Hayat Magazini

Yaş grubu: büyük - kadınlar

Oyuncular:


İmanka - imanlı müşteri
Dünyanka - imansız müşteri
Ilımanka - ılık imanlı müşteri
Kasyerka
İmanlı pabuç satıcısı
Dünyalı pabuç satıcısı
Gözlükçü
Mendilci
Radiocu
Saatçi
Sarraf
Elbiseci
Kapıcı

Materyal listesi::


3 sepet
2 çanta
patates
beyaz çarşaf (prova için)
altınlar
walkman
maske
gözlük
saat
computer
sırt çantası
mendil
bluza
başka elbiseler
taç
küpe
2 beyaz ruba
zil
oyun kartları
2 çift pabuç
kablo
kuponlar

(Hayat magazinin kapısı görünüyor)

(Dünyanka sepetle sokağı dolaşıyor - kafasında volkmen, dünya şarkılar söylüıyor - İmankanın evine gelip zil çalıyor)

Dünyanka: İmanka !... Mar İmankaaaaaa! ... Nerede kaldı gene o protestant karı?.... Mar İmankaaaa!

İmanka: (çamaşır yıkıyor - elinde fırça - pencere açıp kıra bakıyor)

Kim bağırıyor büüle sabah sabah ?

Aaa, sen misin, Dünyanka? Eee, ne oluyo?

Dünyanka: Mar kız, çıkalım aacıkın seninle!

İmanka: Eee, neree gidelim?

Dünyanka: Benim herif aldı 13. zaplatayı, ben de toçno bugün aldım semeynileri.

(dolu bir cüzdan elinde gülerek sallıyor).

Haydi şevik, giyin de aacıkın gezelim yeni magazini.

İmanka: Naş magazin?

Dünyanka: Mar, duymadın mı?

Posledna spirkanın o tarafında yeni magazin açıldı - adı hayat magazini. Herşey cıgırt yeni. İçersi şılaayo. Naş da anlatırayım sana... pabuçlaar, urbalaar, satelitleer, altın maltın, ne ararsan var...

Ama hepsi gayetinden fazla güzel.

İmanka: Ama canım istemayo gideyim.

Dünyanka: Hadi be sen de! Yok öyle şey. Herkes lazım bu magazinden geçsin. Zaten ondan içi üle ad takmışlar - hayat magazini.

Almazsan da, gene gel, öylesine bir gezinti yapalım.

Hadi geliyon mu artık?

İmanka: Tamam, tamam! Bekle aacık, içeri toplayım kitinleri.

Gene çalmasınlar, geçen hafta gibi!

(ikisi yola çıkıyor)

İmanka: Mar, Dünyanka, bu naş magazin?

Dünyanka: Aa bu senin bildiğin magazinlerden değil! Bu bambaşka!

Te bak, Adile Abba bana herşeyi anlattırdı:

Magazinin sahibisi çok zengin ve iyi birisi imiş.

Herkese veriyor, magazinde ştand açsın mal satsın.

Hem de istermiş, bütün müşteriler en iyi şeyleri alsınlar ve mutlu olsunlar.

Ve üüle bir sistem yapmış ki, kimi ştandlarda kaponlar verilirmiş.

Sonra geçecekmişsin bir kasadan, ve kim doğru kaponları toplamışsa, onları kendi sarayına, onun çocuğunun düğününe çağırırmış.

Ama bana gene ne kapon, ne de düğün lazım.

Ben zaten inanmayom üüle kızan masallarına.

Malcazımı aldım mı, yeter bana!

İmanka: Aa nasıl konuşuyon sen de? Belki de doğru.

Ben bakacam alayım kaponları. Belki çağırır beni düğününe.

Dünyanka: Abe sen de.

Zaten öyle sistem yapmışlar sade senin gibi sersem karılar için.

Magazinin sahibisinden bana ne.

Kasadan sonra imiş, düğün imiş hepsi boş meseleler.

Neyse geldik zaten.

(magazinin içine girip birer sepet alıyorlar - bakınırken şaş baş kalıyorlar)


İmanka: Yee, baksana ne kadar güzel şeyler var burda!

Ama bir şey anlamadım: her ştandda iki satıcı var.

Neyse, bakalım şuna, ne satıyor, acaba?

Gözlükçü: Baylar ve bayanlar - dami i gospoda!

Burada - Bulgaria'da ilk defa -

direktno Amerika'dan, direkten vnositel 'Hayat Kımping OOD'!

Bu hayat yolculuğunda,

yediden yetmişe herkese ihtiza şeyler sunuyor.

Yaşantılarınızı kolaylaştıran eşyalar satıyoruz.

Evet, ilk olarak sağ elimde görmüş olduğunuuuz - 'Rentgen gözlüğü'-

Evet, bunu takdığınızda... sade bir sekunda..

(gözlüğü takıyor)

Dünyanka: Iıııı, ne çirkin bir model!!!

İmanka: Dur ya! Bekle bakalım ne istiyor göstersin!

Gözlükçü: Evet, nerde kalmıştık?

Bunu takdığınızda, karşınızdaki kişinin

bütüüün zayıflıkları, gizli şeyleri ve günahlarını

bir bakışla anlayabilirsiniz.

Dünyanka: Sahi mi? Çok interestno bir şey. Bu nasıl çalışıyor?

