HAYAT İÇİN HAYAT

1. Sahne

(4 arkadaş oturup karta oynuyorlar ve birdenbire kavga etmeye başlıyorlar)



1.arkadaş: Aldattırdın beni!

2.arkadaş: (yakasına yapışıyor) Sen kimden kime üstüme kalkıyorsun?

3.arkadaş: (onları ayırıyor) Yapmayın be! İyi değil yaptığınız!

4.arkadaş: Haydi, devam edelim!

1.arkadaş: Haydi be, toplanalım, eve gidelim! Geç oldu.

Herkes: Çau... Hepsi iyi...

-----------------------

(Orhan evde İncili okuyor)

Hilmi: Yaau, sen bıkmadın mı daa, bütün gün okumaya? Hep bu kitaplan anlaşıyorsun.

Orhan: (Yuhanna 3:16'yı okuyor)

Çünkü Allah dünyayı o kadar sevdi ki, biricik Oğlunu verdi. Öyle ki, her kim Ona iman ederse, maf olmasın ama onun sonsuz yaşamı olsun.

Sen de gel, kurtulasın!

Hilmi: Bak, Orhan aga, ben ne suç ettim ki, kurtulayım?

Orhan: Bak, burada ne yazıyor: (Romalılar 3:23) Çünkü herkes günah işledi ve kimse Allahın şanlılığına eremedi.

Hilmi: Tamam, tamam, tamam! Biliyorum, ben çok var duyduğum bu meselelerden için. Ben de Allahımı sayıyorum, ama sizin yolunuz bana göre değil.

2. Sahne

1.arkadaş: (içiyor) Hey, talikat, gel bakayım buraya! Sen o gün kimin üstüne kalktın?

Hilmi: Kaç karşımdan. Dakkada çok sinirliyim! Sinirimi senden çıkarmayayım.

1.arkadaş: Şşşt, sen kimden istiyon, sinirini çıkartırasın?

(Hilmiye bir şamar atıyor)

Hilmi: Ulan, sen kimi vuruyon

(bıçak çıkartırıp onunla arkadaşını vuruyor)

Ya Allahım, ben ne yaptım? Ne Yaptım?

----------------------------------------

(evde - Hilmi kanlı rubalarla eve geliyor)

Orhan: Ne bu sende, bu kanlar da ne? Anlat bakalım, ne oldu sana.

Hilmi: Beni kurtar, beni sakla. Peşimden insanlar geliyor, beni kovalıyorlar. Ben adam öldürdüm. Bu kanlara bak, te arkadaşımın kanı.

Orhan: Nereye saklayayım adamı? Ne yapsam, acaba!

Haydi şevik, bagajlarını çıkart!

Hilmi: Aaa, ne yapacan onlarla?

Orhan: Sen benim bagajlarımı giy! Çok sorma, bir gün anlayacan!

1.Polis: Kapıyı açın, vednaga!

(kapıya vuruyor) Duymadınız mı, kapıyı açın. V imeto na zakona! ....

Açııın, kıracaz kapıyı yoksa!

(polisler içeri bakıyorlar, Orhana boydan boya bakıyorlar)

1. Polis: Adamı öldüren sen misin?

(Orhan susuyor)

2. Polis: Abe ne için soruyon daha? Görmüyon mu? Herifin bagajları kan içinde. Bağlayıp onu götürelim!

(Polis onları kıra çıkartırıyor)

1. Komşu: Baksana! Mare, bu adam Allah adamı değil mi? Naş olacak bu iş, hani onlar adam öldürmezler imiş.

2. Komşu: Bak geçen gu bu adam bize dedi ki, hükümete boyun eğin. Ee şimdi de onun yaptıklarına bak! Ne hale gelmiş! Meğer çok yalancı imiş, az kalsın bizi de kandıracaydı.

3.Sahne

(dava yerinde)

Hakem: Gardiyanlar suçluyu getirsinler.

(2 polis Orhan'ı getiriyorlar)

Hakem: Oğlum, advokatın var mı?

Orhan: Hayır, yok. Ama zaten istemiyorum. Var kişi, kim beni hakla çıkaracak.

Hakem: Ee, seni kim savunturacak?

Orhan: Beni haklı çıkaracak olan Allahın kendisidir.

Hakem: Adama bakın! Hem suç işliyor, hem de Allahın işi gücü yok da, gelip onu savuntursun! Madem advokatı yok, madem kendini Allahın eline teslim ediyor, bu demek oluyor ki, adam sahiden de o suçu işlemiştir.

(çekici masaya indiriyor) Karar!

(herkes ayağa kalkıyor)

Halkın adına! Orhan İsmail Yusufoğlu 20. April 2000 senesinde işlenmiş olan cinayetin suçlusu bulundu ve ona idam cezası verilecek. Ceza derhal, yarın sabah saat 7:00 infaz edilecek.

4. Sahne

(mahpusta)

1. mapusçu: (Orhan'a) Arkadaş, sen ne için buradasın?

