TEMİZ BİR TAPINAK

Oyuncular:

çeynceci
canbaz
kuyumcu
güvercinci
adam
karısı
1. dilenci
Petrus
Yahuda
İsa
1.güdücü
2.güdücü
1. sakat adam
2. sakat adam
kör adam
1. kızan
2. kızan
3. kızan
4. kızan
1. GSMci
2. GSMci
1. altıncı
2. altıncı
1. kadın
2. kadın
kocası
vaiz
3. kadın
4. kadın
2. adam
delikanlı
5. kadın
6. kadın
kızan
mülüska
Bariye
Kutsal Ruh
TV spikeri
kardeş
Güllü
Libas
lepilocu
Mümine
Güllü'nün anası

1. sahne: İsa satıcıları tapınaktan kovuyor

(çeynceci, güvercin satanlar, kuyumcular, canbazlar gelip tezgahlarını kuruyorlar)

Çeynceci: (kuyumcuya) Bak, Simun, hiç istemiyorum aramızda kavga olsun.

Sana kaç defa dedim: senin masan te buraya kadar.

Kuyumcu: A be sen de, Hazael, o kadar pimpirikli olma. Sanki burası babanın çiftliği. Sıkılma, hepimize ekmek var burada. Sahi, geçen haftalar biraz zayıf geçti,

ama çok şükür Allaha, bugün bayram başlıyor.

Bütün dünyadan Yahudi kardeşlerimiz gelecekler.

Çeynceci: Sen şimdi çok gevezelik yapma, masanı aacık geri çek,

yoksa başka türlü anlaşacam seninle.

Kuyumcu: Pff! Bu da, bayramlık ağzını bir açtı mı, sanki güller dökülüyor.

Sen şükür et Allahcaazına, bize bu bayramlarda bu kutsal evinde böyle ekmek kapısını açıyor.

Canbaz: (koyunları kaçmaya başlıyor)

Hey, durun, buraya gelin!

Çeynceci: Şşşt! Hayvanlarına dikkat etsene, be adam!

Az kalsın masamı devredeceydiler.

Canbaz: Tamam, tamam! Kusura bakma aga, kafam karışmaya başladı.

Kuyumcu: Dua edin de, gene o fanatik herif gelmesin, sizi darmadağın etmesin!

Canbaz: Kim o yau?

Kuyumcu: Celileden birisi, galiba Nasıra kasabasından idi.

Çok iyi hatırlıyorum, üç sene önce idi.

Canbaz: Ne olduydu ya?

Kuyumcu: Gene böyle bir bayram günü idi. Oborotlar, çok şükür kaymak idi, kaymak. Derken, herif dalıyor bu Allahevine, elinde kamçı, bir de başlamasın mı, bizim gibi satıcıları kovmaya. Devirdi masalarımızı, yok efendim, burası kutsal yer imiş, dua yeri imiş, ticaret yeri değilmiş. Yetmiyor o, bir de diyor, Babasının evi imiş. Ne sanıyor kendini, yau. Olmasın Allahın oğlu.

(hepsi gülüyorlar)

(hepsi bağırıyorlar, mallarını övüyorlar. Fukara bir karıkoca, güvercin almak istiyorlar)

Adam: (karısına) İşte geldik! En sonunda Allahevine vardık! Bak ne kocaman taşlar, ne güzel süslemeler! Aa, en sonunda gözlerim o kutsal evi gördü. Bizim kasabamızda toplantıda hep bir ilahi söylerdik. Sesle:

RAB’den bir şey diledim, onu çok arzu ettim:

RAB’bin güzelliğini tatmak ve onun kutsal evini seyretmek için,

yaşamımın her günü, RAB’bin evinde oturayım.

Sana bir şükran kurbanı sunacam, ve RAB’bin adını anacam.

RAB’be adaklarımı yerine getirecem, bütün halkının önünde,

RAB’bin evinin avlularında, ve senin duvarların içinde, ey Yeruşalim!

Kadın: Bu, mezmurlardan, değil mi?

Adam: Çıkar bakalım keseyi, sayalım ne kadar paramız kaldı.

Kadın: (sayıyor) Üç buçuk şekel, bir de iki dinar. Çok az, nasıl idare edecez?

Pansyona lazım en azında bir şekel, bir de yemek.

Adam: Sonra lazım o dinarları da bozasın.

Kadın: Ne ya?

Adam: Çünkü bu sene Allahevinin danağını daha ödemedik.

Hem de Romalı para istemiyorlar. Lazım temiz, Yahudi parası olsun.

Ver bana o dinarları, ben bozayım. Sen gene git güvercin al.

Güvercinci: (kuyumcuya) Aa, bir tane sersem köylü daha. Allah hep böylelerini göndersin.

Buyur abla! Gel, gel ben sana çok düşük fiyattan verecem. Çok dolaşma, benden daa ucuz yer zaten bulamayacan!

Kadın: (bakınıp en zayıf güvercini beğeniyor) Şey... şunları kaça verecen?

Güvercinci: Ohoo, sen de en pahalısını seçiyon. Dört buçuk şekel var mı sende?

Kadın: Dört buçuk mu? Daha ucuz bir şey yok mu?

Güvercinci: (kuyumcuya, yüksek sesle) Ben sana demedim mi, onlarda para yok.

Hem fukara, hem de yola çıkıyor, bayram için gurbetçilik yapmaya.

Kadın: Ama Allahın kendisi buyurdu, bu kutsal günde Yeruşalim'e gidilsin.