Gözlükçü: Çok kolay hanımefendi!

Bunu taktınız mı, direktno kişinin gözlerine bakacaksınız -

ve şrak - dakkada o kişinin günahlarını bir televizyada gibi görüyorsunuz!

Sonra ona göre kişiye bir laf yapıp onu pesperişan edeceksiniz.

Ha bakalım size bir cevap verebilecek mi?

(İmanka'ya bakıyor, imanka korkup çekiliyor)

(Dünyanka'ya bakıyor - başka sesle konuşuyor)

Ma kız, sen pazarda satarken niye hep kantardan vuruyon, ha?

Dünyanka: (çok nervozen oluyor) Şşşşt! Hıştın sana yau!

(İmankaya bakıyor) Naş da bildi onu? Tamam aldım!

Bak, şimdi, onu aldım mı, Adile'yi ne biçim mars edecem!

Gözlükçü: (gözlüğü çıkarıyor) Eveeet! Beğendiniz mi? Hemen sarayım size. Fiyatı da gayet uygun. Yalnız.... eem, kupon veremiyoruz size.

Dünyanka: Ne lazım bana kupon, yau!

İmanka: Yapma, kuponsuz katılamayacan o düğüne.

Dünyanka: Sıkılma sen, bu işi bana brak! (Gözlüğü sepete koyuyor).

Gözlükçü: Yalnız, hamfendi, dikkatinizi bir noktaya çekebilir miyim?

Dünyanka: Eeeee!

Gözlükçü: Şunu bilmelisiniz ki, ben bunlardan günde en azında 200 tane satıyorum.

Diyelim başka birisi size bu gözlükle baktı, ne yapacaksınız?

Dünyanka: Hiii, sahi yau! Bunu hiç düşünmedim!

Gözlükçü: Eveeet, biz bunun çaresini de düşündük!

(masanın altından gizlice bir maskeyi çıkarıyor)

Buyurun, Amerika'dan son model protif rentgen maskesi!

Dünyanka: Aaaaaaaaaaa

Gözlükçü: Bunun kullanılışı gayet kolaydır!

Size karşı bir kişi rentgen gözlüğünü kullandı mı,

Şrak, sekundada, bu protif rentgen maskesini takıp

kendinizi koruyabilirsiniz.

Bunu taktığınızda artık hiç kimse sizin gerçek yüzünüzü göremeyecek.

Belki içerden ağlarsınız, ama dışardan gülersiniız.

Belki içerden kızgınsınız, ama dışardan gene de gülersiniz.

Dünyanka: Doğru, balim bunu da alayım.

Birisi bana yara yapsın, hiç dayantıramam.

Gözlükçü: Tabii ki, ben bunu herkese satmam.

Fiyatı da ona göre. 200 mark!

Dünyanka: Anaaa, hırsız karı!

Bütün paramı daha ilk ştandda mı harcayım?

Ee neyse, başa geldi mi, çekilir? Naapalım? Aldım.

Gözlükçü: Buyurun hanımefendi. Sanırım hiç de pişman olmayacaksınız.

İmanka: Ben buraya bir göz atayım. (satıcıya) Ma burda ne satıyonuz?

Mendilci: Evet, burada 'Hayat Kımping OOD'nin başka mallarını görüyorsunuz.

İlk olarak size şu sırt çantasını tanıttırmak istiyorum.

(çantayı İmankaya gösteriyor)

Gördüğünüz gibi, çanta hiç bozulmayan

dünyanın en dayanıklı material olan

öküz derisinden yapılmıştır.

İmanka: Eeee, ben onda hiç spetsial bir şey göremiyorum.

Mendilci: Hayır, bayan, Bu çanta sıradan bir çanta değil.

Bununla başkalarının yüklerini ve zayıflıklarını taşıyabilirsiniz.

İmanka: Ay öyle mi? Nasıl çalışıyor?

Mendilci:

(çantayı açıp içini gösteriyor - konuşurken taşlarla dolduruyor - sonra sırtına takıyor):

Evet, dikkat ederseniz, bunun içinde

yedi kere yetmiş, yani toplam 490 tane cep var.

Her biri komşunuzun birer günahı ya da zayıflığı alıyor.

Sonra sırtınıza takıp rahat rahat taşıyabilirsiniız.

Denemek istermisiniz?

İmanka: (Sırtına takıyor) Sahi ya, hiç de ağır değil.

(Mendili farkeiyor) Ay bu da ne?

Mendilci: A o mu? O da yeni bir şey - Gözyaşmatik.

İmanka: (onu elliyor) Gözyaş ne?

Mendilci: Gözyaşmatik!

Kalın panuk ve ketenden yapılmış süper emici bir mendil.

İmanka: Aaa, bunun iki tarafı var.

Mendilci: Evet, bakınız bu tarafla kendi gözyaşlarınızı siliyorsunuz. Yalnız bu sadece bir durumda işliyor:

eğer başkalarının günahını görüp ağlarsanız.

Kendiniz için döktüğünüz gözyaşları almıyor.

Öbür tarafını gene başkalarının gözyaşlarını silmek için kullanacaksınız.

İmanka: Ay, bu çok ekstra! Aldım onu!

Mendilci: Evet, hanımefendim, çok iyi seçtiniz.

Magazin sahibini mutlu ettiniz.

