Şeytanın saldırısı



Oyuncular:


Şeytan

1. Şeytancık

2. Şeyyancık

3. Şeytancık

4. Şeytancık


Aydın - bir imanlı erkek

Sadriye - Aydının karısı

Abdullah - Aydının oğlu

Hayri - Aydının arkadaşı


İbram - konferansta bulunan 1. imanlı - Baptist kilisesinden

Ramo - konferansta bulunan 2. imanlı - OBTs kilisesinden

Selim - konferansta bulunan 3. imanlı - BBTs kilisesinden

Eminço - konferansta bulunan 4. imanlı - EPTs kilisesinden


Lütfiye - bir imanlı kadın ya da kız

Şermin - Lütfiyenin delikanlı kızı

Selime - toplantıdan bir kızkardeş

Enver - Lütfiyenin kocası

Tuncay - Enver'in imanlı arkadaşı


Ülviye bir imanlı kadın ya da kız


İsa

Kutsal Ruh



Materyal listesi:


1. sahne: ferman kağıdı

2. sahne: ayna, saç fırçası, tespih, takke

3. sahne: kartondan 4 tabela, çanaklar, kaşıklar, Korn Fleyks kutusu, 2 broşür

4. sahne: 2 resim, elbise, pazar çantası, Kutsal Kitap

5. sahne: patlamış mısır, çekirdekler, fıstık, çips, uzaktan kumanda, telefon


1. Sahne - Şeytan ile işçileri



(kapıdan Şeytan bir general gibi 4 yardımcısıyla giriyor... birincisi yolda kişileri kakıyor, kaba davranıyor, komutanına yol açıyor)

1.Şeytancık: Çekilin yoldan... Hey sen, nereye bakıyon?... Ne bu sizin duruşunuz, üstünü başını topla..

2.Şeytancık: Büyük başkomutanımız geliyor... yol açın bizim efendimize... İblis... Diavol... Satana... Lutsifer... Beel-Zebub... Saptırıcı... Ayartıcı... Azazel... Eski Yılan... Birinci Katil.... Eski Ejder... Bu dünyanın efendisi... Şeytan efendimiz

(Şeytan ön tarafta yüksek bir yere oturuyor (masanın üstünde bir iskemle) ya da ayakta duruyor - dört Şeytancıklar da onun önünde dizilip askeri selam veriyor)

Şeytancıklar: Selam, Efendimizi paşamız... emrindeyiz!

Şeytan: Bakın, çocuklar, çok vaktımız yok. Yarım saat sonra bir savaş başlatmam lazım. Bulgaristan'a fazla vakıt ayıramam. Zaten burada işlerimiz iyi gidiyor. Söyleyin bakalım, ne gibi yeni strategiyalar düşündünüz. İnsanları nasıl saptırabiliriz?

1.Şeytancık: Sayın generalım! Bulgaristanda insanlar kalabalık mahallelerde yaşıyorlar. Kimse serbest karar veremiyor. Burada büyük fırsatımız var. Onlara saldıracam insan korkusundan.

Şeytan: Tam nasıl düşünüyon bunu yapasın?

1.Şeytancık: İnsanları saptıracam onun çevresiyle. Karı kocasına karşı dönecek. İnsanlar anlayacaklar ki, İsanın haberi doğrudur ama korkacaklar onu kabul etsinler

Şeytan: Nasıl yani? Sence Mesih imanlılarını öldürelim mi?

1.Şeytancık: Hayır, hayır hayır! Ufacık bir şey yeter onlara. Bir kişi onlara yan baksın, kötü bir laf desin, onlar hazır vazgeçsinler Mesihten.

2.Şeytancık: Bence daha önemlidir imanlılara saldıralım. Onları bölmek için bir fikrim var. Onların arasında birliğini bozacam. Aralarında tartışma yaratacam, ayetlerlen saldıracam. Onları bu metodla ayıracam.

Şeytan: Aaa... bu metodu zaten baştan kullandım. Bir bileseniz ne kadar ufak temalarla ne kadar çok toplantılar böldüm.

2.Şeytancık: Ve birbirleriyle uğraştılar mı, vakıt kalmıyor bize saldırsınlar.

Şeytan: (heyecanlanıp ellerini kavuşturuyor).. Hehe.. devam, daha fikir verin. Bunlar güzel, ama yeterli değil... Çocuklar bence aacık da eğlenelim. Yok mu bir metod, imanlılara acı verelim?

