Tohumlar Benzetmesi

1. Sahne: Yol kenarına düşen tohumlar

İmanlı: (oturuyor) Of, ne güzel. Artık oturup aacık okuyacam.

Ya be çok merak ettim şu Allah kitabına.

Zavodda kolegam bana ne güzel konuştu bugün.

Napravo yüreğim açıldı. Nereden buluyor bu kadar güzel sözler.

Ben de dalacam bu Allah yoluna....

Haydi bakalım. Okuyayım artık. Dur bakalım şurada ne yazıyor.

Ma - ta. Aha! Bö - lüm 5.

(ağır ağır okuyor) "Ne mutlu ruhta yoksul olanlara!"

Ee te te te. Benden için konuşuyor, ben de fukarayım.

"Göklerin Egemenliği onlarındır." Vay be ne güzel.

"Ne mutlu yaslı olanlara! Onlar teselli edilecekler.

Ne mutlu yumuşak huylu olanlara!

Onlar yeryüzünü miras alacaklar." Bunlar hepsi bana konuşuyor.

(telefon çalıyor)

Of be bu da nerden çıktı şimdi?

Az güzel okurdum. İşimi bozdu benim. Evet?

Arkadaş: (telefonda konuşuyor) Alo! Latif, sen misin? Ben Enverço.

Ne yapıyon dakkada?

İmanlı: E te, çok güzel bir kitap okurdum.

1.arkadaş: Naş kitap?

İmanlı: E işte, Allahtan için.

1.arkadaş: Sen ne yapıyon ya!

Yoksa o Brudestanlar senin kafanı da mı yıkadılar.

Brak şimdi o meseleyi, daha güzel bir fikrim var.

İmanlı: Neymiş o fikrin?

1.arkadaş: Mahalleye kim geldi biliyon mu? Nazmiler!

Eveet, düğünde çalacaklar. Benim bırçetkamın rojdendeni var da.

Haydi sen de gel. Biraz köçek atalaım, ha?

İmanlı: Sahi mi? Aslında iyi fikir, ya.

Zaten çok zamandır hiç düğüne gitmedim...

Ama... Şey... Yo, gitmesem daha iyi olur.

1.arkadaş: Neden? Neyin var? Hasta falan mısın?

İmanlı: Yoo. ama dedim ya kitabı okaayom.

1.arkadaş: Sen de ama. Çok derine dalıyon. Karıştırma artıkın kitaplarını. Darıldım sana artık. Gelmayon bırçetkamın rojdendenine.

(telefonu kapatıyor)

İmanlı: Of, ne adammış. Şimdi devam edeyim artık. Dur bakalım eeem,

evet .."Ne mutlu yüreği temiz olanlara! Onlar Tanrıyı görecekler" Ne istiyor söylesin acaba, artıkın hiç bir şey anlamayom. "Ne mutlu..."

(telefon çalıyor) Evet?

2.arkadaş: Latifciğim? Naapyon? Ben Cevdet, senin en iyi ahbabın.

İmanlı: Ooo Cevdet aga. Sen de ne yapıyon?

2.arkadaş: Hazırlık yapıyom, gideyim.

İmanlı: Nereye be?

2.arkadaş: Bak duydun mu, saat altıda Loko oynayacak Botev'e karşı.

İmanlı: Sahi mi? Gidecez mi stadyona? Saat kaçta başlıyor?

2.arkadaş: Az sonra be. Kalmadı bir saat. Gelecen mi?

İmanlı: Elbet gelecem! Sade giyineyim, hazırım. (kitabı kapatıyor)

Yukarıdan bir ses: Latif, Latif, beni brakacak mısın bir maç için?

İmanlı: Ne bu ses, be?

Yukarıdan bir ses: Latif, Latif, ben senin için öldüm, senin için!

İmanlı: (kalkıyor kitabı rafa koyuyor) Boş ver böyle şeylere!

Bu gencecik yaşta Allah adamı mı olacam.

Daha çok vakıt var, böyle işler için, çook.

2.arkadaş: Hadi, gelecen mi?

İmanlı: Geliyorum, geliyorum.

2. Sahne: Kayalı toprağa düşen tohumlar

(iki işçi öğlen tatilinde beraber oturup yemek yiyorlar. Biri gazete okuyor, öbürü incili)

İmanlı: (kendi kendine okuyor, çok yavaş)

"Çünkü Allah bize korku ruhu vermedi, bize kendimizi kontrol etme ruhu verdi."

Kolega: Eyvaaaa ! Şuna bak, ne yazıyor burda? Viza salacaklarmış Gırtsia için. Gideyim balim ben de, yapayım kendime birkaç bin dolar.

Sonra burda birhangi bir iş çevireyim.

İmanlı: (susuyor, okumaya devam ediyor)

Kolega: İyi fikir, değil mi? Bu partsal devlette bir yere varamıyorsun.