Buyurun, kuponunuzu da unutmayın.

Hayır, kasada ödeyeceksiniz.

(Ilımanka doğrudan sarafa gidiyor)

İmanka: (Dünyankaya bakarak) Ha, gördün mü kuponu?

Dnüyanka: Ee sen de! Kupona ne yapacan sen.

(ikisi mallarını taşıyıp gezmeye devam ediyorlar)


İmanka: (Ilımanka'yı fark ediyor)

Aaa, bak kimi görüyom? Mar, Ilımanka kızkardeş, sen ne yapıyon burada?

Ilımanka: Ooo İmanka kızkardeş!

Te, haftaya bırçetkamın dünürünün çocuğunun düğünü olacak.

Ben de geldim, yeni çıpın alayım kendime.

İnsan şaşırıyor ne giyisin. Heeer hafta başka bir düğün çıkıyor.

İmanka: Mar Ilımanka. Seni çoktan göremayom toplantıda. Ne oldu sana?

Ilımanka: Ee biliyorsun, bir parça ekmek için koşuyoruz.

Bir türlü vakıt bulamayom.

İmanka: Ee, hiç gelmeyecen mi artık?

Ilımanka: A naş gelmeyecem? Ko bu düğün sezonu bitsin gene gelecem!


Dünyanka: Mar kızlar, baksanıza. Burada neler var!

Ilımanka: (gözlerini altınlara dikiyor - yavaş yavaş elini oraya uzatıyor)

Aaa, ne güzel. Tam da aradığım şey!

Saraf: Buyurun, buyurun kızlrar.

Evet, burada iğneden ipliye kadar düğün için ne lazımsa, ama ne lazımsa, bulursunuz.

'E.T. Düğün Komers' sizin için düşünmüştür.

Biliyorsunuz, hepimizin başına geldi. Düğüne çağrıldınız, vakıt az,

insanın kafası alak bulak oluyor. Ay düzünmek, ay taranmak, ay giyinmek

Onun için ben ablamla bir gün oturup dedim: Mar, Makbule, dedim, yapalım üle bir ştand, dedim, orada, dedim, herkesin gönüne göre düğün şeyleri satalım, dedim.

Ilımanka: Bu kordonlar, sahiden altın mı? Naş da şılayo!

Saraf: Eveet, bakıyorum, senin gözünden de bi şey kaçmayo!

(altınları çıkarıp doğrudan Ilımanka'nın üstünde deniyor)

Tabii ki altın. Direkt İstanbuldan......

(aynayı getirip Ilımanka'ya gösteriyor)

Duurudan açtı seni. Sen bak, bak gezin aacık. Beğendin mi, sıkılma anlaşırız.

(bir elbise indirip Dünyanka'nın üstünde deniyor)

A bu nasıl? Çiçek gibi, çiçek!

Bu plata bak, benzemayo İstanbul mallarına. Original koprina bu.

(parmakların arasında ovuyor, Dünyanka da eline alıyor)

Dünyanka: Renkleri de üle şılayo.

Te bak, İmanka, görüyon mu bu çiçekleri.

Bunu giyidim mi düğünde hekesin gözleri açılacak.

Görecen, Adile kıskançlıktan mosmor olacak, mosmor.

Be abla, olur mu bunu bir prova yapayım?

Saraf: Aaa, ne konuşuyon sen. Elbet de.

Te şuracıkta hemen giy de görecen nasıl beğeneceksin.

(Dünyanka prova yapıyor, Saraf İmanka'ya konuşuyor)

Ha üüle kızım. Allah insanı üüle yaratmış ki, lazım arasıra aacık eelensin. Öyle değil mi?

Hele biz kadınlar, Bütün gün evde durup çamaşır mı yıkayalım?

Ben kocamı hep dedim, abe kocam, dedim, kalk aacık, dedim, gidelim bir düğüne, dedim.. Herif bir türlü kalkmıyor, ne yapiim?

Ben de artık usulcacık, azar azar idare parasından bir kenara koyuyom.

Ordan beş kuruş, burdan 10 santim - hep bir askı parası çıkıyor.

Sen de alacan mı kızım?

İmanka: Bilmiyorum, aslında ben bu düğünlerden o kadar hoşlanmayom.

Sonra bizim vaizimiz hep diyor, buradaki düğünlere gitmeyelimmişik, asıl güzel düğün gökte olacakmış. O da hiç bitmeyecekmiş.

Saraf: Yaau siz Protestanlar hepten insanlıktan kıra çıkmışsınız.

Şimdi düğüne gitmek de mi günah yaptınız?

(Ilımanka) Mar kızım, sen esnaf bir cinstensin.

Sen de mi artık onlara katılıyorsun?

Ilımanka: (İmankaya şmarlar yapıyor, sussun diye)

Şey, bu kordonu kaçtan verecen?

Yanlış anlama, abla, Ben de arasıra gidiyorum toplantıya,

ama öyle fanatik fikirlere katılmam.

Bak şimdi, sahi, kitabımızda yazıyor "Bu dünyanın gidişine uymayın."

Öbür tarafa bakarsan, İsa da düğünlere gitti, banketlere, ızprajtanielerde yemek yedi.