3.Şeytancık: İmanlılara nefret sokacam, öyle ki, birbirlerine af etmesinler. Böylece sevgileri soğacak, bir yere toplanmak istemeyecekler, birbirlerine düşman gözüyle bakacaklar. Hehe... onların asıl düşmanı biziz, ama onlar birbirlerine düşman olacaklar.

Şeytan: Hmmm... tuttum bunu. Zaten af etmeyen yürek kadar büyük bir zindan yok. Çok eğlenceli olacak. Ooohhh... o yavrucukları acılar içinde gördüm mü, bana çok iyi geliyor.

(dördüncü Şeytancığa dönerek) Başka? Peki sen niye susuyon? Yeni fikrin yok mu? Sen galiba ebedi hayat efreytor (çavuş) kalmak istiyorsun...

4.Şeytancık: Ben yeni bir strategya teklif edebilir miyim? İnsanları mülüs durumuna getirecem. Onların kafasına tıkacam ki, “Bu İsa Misa hepsi güzel ama onun acelesi yok”.

Şeytan: (tahtından kalkarak) Eyyy, Aşkolsun! Yeni bir şey. Tam aradığım tarzda. Senden bir gün büyük Şeytan olacak. O imanlı kuzucukları uykuya soktuk mu, işlerimizi çok rahat görecez. Biz dünyayı ele geçirirken, ko uyusunlar.

Tamam beyler, o zaman dağılın, planlarınızı gerçekleştirin !



2. sahne: İmana gelmek isteyen adam



(Aydın kendi evinde, yatakta yatıyor. Karısı Sadriye aynanın önünde taranıyor)

Sadriye: A be Aydın, uyan kalk artık. Elini yüzünü yıka, traş ol. Kostümlarını yıkadım ve ütüledim. Hepsi toplandı bizi bekliyorlar.

Aydın: Kim bekliyor bizi? Nereye gidecez? Ne bu stres senden?

Sadriye: Zorlan deli mi bakıyon yapasın kendini? Unuttun mu yoksa, bugün ne günü?

Aydın: Eyvah, deme... gene mi evlilik günümüzü unuttum? Yoksa doğum günün mü? İnan, şimdi alacam bir bahşiş sana.

Sadriye: A be sen de! Ne doğum günüm, ne de evlilik günümüz. Bugün bayram, el öpmeye gidecez.

Aydın: Şey... karıcığım, lazım bir şey paylaşayım seninle. Tezlerde başladım toplantıya gitmeye ve bilmiyorum, acaba uygun mu olacak bayramı kutlayayım.

Sadriye: A be ne konuşuyon sen, elbette uygun olacak? Brak şimdi bu toplantı moplantı meselesi.

(aacık taranmaya devam ediyor, sonra başka bir daha yumuşak bir tonla konuşuyor)

Bak şimdi Aydıncığım, canım benim, bi tanem... bak, benim bagajım yok, ne giyeyecem akşama. İnsanlar üstüme başıma bakacaklar. İstiyon mu rezil olayım? Haydi, git şimdi, bul bana para, birşeyler alayım kendime.

Aydın: Bak, Sadriye, bu sene bayramı seninle kutlamayacam.

(onların çocuğu Abdullah içeri giriyor, anansının babasının konuşmalarına şahit oluyor)

Abdullah: Baba, ne konuşuyon? Nasıl bayrama gitmeyecen? Bu bizim en şerefli bayramımız. Peygamber efendimiz buyurdu bunu kutlayalım. Biz türküz, müslümanız... lazım tutalım bu günü. Bu kafirler senin kafanı mı bakıyorlar yıkasınlar?

Aydın: Hayır oğlum, sen anlamıyorsun. Bizim papazlarla işimiz yok. Prosto Rab İsa'nın hayatını okuyoruz İncilden ve ona iman ediyoruz, biz gene türküz.

Abdullah: Tövbe estağfurullah... İsa Rab imiş... o sadece bir peygamberdir. O ölmedi, Allahın Oğlu da olamaz. Onun yerine başkası öldü. Değil mi, kadınlar gitmiş onun mezarına, ama melek onlara demiş: “Neden diriyi ölülerin arasında arıyorsunuz?” Bu gösteriyor, açan İsa hiç ölmedi. Sen o kitapları okuma... asıl İncil bugün yok, bozuldu.