Güvercinci: Peki, peki... madem sen Allah için bu yola çıktın, ben de sana bir iyilik yapayım. Verecem sana o güvercinleri üç buçuk şekele. Aslında zarara dalıyorum, ama olsun, ben de bu mubarek günde bir sevapcaaz işleyeyim.

Kadın: (paralarını sayıyor) Ama bütün param o kadar, sana verdim mi, nasıl yiyecez. Fiyattan aacık daha kıramaz mısın?

Güvercinci: Aaa, deli yapacak beni bu karı. Küçük parmağını verdin mi, senin bütün kolunu koparıyorlar. Be abla, anla sana! Vallahi billahi, ben kendim bunları dört şekelden aldım. Kızanlarım ölsün, haa! Ben kalkıyorum sana Allah rızası için bir iyilik yapayım, sen gene iyilikten anlamayon!

Kadın: Ama ne yapayım? Başka kurban alamayız, en ucuz zaten güvercindir.

Güvercinci: Ne oldu şimdi, alacan mı, almıyacan mı? Karar ver artıkın.

Bütün gün seninle muabet mi yapacam?

Kadın: (kendi kendine) Ne yapsam acaba, bütün paramız gidiyor.

Ama kocamda iki dinar var, oradan biraz idare parası kalacak.

(satıcıya) Neyse, ver bakalım o güvercinleri.

Güvercinci: Ha işte şöyle! (paraları sayıyor) Tamam, üç buçuk.

Allah kabul etsin, abla!

Kuyumcu: Aşkolsun, sen ne iyi adammışsın! Bu fukaralara yardım etmek için içeri girdin, ha?

Güvercinci: A be sen de! Deli misin, ben içeri gireyim? Ben o güvercinleri bir dinara aldım, haha! (alnını gösteriyor) Burada sersem mi yazıyor?

Allah zaten demedi mi, 'Çalış kulum, ben de sana yardım edeyim!'

1. Dilenci: Bir sadaka! Allah rızası için, sakatlara bir sadaka!

Kuyumcu: Yok be aga! Kendin görüyorsun, bütün gün oturup sinek avlıyoruz.

Vallahi billahi, bugün sefte bile yapamadım. Allah versin!

1. Dilenci: Ama... ama... çok istemiyorum. Bir ekmecik kadar.

Güvercinci: A be sağır mısın, nedir? Sadaka madaka yok! Kaybol buradan!

(dilenciyi kovuyor)

Adam: (karısına) Ah, ah karıcım. Ne insanlar var bu dünyada! Allah af etsin onları!

Kadın: Ne oldu yau? Anlatsana!

Adam: Biliyorsun, lazımdı o dinarları bozayım. Geçen sene geldim, o vakıt bir dinar iki şekel idi. Ona güvenerek adama verdim parayı, bozsun. O da bana iki şekel çeviriyor. İtiraz ettim, 'lazım dört şekel veresin' diye anlattırdım. O da laftan anlamıyor, yok kurs çok düşmüş, hem de komisyon varmış. Adam fazla vermiyor, iki dinar - iki dinar. Bu sefer paramı geri istedim, başka yerde deneyeceydim. Adam vermiyor, "Artık deftere yazdım, bir daha silemem" bilmem ne. Çevirmiyor!!

Kadın: Neden tapınak polisini çağırmadın?

Adam: Gittim, derdime anlattım. Hiç kulak asmıyorlar, 'Sen kendi başının çaresine bak' dediler. Senin anlayacan güpegündüz bizi soyuyorlar, hem de kutsal yerde. Neyse, hiç olmasa, karımın parasından aacık kalacak, ondan idare olacaz, diye düşündüm.

Kadın: Aaa, yandık. Ne yapacaaz şimdi?

Adam: Niye... ne ya? Ne oldu, anlat?

Kadın: (ağlayarak) Bağırma, kocacığım. Ne yapayım? Güvercinleri alırken, bana aynı numarayı yaptılar. Ben de mecbur kaldım, bütün paramı harcayım.

Adam: Neeeee? Ne olacak şimdi? Sen bu işe bak! Biz uzaklardan geldik, Allahımıza tapınalım. En sonunda bizi soydular, parasız braktılar. Ey Rabbim, İbrahim'in, İshak'ın ve Yakup'un Allahı. Senin evin haydutlarla doldu. Sen gökten bunlara cevap ver.



(İsa Mesih öğrencileriyle birlikte içeri giriyor, dolaşıp satıcılara bakıyorlar, İsa biraz uzaklaşıp kendine bir kamçı yapıyor)

Petrus: Hayır, Yahuda, senin düşündüğün gibi olmayacak. Bizim efendimiz öyle değildir.

Yahuda: Neden olmasın? Baksana, bunca sene ufak tefek köyleri gezdik, fukaralarla anlaştık. İyi, tamam, Allah onları da seviyor. Ama şimdi, bak Petrus, neredeyiz. İsrail'in stolitsasında, en büyük kasabada. Her şey buradan güdülüyor. Burasını bir kere ele geçirdik mi, O vakıt Allahın krallığı sahiden gelmiş olacak.

Petrus: Eee... sence efendimiz ne yapsın?

Yahuda: Ne mi yapsın? Biliyorsun ben kasyerim, ama kasamız her daim boş. Ekmek ve soğanla yaşıyoruz.

Petrus: Hadii de... sen şimdiye kadar aç mı kaldın?

Yahuda: Sen beni anlamayon! Ben kendimi düşünmüyorum. Ama Allahın krallığı için para lazım, güçlü finans lazım.

