İki Efendi

Materyal Listesi

3 tane ip 70 cm

3 çekiç

3 sekaç

1 keser

1 makas

3 halka aluminyumdan

1 oyuncak köpek

1 kalem yemek

tabaklar, çiniler, kadehler

su bidonu

leğen

havlu

kirli elbiseler


1. Sahne

(Güven iki arkadaşın yanında taş kırıyor – hepsi kirli, yaralı ve yırtık elbiselerle; ayakları zincirlerle bağlı, elinde kalın metal bilezikler, köleliğin semboludur – efendisi Gaffar geliyor, elinde kağıtla kalem)

Gaffar: Ne? İşiniz daa bitmedi mi, daa bitmedi mi? Ha? Kendinizi ne sanıyorsunuz, mülüs köpekler!

(onları vuruyor, tekmeliyor, kayışla vuruyor)

Güven: Ama... efendimiz... siz bize saat ikiye kadar müsaade verdiniz , bu işi bitirelim

Gaffar: Ne? Saat iki mi? Kulakların galiba tozlarla tıkanmış. ONİKİ dedim, değil İKİ. Sen sağır mısın, yau? Sağır mısın, ha? Dur bakalım, ben senin kulaklarını aacık açacam.

(kalemi alıp Güven’in kulaklarına sokuyor, Güven bağırmaya başlıyor, acılar içinde kıvranıyor)

Duymayacak ha? Şimdi duyuyor musun, pis köpek? Ha! Şimdi duyuyor musun? Söyle, duyuyor musun?

Güven: Evet, duyuyorum seni.

Gaffar: Nasıl? Daa hızlı konuş.

Güven: Duyuyorum seni.

Gaffar: Aaa... şimidi duyarmış beni. Yoksa iki ile oniki arasındaki farkını bilmiyon mu, ha? Dur ben sana gösterecem. Oniki bu kadardır... bir.. iki.. üç...

(sayarak oniki şamar atıyor)

Ha taka. Bu 12 idi, annadın mı? Şimdi de sana ikiyi öğretecem: bir.... (çok hızlı yumruk atıyor) ve... iki. (Güven yere çöküyor)

2. köle: Beyfendi... beyfendi... Gaffar Bey... Lütfen yalvarırım...Güven’i brakın. O bir şey yanlış yapmadı. Ben saatleri yanlış anladım.

Gaffar: O da konuşuyor. Burada tek birinin sesini işitmek istiyorum, o da benim sesimdir.

(bir tekme ile 2. köleyi yere yıkıyor).

Hepiniz geberin, nankör herifler. Kim sizi besliyor ya, ha? Ben size evlatlarım gibi bakıyorum ve karşılık olarak siz bana nasıl davranıyorsunuz? Teşekkür eden var mı? Beni sayan var mı? Ha? Ama aslısına bakarsan ben sizin hayatınızı kurtardım. Ama unuttunuz ya, ha? Söyle bakalım, sizin babalarınız ne yaptı.

3. köle: Babalarmız borçları yüzünden önce mapusa atıldı, sonra da köle olarak sana satıldı.

Gaffar: Evet, bana satıldı, bana. Olabilirdi, ben onları köle pazarında brakayım. O zaman onu öldüreceydiler. Siz benim evimde doğdunuz, bana kölelik yapıyorsunuz, bana. Asıl babanız kim?

2. + 3. köle: Gaffar Bey.

Gaffar: Duyuyamıyorum!

2. + 3. köle: Asıl babamız Gaffar Bey.

Gaffar: Ha öyle. Nankör köpekler.

(Güven’e gene tekme atıyor) Hey, sen, köpek. Numara yapma şimdi, sanki yaralı imişin. Haydi iş başına. Haydi şimdi aacık daa şevik. Bir saat sonra misafir gelecek, o zamana kadar bu işi bitirin. İstemiyorum ortalığı öyle dağınık görsün. (çıkıyor)

3. köle: Hey, Güven! Nasılsın? Hey... kalkabilir misin?

2. köle: Dur aacık su vereyim ona, kendine gelsin. Güven, Güven, duyuyon mu?

Güven: (yavaş yavaş kendine geliyor) Ay, kulaklarım.

3. köle: Acımasız herif, bir gün öldürecez onu.

2. köle: Öyle ya, sade elimize bir fırsat geçsin. Ben de bir kalem alacam, ama değil onun kulaklarına, onun gözlerine sokacam, cayır cayır bağırsın çığırsın. Bitirecem onu.