Ne de olsa, bastığımız toprak günahlıdır. Hepten kendimizi bu dünyadan soyamayız. Öyle değil mi, İmanka? Ha, İmanka?

nyanka: (provadan çıkıyor)

Nasıl? Oldu mu?

Saraf: Ooooooooo, Türkan Şoray mı dersem, Sibel Can mi dersem?

(başlıyor bluzayı düzeltmeye)

Te şimdi şuracıkta bi tane broş, saçlarına da bir taç, bir de.. evet, altın küpeler ve en sonunda aacık, hafifçene kırmızılık.

Ilımanka: Hii, aşkolsun. Duurudan kıskandım. Mar abla, o modelden başka bluza var mı, ben de alayım?

Saraf: Çok üzgünüm, bu son idi. O kadar çok sattım ki! Ama gel, sana başka bir şey göstereyim!

Dünyanka: Aldım! Yok hiç sarmak lazım değil. Hemen giyiyecem.

(İmankaya) Mar kız, sen almayacan mı?

İmanka: Ben şuraya bir göz atayım. Mar abla o kız kim, hani yanında satıyor?

Saraf: Ha, o mu? Abe boş ver onu. O bizim çırak. Daha dün başlamış işe.

Zaten de beceremayo. Baksana bütün hafta bir tane çıpın satamadı.


Elbiseci: Buyurun abla!

İmanka: Siz burda ne satyonuz?

Elbiseci: Belki duydunuz, bizim magazinimizin sahibi kocaman ve hiç bitmeyen bir düğün hazırlayor.

Kim ona katılmak isterseydi, lazım bu spetsial urbaları giyisin.

Çünkü bu dünyanın en güzel platından dokunmuştur.

İmanka: Evet, hayatımda hiç bu kadar beyaz bir şey görmedim.

Elbiseci: Bakın, bu beyazlık kendiliğinden olmadı. Bunun için kandan yapılmış spetsial bir preparat var.

İmanka: Iıııııı, kandan mı?

Elbiseci: Evet, bir Allah kuzusu var. Dükkan sahibimizin oğlu kendsisi kanından verdi. O kadar verdi ki, onu yaparken öldü.

İmanka: Yaaa, sahi mi?

Elbiseci: Evet, bu beyazlık ancak ondan gelir.

İmanka: Demek, bu herhalde çok pahalı bir şey.

(Dünyanka'ya) Canım çok istiyor onu alayım, ama param yetecek mi acaba?

Dünyanka: Abe senin kadar sersem... Bunu bugünlerde hiç kimse giyimiyor artık. Onun modası geçti.

Elbiseci: E, orası öyle. Ama var urba kırdan güzellik veriyor, var gene urba içerden güzellik veriyor. Göreceğiniz: bunu giyidiniz mi, üüle yiyinleneceğiniz, üüle spokoyno olacağınız ki...

İmanka: Ama param yetecek mi?

Elbiseci: Aa, bu para ile satılmaz ki! Ödemek için eski urbanızı çıkaracağınız ve bunu takacağınız. Denemek istiyon mu?

İmanka: Tabii, hemen deneyeceğim! (prova yapıyor)

Dünyanka: Hade sen bitir işini burda, ben devam edeyim gezinmeye.

Elbiseci: (İmanka çıkıyor): Evet, beğendiniz mi?

İmanka: Tam sen nasıl dedin, öyle de oldu.

Ay, bana ne oluyor? İçim öyle yiyinlendi ki, hep mutluyum. Artık hep düğünü düşünüyorum.

Elbiseci: Çok akıllı bir şey seçtin...

Göreceğiniz, magazin sahibi bunu çok beğenecek.

Ama unutmayım sana bir şey söyleyeyim: dikkat edecen, bunun platına hiç bir leke gelmesin. Kasadan çıkana kadar en ufak bir şey onu battırmasın. Güle güle giyin!

İmanka: Sağol abla. (Kendi kendine) Ay bu çok iyi oldu!

Elbiseci: Bir dakka abla! Kuponlarını unuttun. Bunlar kasada gıosterdin mi, bilecekler ki, sen eski urbalarını burada bıraktın.


D.Ayakkabıcı: Buyurun, buyurn! Kalmadı pabuçlar, kalmadı Benbufkiler.

Kalmadı pabuçlar, kalmadı Benbufkiler.

Dünyanka: Aaa bu karı ne bağırıyor?

Doğru dürüst konuşmayı da beceremayo!

Abla göster bakalım, neymiş bu 'benbufkiler' (gülüyorlar)?

D.Ayakkabıcı: Buyurun, buyurun ablalar!

Doğru işittiniz, kasabamızda sefte olarak, tam otomatik pabuçlar satıyoruz. Mar sizde yok mu olduğu üle, istiyonuz bir yere gitmeğe ama ayaklar bir türlü gitmayo.

O zaman ne yapacan? Te, giyicen bu Benbufkileri, Sonra onlar seni istediğin yere götürecek. Kimse seni durduramaz artık.

Dünyanka: Yaaa, öyle mi? Nasıl bir şey bu? Nasıl çalışıyor?

D.Ayakkabıcı: Dur, gösterecem sana! (Dünyanka'ya giydiriyor)

Te, büüle giyidin mi, buradan bir kabel uzaniyor... Te büüle kafana kadar. Orada gene mikrofun var. Gördün mü? Ona tak, ağzının önüne gelsin. Ha şöyle! Şimdi söyle bakalım nereye gidecen?