Petrus: Sen çok güzel biliyorsun, efendimiz İsa ne dedi: 'Mallarınızı satın, sadaka verin. Kendinize öyle keseler alın ki, hiç çürümesinler. Kendinize gökte öyle bir hazine toplayın ki, hiç eksilmesin.

Yahuda: Tamaam, bir şey demiyorum. Hepsi doğru! Ama bu ayetleri ruhsal olarak anlamak lazım. Herkes bunu bukvalno yaparsa, dünyanın hali ne olacak? Hayır, canım... efendimiz çok iyi biliyor ki, daha ötelerde bize çok para lazım olacak.

Petrus: Ee... sence ne yapılsın.

Yahuda: Bence.. bence.. hani ben İsa'nın yerinde olsam, buradaki bütün ştandlardan haftada yüz ellişer şekel alacaydım. Bu, aşağı yukarı iki yüz ştandla yapıyor... 3000 şekel - bir ayda...

(İsa başlıyor, masaları devirsin, kamçı ile hayvanları kovsun, güvercinleri salsın - herkes panika içinde bağırıyor)

İsa: "Kitap'ta şöyle yazıyor: 'Benim evime dua evi denilecek.'

Siz gene, onu haydutluğa çevirdiniz."

Peygamber Hezekiel'in dediği, yerine geldi, onun müjdelediği gerçekleşti:

"Yüzümü onlardan çevireceğim. Değerli tapınağımı kirletecekler; zorbalar içeri girip orayı kirletecekler."

Kuyumcu: Aaaaa... gene o adam!

Çeynceci: Kim yau?

Kuyumcu: Tee o! Hani üç sene önce geldiydi. Bugün bir daha geldi buraya!

İsa: Defolun buradan, burası benim babamın evi, siz gene onu hırsızlıklarınızla, açgözlülüklerinizle kirlettiniz. Defoluuun... bir daha sizi burada görmeyim!

Yahuda: (İsa'yı engellemeye kalkıyor) İsa, efendimiz, ne yapıyorsun? Neden bu tücarları kendine düşman edecen... boşu boşuna?

Petrus: (Onu kolundan tutuyor) Hayır, sen anlamıyorsun. Efendimiz ne yaptığını çok iyi bilir. Bize zenginlik lazım değil, Allahın krallığı parayla yapılmaz. Allahın krallığı için temiz bir hayat lazım: hırsızlık, açgözlülük bütün bunları hayatımızdan kovmalıyız. Sen efendimize maana bulacağına kendine bıçak vur: kendi kendine sor: aynı bu tabiyetler bende bulunuyor mu?

(Yahuda utanıp kafasını aşağı alıyor - Ferisiler içeri giriyor - tapınak hastalarla doluyor)

1. Güdücü: Bu adam da kim?

2. Güdücü: Celileli, İsa adında bir Nasıralı.

1. Güdücü: Ha! Ce-li-le-li imiş! Orada kalsın, bizim işlerimize karışmasın. Bu herif de ne sanıyor kendini? Mubarek bayramımızda bu şanlı tapınağın işlerine karışıyor.

2. Güdücü: Şimdi bir asker gönderip onu sorguya çekecem!. Polis!!!

1. Güdücü: Dur aacık. Bütün halk ondan bir şeyler istiyor. Bakalım şimdi ne yapacak.



(herkes bağırıyor)

1. Sakat adam: İsa, İsa bana yardım et! Bana acı!

Kör adam: Ne bağırıyon sen? Nereye getirdin beni?

2. Sakat adam: Bak tapınağa geldik, herkes buraya kopuştu. Celile'den çok hızlı bir Allahadamı gelmiş. Adı İsa imiş.

Kör adam: İsa mı? Onun adını var duyduğum.

1. Sakat adam: İsa bana yardım et! Bana acı!

Kör adam: Durun, brakmayın beni! İsa bana yardım et, bana yardım et!

İsa: (yaklaşıyor) Ne istiyorsunuz? Sizin için ne yapabilirim?

(herkes birden konuşuyor)

1. Sakat adam: Te bak yürüyemiyom, bacaklarımı düzeltir.

2. Sakat adam: Sırtım çok eğri. Hiç yukarıya bakamıyorum.

Kör adam: Gözlerimi aç!

İsa: (gülümseyerek) Durun, tanik tanik anlatırın bakalım. Ne derdiniz var?

1. Sakat adam: Te bak yürüyemiyom, bacaklarımı düzeltir.

2. Sakat adam: Sırtım çok eğri. Hiç yukarıya bakamıyorum.

Kör adam: Ben de bir şey göremiyorum. Gözlerimi aç!

(İsa onları sırayla iyileştiriyor - hepsi büyük sevinçle hopluyorlar, coşuyorlar)


1. Güdücü: Te, te bak! Elaleme şifa vermek için galiba başka yer bulamadı.

2. Güdücü: Yetmiyor, bütün gün bu skitniklerin nağarasını, kokusunu çekiyoruz.

Şimdi de bu herif onları kovacağına bizim kiracıları kovuyor.

1. Güdücü: Bu sefer ben polisi çağıracam! Poliiis...

(çok kızan tapınağın içine giriyorlar, girerken güdücüleri bir kenara kakıyorlar, çok nağara yapıyorlar)

1. Kızan: Te bakın! Bu İsa değil mi?

2. Kızan: Tamam o!

3. Kızan: Biliyonuz mu, o kimdir? O Mesih'tir, halkımız çoook seneden beri onu bekliyor.

4. Kızan: O, bizim yeni kralımız olacak. Onun krallığı da hiç bitmeyecek.

Bütün kızanlar: Hozana! Hozana! Kurtar bizi, ey Davudoğlu! Hozana - kurtar bizi!