Orhan: Bak, canım çekmiyor. Dakkada hiç istemiyorum konuşayım.

2. mapusçu: Sana kaç sene verdiler?

Orhan: Ölüm cezası.

1. mapusçu: Bana da öyle verdiler!

Orhan: (2. mapusçuya soruyor) Sen de ne için buradasın? Sana da mı ölüm verdiler?

2. mapusçu: Hayır, bana altı sene verdiler. Bir gün kaldı, yarın çıkacam. Ama hayatım perişan oldu. Kırda ne yapacam, şaşırıyorum. Benim için yasamanın anlamı kalmadı. Nasıl olsa, ben de bir gün sizin gittiğiniz yere gidecem.

Nasratel: Hey aşağılık herifler, alın yiyin bakalım. Aacık kuvetlenesiniz, yarına kadar açlıktan bayılmayasınız! Hehehe!

Orhan: Beyefendi, idam cezasından önce her suçlunun hakkı var, son bir isteği yerine getirilsin. Olabilirse, bana direktorü bana çağırın.

Nasratel: Şu herife bakın bir kere! Başkaların hayatını yok etti, şimdi de kalkıp hakkını arıyor.

Orhan: Yalvarıyorum, direktorü bana getirin!

Nasratel: Bak, yarın senin hayatın bitecek. Direktor seni seslerse bile, senden için ne değişecek sanki? (Nasratel çıkıyor)

Orhan: Ya Rab, sen direktorün yüreğine konuş da, bana gelsin! Çünkü bu benim için çok önemlidir.

(direktor içeri dalıyor)

Direktor: Beni çağırmışsınız.

Orhan: Rica ediyorum, olabilirseydi, bana bir kâğıt bir de himikal verin. Son olarak kardeşime son sözlerime yazmak istiyorum. Ama ne olur, bana söz verin, bu mektup ancak benim ölümümden sonra kardeşime verilsin!

Direktor: Bütün istediğin bu mu?

Orhan: Evet, onu çok seviyorum! Kendi hayatımdan fazla bile.

(direktor çıkıp, sonra gene içeri geliyor, kâğıt kalem ve zarf getiriyor)

Orhan: (yazıyor) Şimdi, bana verdiğiniz sözü tutmalısınız.

Direktor: Evet, rahat ol oğlum, tutacam. Yarın senin ölümümden sonra, kendi elimle onu kardeşine getirecem. (çıkıyor)

(30 saniye sessiz oturuyorlar)

1. mapusçu: Ey Allahım, Allahım! Ben ne yaptım kendime! Yarın hayatım bitiyor, keşke bu dünyaya gelmeydim!

(Orhan'ı kucaklıyor) Aa, kardeşim yarın hayatımız bitiyor ve yok oluyoruz. Kardeşim, sen öyle rahat duruyon, sanki hiç ölmeyecen! (başlıyor onu sallamaya)

Orhan: Ben nereye gideceğimi biliyorum. Çünkü benim Allahım bana dedi ki: 'Ölmüş olsan da, gene yaşayacan'ç

1. mapusçu: Amaaan, yeter artıkın, Allah varsa, bizi kuratarsın buradan bakalım.

Orhan: Öyle ama böyle, bir gün hep bu dünyadan uçup gidecez. Asıl sonsuz yaşamak İsa Mesih'tedir. Allah zaten geldi, bizi kurtarmaya. İsa'ya iman eden kurtulacak, İsa'ya iman etmeyen davalanacak.

(sabah oluyor, gardiyanlar içeri geliyor)

Orhan: (2. mahpusçuya) Haydi kardeşim, biz bu dğnyadan gidiyoruz, ama sen kalbini aç İsa Mesih'e daha yaşarkaydın, henüz fırsat varkaydın.

(Orhan ve 1. mapusçu dışarı götürülüyor)

2. mapusçu: Orhan'ın Allahı kendini bana açıkla, kendini bana tanıt

Bir ses: Yol, gerçek, yaşam benim! Bana iman eden ölse de yaşayacaktır.

2. mapusçu: (diz çöküyor) Rab İsam, sana şükür ediyorum, kendini bana tanıttın

(öbürlerin gözleri bağlanıyor, kurşuna diziliyorlar)

1. mapusçu: Allahım!! (düşüyor)

Orhan: (düşüp konuşuyor) Rab İsam, kardeşimin yüreğini aç! Lütfen! Ruhumu senin eline veriyorum!

5. Sahne

(direktor yola çıkıyor, elinde mektup var, kapıyı çalıyor, Hilmi korkuyor, d. bir daha çalıyor)

Hilmi: (korkarak kapıya kadar geliyor, azıcık açıyor)

Kim o? Benden ne istiyonuz?

Direktor: Orhan aganızdan size bir mektup getiriyorum.

(kapıyı açıp mektubu alıyor, direktor çekiliyor)

Hilmi: (mektubu okuyor)

"Yarın senin bagajlarınla senin için ölecem. Sen de benim bagajlarımla beni hatırla! Doğru ve Allahın hoşuna giden bir hayat yaşa. Orhan agan!"