3. köle: Dakkada başka kölelerle plan kuruyoruz. Az kaldı.

Güven: Hayır çocuklar yapmayın. O herif kötülük yaparsa, bari biz de yapmayalım. Unutmayın gökte Rab Allah var, o da her şeyi görüyor. Bir gün bir kurtarıcı gönderecek bize.

2. köle: Ha, Allahmış! Nerede Allah, varsa bir şey yapsın bizim için. 22 sene bu çekilmez hayatı yaşıyorum. Senin Allahın görmüyor mu?

3. köle: Allah demiş: Çalış oğlum, ben de sana verecem. Kendine yardım et, o zaman ben de sana yardım edecem. Yok canım, bu heriften kendi kendimizi bir gün kurtaracaz.

Güven: Size katılmayacam, yapmayın. Ben bekleyecem Rabbin cevabına.

2. + 3. köle: (gülüyorlar) Güle güle bekle bakalım. Allahcağızın seni kurtarsın.

2. Sahne

(aynı evde iki kişilik sofra kuruluyor. Kız köleler ileri geri koşup her şeyi düzüyorlar – Gaffar arkada durup komanda veriyor)

Gaffar: Haydi şimdi... ne bu mülüslük... daa şevik.

(bir kız çatal kaşık düzüyor) Ne bu? Ne bu? Sen o domuz parmaklarını yıka sana. Bak.. herşey yağlı. Haydi şevik... vakıt kalmadı (kakıyor onu).

Şaraplar nerede? Şaraplar nerede?

4. köle: Burada efendim, yetiştim.

Gaffar: Ver aacık tadına bakayım. (tadına bakıyor, yere tükürüyor) Böök.. ne bu şarap mı, sirke mi? Güzel, tatlı bir şey getir bana, eşek herif.

5. köle: Beyfendi... Beyfendi...

Gaffar: Ne oldu? Konuş.

5. köle: Misafiriniz geliyor.

Gaffar: Haydi şimdi... herkes yerini alsın.

(Lütfü Bey, Hayri adında bir hizmetçi ile geliyor – yaklaşırken Güven’i ve öbür iki köleyi yol kenarında işlerken görüyor, Güven’in gözlerine bakıyor)

Gaffar: Oo... Lütfü Bey, hoş geldiniz sefa getirdiniz. Yolculuk nasıl geçti?

Lütfü: Teşekkürler... aşağı yukarı iyi geçti. Bakıyorum güzel çiftliğiniz var, çok bakımlı. Çak yeni yol yapıyorsunuz.

Gaffar: Tabii... Ben düzeni seven bir insanım. Her şey lazım yerinde olsun.

(5. köleye) Aacık su getir, Lütfü Bey ellerini yıkasın....

(o ellerini yıkarken, Gaffar gene Güven’i tekmeliyor, ‘İşler neden daa bitmedi’ gibi işaretler yapıyor. Lütfü onu görmüyor, ama Hayri görüyor)

(Lütfü’ye) Evet, şimdi de oturup önce bir zakuska yapalım da, asıl işe başlamadan kuvvetlenelim... afiyet olsun! (yemeye başlıyorlar)

Hayri: (Güven’in kafasında sargı bezi görüyor) Arkadaş, sana ne oldu böyle?

2. köle: Bizim efendimiz. Acımasız herif. Hem de bu arkadaşımız bir şey yapmamıştı.

Hayri: Yazık... çok yazık. Bizim çiftlikte öyle bir şey yok. Bizde köle yok, hepimiz hizmetçiyiz. Her zaman işi brakabiliriz. Ama kimse ayrılmıyor, çünkü bizim efendimiz, Lütfü Bey, bize o kadar iyi davranıyor ki, kenarı yok. Yok başka nereye gidelim.

3. köle: Haydi sen de. Bizi sersem mi sanıyon? Efendiler hepsi aynı. Sana inanmıyorum.

2. köle: Öyle ya... bizimle eylenmeye mi geldin?

Hayri: Yok canım... gerçekten dediğim gibi... görecen.

Lütfü: Peki, size bir şey sorabilir miyim?

Gaffar: Bir dakka... hizmetçi... hizmetçi... yau ulan, bugün ne oluyor, hepiniz sağır ve kör mü oldunuz? Daa şarap getirin.

Lütfü: Yok sağol... bu kadar yeter bana. Sorabilir miyim, beni ne için çağırdınız?

Gaffar: Evet, asıl işimize gelelim. Geçen ay bana 200 tane koyun sattınız ya.

