiri. Danıklardan (vergilerden) çok para kaçıracaz.

Haman: Onu da düşündüm: ben varlıklı bir adamım ve hazırım, kendi paramdan sana 120 milyon vereyim.

Ahaşveroş: (oyunu brakıyor, artık merak ediyor, dikkat çeviriyor)

Ahaaa... bu artık çok enteresan bir teklif.

Devam et... mesela ne zaman düşünüyorsun bunu yapasın?

Haman: Çak gelecek senenin Noemvri ayında.

Ahaşveroş: Tamam, beğendim bu düşünceni. Al benim yüzüğümü, orada peçatım (mührüm) var. Gereken mektupları, fermanları yazdır, benim imzamı vur... iş hazır. O halktan ne kadar para koparırsan kopar, onlarlan ne yaparsan yap... işime girmiyor.

Haman: Sağol efendimiz. Ha öyle, devletimizde sıra olsun!

4. sahne

(Mordekay dışarıdan gelip sahneye doğru yürüyor, çuval giyinmiş ve yüzü kara olarak herkesin dikkatini çekiyor)

Mordekay: "Ey İsrail'in Tanrısı RAB,

bütün dünya krallıklarının tek Tanrısı sensin. Yeri, göğü sen yarattın.

Ya RAB, kulak ver de işit, gözlerini aç da gör, ya RAB, Haman'ın söylediklerini,

Senin uğruna her gün öldürülüyoruz, kasaplık koyun sayılıyoruz.

Uyan, ya Rab! Niçin uyuyorsun? Kalk! Sonsuza dek terk etme bizi!

Kalk, yardım et bize! Kurtar bizi sevgin uğruna!

Ya RAB Tanrımız, şimdi bizi Haman'ın elinden kurtar ki,

bütün dünya krallıkları senin tek Tanrı olduğunu anlasın."

Haberci: Mordekay, nedir bu senin kılığın? Ne bu senin yalvarışların?

Ester'in kulağına geldi ki, çarşıda herkes seni konuşurmuş.

Mordekay: Git ona haber ver: hiç sanmasın ki, onun başı da dertte değil.

O kendini şimdiye kadar tanıttırmadı, açan İsraelli olduğunu.

Ama o ortaya çıkacak; ve o zaman onun da kafasını kesecekler.

Hem de söyle ona, hatırlasın seneler önce ona ne demiştim:

belki Rab onu büyük bir iş için seçti, saraya gönderdi.

Ve işte, şimdi zamanı geldi, tam bir imanlı gibi kurajla iş yapsın.

Ama eğer istemese, ve derse 'Ben gene kendimi saklayacam',

o zaman bilsin ki, kendisi perişan olacak,

ama Rab başka birini kullanacak bizim halkımızı kurtarmak için.

(Haberci saraya dönüyor)

Haberci: Amcandan selamlar.

Ester: Tamam, söyle ona: bizim kasabada nerede bizim halktan kişiler varsa,

üç gün üç gece çok sıkı oruç tutsunlar ve Rabbe yalvarsınlar benden için.

Ben de bütün hizmetçilerimile birlikte oruç tutacam.

Ve üçüncü gün kral Ahaşveroş'un huzuruna çıkacam bu meseleyi ona bildirecem.

2. kız: Hi, yapma! Ama bu yasak! Perslerin kanunlarını biliyorsun.

Bir kişi çağrılmadan kralın önüne çıkarsa, ona ölüm cezası var.

Ester: Olsun... başka çaremiz kaldı mı sanki? (haberci çıkıyor)

(bir çocuk '3 gün sonra' diye yazan bir tabela ile geçiyor)

(Ahaşveroş, Ester ve Haman birlikte sofrada)

Ester: Sayın başvezir! Bu akşam yemeğimize katıldığına çok sevindim.

Özellikle sizin şerefinize verdim onu.

Haman: Çok naziksiniz, kraliçe Ester. Ben sizin değersiz bir kulunuzum.

Ahaşveroş: (bayağı sarhoş) Değil öyle! Sensiz kralık süremem, Haman.

Sen her türlü saygı ve şerefe layıksın. Yaşasın Haman!

Ve sen, Esterciğim, sarayımızdaki güneşsin. Sensiz burası çekilmez.

Bu sabah bana geldiğinde o kadar titrerdin, çarşaf gibi beyaz idin.