(ilahi: Hozana, Hozana, Hozana göklerdekine! (2x)

İsmini yüceltiriz, kalbimiz hamdla dolu!

Yüceltilsin Rab Allahımız! Hozana göklerdekine)





1. Güdücü: Tamam, bu kadar yeter artık! Duydun mu ne diyorlar, duydun mu?

2. Güdücü: Davudoğlu imiş! Göklerdeki imiş! Hozana olsunmuş!

Ulan şimdi sana gösterecem!

1. Güdücü: Susturmuyor da kızanları. (İsa'nın yanına gidiyor) Be aga, sen duymuyor musun, bunlar ne bağırıyorlar? Bu Allaha küfürdür, küfür. Sustur onları, vednaga!

İsa: Tamam, duyuyorum. Çok iyi duyuyorum.

Ben sizi şimdi ispit yapacam, bakalım bileceniz mi:

Değil mi, Eski Kitapta şöyle bir ayet var:

'Kızanların ve emzikli bebeklerin ağzından Kendine övgü hazırladın.'

Siz de bu ayeti hiç okumadınız mı? Biliyonuz mu, o nerede yazıyor? Hm?

(herkes güdücülere gülüyor)

İsa: Brakın, kızanlar bana gelsin. Gökteki babam öylelerini bekliyor.

Onun krallığında sade kızan var. (onlarla birlikte çıkıyor).

1. Güdücü: (çok sinirli) Vakıt geldi artık, bu heriflen hesaplaşalım!



2. sahne: Bugünlerde bir dua toplantısı

Vaiz: Evet, sevgili kardeşlerimiz... dua toplamtımızın sonunda bir de kasa topluyoruz ve 108 numaralı ilahi söylüyoruz: "Her şeyimi ben veririm!"

(söylemeye başlıyorlar, herkes stotinka atıyor, konuşmaya başlayınca herkes sessizce ilahi söylemeye devam ediyor)

1.GSMci: Bak şimdi, sahi, Globul'un birçok iyi tarafları var. Mesela: impulsların kalmadı mı, gene de kişiye haber gönderirsin.

2.GSMci: Aaa, nasıl olur bu iş?

1.GSMci: Değil onunla konuşasan. O, sade senin numaranı görüyor, sonra o sana telefon açsın.

2.GSMci: Ekstra bu! Demek sence, Globul alayım?

1.GSMci: Tamam, onun bu iyi tarafı var. Ama bence M-tel gene de daha iyi, çünkü obvhatı daha hızlı.

2.GSMci: O da ne demek?

1.GSMci: O demek... diyelim kasabadan kıra çıkıyon, mesela balkana, Smolyana. O vakıt Globul hemen kaybeliyor, hani tutmuyor. Ama M-tel gene tutuyor, konuşabilirsin.

2.GSMci: Eh... bana lazım değil, ben zaten pek kıra çıkmam.

1.GSMci: O vakıt niye GSM alacan?

2.GSMci: Eh.. bugünlerde lazım artık herkeste olsun. Bütün arkadaşlarımda var, benim mi olmayacak? Peki, kaç para yapıyor bu model?

1.GSMci: Bak aga, sana çok büyük bir şey lazım değil. Vereyim sana şu Motorola. Türkçe, Bulgarca menü var. 36 çeşit melodi çalıyor... bak...

(birkaç melodi çalıyor)

2.GSMci: Eee... kaç para yapıyor şimdi?

1.GSMci: Bak, sana bir kardeş olarak yalan söyleyemem. Çünkü Rab diyor ki, 'Kendi kardeşini sevmeyen, Allahı nasıl sevecek'. Bu aslında yapıyor 80 Leva, ben sana verecem altmışa, ne dersin?...



1. altıncı: Sonra dedim kocama 'Abe Hüsnü', dedim, 'Sen her hafta gidiyon İstanbula. dedim... Oradan biraz altın getirsene... dedim... Kapalı Çarşıda buranın yarı fiyatına veriyorlar'. Öyle başladı işte. Şimdi çok şükür, her hafta satıyorum. Akmazsa da damlıyor. Allah baba iyidir.

(kasayı toplayan kardeş geçiyor. 1. altıncı birkaç stotinka atıyor. "Daha fazla yok!" gibi hareketler yapıyor)

2. altıncı: Göster bakalım. Ne getirdin?

1. altıncı: Te, görüyon. Var böyle kocaman halka biçiminde, sonra var yaprak gibi.

2. altıncı: Daha ufak bir şey yok mu?

1. altıncı: Te var şöyle bir şey... dur aacık, çıkarayım. Te görüyon mu, çok nazik duruyor. Ucunda küçücüük bir nazar boncuğu da var.

2. altıncı: Hmmm.... çok da güzel. Doğrudan canım çekti, onu alayım. Ama bilmiyorum, kocam hiç istemiyor böyle boncuklar olsun evimizde.

1. altıncı: Yok bir şey. Sen gene al, sakla bir tarafta. Sonra düğünlere gittin mi, takarsan. Kocan hayatta anlamayacak

2. altıncı: Hm.. ne yapsam acaba. Kaç para bunlar?

1. altıncı: Bak şimdi, bu obiknoveno altın değil, bu 22 ayar, annadın mı? Hani senin anlayacan biraz daha pahalı. Ama ben hep diyorum "Bir kere al, ama güzel mal olsun".

2. altıncı: Off... çok da istiyorum alayım, ama kocam kızacak. Te bugün aldık pomoştu, daha lazım kızanlara mektep için çanta ve pabuç alayım.