Bir stotinka yok elimde. Orda gene çok para kazanacam.

Sen de öyle yapsana...

İmanlı: (susuyor, okumaya devam ediyor)

Kolega: Ne bu böyle okuyon, be aga?

İmanlı: (kitabı kapatıyor ve saklamaya deniyor) Yok, yok bi şey.

Kolaga: Ne demek, yok bir şey? Naş bir kitap okuyon böyle?

İmanlı: E bir kitap işte.

Kolega: Ver bakayım, göreyim ben de.

İmanlı: (saklıyor kitabı) Boş ver. Sen anlamazsın bu işlerden.

Kolega: (ayağa kalkıyor) Ver sana, yavu.

(biraz kavga yapıyorlar) Aa, niye saklayasan bunu?

(en sonunda alıyor - okumaya başlıyor) M ü j d e; aa bu türkçe yau.

Ne biçim kitap bu?

İmanlı: İşte Allahtan için kitap.

Kolega. Naş Allah kitabı. Burda arapça yok ki.

İmanlı: Yok, senin bildiğin kitaplardan değil.

Kolega: Yee, baksana. Bu herif galibam prutestant.

Bu napravo prutestant kitabı.

İmanlı: Hayır, bu kitap incil, bütün insanlar için geldi.

Kolega: Brak bu meseleleri. Ben tanıyom sizin gibi Allah adamları.

Biliyorum: kurbanlara inanmayonuz, pişi yemiyonuz,

günleri tutmayonuz, camilere gitmayonuz.

Siz doğrudan Bulgar oldunuz. Sen de mi bu yoldasın?

İmanlı: Şey, birkaç defa gittim onların toplantılarına.

Kolega: Demek sen de onlardansın.

İmanlı: (heyecandan gülmeye başlıyor) Ee, merak ediyorum biraz bu yola.

Kolega: Be aga, vazgeç bu işlerden.

Son vakıtlarda türlü türlü sektalar çıktı ortaya.

En sonunda kendini bloktan aşağı atacan. Te burda vestnikte yazıyor.

İmanlı: Biz sekta değiliz.

Kolega: Brak yau şöyle protistant kitapları! Ne anlıyorsun onlardan?

Ver aacık ben de okuyayım!

İmanlı: (kitabı veriyor) Buyur aga.

Kolega: Te burada: "Ama ben size diyorum ki, kötüye karşı direnmeyin.

Sağ yanağınıza bir tokat atana öbürünü de çevirin."

Sen buna mı inanıyorsun?

İmanlı: Evet, inanıyorum.

Kolega: (ayağa kalkıyor ve eğleniyor) Öyle mi? Deneyelim bakalım!

(elini kaldırıyor) Vurayım mı, ha? Vurayım mı? Söyle!

İmanlı: Yapma, yavu. Vurma be!

Kolega: Te işte, hepsi yalan. Brak vazgeç bu bulgar yolundan.

Sen millet değil misin?

İmanlı: Elbet de öyle.

Kolega: Biliyon mu hoca bayramda camide ne dedi:

artıkın o prutestantların cenazelerini kaldırmayacaklar,

bizim mezarlığa da gömmeyecekler.

İmanlı: (çok korktu artık) Sahi mi? Aa, öldüm mü ne olacak bana?

Kolega: Gördün mü? Sen de böyle kitapları bir dahana okuma zavodda, sokarım seni naçalniğe.

İmanlı: Tamam haklısın. (kalkıyor, incili bokluğa atıyor)

Kolega: Ha şöyle. Vakıt geldi zaten, naçalnik çağırıyor bizi.

3. Sahne: Dikenler arasına düşen tohumlar

(İmanlı evde oturuyor, incil okuyor. Onun arkadaşı geliyor onu çarşıya çağırıyor)

İmanlı: (okuyor) "Siz ey vefasızlar!

Dünya ile dostluğun Tanrı'ya düşmanlık olduğunu bilmiyor musunuz? Dünya ile dostluk olmak isteyen, kendini Tanrı'ya düşman eder."

(zil çalıyor) Bu da ne gene!

Arkadaş: Şazieeee, gelecen mi benimle kasabaya gezinmeye.

İmanlı: Oo, Makbule, sen misin? Aslında okurdum, ama.. neyse, tamam, istersen çıkalım beraber. Te aacık bekle, giyineyim.

Arkadaş: İyi de şevik ol, bekliyom seni.

İmanlı: Te hazırım!

Arkadaş: (ikisi biraz yürüyorlar, bir dükkanın önünde duruyorlar)

Te şuna bak.

İmanlı: Hii, ne güzel pabuçlar. Kim bilir gene kaç para?

Sen fiyatı görebiliyor musun?

Arkadaş: Yo bir şey göremeyom.

İmanlı: Dur bakalım. E te, 110 yazıyor. Evet, herhalde 110 leva.