Lütfü: Evet... ve...?

Gaffar: Çok beğendim mallarınızı. Hepsi birinci kaçestvo, hasta yok, sakat yok.

Lütfü: Evet, benim mallarım hepsi öyle, başka türlü iş yapmam.

Gaffar: Evet, evet, zaten onun için seviorum sizinle iş yapayım. Şimdi... Asıl sormak istediğim şu ki, acaba daa 500 baş hayvan satabilir misiniz? Prosto ihtiyacım var, mallarınız çok iyi gidiyor.

Lütfü: Ne? Bu şimdi biraz arsızlık değil mi? İki ay önce 300 baş aldın, sonra ödeyecen dedin. Geçen ay gene 200 koyun, gene bekledim paranı. Şimdi nasıl çak 500 daa isteyecen benden? Böyle iş olur mu hiç? Ne zaman aacık para görecem senden?

Gaffar: Aaa Lütfü Bey, ayıp ettiniz ama. Beni az kalsın hırsız yapacaksınız, ben öyle adam mıyım, öyle adam mıyım ha?

Lütfü: Hayır onu demedim, ama eski borçlarını ödemeden daa fazla mal veremem sana. Haydi gene anlayış gösterecem, bir ay müsaaden var, sonra davada görüşecez. Hayri, kalk, burada işimiz bitti.

Gaffar: Öyle mi, ben de sizi centilmen sandım, ama galiba yanılmışım. Neyse yolun açık olsun.

(çıkarken kölelerden geçiyorlar – Hayri efendisine Güven’i gösteriyor)

Hayri: Efendimiz, bu adama bir bakar mısınız?

Lütfü: Zaten gelirken gözüme çarptı. Oğlum, kalkabilir misin?

(Güven’i ayağa kaldırmaya çalışıyor ama beceremiıyor)

Gaffar: Herife bak, şimdi de kölelerle anlaşıyor.

Lütfü: Söyle bakayım, bunu sana kim yaptı? Ha?

(Güven korka korka kafasıyla Gaffar’ı gösteriyor)

Lütfü: Oğlum, neden köle oldun? Nasıl bu hale geldin?

Güven: Ben köle olarak doğdum. Babam serbest adam idi, ama büyük kumarcı idi. Kumar borçlarını ödemeyince, onu da, rahmetli anamı da, kızkardeşlerimi de hepimizi köleliği sattılar.

Lütfü: Burada kalamazsın, tezlerde ölecen.

(Gaffar’a) Gaffar Bey!

Gaffar: Ha? Ne var?

Lütfü: Bu köleyi satın almak istiyorum.

Gaffar: Ne? Ciddi olamazsın. Bu keyleli köpeği mi, bu iskelet mi? Sana ne faydı olabilir, ne iş yapacak. Herif yolcu, görmüyon mu?

Lütfü: O benim kahrım olsun. Ne kadar istiyorsun? Söyle.

Gaffar: (öbür kölelere) Adam kaçırmış, sto protsent kaçırmış. Bu yürüyen leşi satın almaya kalkıyor. Çok komik, çok komik.

(öbür kölelere) Çok komik, değil mi? ... değil mi? (herkes zorla gülüyor)

Lütfü: Bu hiç de komik değil, maytap da yapmıyorum. Fiyatı söyle.

Gaffar: (kurnazca) Peki... madem bu köpek senin gözünde bu kadar kıymetli, yapalım bir dalavera: sana Güven’i verecem o 500 koyun karşılığına.

Lütfü: (bir Güven’e bir Gaffar’a bakıyor – sonra eline uzatıyor) Tamam dediğin gibi olsun: 500 koyun.

(herkes şok oluyor, soluk alıyor)

Gaffar: Ha... ha... 500 koyun ha? Sen kaçırdın, ama madem o kadar istiyorsun, dediğin gibi olsun.

(el ele tutunup satışı bitiriyorlar)

(Lütfü, Güven’i kolundan tutup ayağa kaldırıyor)

Lütfü: Getirin bana makas bir de çekiç.

(getiriyorlar – sonra Güven’in ayaklarındaki zincirleri kırıyor, kolundaki bileziği kesiyor)

Bugünden başlayarak artık serbestsin, köle değilsin. Bana hizmet edecen ama gönüllü olarak, ne zaman istersen gidebilirsin.

Güven: (Lütfünün ayaklarının dibine düşüyor, bacaklarına sarılıyor, ağlamaya başlıyor) Hayır, hayır efendimiz. Sen benim hayatımı kurtardın. Nasıl seni brakacam. Hayat boyunca sana hizmet edecem.