1. altıncı: Eh.. orasını sen biliyorsun. Ama bence Rab istemiyor bizim gibi kadınlar süslenmeyelim. Benim için küpesiz kıra çıktım mı, seedno çe, çıplak çıktın sokağa.

2. altıncı: Ama öyle ayet yok mu, hani altınlarla süslenmeyelim?

1. altıncı: A be sen de, sersem. O sade konuşuyor öylelere, hani kim çok aşırı takıyor. Sonra, geçen hafta Esinleme dersinde duymadın mı, nasıl konuşuyor? "Kutsal kasabayı, hani yeni Yeruşalim'i gördüm, nasıl gökten Allahın yanından indi. Kocası için süslenmiş bir gelin gibi idi." Demek Allah istiyor, kadınlar süslensin, hele hele düğünlere gittiği zaman. Ne oldu şimdi, alacan mı?...



1. kadın: Brak çekilmez dava. Herif bütün gece kırda. Sabahın altınsında geliyor eve, dut gibi sarfoş. Ama biliyon mu nasıl, ayakta duramıyor. Sonra gitmiyor usul usul kravatçaazına uysun. Başlıyor tapaza vermeye... yok çorba yap, onu getir, bunu getir. Sekundada getirmedim mi, başlıyor dövmeye. Amaa leke be, doğrudan leke. Bilmiyorum, daha ne yapacam.

2. kadın: Ya benimkisi... sen baalim evdesin, açlık çekmeyon. Benimkisi de aynı senin kocan gibi idi, ama üstelik kumar da oynardı. A be eve hiç para getirmezdi. Kömür parası, pomoşt, mayçestvo, semeynileri... bi şey para etmezdi onun yanında, sekundada verirdi kumara. Sonra lifacıdan para alırdı. Ben de şaşırdım, nereden bulayım lıhva parasını. Peralna, televizor, sektsiya, holova garnitura... hepsi gittiydi.

1. kadın: Eee.. şimdi nasıl, gene öyle mi?

2. kadın: Şimdi çok şükür, değişti, uslandı. Gidiyor işçezine, eve para getiriyor, veriyor bana bütün aylığını, ben idare edeyim. Sade cigarası var, alıyor kendini aacık cigara parası, hafta sonunda bir de toto oynuyor - işte, bu kadar. Asılmıyor bana. Daji, ev işlerinde geç kaldım mı bana yardım ediyor, bulaşık yıkıyor, çamaşır ediyor.

1. kadın: Demeee! Onu nasıl yaptın? Nasıl onu yola getirdin?

2. kadın: Çok kolay. Eltim bana anlattırdı, varmış birtakım toplantı. Allah adamları sıbranie yaparmışlar. Kişiler iztserenie olurmuş, içkiden kesilirmiş, namuslu adamlar olurmuş. Bir gün dedim kendi kendime "A be Necmie, git sen de dene, kaybedeceğin ne var ki". Bir gittiysem, sahiden de öyle.

1. kadın: Ee, sonra?

2. kadın: En peşim ben başladım redovno gitmeye. Kocam bunu duyunca fıttırdı, tepesini attı. "Sen de mi brudestan oldun. Elaleme rezil olacaz" bir ton laf yaptı. Ama sonra bütün kardeşlere dua ettirdim kocam için, Allah onu uslantırsın deyene.

1. kadın: Ve... nasıl oldu? Kocan uslandı mı?

2. kadın: Önce çok karşı idi. Ama usul usul onu çektim toplantıya.

'Bir kere ayak bassın' dedim kendi kendime, 'gerisi kolay'.

Ve sahiden de öyle oldu. O da redovno gelmeye başladı.

Bambaşka adam oldu. Yok eskisi gibi sarfoşluk, gezgincilik, kumar, dövmek -

bi şey kalmadı. Kuzu gibi oldu herif.

(ikisi gülüyorlar) Te, şimdi dua edecek!

Vaiz: Son duayı İmdat kardeş yapsın!

Kocası: Ya Rab, gökteki babam! Sana binlerce şükürler olsun, benim gibisini arayıp buldun. Beni bataktan çıkardın. 0ooo... sana ne kadar hamd etsek azdır, beni yeni bir kişi yaptın, senin evladın yaptın....

2. kadın: Görüyon mu? Ben sana derken...

1. kadın: Ayol, bu süper bir şey, ben de artık öyle yapacam.

3. kadın: Şey, kardeşler dağılmayın, istiyorum, benim için dua edesiniz. Te şuracazımda bir ağrı var.

2. adam: Benim için de dua edin, ben yarın yola çıkacam. Gene Ungarya'da beni çecirmesinler.

4. kadın: Benim kafam ağrıyor, bir kardeş bana bir el vursun.

Delikanlı: Benim de yarın ispitim var, olamaz mı bunun için dua edesiniz.

5. kadın: Halamın eltisinin bırçetkası yarın operatsya olacak. Olabilir mi, onun için dua edesin?

6. kadın: Tiyzemin çucuunun yarın düğünü var. Bilmiyorum da, askı parası nereden bulayım. Dua edin, Allah bana bir yerden yollasın.

3. adam: Pastore, olabilir mi hepimiz....

Vaiz: Yeter, yeteeer.

(kızanlar içeri dalıyor, vaizin yanına gelmeye çalışıyorlar, büyükler onları uğratırmaya çalışıyorlar)

Vaiz: Brakın... brakın kızanlar öne gelsinler.

Rabbimiz dedi ki, onun krallığı kızanlarındır. Siz hepiniz onlardan öğrenin. Hepiniz sade kendinizi düşünüyorsunuz. Bakın onlar gibi olasınız.