Yapıyor, dur bakalım, ... eyva, yapıyor 110 mark.

Ama çok da güzel, naş da şırlayo.

Arkadaş: Alacan mı?

İmanlı: Ee, başka zaman! Paralarımı evde unttum.

(gene yürüyorlar)

Arkadaş: Aa, ne güzel polileyler.

İmanlı: Em bayaa da çok güzelmişler. Bize zaten lazım öyle bir şey.

Ko alalım aylıklarımızı. O vakıt alacam, te bu kırmızı polileyi.

(bakmaya devam ediyorlar)

İmanlı: Maa, Makbule baksana te şu güzel fıstanlara.

Duurudan aklımı aldılar benim.

Arkadaş: Sen angi fıstanı biyendin?

İmanlı: Ben biyendim too fıstanı açan şırlaayo.

Arkadaş: Nerden bulacan bukadan para?

İmanlı: Sen bilmayon mu açan benim kocam işten çok para alıyo.

Arkadaş: Nekadan ya?

İmanlı: Emi, bir ayda 600 mark. Makbulee saat kaç?

Arkadaş: Saat 6'yı 10 geçiyor.

İmanlı: Eyvaa, toplantıya geç kalıyom. Yok bişey bir kere gitmesem de olur.

(gezmeye devam ediyorlar)

İmanlı: Hiiiii, saat yedi buçuk oldu lazım eve gideyim.

Yapayım manca, zerem kocam geldi mi işten, kızacak bana açan yapmamışım ona manca. Ayde Makbulee çau, çau.

(İmanlı eve gidiyor eve girirken kocasını sarhoş görüyor)

İmanlı: A, be kocaa ne bu böyle içiyon? Rakı mı bu?

Kocası: Sus mare, sende!

İmanlı: Evelilerden içmezdin. Ne oldu sana da, şimdi içiyon?

Kocası: Beni işten sıkrıten yaptılar. Ondan için içiyom işte.

İmanlı: Eyvaaaa, artık nerden bulacaz idare parası?

(ağlamaya başlıyor)

İmanlı: Bu Allah da naş Allah idi. Bizi duurdan aç brakıyor.

Bu Allah yolu naş yol idi, ama naş.

Ben artık gitmeyecem bu yola !

4. Sahne: İyi toprağa düşen tohumlar

(imanlı evde oturuyor, incil okuyor - arkadaşı hasta sonra telefon ediyor)


İmanlı: Of çok yoruldum! Aacık oturayım, incil okuyayım. İsa, gözlerini öğrencilerine çevirerek şöyle dedi:

''Ey yoksul onlar, ne mutlu size, Tanrı' nın Egemenliği sizindir!

Şimdi açlık çekenler..." (telefon çalıyor)

İmanlı: Evet kim o?

Arkadaş: Halo, Mirem sen misin? Ben Firdes.

İmanlı: Ne oldu?

Arkadaş: Ben hastayım.

İmanlı: Neyin var?

Arkadaş: Gribim var. Çok keyfsizim. Gelebilir misin bana yardım etmeye?

İmanlı: Tamam gelecem.

Arkadaş: Gelirken aptekadan alabilir misin bir tane Aspirin?

İmanlı: Tamam alacam.

(Mirem Firdezin evine gidiyor)

İmanlı: Meraba Firdes, geçmiş olsun. Te işte aspirin aldım.

Aa, bayağı keyifsizsin. Ver de aacık, toplayım evini.

Bulaşıklar kaldı, süpürmek. Hemen yapacam.

(Mirem Firdezin evini topluyor-ve toplarken konuşuyorlar)

İmanlı: Firdes sen biliyor musun Allah senden ne istiyor?

Arkadaş: Hayır bilmiyorum.

İmanlı: Allah gönderdi İsa'yı ki bizi kurtarsın.

Arkadaş: Naş?

İmanlı: Yani bizi günahlardan kurtarsın.

O, haçta öldü herkesin günahları için.

Biliyon mu, o bizim için kurban oldu.

Sen ona iman ettin mi, Allahın evladı olabilirsin.

Bak o seni çok seviyor. İstiyor sen de onu tanıyasın.

Bir gün bizim toplantıya gelsene.

Orada Allah türküleri çalıyoruz. Bak bir tanesini sana çalayım:

Allah sevgidir, kurtarıcımdır, Allah sevgidir, sever beni, size tekrar derim, Allah sevgidir, Allah sevgidir sever beni.

Güzel, değil mi?

Affedecen, geç oldu, lazım döneyim eve, kocama yemek yapıyım.

İstiyon mu senin için dua edeyim?

Arkadaş: Elbet de isteyim.

İmanlı: Ey gökteki Babamız! Sen görüyon benim buradaki arkadaşım. İstiyom, sen kendini ona gösteresin. O da iman etsin, o da bir gün senin evladın olsun. Amin!

Hadi çau!

Arkadaş: Çau!