(Aydının arkadaşı Hayri avluda durup onu çağırıyor)

Hayri: Aydın! Aydın! Bu da ne için duymayor beni? Hazır mısın sen? Değil mi, anlaştık bugün yemek içmek olacak. Dekleri de tuttuk. Her şey hazır. Haydi kalk. Ne oluyor burada? Ne için tartışıyorsunuz?

Abdullah: Benim babam hristiyan olmuş. İnanabiliyor musun?

Hayri: A be ahbap! Sen yedi milletten dışarı mı çıktın? Bütün mahallede rezil olacan. Elalem seni görmüş nasıl dalmışın toplantıya. Ama ben inanmadım. Meğerse sahi imiş. Te bak, çocuğun ne güzel beş vakıtlı oldu, namaz kılıyor. Toparla kendini, insanlar ne diyecekler? Sen türksün, kafir mi olacan? Hiç korkmuyon mu insanlar sana nasıl bir gözle bakacaklar? Kimse seni saymayacak.

Aydın: Ama ne yaptım ya? Siz öyle konuşuyonuz, sanki birhangi katillik yaptım...

(üçü hepsi birden Aydının üstüne bağırıyorlar. Aydın kulaklarını kapatıp birden bağırmaya başlıyor)



3. Sahne: İmanlıların tartışması



(İbram 4 yıldızlı bir hotelde konferansta bulunuyor. Kahvaltıyı büfeden alıyor. Yanında üç imanlı daha var: Selim, Eminço ve Ramo)

Ramo: Haydi birisi dua etsin, kahvaltıya başlayalım. Açlıktan ölüyorum. Ee nerede o servitörler (garsonlar)? Beklom beklom kimse gelmo!

Selim: A be, köylü seni. Belli ki hiç güzel bir hotelde yok kaldığın. Bunun adı büfe, büfee.. burada herkes beğendiği yiyentileri kendi kendine alıyor.

Ramo: Öyle mi? Nereden bileyim? Sen çok mu katıldın büyle seminarlara?

Eminço: Ohoo... ben her ay gidiyorum. Çok güzel oluyor. Allahın sözlerini işitiyon, bütün Bulgaristandan pastorlarla tanışıyon... hem de bak, böyle luksozno hotel var mı gördüğün? Tanışalım: benim adım Eminço. Dobriçtenim.

Ramo: Ben da Ramo... Pazarcıklıyım. Memnun oldum.

Selim: A bu nasıl bir şey? Hayatta yok gördüğüm.

İbram: Bunun adı Korn Fleyks. Mısırdan yapılıyor. Üzerine şeker ekeliyon, sonra süt döküyon. Tadı güzel.

Selim: Eeeh, burada baniçka (börek) yok mu?

İbram: Kardaş, sen neredensin?

Selim: Adım Selim, Burgastan.

İbram: Ben de İbraam, Filibedenim. Haydi bu kardeşlerle bu masaya oturalım..

(herkes tanışıyor - herkesin ait olduğu mezhebi gösteren etiketi var: OBTs, EPTs, BBTs, Baptist)

Eminço: Ehhh... ne güzel bir muhabet, sanki cennetin bir parçası, öyle değil mi kardeşler? (ilahi söylemeye başlıyor) Kardeşlerin birlikte toplanması ne güzel...

İbram: Çok doğru kardeş, çok doğru.

Ramo: Allah bizi hiç bu sevgiden ayırmasın!

Hepsi: Amin, kardeş, amin!

Selim: Çok şükür öyle bir Allahımız var, açan bize garanti veriyor ki, bir kere kurtulduk mu, assssla kaybolamayız.

Ramo: Yaaaa...

Eminço: Kardaş, burada yanlış yoldasın. Size kim öyle öğrettirdi? Böyle şey olur mu hiç? Naş ya! O kadar kişileri tanıyorum. Artık toplantıya gelmiyorlar, günaha düştüler, Rabbi inkar ettiler. Naş diyecen onlar da kurtulmuş?

Ramo: Çok doğru!

Selim: Ama onlar baştan zaten hiç kurtulmamış kişiler idi. Allah bir imanlı seçti mi, o hiç kaybolamaz: Bak Rabbimiz ne güzel anlatırıyor

(2. şeytancık ona bir broşür atıyor, neresini okumasını gösteriyor):

Yuhanna 10:27-28 - Benim koyunlarım benim sesimi işitiyorlar. Ben onları tanıyorum, onlar da benim arkamdan geliyorlar. Ben de onlara sonsuz yaşam veririm. Onlar sonsuza kadar kesinlikle yok olmayacaklar. Kimse de onları benim elimden kapamayacak.