Lütfü: Haydi, evimize dönelim. (çıkıyorlar)

Gaffar: Sersem adam...

3. Sahne

(Güven ile Hayri bahçede çapalıyorlar, Güven işlerken ilahi söylüyor)

Hayri: Güven, sana ne oldu. Bugün çok neşelisin galiba.

Güven: Nasıl neşeli olmayacam, Hayri? Bugün 8. April.

Hayri: Eee?

Güven: Her sene bu güne özel kutluyorum. 8. April’de yeniden doğdum.

Hayri: Aa, o mesele?

Güven: Evet, sen de orada idin. Bugün 15 sene oluyor. Efendimiz beni Gaffar’ın elinden kurtardı. Yoksa kesin öleceydim. Nasıl ona hizmet ederken sevinmeyeyim?

Hayri: Tamam tamam. Herkes senin meseleni biliyor. Yüzlerce defa işittik. Kendini sanma o kadar spetsiyal bir şey. Hepimiz senin gibi idik, tamam mı? Efendimiz Lütfü Bey hepimizi satın aldı. Yoksa hepimiz öleceydik.

Güven: Ne kadar düşünülmez bir şey, değil mi? Nasıl sevinmeyecem? Senin günün ne zaman idi?

Hayri: Gün mü? Aa, o mesele? Unuttum artık, o kadar sene oldu. Bak şimdi, sahi, hepimiz efendimizi seviyoruz. Gördüğün gibi, ben de ona hizmet ediyorum, ama bak şimdi... senin de yaptığın sersemliktir. O kadar da olmaz. Sana bir şey buyurdular mı, yap. Öbür türlü kendi işine bak. Kimse bakmayınca aacık dinlen.

Güven: Hayri, nasıl öyle düşünebilirsin.

Hayri: A be, sen de... fanatik oldun. Kafanı yıkadılar. Her şeyin zamanı ve mekanı var, tamam mı: iş başka, din başka.

Güven: Sen doğru düşünmüyorsun...

(bir hizmetçi kopuşarak geliyor)

Hizmetçi: Şevik, gelin. Efendimiz hepimizi eve çağırıyor, galiba önemli bir mesele ilan edecek.

Güven: Ne olabilir bu?

Hayri: Ne olacak, ya bizden istiyor daa çok işleyelim, ya da daa erken kalkalım.

(hepsi koşarak çıkıyorlar – eve geliyorlar – orada bütün hizmetçiler toplandı – herkes heyecanlı, nağara yapıyor)

Lütfü: Olabilir mi, aacık sessiz olasınız. Size önemli bir ilanım var.... Bildiğiniz gibi, son senelerde işlerim o kadar iyi yürümedi. Yeni yeni müşteriler bulmam lazım. Onun için yarın uzun bir yolculuğa çıkacam – Egipt’e.

(herkes şaşıp kalıyor – soluk alıyor)

Evet, Egipt’e gidiyorum. Ama herkes işine devam edecek, sanki burada imişim.

Hayri: Çok üzüldük, efendimiz. Sensiz ne yapacaz?

Lütfü: Ben yokken benim yerime arkadaşım Slavço bu çiftliği güdecek. Beni ne kadar sayarsanız, ona da o kadar saygı gösterin. Beni nasıl seslerseniz, onu da öyle sesleyin, tamam mı?

Hayri: Tabii, efendimiz, öyle yapacaz. Peki, ne kadar kalacanız Egipt’te: üç ay mı, dört ay mı?

Lütfü: Belli olmaz, işlerimin gidişine bağlı. Hiç bir şey diyemem. – Haydi duydunuz, şimdi hepinz gene işlerinize dönün.

(herkes dağılıyor – Güven üzülüyor, Lütfü Beye koşuyor)

Güven: Efendimiz, efendimiz, ne olur, bizi terk etme; sensiz ne yapacaz?

Lütfü: Üzülme evladım, gene gelecem. Ben yokken her şey şimdi nasıl ise, öyle devam etsin.

Güven: Efendimiz, efendimiz... ben seni her gün bekleyecem, her akşam portalda duracam, yola bakacam, acaba geliyor musunuz diye.

Lütfü: Beni çok seviyorsun, galiba. İyi hizmetçisin. Böyle devam et. (çıkıyor)

Güven: Evet, senin yaptıklarını hiç unutmayacam, her akşam bekleyecem.