Dünyanka: Nasıl? Ne gibi?

D.Ayakkabıcı: Deneyelim (üflüyor) Ha çalışıyor!

Şimdi söyle nereye gitmek istiyorun? Diyelim "Dedikodu yapmaya" - söyle bakalım.

Dünyanka: "Dedikodu yapmya" (birdenbire İmanka'ya koşuyor)

Aaaa, bunlar tam avtomatik!

D.Ayakkabıcı: Dene başka bir çey!

Dünyanka: Tamam (üflüyor), Eeem, "Dargınlık yapmaya" (birdenbire İmanka'dan uzaklaşıyor) - "Hırsızlık yapmaya" Aaa, bunlar tam aradığım şey!

D.Ayakkabıcı: Alacan mı? Zaten bu kadar güzel bir bluzanın yanında sana pabuç lazım. Hemen sarayım mı?

Dünyanka: Hemen sar! Ay bunlar çok iyi oldu!

D.Ayakkabıcı: Yalnız, kupon veremiyoruz. Anlıyorsun ya!

Dünyanka: Eh, bana lazım değil yau! İmanka, sen de kendine al böyle pabuç!

İmanka: Bilmiyorum, onlar sana gider, ama bana gitmez. Ben şuradakilere bir göz atayım!

Abla, bunlar ne, bunlar da mı Benbuvki?

İ.Ayakkabıcı: Hayır, bunlar kırdan aynı gözüküyor, ama bambaşka çalışıyor, Bunlar Tarlatonki.

İmanka: Maratonki mi?

İ.Ayakkabıcı: Hayır TARLAtonki! Çünkü bunlar spetsialno Rabbin tarlasında çalışmak için yapıldı.

İmanka: (eline alıp iceliyor): Bunlar aynı Benbuvkiler gibi ama mikrofon ve kabel yok. Aaa, bu da ne? Antenaya benziyor.

İ.Ayakkabıcı: Evet, sahiden antena. Bunları giyidin mi, sen aydamayon kendini. Rab sana gösteriyor nereye gidesen. Denemek istiyon mu?

İmanka: (deneyor) Oluyorlar bana!

İ.Ayakkabıcı: Şimdi dene bakalım! Konuş "Dedikodu yapmaya"

İmanka: "Dedikodu yapmaya". Aaa, niye bi şey olmuyor?

İ.Ayakkabıcı: Olmayacak tabii. Onlar senin sesine reagira yapmıyor, sade Rabbin sesine reagira yapıyor. Şalteri açık mı?

İmanka: Açııık!

İ.Ayakkabıcı: Açan öyle, bekle aacık,

Gökten bir ses: Ben hasta idim, siz beni ziyaret ettiniz.

İmanka: (kendiliğinden gidiyor) Ay ne oluyor bana?

Gökten bir ses: Ben mahpusta idim, siz beni ziyaret ettiniz.

İmanka: Aa, şimdi anladım. Kendim istediğim yere gidemiyorum artık. Sade Rab nereye istiyor.

Gökten bir ses: İmanka! Şimdi git Ilımanka'ya. O benim kızımdır. Ben onun için aağlıyorum, O daha kendi kuvveti ile yaşamaya çalışıyor. Git, ona söyle, o da kendine beyaz bir ruba alsın.

İmanka: (gidiyor Ilımanka'ya) Ilımanka kızkardeş! Rab istiyor, sen de kendine beyaz urba alasın. Sanıyorum, o olmadı mı sende, onun düğününe katılamıyacan.

Ilımanka: Tamam,biliyorum bu şeyleri. Hepsini biliyorum. Zaten, ben senden önce başladım toplantıya gitmeye. Alacam, alacam, ko önce biraz daha gezineyim bu magazinde. Daha erken. Vakıt geldi mi, ben de kendime alacam beyaz ruba! (uzaklaşıyor)

İmanka: Abla, bunları aldım. Hemen giyiyeyim!

İ.Ayakkabıcı: Buyurun, kuponlarınız. Kasada ödeyeceksiniz.

(Dünyanka ve İmanka gezmeye devam ediyorlar)

Dünyanka: Sen de çok sersemsin.

İmanka: Niye?

Dünyanka: Üüle mallar alıyorsun, sana hiç fayda getirmiyor: Öküz derisinden çanta, modası geçmiş prost bir beyaz çıpın. Ve öyle pabuçlar ki, sen onları aydayamıyon, onlar seni aydıyorlar.

İmanka: Ama bak, ben şimdiye kadar üç tane kupon aldım, sen gene hiç almadın!

Dünyanka: A be senin de kuponların. Ne yapacan onları? Evde burkana doldurup turşu mı yapacan? Neyse şu elektronik ştanda bir bakalım.

(Ilımanka'yı görüyor) Ooo, Ilımanka, ne aldın kendine?

Ilımanka: Elektronik bir makina. Çok super bir şey. Ne zaman istiyorsun bir şey hatırlasan, o sana sekundada yazıyor. Te büle!

Dünyanka: Bir şey anlamadım.

Radiocu: İzin verirseniz ben size açıklayım:

Elimde görmüş olduğunuz makina Yapon teknolojinin son mucizatıdır.

30 sene önce kompüterler bir oda doldururdu.