Ramo: Çok doğru!

Eminço: Elbette, başkası onları kapamaz. Ya imanlılar kendileri Rabden uzaklaşırsa... bakıyorum, senin bilgin daha çok zayıf, İncili güzel bilmiyorsun.... bak burada ne yazıyor (2. şeytancık ona da bir broşür tıkıyor, o da okumaya başlıyor):

İbraniler 6:4-6 - Ama o kişiler, hani bir kere aydınlığa kavuştular, gökten gelen o vergiyi tattılar, Kutsal Ruh'a ortak oldular, Allahın sözünden ve gelecek dünyadan bir dat aldılar, ve sonra yoldan ayrıldılar; işte, onlara yok fırsat, bir daha tövbe etmek durumuna getirilsinler. Onlar kendileri için Allahın Oğlunu bir daha haça gerip elaleme rezil ediyorlar.

Te anladın mı? Ne diyecen şimdi, ha? Ağzını açamayacan, değil mi?

Ramo: Çok doğru!

Selim: Böylelikle Mesihte söz verilen Kutsal Ruh'la mühürlendiniz. O Ruh ile kurtuluş gününe kadar mühürlendiniz. - Efesliler 1:13 ve 4:30

Mesih en kutsal yere girdi ve böylelikle bize sonsuz kurtuluşu kazandırdı. - İbraniler 9:12

Çünkü Rab en önceden kişiler seçti ve seçtiği kişileri çağırdı; çağırdığı kişileri suçsuz kıldı; suçsuz kıldığı kişilere de şanlılık verdi. - Romalılar 8:29-30 - kray, bitti - yok daha ne tartışalım.

Ramo: Adam haklı!

Eminço: Yok yaa! Ne anlaşayım senin gibi cahillerle. Siz PPTs-ciler zaten hepiniz aynısınız. Kafanızı yıkadılar. Sizinle anlaşamam

Selim: Ne, biz mi? Yazık sana, çok yazık. Dua edecem senin için, Rab gözlerini açsın!

Ramo: Amin!

Eminço: Hayır, Allah senin gözlerini açsın. Brakın beni gideyim. Böylelerin yanında işim yok.

İbram: Kardeşler, rica ediyorum. Anlaşın. Haydi herkes otursun, kahvaltıya devam edelim. Böyle konular bizi ayırmasınlar, güzel muhabetimizi bozmasınlar. İyi değil.

Ramo: Öyle ya! Bu konular faydalı değil. Mesela, geçen hafta Samokov'dan bir kardeş geldi. O da birşeyler anlattırdı golyam skrıp (büyük sıkıntı) için, ama tam olarak anlayamadım.

İbram: Hani büyük baskı zamanı, açan dünyanın sonunda olacak?

Ramo: Ha, ha, toçno o ya. Anlatırdı ki, asıl imanlılar onu görmeyecekmiş. Daha önce grabvane olacakmış. Ama anlamadım o grabvane neymiş.

Eminço: Bak şinni... grabvane demek biz alınacaz, uçacaz. Allah bizi yanına alacak, o çekileri görmeyelim.

İbram: Hayır, hayır, hayır... hepsi yanlış: grabvane olacak ya golyam skrıptan sonra, ya da o 7 senenin ortasında, yani golyam skrıpın yarısında. Ama yüzde yüz Harmagedon savaşından önce.

Ramo: Peki golyam skrıp varsa, malık skrıp (küçük sıkıntı) yok mu?

Selim: Off, hepsi çok cahil bu kardaşlar. Nasıl diyecen Harmagedon'dan önce olacakmış. Lazım önce Antihrist gelsin. Daniel 7 ve 8'deki küçük boynuz odur.

Ramo: Değil mi, Antihrist Gorbaçov idi.

İbram: Kardeşler, olur mu tek tek konuşalım. Huzurumuz kaçmasın.

Eminço: Napayım bunları, açan peygamberlik kitaplarından bir şey anlamıyorlar. Bakın, ben bu temaları çok geniş araştırdım: önce lazım 7 mühür açılsın, sonra 7 boru çalınacak, sonra 7 tas dökülecek, sonra bludnitsa (fahişe) görünecek zvyarın (canavarın) üstünde, sonra golyam skrıp olacak, sonra Şeytan bağlanacak, 1000 sene krallık olacak

Ramo: Peki, cennet yukarıda mı olacak, aşağıda mı?