Sizinle artık anlaşmayacam.

Ben bir daana vaaz etmeyecem, sade kızan dersleri yapacam...

Defolun burdan... defoluun!

3. sahne: Tapınmaya engel olan şeyler

(genç kadın, sabahlık giyimiş divanda yatıyor - uyuyor)

Kızan: Anne!.... Mar anaaaa!

Mülüska: (uykulu) Hı? Ne oldu ya? Ne istiyon?

Kızan: Ana, geç oluyor, laım mektebe gideyim.

Mülüska: Eee... giiit, ben ne yapayım?

Kızan: Ama açım, daha bir şey yemedim.

Mülüska: Ee, sonra? Git mektepten kendine poğaca al!

Kızan: Ya para?

Mülüska: Eee, te orada, televizorun üstünde.

(Kızan kendine para alıp kıra çıkıyor)

Mülüska: Kolay değil, ana olasın. Sabah sabah kızanlarla anlaş. Bütün uykumu bozdu. Daha erken, saat on. Aacık daha uyuyayım.

(uyumaya devam ediyor - sonra komşular hızlı müzik çalıyorlar)

Mülüska: Aaa, bu da ne şimdi? İnsanı deli yapıyorlar! (duvara vuruyor) Yeterin be! Yeter! Ne sanıyonuz kendinizi? Gece ortasında nağara yapıp insanı uykusuz brakıyonuz.

(uyumaya devam etemeye çalışıyor ama uyuyamıyor)

Öf.. te oldu işte, git de uyu. Bozdular tatlı sabah uykumu. Baalim televizyaya bakayım. Güzel bir dizi var mı, acaba?

(televizyonu açıyor, azıcık bakıyor - sonra kapı çalınıyor)

Bu da ne şimdi? Bu evde hiç mi rahat yok? Keşke işimi brakmaydım! Orada daha rahat idik. Evde sade kopuşmak var. (bağırarak) A be, insanı hiç mi rahat brakmayacanız, aacık dinlensin. Bak şimdi, ne laf yapacam ona!

(kapıyı hızlı açıyor) Eee, ne istiyonuz? ... Ooo, Bariye kızkardeş! Buyur içeri.

Otur aacık bir kaave yapayım, muhabet yapacaz.

Anlat aacık, akşam nasıl geçti? Çok merak ediyorum. Kız tövbe etti mi?

Bariye: Bak şimdi, Mülüska, eve dalamayacam, hiç vaktım yok.

Sade geldim senden yardım isteyim.

Mülüska: Ayol sana ne oldu? Ne bu panika?

Bariye: Bana bir şey olmadı, ama Aslı kızkardeşinin çocuğunu hastaneye alacaklar ve yok kim onun bebeğine baksın. Sen gidebilir misin?

Mülüska: Eyvaa, çok fena. Çok üzüldüm kızana! Ama ben de şimdi evden çıkamam, kızanım neredeyse mektepten dönecek, ben de daha yemek hazırlamadım.

Sen bebeğe bakamaz mısın?

Bariye: Hayır, ben de Aslıyla gidecem hastaneye. Kızkardeş çok sıkıntılı, lazım birisi onunla gitsin, yoksa dayantıramayacak.

Mülüska: Emiii... ne diyeyim? Kendin görüyon. Benim daha çok işlerim var.

Sen en iyisi Leyla kızkardeşe git ona danış, o yardım edecek sana.

Bariye: Peki, sen nasıl dersen. Ama biliyorsun, Leyla'nın da beş kızanı var.

Sanıyorum senin için daha kolay olacak gelesin.

(Mülüska omuzlarını silkiyor) Tamam, tamam... neyse. Leyla'ya bakacam. Rab seninle olsun!

Mülüska: Rab seninle olsun. Şey... dua edecem, ha!

(kendi kendine) Ay, çok yazık kızkardeş için. Çok üzüldüm. Dur bakayım bu dizi nasıl bitecek. Çok da merak ediyorum.

(gene uzanıyor - azıcık sonra gene uykuya dalıyor)



İsa: Baba, görüyorsun. Mülüska senin evladındır. Ama bir türlü anlamıyor ki, ben onun uğruna öldüm, değil o yan yatıp dinlensin diye, ama benim işimde çalışsın diye. Onun anlayışı daha zayıf, ona o günahı sayma. Ama aynı zamanda onu öyle brakamayız. Ne yapılmalı? ... Tamam, senin Kutsal Ruhunu gönderecez, ondan o mülüslüğü alsın.

(Kutsal Ruh gidip, usulcacık Mülüskanın kafasının altından yastığı çekiyor - Mülüska hemen uyanıyor)

Mülüska: Ay, ne oldu bana? Gene uykuya dalmışım, galiba. Yastığıma da ne oldu? Yastığım nerede? (oturuyor) Neyse, bakayım baarım, dizi nasıl bitti?

Televizyon: Ve şimdi haberler...

Mülüska: Sen şu işe bak! Kaçırdım dizinin sonu. Cık cık cık!

Televizyon: Ve şimdi bize taze taze ulaşan bir haber. Romanya'nın güney bölgesinde saat 12:35'te çok ağır bir deprem meydana geldi. Richter ölçeğinde 7 virgül 6 saptanılan deprem, Bulgaristan'ın kimi kentlerine de büyük zarar verdi. Şu an gördüğünüz sahneler Dunav ırmağında bulunan Ruse kasabasındandır. Gördüğünüz gibi, blokların hemen hemen hepsi çökmüş vaziyette. Ölenlerin sayısı şimdiye kadar 5000 olarak veriliyor, ama daha da büyüyeceğinden endişe ediliyor.