20 sene önce bir televizyaya kadar.

10 sene önce bir kitap kadar.

Ve şimdi, işte, sizin avucunuza sığan el kompüteri YARASONİK !!!

(Dünyanka ve İmanka birbirlerine bakıyorlar- Ilımanka oynamaya devam ediyor)

Dünyanka: Yarasonik mi?

Radiocu: Evet, yarasonik. Otomatik yara hatırlatıcısı.

İmanka: Gene bir şey anlamadım.

Radiocu: Bakınız, her gün bunca kişi size karşı günah işliyorlar, yüreğinize yara açıyorlar, değil mi?

Ee, tabii ki, bunları hepsi kafada tutmak zor oluyor.

Zamanla unutuyor insan.

Kişinin suçunu hatırlamadım mı, eee, en sonunda af edecen ona.

Olamaz ölye şey!

Te bunun için yaptık bu Yarasoniği.

Göstereyim size nasıl işliyor! Buyurun yaklaşın.

(Dünyanka ve İmanka yaklaşyayorlar)

En önce her kişi için bir dosya açıyorsun. Mesela sizin adınız ne?

Dünyanka: Dünyanka.

Radiocu: Onu yazıyorum: Dı Üü Nı Yaa Nı Kıı Aa.

Eveeet, şimdi makinayı yüreğime bağladım.

Şimdi de bana bir şamar atacan.

Dünyanka: Neee?

Radiocu: Tamam, korkmayın. Ben garantım. Sade makinayı denemek için.

Dünyanka: Ama... olur mu öyle şey?

Radiocu: Haydi, haydi rahat olun.

(Dünyanka şamar atıyor)

Radiocu: Ha, çok güzel. Şimdi bakın, ne yazıyor burada?

(ikisi ağır ağır okuyorlar)

Data: 25. Dekemvri 1997 - saat: 14:35 - kişi: Dünyanka - suç: şamar atmak... Aaaa, her şey yazıyor.

Radiocu: Tabii! Hiç bir şey unutamaz!

Yarasoniği iki türlü kullanabilirsiniz.

Kimi kere bir kişinin suçunu hatırlamak istiyorsunuz.

O zaman bir kişinin disketini takıp, sekundada okuyorsunuz, o size ne yapmış.

Dünyanka: Aaa, bak, İmanka, burada çak 16 sene önceki şeyleri yazıyor.

Bir bakın! Adilenin disketi var mı?

Radiocu: (arıyor) Eeem, Adile Yaramazova, o mu?

Dünyanka: (heyecanlı) Tamam, tamam o! Takın bakalım!

Radiocu: Evet, takıyoruz! Diyelim, üç hafta önce o size ne yaptı, hatırlıyor musunuz?

Dünyanka: Eeem, ne idi ya? Aaa, bir türlü hatırlamadım. Te, çak başım ağırmaya başladı.

Radiocu: Bakın datayı yazıyoruz: 4. Dekemvri 1997.

Ve işte! Adı: Adile - suç: - 'deli karı' demek.

Dünyanka: Te.. te.. tete, tamam.. tamam.. evet, bana o lafı yaptıydı 'Deli karı' imişim. Neredeyse unutacaktım.

Ay, bu çok original bir şey!

Radiocu: Kimi kere kişinin adını değil de, sade bir data koyuyorsunuz.

Ve o gün size karşı ne kadar suç işlendiyse, onu bütün spisağını yazıyor.

Kendi kendinize çok güzel acıyabilirsiniz.

Bakın, kişilerin günahını hatırlamaya çalışırken, kafanız ağrıyor.

Bunun ilaç parasını koy hesaba: Yarasoniğin masrafını iki ayda çıkarırsın.

Dünyanka: Aldım! Hemen sar!

Radiocu: Yalnız kupon...

Dünyanka: Tamam tamam, zaten istemiyorum!

Ay, İmanka, iyi ki geldik buraya, Ne güzel şeyler aldım burda.

Sen almayacan mı Yarasonik?

İmanka: Bilmiyorum, bana göre değil. Ben şuraya bir göz atayım!

Saatçi: Buyurun abla! Bizde de elektronik saatler var.

İmanka: Ama bizim evde saat var.

Saatçi: Bakınız, bu saat başka: adı BARIŞTIRMATOR.

Biliyorsunuz Rab dedi ki: "Güneş öfkenizin üzerine batmasın".

Yani, istiyor her akşam evde olsun, toplantıda olsun, barışalım.

Ama ne yazık çok defa kızgın vaziyette yatmaya gidiyoruz.

Güneş battı mı, sen de af etmedin mi, te kaybettin.

Lazım bir şey bize hatırlattırsın, hani güneş batmak üzeredir.

Ve bunun için Barıştırmatoru yaptık.

İmanka: Bakayım.

Saatçi: Buyur, abla! Bu tam otomatik - dünyanın her yerinde doğru saati gösteriyor. Yaza doğru saatlar geri alındı mı, o da kendiliğinden bir saat geri gidiyor.

Ve güneşin batmasından tam yarım saat önce bu ses çıkıyor

(zil çalıyor).

İmanka: Aa, bu çok güzel bir şey. Kaç defa evde çekişiyoruz, öyle de yatıyoruz. Bununla hiç geç kalmayacam af etmek için.