Ester: Evet, haber vermeden, izinsiz senin huzuruna çıktım ve biliyorsun bu ne demek?

Ahaşveroş: Boşver bizim eski kanunlarımıza! Ben olmayım canavar.

Hiç kimse sebebsiz yerde benden korkmasın.

Esterciğim, senin için canım feda, canım! Dile benden bakalım, ne dilersen.

Ama ne dilersen verecem sana. Krallığımın yarısına kadar, ne olursa olsun!

Ester: Eğer kralın gözümde lütuf bulduysam, izin ver yarına kadar düşüneyim.

Yarın akşam gene öyle bir yemek verecem, gene üçümüz bir araya gelecez.

O zaman sana isteğimi bildirecem.

Ahaşveroş: İyi, karıcığım. (kalkıyor - arkasından herkes kalkıyor)

Bu akşamlık bu kadar, yarına görüşmek üzere.



Haman: (saraydan çıkıyor, yolda kendi kendine konuşuyor)

Hehe, planım çok iyi gidiyor. O mikrop İsraillileri hepsini yok edecem.

Baksana, ne kadar önemli bir kişi oldum! Kral bensiz bir şey yapmaz artık.

(kapıda duranlar hepsi ayağa kalkıyor, sadece Mordekay kalkmıyor - Haman'ın neşesi bozuluyor)

Seni, mikrop seni ... saygısızlığından bıktım usandım. Ama bekle, senin günün yaklaşıyor. Az kaldı seninle ve bütün halkınla hesaplaşacam

(evine giriyor)

Kızanlar: Baba, baba !

Karısı: Ee, nasıl geçti sofranız?

Haman: (oturuyor) Ohoo, bir görseydin. Kraliçe Ester bu sofrayı sade benim şerefime verdi, başka misafirler yoktu.

(ayağa fırlıyor) Hayat ne güzel, be! Para dersen, supermilyarder oldum. İstersem yarına bütün kasabayı satın alırım.

Hane dersen, 15 kızanım, 25 tane de torunlarım var. Ben yaşlandım mı, var kim bana baksın.

Sağlık dersen, baksana, maşallah manda gibi gücüm var. Hatırlamıyorum son defa ne zaman öksürüğüm bile olsun.

Saygınlık dersen, saraya girerken, oradan çıkarken, sokakta dolaşırken, her yerde herkes önümde ayağa kalkıyor ya da yere kapanıyor. Hayat güzel, be!

Karısı: Ama o Mordekay meselesi vardı ya!

Haman: Çorbamda tek sinek odur. Onu gördüm mü, bütün neşem kaçıyor.

Gözlerimin önü kapkaranlık oluyor. Çıldıracam az kalsın!

Karısı: Biliyon mu, ne yapacaz? O Mordekay'ı asacaz. Hem de öyle yüksek bir yere, bütün kasaba görsün onun ölüsünü. Te böyle 25 metre yüksek olsun.

Haman: Eveeeet, senin kafan güzel işliyor, karıcığım.

Onu gördüler mi, nasıl ipten sallanıyor, herkes korkudan önümde eğilecek.

Haydi çocuklar, hemen işe başlayın. Lazımsa bütün gece çalışın.

İstiyorum sabaha kadar hazır olsun.

5. sahne

Ahaşveroş: (yatakta dönüyor sağa sola, uyuyamıyor)

Uff.... off... gene fazla yemişim galiba. (geğiriyor)

Her akşam banketler, sofralar ... lazım dieta yapayım ...

Öyle ya, bir ay etten başka bir şey yemeyecem.

Eeh, ne yapayım şimdi. Uykum kaçtı. Ha, aacık Mario oyunu oynayayım... (alıyor tableti) eh.. gene işlemiyor... off ... can sıkıntısı.

Hizmetçi!! Hizmetçi !!

Sekreter: Buyur efendimiz! Ne arzu etmiştiniz?

Ahaşveroş: Yau, bu bokluk gene işlemiyor. Al bir kitap oku bana bir şeyler!

Sekreter: Nasıl bir şey olsun?

Ahaşveroş: Sıkıcı bir şey. Hemen uykum gelsin.

Sekreter: Tamam, en iyisi sarayın günlük defterinden okuyayım sana...

Te burada... krallığının 3. senesi, ayın 25. - Komagene kralının ziyareti

Ahaşveroş: Of... brak, brak! Hatırlıyorum o günü.