Hayri: Tamam, tamam, yetti artık. Yok lüzüm kendini o kadar alçaltırasın. Sıkılma, efendiceğizin gene gelecek.

Güven: Sen hiç mi üzülmüyorsun onun gitmesine.

Hayri: Tabii canım, ben de istiyorum, bir an önce dönsün, ama değil hemen, aacık daa yavaş tempoda gidelim. (çikiyorlar)

(seyircilere) Kedi yokken, sıçanlar oynuyor.

4. Sahne

(iki kız hizmetçi çamaşırhanede – üçüncü biri daa fazla çamaşır getiriyor – birincisi sakız çiğneyip krıstoslovıtsa çözüyor – ikincisi tırnaklarını boyuyor)

1. kız hizmetçi: Kutsal Kitabın bir parçası – altı bukva. Bir şey aklına geliyor mu?

2. kız hizmetçi: Hmmm... Bay Ganyo mu?

1.kız hizmetçi: Yok, o 8 bukva.

2. kız hizmetçi: Dur a... Tarzan?

1. kız hizmetçi: Sayayım. T...A...R...Z...A...N, Tamam altı bukva... yazıyorum.

3. kız hizmetçi: (daa çok çamaşır getiriyor) Merhaba kızlar, iş nasıl gidiyor? Bugün Dyado Mraz erken geldi: size bahşiş getirdim.

2. kız hizmetçi: Aaa... yapma! Bir haftalık çamaşır daa duruyor. Sen bizi ne sandın: köle mi? Biz işçiyiz, İŞÇİ, köle değil.

1. kız hizmetçi: Haydi kızım, iş başına. Biz buraya gelmedik dinlenmeye.

2. kız hizmetçi: Bana bak, senin numaralarından artık bıktım. Hep kurnazlık yapıyorsun, hep işten kaçıyorsun.

1. kız hizmetçi: Haydi artık, yoksa deterjandan mı korkuyon, senin pamuk ellerine bir zaval olmasın.

2. kız hizmetçi: Eyyyy... korktum artık senin kurnazlığından. Hep işten kaçmayı beceriyon.

3. kız hizmetçi: Haydi şimdi... çekişmeyin, başlayın işe.

2. kız hizmetçi: Ne? Ben olmayayım sersem: ben işleyeyim, o gene poçivka yapsın. Yok öyle şey: ya herşeyi beraber yapacaz, ya hiç bir şey yapmayacam.

3. kız hizmetçi: Neyse, bugün gene iyisiniz: ancak öylene kadar işlenecek.

1. kız hizmetçi: Aaa... neden?

3. kız hizmetçi: Duymadınız mı? Bizim zamestnik var ya, Slavço, hani efendimizin yerini aldı o gelene kadar.

2. kız hizmetçi: Eeee...?

3. kız hizmetçi: Te aslında geldim, size bu haberi getireyim: Slavço bugün hepimizi çağırıyor. Çocuğuna doğum günü yapıyor.

1. kız hizmetçi: Hiii.... deme!!!

3. kız hizmetçi: Evet, yalantırmıyorum. Hem de istermiş bize önemli bir ilan yapsın.

2. kız hizmetçi: Tamam... geliyoruz... geliyoruz.

(hepsi koşarak dışarı çıkıyorlar – hepsi toplanmışlar – Güven en kenarda duruyor – Slavço iskemleye binmiş tam konuşmaya başlıyor)

Slavço: Bana bakın... herkes aacık sakin olsun. Size önemli bir şey söyleyecem.

Hayri: Ne ya? Artık her gün pirjola mı yiyecez?

Slavço: Eh... o da olacak bir gün. Sesleyin... artık bundan sonra ben burada şef olacam, çünkü dün bir haber aldım. Sevgili efendimiz herhalde dönmeyecek, nasıl anladım, o artık ölmüştür.

(herkes şaşıyor – soluk alıyor)

Hayri: Onu sana kim söyledi? Nereden o kadar eminsin?

Slavço: Siz de belki haberlerde duydunuz, nasıl Egipt’i büyük sel almış. Binlerce kişi de öldü. Tam da efendimizin gittiği kasabada idi bu olay. Sanıyorum, artık onun yüzünü bir daa görmeyecez.

Hayri: Başımız sağolsun! Eee... bu ne demek oluyor.

Slavço: Bu demek oluyor, artık çiftlik bizim. Biz ne istersek olacak. Ben bugün efendimizin evine taşınacam, artık hep orada yaşayacam.

Güven: (arkadan geliyor) Hayır bunu yapamazsınız. Efendimiz dönecek, o daa yaşıyor.