Senin için ölüyorum... senin için ölüyorum... Belki daha ölmemiştir. Orhan agamı lazım kurtarayım!

(mahpusa gidiyor, Nasratel onu karşılıyor)

Hilmi: Ne olur, beni brakın direktorün yanına gideyim.

Gardiyan: Ne için, sen ne istiyon ondan?

Hilmi: Yalvarıyorum size, benim için çok önemli, Agam ölecek. Ne olur, beni onun yanına brakın!

Gardiyan: İyi de, iyi de, aacık daa usul. Kendine gel, te, ikinci katta üçüncü oda.

(Hilmi direktorün yanına gidiyor)

Direktor: Siz kimsiniz, benden ne istiyorsunuz?

Hilmi: Siz bana bu sabah şu mektubu getirdiniz. Buyurun, siz de okuyun!

Direktor: "Yarın senin bagajlarınla senin için ölecem. Sen de benim bagajlarımla beni hatırla! Doğru ve Allahın hoşuna giden bir hayat yaşa. Orhan agan!" (korkuyor)

Şimdi anlıyorum... demek onu istedi desin 'ben kardeşimi kendi hayatımdan daha çok seviyorum', evet, bunlar boş laflar değildi.

Arkadaş, sesle beni güzel, sen biraz geç kaldın. Agana bu sabah ölüm cezasını verdiler.

Hilmi: Hayır, olamaz! Onun kabahatı yoktu, ben idim, ben yaptım! Ne için geçe kaldım, ne için?

(düşünüyor) Dur bakalım... agam o mektubu ne vakıt yazdı?

Direktor: Akşam, saat altıya doğru.

Hilmi: Ne için dakkada bana yollamadınız. Onu kurtarabilirdik.

Direktor: Hayır, o bana söz verdirtti, ancak kendi ölümünden sonra sana vereyim bu mektubu.

Hilmi: Olamaz... olamaz... Ben kabahatlıyım.

(direktorün yakasına yapışıyor) Beni öldürün, beni öldürün.

Direktor: Hoop, ne oluyor burada? Gardiyan! Gardiyan!

(gardiyan içeri kopuşuyor)

Gardiyan: Ulan, ne sanıyon kendini, e? Senin tipin baştan hoşuma gitmedi.

Hilmi: Beni öldürün, beniii..

Direktor: Ne demek, sen şimdi kendini teslim mi ediyorsun?

Hilmi: Evet, evet, benim suçlu! Adamı öldüren ben idim.

Direktor: (düşünüyor) Hmm, ne yapsak, acaba? Aa, tamam, o davayı gören hakeme bir telefon açayım, zaten arkadaşımdır. O karar versin.

(telefon açıyor) Alo, Murat Bey! Evet, tanıdın, ben Şükrü. Bak şimdi, bizim burada aacık karışık bir durum oldu. Hani, o cinayet davasını hatırlıyor musun? Suçlunun adı Orhan idi. (Hilmi'ye) Neyde onun üç adı?

Hilmi: Orhan İsmail Yusufoğlu

Direktor: Evet, o! Orhan İsmail Yusufoğlu.

Şimdi, biz bu sabah ölüm cezasını yerine getirdik.

Ve sonra ortaya çıktı ki, o adam asıl suçlu değilmiş....

Evet, biliyorum kanlı rubaları o giyimişti, ama onu yaptı kendi kardeşini korumak için. Asıl suçlu odur.... Yani....

Evet hemen anladın, adam kendi kendini kardeşi için kurban etmiş.

Ama şimdi ne yapalım? Öbürü de şimdi kendini suçlu hissedermiş, aynı suçtan için ölmek istermiş. Sen ne dersin bu işe? ......

Hmhm.... Tamam.... anladım.... doğru.... haklısın, haklısın....

evet, başka türlü olamaz zaten.... tamam adama bunu bildirecem, görüşürüz.

(Hilmi'ye)

Bakın hakem bey ne diyor. Tamam, aslında sen lazımdı ölesen.

Ama senin yerinde agan öldü. Suçun karşılığı zaten ödenildi, bir daha olamaz ödensin. Hem de, hakem bey diyor ki, senin aganın yaptığı kurban o kadar büyük ki, seni de şimdi öldürürsek, aganın kurbanı sanki boşa gitti.

Biz de ona razı değiliz. Sen serbestsin, gidebilirsin.

(gardiyanlar Hilmi'yi serbest brakıyorlar, o da şaş baş kalıp yavaş yavaş uzaklaşıyor)

Direktor: Yalnız, oğlum, son bir lafım var sana: aganın yaptığı kurban boş olmasın.

Bir dahana kanuna karşı gitme!

Hilmi: (gözyaşları içinde) Merak etmeyin, direktor bey!

Agamın yaptığını hayatımın sonuna kadar anacam.

Ben artık yeni bir insan oldum. (çıkıyorlar)