Saatçi: Evet, yarım saat içinde rahat rahat barışırsınız. Kişi uzakta oturdu mu, kaldır bir telefon. (mahsustan telefonda konuşuyor)

'Alo, ben İmanka. Bak, Stefka, hani ben sana bu sabah o lafı yaptım ya! Af et beni, senin yüreini kırdım.' Tamaaam, iş hazır! Sarayım mı?

İmanka: Bilmiyorum, param kaldı mı?

Saatçi: Sıkılma, ben sana yarı fiyatına verecem. Al kuponunu da! Güle güle!


(İmanka - Dünyanka ve Ilımanka gezinmeye devam ediyorlar)

Dünyanka: Ay bu magazin ne kadar da büyük. Daha saatlerce gezecem. Canım hiç istemiyor buradan ayrılayım

Ilımanka: Bilmiyorum, bana ne oluyor. Ne kadar şey alırsam, ne kadar burda kalırsam, gene de mutlu olamayom. Ben de anlamayom. Önce büyük heyecan vardı bende, şimdi gene hiç sevinemiyorum.

İmanka: İyi güzel de, ama ben magazin sahibinin düğününe daha çok merak ediyorum. Bakayım nasıl olacak.

Dünyanka: Göreceksin, bi şey olmayacak. Bunlar aldatırıyor ehaleye, onların istediği malları alsınlar. Ha, bana geçer mi üüle numara?


Banttan bir ses: (Gong - Gong - Gong - Gong) Sayın müşteriler. Saat 17.55. Magazinimiz beş dakka sonra kapanacaktır. Son alışverişlerinizi yapıp doğrudan kasaya geçiniz!

İmanka: (kasaya gitmek istiyor - sonra pabuçları dönüp Ilımanka'ya dönüyor)

Aaaa, ne oluyor bana gene?

Ilımanka, bak, Rab bana gene konuştu sana süleyim: git kendine beyaz ruba al. Yoksa geri kalacan, düğüne katılamayacan.

Ilımanka: Tamam ya, niye bu kadar acele ediyorsun?

İmanka: Nasıl etmeyecem? Baksana bütün ştandlar kapanıyor. Şimdi hemen gitmezsen, alamayacan.

Ilımanka: Tamam, haklısın, hemen gidiyim, alayım o beyaz ruba.

İmanka: Öbür malları da geri ver. Düğün sahibi onları gördü mü sende, hiç beğenmeyecek.

Ilımanka: (büyük heyecanla koşuyor malları geri vermeye çalışıyor)

Radiocu: Afederseniz, ama size para çeviremeyiz.

Ilımanka: Boş ver, istemiyorum. Malını geri al, kuponunu da al!

(bağırıyor) Duuur! Kapatmayın! Bana daha beyaz ruba lazım!

(Öbür satıcıya) Al, al, al çıpını. Hiç görmek bile istemiyorum.

Ne kadar da aptalmışım, Çok boşuna vakıt geçirdim.

(satıcıya) Abla, dur, kapatma. Bana bir beyaz urba satar mısın?

Elbiseci: Ee, ama kapadım ştandımı.

Ilımanka: Ne olur? Yapma! Bana çok lazım. Bu beyaz urba.

Elbiseci: Aslında geç oldu, ama neyse. (Çantadan çıkarıyor) Güle güle giy.

(Ilımanka onu çabucak giyiyip kasaya dönüyor).

İmanka: Aldın mı? Aldın mı?

Ilımanka: (çok heyecanla ve soluksuz)

Ay, az kalsın vermeyeceydi.

Banttan bir ses ve müzik: Evet, saat dolmuştur. Bütün müşteriler mutlaka kasadan geçip mallarını gösterecek. Layık olanlar ayrıca düğüne çağrılacak.

Kasierka: Evet, sıra kimde ise gelsin öne.

İmanka: Buyurun.

Kasierka: Evet, bakalım senin hayat sepetinde neler var.

Aa, bir tane Sak, güzel! Hem de dolu. Demek, sen başkalarının yüklerini taşıdın, onların zayıflıklarına dayandın.

Başkalar sana yük oldu, ama sen onlara olmadın, aferin.

Sonraaa, bir gözyaşmatik. Başkalarının durumuna acıdın, aaladın.

Hem de başkalarının gözyaşlarını sildin.

Tarlatonki de aldın. Bakıyorum, Rabbin tarlasında işledin. Onun istediyi yerlere gittin, onun istediyi sözlerini konuştun.

Ve en önemlisi, beyaz ruba aldın kendine. Hem de onu tertemiz tuttun, hiç leke yok üzerinde. İşte, onunla düğüne gidebilirsin. Evet, kuponları da getirdin, aferin. Buyur geç, efendinin şenliğiyine.

(İmanka büyük sevinçle geçip aydınlıa gidiyor)

Ilımanka: Ay, çok heyecanlıyım. Ben de onun gibi olacam. Buyur abla!

Kasierka: Hmmm, dur bakalım, sende ne var?

Tamam beyaz ruba görüyorum. Herhalde sen de geçecen.

Ama sepetin bütün boş.

Ilımanka: Eee, şey, yani. Tam almaya kalktım da, hepsi kapadılar. İnan, vaktım olsaydı alacaktım.

Kasierka: Kupon da yok, ne yapacaz?