2. kız hizmetçi: Onu nereden bilecen sen? Sen olmayasan bakımcı.

Güven: Biliyorum... prosto biliyorum. Benim yüreğimde öyle bir ses var, o daa yaşıyor ve tezlerde dönecek.

(herkes gülüyor)

3. kız hizmetçi: Bizim küçük peygambere bakın. Efendimiz gideli artık 2000 günden fazla oldu, o lazımdı çoktan dönsün.

1. kız hizmetçi: Brakın onu, çok değişik biri. Fanatik o.

Hayri: Bakın ne diyecem: ister ölü olsun, ister hayatta olsun – biz artık hep öyle tetikte duramayız. Bu normal değil. İnsan şaşırıyor ne yapsın. İster dönsün, ister dönmesin: biz artık kendi hayatımıza bakacaz.

Herkes: “doğru – tam öyle – adam haklı...”

Güven: Siz ne yaparsanız yapın, ben onu beklemeye devam edecem.

(kenara çekiliyor, yola bakıyor – herkes gülmeye onunla eylenmeye başlıyor)

Slavço: İkinci ilanım: bugün çocuğumun doğum günü. Bugün iş yok, herkese bedava yiyecek içecek; veeeeee.... Çak İndiya’dan size dansöz getirdik.

(herkes alkışlıyor)


Slavço: Şimdi de yemeğe buyurun...

Güven: (köpeğine konuşuyor) Ne yapalım, Reks? Ha? Acaba ben mi yanlış yapıyorum, sersem miyim? Bak herkes eyleniyor, kendi işine bakıyor... offf. Bazen ben de şaşıyorum. Ama öbür tarafa bakarsan, bizim efendimiz öyle biri değil ki, sözünde durmasın. Ve eger şayet ölmüş olaydı, mutlaka önceden haberimiz olacaktı. Hayır... hayır... ben onu beklemeye devam edecem.

(köpek havlamaya başlıyor)

Güven: Reks, sakin ol! Ne oluyor sana? Yoksa gelen mi var, ha? Söyle bana, kim geliyor?

(uzaktan gelen kişi görüyor) Ha.. ha... olamaz. Bu... bu... bizim efendimiz.

(onu doğru koşmaya başlıyor) Efendimiz... efendimiz...

Lütfü: Güven, sen misin?

Güven: Evet, efendimiz, ne kadar büyük bir şeref düştü bana: en birinci ben seni karşıladım.

Lütfü: Evet, ağlama artık. Biliyorum, kimi kişi beni ölü sandı, ama gördüğün gibi sonsuzlara kadar yaşıyorum. – Peki, neden sen yalnızsın? öbür hizmetçilerim nerede. Yoksa, onlar da mı beni ölü sandılar? Olamaz, onlar beni tanımıyorlar mı?

Güven: Şey... hepsi senin zamestniğin etrafında toplandılar, onun çocuğunun doğum gününü kutluyorlar. Utanıyorum söyleyeyim, ama... evet, onlar da seni ölü sandılar.

Lütfü: Öyle mi? Şimdi bakacaz, kim ölü, kim diri.

(kalabalığa doğru gidiyor – müzik duruyor - onu görünce herkesin elinden kadehler düşüyor, kimisi ağlamaya, kimisi titremeye başlıyor)

(Slavçoya) Ya sen, demek sen de öyle yaşadın, sanki hiç dönmeyecem, öyle mi? Evime taşınmışsın, öyle mi? Beğendin mi bari?

Slavço: Ama... ben... abu gre mulaıusfduvcbs

Lütfü: Ben hepinizi satın aldım kendi paramla. İsterseydim size en kötü davranabilridim, zorbacılık yapabilirdim. Ama onu yapmadım, sizi serbest braktım, gönülden bana hizmet edesiniz. Sizin yaptığınız nankörlük değil mi? Siz utanmıyor musunuz? Siz utanmazsanız, ben sizden utanıyorum.

Hayri: Ama... şimdi... bize ne olacak?

Lütfü: Size ne mi olacak? Kim beni canla başla beklediyse, onu evlat alacam, o hep benimle birlikte evimde yaşayacak. Güven, gel buraya... Sen sadikan bir işçi idin ve hiç bıkmadın, beni bekleyesin. Sen artık hizmetçi değilsin, evladımsın. Gel evime...

(herkes sessizlik içinde ağır ağır kalkıyor – utanarak, başını eğilterek uzaklaşıyor)

9