Herif kafa ağrısı idi. Durmadakka konuşurdu. Geç onu, devam et.

Sekreter: Eveeet, ayın yirmi altısı: “Bigtan ve Tereşin komplosu. Bu iki adam kralımıza karşı bir atentat (suikast) hazırladı. Ama komplo son anda kapı bekçisinin tarafından engellendi.

Ahaşveroş: Hii, evet, o çok fena bir şey idi. Anaa, o bekçi olmaydı hapı yuttuydum. Doğrudan öteki dünyaya. Yau, o adamaın adı yazmıyor mu orada?

Sekreter: Dur bakayım... evet, yazıyor... Mor-de-kay. Ne biçim ad bu?

Ahaşveroş: Fark etmez. Hayatımı ona borçluyum. Ödül olarak ona ne verildi?

Sekreter: Bir şey yazmıyor. Demek hiç bir şey ona verilmedi. Galiba o karambola içinde unuttuk.

Ahaşveroş: Olmaz. Ayıp. Resmen unuttuk. Lazım bir şey düşünelim... Ha, biliyorum. Bu işi Haman'a brakacam. Zaten azdan gelecekmiş. o bir ödül seçsin Mordekay için.

Sekreter: Çok iyi fikir, padişahımız!

Haman: Günaydın, kral Ahaşveroş. Umarım rahat bir gece geçirdiniz

Ahaşveroş: Hiç de geçirmedim. Ama brak şimdi onu. Bana bir şey söyle...

Haman: Hay hay, efendim.

Ahaşveroş: Hamancığım, var benim krallığımda öyle bir kişi, layıktır ona çook fazla saygı gösterilsin. Kafama koydum, onu öyle şan ve şeref içinde göstereyim, kenarı yok. Sence o adama ne yapılmalı?

Haman: (kendi kendine) Eyvaaa... rüya mı görüyorum, nedir yau !! Kral herhalde beni konuşuyor! Başka kim olabilir ki? Tabii ya, beni kastediyor. En sonunda benim kıymetimi anladı.

Padişah efendimiz: bence o kişiye, hani kralın şeref göstereceği kişi, biliyon mu, ne yapılmalı?

Ona kendi kaftanlarından bir tanesini verecen, hani şöyle altın iplikli, şafaklı bir kaftan.

Sonra ahırından en güzel beygiri getirip adamı onun sırtına bindirecen ve çarşıda bütün sokakları dolaştıracan, herkes görsün onu.

Ve vezirlerinden biri onum adı bağırıp onu herkese tanıtıracak, ne kadar iyi ve şerefli bir kişi imiş. O zaman herkes eyvahlanacak! Yaa, öyle yapacan. Madem padişah efendimiz uygun gördü o kişiyi şereflendirsin

Ahaşveroş: Tuttum bu fikiri. Tam senin dediğin gibi yapacam.

Sen de hazır ol bir saat sonra başlıyoruz.

Ben de o Mordekay'ı çağırtıracam. Sonra tam senin dediğin gibi yapacaz.

Sen onu bütün kasabada gezdirecen.

Haman: Nee? Olamaz! Ama... ama...

Ahaşveroş: Ne demek olamaz? Sen kendin bana bu akıl verdin. Haydi, haydi şimdi...

Haman: Ama, ben... ben... o .... o ....

Ahaşveroş: Evet, sen! Sen gidip Mordekay'ı gezdirecen. (çıkıyor) ...

ve unutma, bu akşam gene sofraya gelesin! Kraliçe seni bekliyor.

Haman: Aaaaaaa !!! Nedir bu başıma gelen? Nasıl dayatıracam bu rezilliğe?

(Bir hizmetçi gelip, Mordekay'a kralın kaftanını giydiriyor, onu beygire bindiriyor. Sonra Haman onu hiç bir şey konuşmadan gezdiriyor. Kalabalık hep 'Yaşasın Mordekay' diye bağırıyor)

6. sahne

(Ahaşveroş, Ester ve Haman gene sofrada)

Ahaşveroş: Esterciğim, bak, çok seviyorum seni, ama ne olur,

daha fazla sabrımı taştırma. Değil mi, bize arzunu bildireceydim.

Özel bir şey rica edeceydin benden? Söyle artık, nedir senin istediğin?

Ester: İnan kralım, konuşmak bana zor geliyor.