Sen kişilerin gözyaşlarını silmedin - onun yerinde boş boş laflar yaptın.

Sen Rabbin tarlasında işlemedim - onun yerinde bu dünyanın boş oyuncaklarınla oynadın.

Sen kişileri barıştırmadın - onun yerinde televizya baktın.

Ee, buyur, sen de geç. Sen de eski urbayı bırakıp beyaz rabayı giyidin.

Sen de sonsuzluğu kazandın. Ama ne yazık hayatın boşa geçti, sen yeryüzünde iken bile huzurlu yaşayabilirdin.

(Ilımanka da ışığa doğru geçiyor)

Kasierka: Evet, son müşteri sensin galiba.

Haydi bakalım, senin sepetceğizinde ne var?

Kuponlarını göreyim.

Dünyanka: Kupon mu? Ama ben bir şey çalmadım, hepsini kendi paramla ödedim. Evet, kendi paramla.

Kasierka: Peki kuponların yok, gene de çıkar bakalım, sepetinde ne varsa.

Hmm, rentgen gözlüğü ve protif rentgen maskesi.

Demek, başkalarının günahlarını görmeye bayılırdın,

ama kimse seninkilerini anlamasın, ha? Bu ne biçim ikiyüzlülük!

Sonra, Aaaaaa, Benbufkiler. Bıktım artık bunlardan.

Bütün gün elalem bunlarlar geziyor artık.

Hep kendi işlerine, hep kendi işlerine. Hiç başkaları düşünmedin.

Sonra, tabii, Yarasonik, peki, bunu nasıl kullandın?

Dünyanka: Ha, emm, onu mu? Aslında almayacaktım onu.

Sonra dediler çok ucuzmuş, hem de kafamın ağrısı için.

Ee, ucuz diye, dedim kendime al, bir bak.

Ama sonra fazla kullanmadım da.

Kasierka: Hayır, hayır, hayır! Böyle şey olmaz!

Madem sen af etmedin, magazinin sahibisi de seni af etmeyecek.

Ne sanıyorsun?

Ve en sonunda senin kiyafetine bir bakayım!

Sen bizim efendimizin düğünü herhalde mahalle düğünü sandın. Kendine bir bak. Böyle mi seni kabul edecek? Hiç sanma.

Sen kırdan güzel olmağa baktın,

ama efendimiz istiyor içten temiz ve güzel olalım.

Niye beyaz urba almadın?

O zaten bir bahşiş idi, bedava, sen gene almadın.

Dünyanka: Ama ben...

Kasierka: Sen niye İmanka'nın sözlerine kulak vermedin.

O sana doğruluğu gösterdi.

Dünyanka: Ama ben...

Kasierka: Sen düğüne katılamayacan. Sen çekil karanlığa......

(Dünyanka'yı dışarı atıyorlar)

Dünyanka: Aaaaa.....

---------------------------------------------------------------------------


Sevgili Kardeşler ve Kızkardeşler!


İnsanın hayatı kocaman bir magazin gibidir.

Adımbaşı yeni yeni durumlarla karşılaşıyoruz.

Her gün defalarca yeni yeni kararlar vermek zorundayız.

Hem dünya, hem Allah bize kendi mallarını sunuyorlar.

Ama ne yazık ki, çok defa bu dünyanın şeylerini daha çekici buluyoruz.

Onları aldığımızda, onlara bağlanıyoruz.

İsa Mesih dedi ki, "Eğer Allahın Oğlu sizi serbest kılarsa, gerçekten serbest oluyorsunuz." Onu dinleyenler şöyle cevap verdler: "Biz hiç bir zaman hiç kimseye kölelik etmedik ki, sen bizi serbest kılasın."

İsa'nın cevabı: "Günah işleyen herkes, günahın kölesidir."

Fakat Rab Allah bize serbestlik sunuyor:

Biz artık kendi yükümüzü taşımıyoruz - başkalarının yükünü taşıyoruz.

Biz artık kendimiz için ağlamıyoruz - başkaları için ağlıyoruz.

İşte gerçek serbestlik budur.

Biz bu dünya için gösteriş yapmıyoruz - Rab bize beyaz bir elbise hazırladı.

Onu bize karşılıksız vermek istiyor. Onunla tertemiz oluyoruz. Ve bakıyoruz, onu lekelemeyelim.

Biz artık kendi kafamızla hayatımızı aydamıyoruz - Rab bizi aydıyor, onun işini yapmaya gidiyoruz.

İşte gerçek serbestlik budur.

Biz artık mecbur değiliz, kötülüğü karşı kötülük yapalım.

Başkalarıyla barışıyoruz.

İşte gerçek serbestlik budur.

Bakın şu anda hala magazinde geziyoruz.

Sepetlerimizi türlü türlü şeylerle dolduruyoruz.

Ama gün gelecek ki, hepsi ortaya çıkacak.

Gün gelecek ki, kasadan geçeceğiz ve yüce Allah her yaptığımızı gözden geçirecek.

Sen buna hazır mısın?

Şimdi daha fırsat var. Oyundaki kadın gibi, sepetinden bazı şeyleri çıkarıp beyaz elbise alabilirsin.

Sen buna anladınsa, hiç vakıt kaybetme. Çünkü kasa ne zaman kapanıyor, belli değil. Rabbin gelişi yakındır.