İbram: Yukarıda tabii !

Selim: Ne? Nasıl diyecen bunu. Te zaten baptistlerin son lafı hep bu. Yok ya... ben size dayantıramayacam... (kalkıyor)

Ramo: Aa, buna nooldu ya? Yannış bişey mi söyledim. Kardaşlar yapmayın, kırıyonuz insanı... (o da kalkıyor)

Eminço: Burada kimse İncil bilgime değer vermiyor. Bakın ben incil mektebi bitirdim, sizin gibi öyle kasetlerden, videolardan birtakım laflar işitmiş cahillerden değilim... (kalkıyor)

İbram: Kardeşler ne oldu? Hani ne güzel kahvaltı yapardık, muhabetimiz vardı. Off... Rab yap birşeyler bunlara...



4. Sahne: Afetmemezlik



(Lütfiye 12 yaşındaki kızıyla, adı Şermin pazarda alışveriş yapıyor)

Lütfiye: Şerminke bak, sence bu akşam ne yapalım: pırasa yemeği mi, kompil manjası mı?

Şermin: Kompil manjası yap, pırasadan azetmiyorum.

Lütfiye: (görünmeyen satıcıya) Başka kompil yok mu, bunları pek beğenmedim... Neyse, bütün kasabayı gezemem şimdi. Ver bana 4 kile. Ama bozuk param yok. Elli leva bozabilecen mi?

(arkadaşı Selime yaklaşıyor, giyim dükkanında bir elbiseye bakıp düşünüyor)

Selime: Oo, Lütfiye kızkardeş, şükür Allaha. Nasılsın?

Lütfiye: Ah, Selime kızkardaş. İyi diyelim, iyi olalım. Ne naapıyon burada?

Selime: Arayom kendime fıstan. Dünürkamın kardeşkızanının düğünü olacak, lazım bana yeni bir şey giyimek için.

Lütfiye: Ee... buldun mu bir şey?

Selime: Te buldum. Güzel ya.... sence?

Lütfiye: Çok güzel.. al, al..

Selime: İyi, ama param yetişmiyor. Bana on leva verebilecen mi? Yarına verecekler pomoştları (yardımları), hemen çevirecem sana.

(tam çantasını açıyor para vermek için. O zaman 3. şeytancık onun çantasına bir resim tıkıyor. Lütfiye onu alıp surat asıyor, para vermekten vazgeçiyor)

Lütfiye: Eh.. bende de yok. Naapalım. Olsaydı verirdim, inan!

Selime: Tamam, yok bir şey. Yarına alacam... bolay satmasınlar o zamana kadar. Oldu... Allah seninle olsun kızkardeş.

Lütfiye: Seninle de, seninle de olsun!

Şermin: Ana... değil mi, temin para vardı sende. Neden ona vermedin şimdi on leva?

Lütfiye: A be brak, o karı sinirlerimde geziyor. Geçen hafta ben ondan istedim, o da verdi mi sanki? Yok efendim, onda da yokmuş. Değil mi senin küçük kardeşinin doğum günü oldu. Torta için param yetmezdi. Neyse, sonra ondan bundan, harç borç bulduk. Ben unuttuydum, ama te bu snimkaya bakarken gene aklıma geldi. Bir de iyilik yapayım ona, ha!

Şermin: Ama anne... belki de sahiden onun parası yoktu?

Lütfiye: A be hıştın orada, sen anlamıyon böyle işlerden!

(Eve gidiyorlar. Eve girerken Lütfiye çok sinirlidir. Kocası Enver başka bir imanlı kardeş, Tuncay, ile İncili okuyor)

Enver: Nerde kaldın? Be karıcığım, açlıktan kırılıyoruz burada.

Lütfiye: Ne için? Sen kendin yapabilirsin. Ellerin yok mu kendini besleyesin? Sakat mısın, ne?

Enver: A be karıcığım. Bakıyorum, çok sinirlisin. Kendine gel, sakinleş aacık. Ne bu sinir sende?

Lütfiye: Aman be, bıktım senden! Ne zaman adam olacan?

(3. şeytancık Enver'in İnciline bir resim tıkıyor. Enver İncili eline alıp ayağa kalkıyor, yere bir resim düşüyor. Enver onu ele alıyor)

Enver: Karı, sana çok oldu! Te bak snimkaya. Hatırladın mı nerede çektik onu? Ne zaman Sülo vaftiz oldu, hani toplantıca gittik, sonra piknik yaptık. O günde de böyle yaptın. Beni herkesin önünde aşağı düşürdün. Bunu sana hiç af edemedim.