Mülüska: (ayağa fırlıyor) Hiii, ya Allahım, ne oluyor burada? Ne oluyor? Eyvaa, şu maksumcuklara bak! Sokakta kaldılar, yok kim onlara baksın artık. (ağlıyor) Ayyy, ve dünyanın sonunda da öyle olacakmııış. Ya Raaaab! Ben ne kadar uzaklaştım senden. Göster bana ne lazım değiştireyim. Ya Rab, artık senin için köyden köye gezecem, senin adını öveceem!

Kutsal Ruh: Kızanlarım, biz sevmeyelim sade lafta ya da dudaklarla, ama işlemekle ve hakikatla.

Mülüska: Hii, bu ses neydi? Ama doğru ya, ben burada kendi kendime açıyorum ve Rusçukta şu zavallı bebekler sokakta kalıyor. Dakkada gidecem avtogaraya bakacam Ruse'ye ne zaman reis var. Gidip yardım edecem oradakilere.

Dur bakayım avtogaranın numarası yazardı burda bir yerde.

Kutsal Ruh: Komşunu kendin gibi sev. KOMŞUNU!

Mülüska: Ne? Ne oluyor bana?

Kutsal Ruh: KOMŞUNU!

Mülüska: Ben de ne kadar bavno imişim? Ya Rab, sen... yoksa... ne demek istiyorsun? ... Haklısın, bin kere haklısın. Uzaktakilere değil, bizim mahaledekilere hizmet etmek lazım.

(numara çeviriyor) Aloo, Bariye kızkardeş. Off, iyi ki, seni daha evde buldum.

Bak şimdi, sen bana geldin ya. Aslında evde hiç işim yoktu, sade mülüslükten için yardım etmek istemedim. İyi yapmadım, biliyorum. Sen Leyla ile konuştun mu?... Ne, yok muydu evde?... Demek, iyi ki, telefon açtım sana. Bak şimdi, ben hemen çıkıyorum evden gidecem Aslılara, ben bakacam bebeğe, tamam mı? Hadi, çau!

(evden çıkarken) Rab, teşekkür ederim sana, beni uyantırdığın için.



(d) insan korkusu -



(toplantıdan çıkan kardeşler şükürleşiyorlar)

Güllü: Çok şükür kardeş. Değil mi, bugünkü toplantı çok iyi geçti. Pastorun söylediği çok doğru: biz imanlılar lazım Rab için tuz ve ışık olalım. Biz sustuk mu, kim Rabbe şahitlik yapacak?

Kardeş: Öyle, kızkardeş, öyle. (başkasına) Bu Güllü kızkardeş çok sağlam bir imanlı. Rabbi çok seviyor, Allah için yanıyor!

Güllü: Neyse, lazım artık eve gideyim. Verecekler Allah kinosunu, onu kaçırmayayım.

(yola çıkıyor... birkaç adımdan sonra sağa sola bakınarak maskeyi takıyor)

Libas: (elinde bir tepsi pişi ve sokçe) Ooo, Güllü abla, naapıyon?

Güllü: Şey, ben... te... geldim te oradan, gittim bir yere kadar. Aacık işim vardı.

Ya sen, Libas aba?

Libas: Te görüyon! Pişi dağıtırıyom. Bugün anamın elli ikincisi. Al, sen de al bir tanik.

Güllü: Yok sağol, ben almazsam daha iyi.

Libas: (şüphe ile bakıyor) Nee ya? Sen olmayasan o protestanlardan?

Biliyorsun, onlar öyle şey yemiyorlar.

Güllü: Ah... sen ne düşünüyon benden için? Yok, prosto... düşünüyorum...

Libas: Ne düşünüyorsun?

Güllü: Düşünüyorum ki, aslında bütün bu pişiler boşuna yapılıyor. Ölüler yiyor mu, sanki?

Libas: Aaa, mare, ne bu gyavur laflar sende? Ne bu ya? Sen de mi dinini sattın?

Son senelerde çok türemeye başladı bu hristiyanlık.

Güllü: Ben... ben... sade birkaç defa gittim onların toplantısına. Biliyorsun, sırtım ağrırdı da onun için.

Libas: Mare, sen deli misin, ne? Nasıl yemeyecen pişilerden. Daha geçen hafta anamı gördüm yüramda. "Beni besle, yoksa yanıma alacam seni", dedi. Naş anama saygı göstermeyecem? Sen de alsan,.. nah (pişi uzatırıyor)

Güllü: (korka korka alıyor) Ama... ben.. şey...

Libas: Ha şöyle! Bir de bi sokçe. Ha.. gördün mü? Hepsi iyi. (gidiyor)

(Güllü bakınıyor, pişi ile ne yapsın diye şaşıyor)

Lepilocu: Abba, ver sene on stotinka. Akşamdan beri yemedim.

Güllü: Yok ne vereyim sana. Dur.. al sen şu pişiyi, al, al!

(Kendi kendine) Off, kurtuldum ondan. Az daha mecbur kalacaydım, onu yiyeyim. (ellerini silkiyor - eve geliyor)

Mümine: O Güllü kızkardeş! Te geldim sana kadar. Değil mi, yarına hazırlık yapacaz?

Güllü: Mümine kızkardeş! Yarına mı, ne olacak yarına?

Mümine: Aa... yoksa unuttun mu? Değil mi anlaştık. Yarın Koleda, biz de beraber keks yapacaydık bizim evde. Ama bizim blokta tokları kestiler. Ben de dedim kendi kendime: git Güllü'ye, orada yap keksileri.