Haman: Konuş. Padişahımız çok anlayışlı biri.

Ahaşveroş: Evet, Ester. Ne olursa olsun, çak krallığımın yarısına kadar olsa, sana verecem.

Ester: Ben ne zenginlik, ne de özel bir şeref istiyorum senden, ey padişahımız.

Tek istediğim yaşamak.

Çünkü ben ve bütün halkım satıldık.

Bir kişi seni aldatırıp bizim ölümümüzü planladı.

Yüzbinlerce kişinin ölümünü hazırladı.

İnan bana, eğer mesele sadece köle olarak satılmak olsayd,

gene ağzımı açmayacaydım.

Ama o adam hepimizi, ben de bütün halkımı da, yeryüzünden silmek istiyor.

Ahaşveroş: (ayağa kalkıyor) Hangi halk için konuşuyon? Ve kim bu adam? Söyle! Kimdir o? Kim öyle bir şey planladı?

Kim o kadar kurajlı beni de aldatmaya kalksın?

Ester: Evet, ben bir İsrailliyim, en yüce Tanrıya inanıyorum, sade ona hizmet ediyorum.

Mordekay da benim amcamdır. Anam babam savaşta ölünce, o beni büyütürdü.

Ve düşmanımız, bizi büsbütün yok etmeye planlayan, işte, bu kötü Haman'dır.

Ahaşveroş: Nee? Sen mi? Demek senin o planın beni aldatmak için idi!

Haman: Ama, ama ben bilmezdim, açan kraliçen de o halktandır, İsraillidir.

Ahaşveroş: (Haman'ı yakasından tutyor, onu sarsalamaya başlıyor)

Sen... sen... sen var ya.... seni paramparça yapacam. Seni aslanların önüne atacam. Seni ... Aaaah...

(onu gene yere atıyor. Sonra sakinleşmek için dışarıya çıkıyor)

Haman: (Yerde diz çökmüş Ester'in yattaığı divana doğru ilerliyor, en sonunda onun yanına biniyor, ayaklarını öpmeye başlıyor)

Ben... ben... suçsuzum. İnan bana, hiç kötü niyetim yoktu sana karşı.

Bana ne olacak şimdi? Evliyim, evlatlarım var, torunlarım var...

onlar babasız mı kalsınlar. Ne olur? Hayatımı bana bağışlayın.

Kraliçe efendimiz, ne olur benden için krala konuşun.

Ben kötü bir kişi değilim. Ayaklarını öperim, ayaklarını. Nah şöyle... ha!

Ahaşveroş: Nee? Yetmiyor beni aldatırdın, suçsuz kişilerin ölümünü planladın. Şimdi karıma da asılmaya bakıyon.

Götürün onu! Gözlerim onu görmesin!

Hizmetçi: Padişah efendimiz. İsterseniz, bakın, Haman'ın kendisi daha dün gece kocaman bir darağacı yaptırdı. Te bakın camdan gözüküyor, 25 m yüksek. İsterseniz...

Ahaşveroş: Ha, çok iyi fikir. Onu orada asın. Yüzüm onu bir daha görmesin onu. Mikrop!

(yüzünü bir kara çuvalla örtüp götürüyorlar onu. Sonra darordekayağacında onu asıyorlar)

Ahaşveroş: Sekreter! Gel hemen yaz: bize uygun göründü:

Haman'ın bütün varlığı malı ve mülkü kraliçe Ester'in olacak.

Mordekay gelsin ve Haman'ın yerini alsın. Artık başvezir o olacak.

Ve kim İsraillilere saldırmaya kalkarsa, izin veriyorum

ona karşı kendini korusunlar.

Ester: Ey yüce Rabbimiz. İbrahim'in ve İshak'ın ve Yakub'un Tanrısı!

Sana şükürler ediyorum.

Ey Rab, sen uzak durmadın, yardımımıza koştun!

Canımı kılıçtan kurtardın, hayatımı köpeklerin pençesinden,

aslanın ağzından, yaban öküzlern boynuzundan kurtardın.

Dualarımızı cevapsız brakmadın.

Ben sözde Allah halkından idim, ama lazımdı bu çekilerden geçeyim.

Artık iyice anladım, sen diri bir Tanrısın

ve dedelerimiz sana boşuna güvenmediler.

Kardeşlerimin arasında hep senin adını övecem!





12