Lütfiye: Eh, sen de! Bu oldu 4, hayır 5 sene önce. Ve daha da eşeleyon onu.

Enver: Böyle hakaretler unutulmaz. Ama sen zaten hiç değişmedin ki!

Lütfiye: Ee, sen de çiçek yapma kendini. Asıl problem sensin. Yok, bu herifle bu evde yaşayamayacam.

Tuncay: Kardeşler, öyle yapmayın. Hemen küçük bir şeyi o kadar büyütürmeyin. Rab bizden öyle istiyor. Değil mi, lazım birbirimizi af edelim. Lazımsa 70 kere 7 kere.

Enver: Tuncay, sen şimdi katma kendini, ahbap.

(Lütfiye kapıya doğru gidiyor, sanki evden çıkacak)

Tuncay: Kızkardeş gitme şimdi, Rab...

Enver: Ama yok Rab Mab... madem gitmek istiyor, gitsin. Haydi, yolun açık olsun, görmeyim suratını.



5. Sahne: Tembellik



(Ülviye televizyonu seyretmek için herşeyi hazırlıyor: TV doğrultuyor, koltuğu da)

Ülviye: Dur bakalım: fıstık, çekirdekler, çips, kola, pukanki (patlamış mısır)... hmm... bir şey eksik, ama neydi ya?

(Bu arada 4. şeytancık ona distansyon atıyor. Ülviye onu yerde bulup, eline alıyor,)

Ülviye: Aa evet, uzaktan kumanda... Haydi bakalım

(rahat rahat koltuğa yerleşiyor, TV bakmaya başlıyor. İmanlı program, bir vaiz, belki Joys Mayer. Sonra telefon çalıyor)

(1., 2. ve 3. kardeşin sözleri telefondan gelen ses gibi 'seytan_sal_tel.mp3' adlı dosyasında bulunuyorlar. Oradan tek tek çalınabilir)

1. kardeş: Alo, Ülviye kızkardeş, nasılsın? Birkaç hafta seni toplantıda göremedim...

Ülviye: Eh, ben hep en arkada oturuyorum, toplantı biterken de hemen çıkıyorum. Biliyorsun lazım ilaç içeyim.

1. kardeş: Neyse, başka bir mesele için açıyorum sana. Bak, bir durum var: bazı kardeşler gelecek Burgas'tan. Lazım bir kişi gitsin, onları garada karşılasın. Ve sandım, madem sende mikrobus var...

Ülviye: Kusura bakma, ama toçno bugün çok işim var: işten kafa kaldıramıyorum. Uff, naapayım kendimi?

1. kardeş: O zaman balim ver, bir iki kişi sende yatsın.

Ülviye: Çok isterdim, inan, Rab seni inandırsın. Evim leş, değil mi remont yapıyorum. Gırtlağa kadar iş içindeyim. Bana bile yok nerede yatayım. Te bir tek divanım kaldı boş, oarada kıvırlanacam.

1. kardeş: Peki, o zaman başka kardeşe soracam yardım etsin. Haydi, Allah kolaylık versin.

Ülviye: Off... bir tek misafir eksik şimdi.

(Ülviye TV bakmaya devam ediyor... gene telefon çalıyor)

2. kardeş: Ülviye kızkardeş, merhaba. Nasılsın?

Ülviye: Şükür Allaha. Rabbimizle her gün güzel bir gündür. Te burada imanlı televizyaya bakıyorum. Çok bereketli, inan.

2. kardeş: Evet, inanıyorum. Ama burada şimdi acele bir durum var. Bana açtılar bulgar toplantısından. Te Smolyan gelirken bir kızkardeş kaza yapmış, bayağı yaralanmış, hastanede yatıyor.

Ülviye: Ay, çok üzüldüm. Durumu nasıl şimdi?

2. kardeş: Çok kritik onun durumu. Speşno ona kan lazım. Te herkese telefon açıyorum. Kimi bulduysam yalvarıyorum kan versinler. İki kişi buldum, ama daha iki kişi lazım. Sen de verecen mi?

Ülviye: Kardaş, biliyorsun, benim yüreğim zayıf. İstesem de veremeyecem.

2. kardeş: Ama sen geçen sene vermedin mi?