Güllü: Şey... aslında çok iyi fikir, ama, eem, bizim de fırınımız bu sabah bozuldu. Yazık...

Güllü'nün anası: (camdan bağrıyor) Güllüüüü, dalsana artık eve. Gene çok uzattırdınız o toplantıyı. Bıktım zaten senin toplantılarından: dua toplantısı, incil toplantısı, cart toplantısı, curt toplantısı... başka işin yok mu sanki?

Gel bana yardım et şu poağacaları fırından çıkarayım.

Güllü: (kıpkırmızı oluyor) Bak şimdi Mümine, anam dakkada biraz sinirli. Yok lüzüm şimdi onu daha fazla kızdıralım. Değil mi Rab diyor: 'Yılanlar gibi akıllı olun'. Başka gün yapacaz keksi, tamam mı?

Mümine: Hmm... sen bilirsin. Hadi, ben gidiyorum, Rab seninle olsun.

Güllü'nün anası: Gel sana artık!

Güllü: Geldim, geldim. Şşşt! Bağırmasana, bütün komşular bize bakmaya başlıyor.

Güllü'nün anası: Tepsiyi tut! Çıkarayım bunları... sonra lazım seninle bir iki laf yapayım.

Güllü: Hayrolsun, ne oldu ya, ana?

Güllü'nün anası: Sesle, senin saklı kıpırtı işlerinden bıktım usandım artık! Zaten artık vakıt oldu evlenesin. Ne bu, 20 yaşındasın daha da bekliyon uygun kişiyi. Ne bu ya, kalugerka mı istiyon olasın?

Güllü: Ana, kaç defa sana dedim, sen buna kahır etme.

Güllü'nün anası: Başka bir mesele de var. Az önce Ülviye aba geldi, parasını istedi. Ben de şaştım 'Ne parası' dedim. 'Te Güllü'ye verdiğim yirmi leva' dedi. Sen benden habersiz nasıl ödünç almaya kalkıyon ha? Ne için lazımdı o para, söyle söyle, benden ne saklıyon?

Güllü: (çok korkuyor) Şey... naş deyim sana. Biliyorsun, benim pabuçlarım yırtıldıydı ve ... eeemi... (dönüyor) Ya Rab, ben ne yapıyorum, naş kurtulacam bundan şimdi? Bana yardım et!



İsa: Baba, sen Güllü'nün halini görüyorsun. Çok büyük sıkıntıda. O bana iman ediyor, ama bir türlü korkusunu yenemiyor. Bir parça onu anlıyorum: ben de yeryüzünde yaşarken, öyle durumlara geldim. Ama sen bana Kutsal Ruhunla hep yardım ederdin. Aynı onun gibi, şimdi de Güllü'ye yardım et. Senin Kutsal Ruhun ona güç versin o insan korkusunu yenmeye.

(Kutsal Ruhu gönderiyor - o da usul usul maskeyi çıkartıyor)

Güllü'nün anası: Hadi de, ne yutkunuyon. Anlatsana, neymiş o para meselesi?

Güllü: (Yavaş yavaş kendine geliyor) Bak ana! Sen beni tanıyorsun, değil mi? Ben var mı hiç seni aldattırdığım?

Güllü'nün anası: Eee.. söyle bakalım.

Güllü: Bak ana! Bu parayı borç aldım fukara bir kız kardeşim için.

Güllü'nün anası: Kızkardeşin mi? Senin iki ablan var, iki de erkek kardeşin, kızkardeşin yok ki!

Güllü: Hayır, bizim toplantıdan bir kızkardeş. Hasta idi, çok acele ona antibiotik lazımdı. Ben de gittim, Ülviye abadan istedim. Ne yapacaydım. Kızkardeşimi o vaziyette brakamazdım.

Güllü'nün anası: Aaa, bu hepten delirdi. O nerden nereye senin kızkardeşin olacak? Sen deli misin, elalemin keyfine para harcasın? Ha, deli misin?

Güllü: Hayır ana, ben deli değilim? Ben ne yaptığımı çok iyi biliyorum. Zaten parayı hazırladım, şimdi gidecem ona çevirmeye. Ben ne yaptığımı çok iyi biliyorum.

Ben anacığım, biliyorum, hiç istemiyorsun ben İsa'ya iman edeyim. Ama benden ne fenalık gördün? Dçrt tane kızanın daha var. Nerede onlar? Ne zaman seni dolaşıyorlar? Sade pensiyanı aldığın zaman geliyorlar, öyle değil mi?

Güllü'nün anası: Tamam, orası doğru.

Güllü: Evet, hepsinin evleri, arabaları, güzel işleri var. Ama hep ben senin yanındayım, hep ben sana bakıyorum. O da ne için, biliyon mu, ne için? Çünkü İsa Mesih bize öyle öğretiyor. Eskiden ben de sade kendi işlerimin peşine giderdim, ama nasıl İsa'yı tanıdım, değişmeye başladım. Ana, sen kendin çok iyi biliyorsun, eskiden nasıl idim, değil mi? Hiç mi değişmedim?

Güllü'nün anası: Tamam, sen sahiden de çok değiştin.

Güllü: Ana, ben şimdiye kadar hep sakınırdım sana söyleyeyim. Ama beni değiştiren İsa Mesih oldu. O haçta bizim için kurban oldu. Ama mezardan dirilince, hepimizin Rabbi oldu. Ve gün gelecek, sen de onu anlayacan.

Güllü'nün anası: Gel kızım! (onu kucaklıyor)