Ülviye: O iki sene önce idi. Artık eskisi gibi değilim. Çok işlemekten böyle oldum. Anlıyon ya? Ama sıkılma, bu durum için evde dua edecem. Aacık imanımız olsun: İsanın kanında çok kuvet var. Allah ona şifa verecek. Rab sizinle olsun.

(TV bakmaya devam ediyor)

Ülviye: Aman, bu telefonlar da. Te, şimdi bu vaazdan bayağı şeyler kaçırdım. Neydi tema: Allahın bereketini nasıl alacaz? Aa, evet oydu. Ey nasıl da güzel konuşuyor o vaiz. Doğrudan heyecanlandım...

(Telefon gene çalıyor)

3. kardeş: Alo, Ülviye sen misin? Nasılsın?

Ülviye: İyi be kardaş, şükür Allaha.

3. kardeş: Bak, senden bir şey rica edecektim. Lazım bir kardeşinin evine gidelim. Kendisi çok büyük sıkıntıda, Şeytan ona çok fazla saldırıyor şu anda. Oraya gidip dua etsek iyi olacak.

Ülviye: Bak, kardeş, ne diyecem sana: tabii ki, iyi olacak gidersek ve ben de çok isterdim gideyim. Ama dakkada benim de ruhsal durumum iyi değil. Kaç haftadır dua edemiyorum. Bu durumda nasıl gidecem başkası için dua edecem. Sen söyle! İyi olacak o kardeşinin evine gittiniz mi, benim için de bir duacık yapasınız.

(telefonu bıkmış bir yüz ifadesi ile masaya atıyor)

Ülviye: Ee, ee... bunlar da! Başka gün bulamadılar mı beni rahatsız etsinler? İnsan az güzel bir imanlı kino bile bakamıyor. Aa, buldum... çıkaracam bateryayı.

(bateryayı çıkarıp gene TV bakmaya devam ediyor, koltuğun içinde keyif çatıyor)

Ülviye: Aa, böyle başka artık.... Aa, bu ilahiyi biliyorum: “Her yere giderim Rab İsa ile...



6. sahne: İsa, Kutsal Ruh ile durumları çözüyor



Şeytan: Beyler! (dördü de askeri selam veriyorlar) Aferin. Hepiniz görevlerinizi büyük ustalıkla yerine getirdiniz. Doğrusu beklemezdim, ama başardınız. Hepinizi binbaşı yapmak için Genel Komutanlığına teklif verecem. Bütün subaylarım sizin kadar yaratıcılık ve titizlik gösterse, bu savaş çok çabuk bitecek. Ve büyük umudum şu ki....

(burada 'seytan_saldiri.mp3' adlı ses dosyasını yüksek sesle çalmak lazım. Aşağıdaki ayetlerin hepsi onda okunuyor, ama kitap ve ayet numaraları okunmuyor. Oyuncuların hareketleri bu ayetlere göre dizilmeli, tam zamanında bitmeli)

(bu arada İsa, Kutsal Ruhu simgeleyen bir yardımcı ile iceri giriyor. İsa yolun yarısında durup, yardımcısını gönderiyor)

3. şeytancık: Aa, bu nedir, bu ışık nedir?

2. şeytancık: Dayantıramıyorum, yakıyor beni

4. şeytancık: Aaa... yanıyorum, yanıyorum...

İsa: “Dünyanın aydınlığı benim. Kim benim arkamdan gelirse, karanlıkta yürümez, ama yaşam aydınlığına sahip olur.”

1)

(Bu ayetler okunurken, Sadriye, Abduyllah ve Hayri Aydın'ın etrafını sarıyorlar. Aydın sallanarak, kendini onların ellerinden kurtarmaya bakıyor. Tek tek onlardan kopuyor, onlar da uzaklaşıyorlar. En sonunda İsa'ya doğru ilerliyor)

İsadan başka hiç kimsede kurtuluş yok. Gökün altında, insanların arasında başka bir ad verilmemiş ki, biz onunla kurtulalım. (Apo 4:12)

Ne mutlu doğruluktan için çeki çekenlere, çünkü gökün krallığı onlarındır. Benden için size sövdüler mi, çeki çektirdiler mi, sizden için yalan yere türlü türlü kötü laf çıkardılar mı, o vakıt ne mutlu size. Sevinin, şen olun, çünkü gökte bahşişiniz büyüktür. (Matta 5:10-12)

2)

(Bu ayetler okunurken, İbram dua ediyor, gözlerini göke kaldırıyor, arkadaşlarını tek tek ellerinden tutup geri çekiyor. En sonunda hepsi ellerini öbürlerinin omuzlarına koyuyup İsaya doğru ilerliyorlar)

Öyle birisi gurur doludur ve hiç bir şey bilmiyor. Hastalık derecesinde seviyor, sorular sorsun ve bir söz üzerine kavga etsin. Bunlardan sade kıskançlık, kavga, kötü laflar, kötü şüpeler çıkıyor. Bunlardan kimi kişilerde boş boş tartışmalar doğuyor. (1. Timoteyus 6:4-5)

Bu tür bilgi yukarıdan değildir, ama dünyadandır, insanca isteklerden gelen bir şeydir, Şeytandandır. 16 Çünkü nerede kıskançlık ve çekişme var, orada karışıklık ve her türlü kötü iş var. 17 Ama yukarıdan gelen bilgi, en birinci saftır, sonra barıştırıcıdır, yavaştır, lafa anlayışa geliyor, merhamet ve iyi işlerle doludur.

Onlara ısmarla farklı öğretişler çıkarmasınlar. Bunlar sade boş boş tartışmalara sebep oluyor. Allah kendi evini imanla idare ediyor, ve o tür şeyler bunun için fayda getirmiyor. Öğretişimizin asıl maksadı sevgidir - temiz bir yürek, iyi bir vicdan ve ikiyüzlü olmayan bir imandan gelen sevgi. (1. Timoteyus 1:3-5)

3)

(bu ayetler okunurken, Lütfiye ve Enver önce ellerini kafalarına vuruyorlar, sonra yavaş yavaş ve utanarak birbirlerine yaklaşıyor. En sonunda sarılıyorlar, İsa'ya doğru ilerliyorlar)

Ve bize karşı borçlu olanları nasıl bağışladık, sen de bizi aynı onun gibi bağışla. Çünkü siz insanların suçlarını bağışladınız mı, gökteki Babanız da sizi bağışlayacak. Ama insanları bağışlamadınız mı, Babanız da sizin suçlarınızı bağışlamayacak. (Matta 6:12-15)

Birbirinize karşı iyi yürekle ve yavaş davranın. Allah size Mesihte nasıl af ettiyse, siz de öyle birbirinizi af edin. (Efesliler 4:32)

Diyelim, birisinin başkasına karşı ağlaşmak için bir şeyi var. O vakıt, siz gene de birbirinizi taşıyın, birbirinize af edin. Rab size nasıl af ettiyse, siz de lazım tıpkı onun gibi birbirinize af edesiniz. (Kol 3:13)


4)

(Kutsal Ruh Ülviye'nin yanına geliyor, ama o TV bakmaya devam ediyor. Bunun üzerine Kutsal Ruh bir çalar saati çaldırıyor. Ülviye korkudan koltuktan düşüyor, diz çöküp dua etmeye başlıyor)

Ne zamana dek yatacaksın, ey tembel kişi? Ne zaman kalkacaksın uykundan? "Biraz kestireyim, biraz uyuklayayım, Ellerimi kavuşturup şöyle bir uyuyayım" demeye kalmadan, yokluk bir haydut gibi, yoksulluk bir akıncı gibi gelir üzerine. (Sül. Özd. 6:9-11)

Uyan ve geri kalan şeyleri kuvvetlendir, ki onlar da zaten ölmek üzere. Onun için hatırla, neler almışsın, neler duymuşsun. Bu şeyleri yerine getir ve tövbe et. (Açıklama/Vahiy 3:1-3)

Her şeyin sonu artık yakınladı. Onun için akıllı olun ve dua etmek için uyanık durun. (1.Petrus 4:7)

Uyanık durun, uykuya dalmayın, çünkü düşmanınız Şeytan bir aslan gibi bağırıp geziniyor ve bakıyor kimi yutsun. (1.Petrus 5:8)

(bu ayetler okunurken, Ülviye uykudan kalkan bir kişi gibi yavaş yavaş gözlerini ovuyor. Sonra uzaktan kumandayı bulup ona şaşkın şaşkın bakıyor. Onu fırlatıyor. Ayağa kalkıp bir leğen ile havlu takıp kişiler arıyor, ya da: İsa'ya doğru yürüyüp onun önünde diz çöküyor)

(son olarak Şeytan yardımcılarıyla utanç içinde sahneden çıkıyorlar)