SON KURBAN


Mahallemizdeki kişilere sorduk: "Kurbanlar neden kesilir?" Değişik, değişik cevaplar aldık :

- "Kurban, dedelerimizden kalma bir şeydir. Lazım biz de tutalım."

- "Eh, o gün geldi mi, lazım herkes kessin kurbanını."

- "Benim kızanımdan için bir adağım vardır. Şimdi korkuyorum; kesmedim mi, daha fena olur.

- "Rüyamda bir 'Baba' bana göründü. Dedi ki, 'Kesmezsen, kızanını öldüreceğim.'"

- "Kurban kesersen çok büyük sevap kazanırsın."

- "O kurbanlar bizi bir gün Sırat Köprüsünden geçirecekler."

- "Hz. İbrahime o koç verilmezseydi, lazımdı biz de bugün kendi çocuklarımızı kurban edecektik."

İşte bu kadar önemli bir meselede nasıl olur da, bu kadar çok değişik fikirler var? Kurbanlar ve adaklar halkımız için öyle önemli ki, son stotinkayı öderler, borca bile girerler; yeter ki, kurbanı ya da adağı yerine getirilsin. Gördüğümüz gibi, en azında üç ayrı düşünce var, kurbanlar meselesi için:

Kurban kesmek, İnsanoğlunun en eski tapınma yoludur. Dünyanın en eski kasabası, Türkiye'de bulunan Çatalhöyük kasabasıdır. Orada 10.000 sene önce bile insanlar otururdu. Arkeologlar birçok evlerde kurban yerleri bulmuşlardır. Allahın kutsal kitabı (Biblia) da bize aynısını öğretiyor: Allah insanı en başta öyle yarattı ki, Allah ile insan arasında güzel bir beraberlik, tatlı bir muhabbet vardı. Allahın insana vermiş olduğu bahçesinde bir 'hayat ağacı' da vardı. İnsan onun yemişlerinden yedikçe hayatı yenileniyordu. İnsan, Allahla olan beraberliğini devam ettiği sürece, hiç ölmeyecekti. Ama insan hayatı değil, ölümü seçti. Allaha baş kaldırdı, ceza olarak da o bahçeden kovuldu, hayat ağacından yemesi de yasaklandı. İnsanoğlu artık Allaha yabancı ve düşman bile oldu.

İnsanın yüreğinin çok derinlerinde şöyle bir anlayış var: Ben aslında Allaha yabancıyım, ondan ayrıyım, onun için ölümlüyüm. Bir hayvanı kesip onun canını alırken de o hakikatı hatırlıyoruz. Tamamen duygusuz olmamış her insan, bir hayvanın boğazını keserken, yüreğinde az da olsa bir rahatsızlık fark eder. İçinden bir kimseden özür dilemek geliyor. Değil sade ölen hayvana acısın; hayvanın ölümünde kendi ölümlülüğümüzü anıyoruz, anlıyoruz ki, Allahın önünde BEN ölümü hak ettim. Hayvan ise suçsuzdur; onun yerinde lazımdı ben öleyim.

Evet, kurbanın asıl anlamı budur: suçsuz biri, suçlu bir kimsenin yerinde ölüyor. Sonradan insanlar baktı ona başka bir anlam vermeye. Kurban etleri dağıtıldı mı, sevap olurmuş, kurban kesen adamın hesabına yazılırmış. Ama Allahın Sözü bize apaçık diyor ki, "Hayvanların kanı insanın günahını ortadan kaldıramaz." (İncil - İbraniler 10:4). En büyük kurbanları versek bile, kurbanlar için milyonlarca para harcarsak bile, o tek bir günahımızı affettiremez: "Binlerce koçlardan, on binlerce yağ sellerinden Rab hoşlanır mı? Günahım için ilk oğlumu, canımın suçu için bedenimin semerisini mi vereyim?" (Tevrat - Mika 6:7).

Allah eskiden insanlara kurbanları buyurduğu vakit hiç istemedi ki, insan bu kurbanlar vererek kendi kendini günahtan kurtarsın, ne de sevap kazansınlar. Hayır, insan tarihinin ta başından, ilk insanı kendi huzurundan kovduğundan beri, Allahın akıl ermez kadar yüce bir planı vardı. Değil insanlar ona kurban versinler, o kendisi insanlara bir kurban verecekti. Hem de öyle bir kurban ki, tek bir günde, tek bir kurbanın ölümü ile tüm insanların, tüm zamanların suçlarını ortadan kaldıracaktı. Tek geçerli olan kurban o olacaktı. O hakikat kurban gelene kadar Allah istedi, insanlar kurban keserken, kendi suçlarını anarak, gelecekteki o büyük ve geçerli olan kurbana hazırlansınlar. O kurban kesildikten sonra artık insanın keseceği hiç bir kurban kalmayacaktı. Küçük kızlar daha gencecik kızan iken, evlerinde yüzlerce defa düğün oynar, gelinlik giyer, asıl düğün için prova yaparlar. Fakat sahi düğün hayatta bir defa olur. Sahi düğünden sonra da artık bir daha eskisi gibi mahsustan düğün oynanmaz. Kurbanlar da öyle: hakikat kurban geldikten sonra artık bir daha koyunlar kesilmesin, bir daha insanlar sanmasınlar ki, Allaha bir şey verebilecekler.

Her sene yeryüzünde bir gün içinde milyonlarca koyunlar ve başka hayvanlar kurban olarak Hz. İbrahim'in anısına kesiliyor. Hepimiz onun hayatındaki o önemli kurban meselesi için birşeyler duyduk. Ama hiç oturup bu meselenin derin anlamını öğrenmeye çalıştık mı? Allahın Kitabına kulak verelim : "Allah İbrahim'i deneyip ona dedi: Ey İbrahim; ve o, İşte ben, dedi. Ve dedi: 'Şimdi oğlunu, sevdiğin biricik oğlunu, İshak'ı,al ve Moriya diyarına git, ve orada sana söyleyeceğim dağların biri üzerinde onu yakılan kurban olarak takdim et... Ve İbrahim yakılan kurban odunlarını alıp oğul İshak'a yükletti; ve ateşi ve bıçağı kendi elinde taşıdı. Ve onların ikisi birlikte gittiler. Ve İshak babası İbrahim'e söyleyip dedi: 'Ey Baba' ve dedi: 'İşte ben, oğlum!' ve dedi 'İşte ateş ve odun; fakat yakılan kurban için kuzu nerede?' Ve İbrahim dedi, 'Oğlum, yakılan kurban için kuzuyu Allah kendisi tedarik eder (= verecektir)." (Tevrat - Tekvin 22:1-2, 6-8). Daha sonrasını biliyoruz: İbrahim kendi oğlunu kurban etmeye razı geliyor, bıçağını kaldırıken gökten bir ses ona şöyle konuştu: "Elini çocuğa uzatma ve ona bir şey yapma. Çünkü şimdi bildim ki, sen Allahtan korkuyorsun ve kendi biricik oğlunu benden esirgemedin." (Tekvin 22:12)

Bu korkunç meseleyi bir daha düşünelim: Allah kendi dostu ve peygamberi olan İbrahim'e korkunç bir şey buyuruyor : Kalk, kendi oğlunu kes. Buna kim razı gelebilir? Siz kendinizi İbrahim'in yerine koyunuz: bir yandan sevdiğiniz ve doğmasına bunca sene beklediğiniz oğlunuzu kaybetmek istemezsiniz. Ama daha korkunç bir soru daha var: acaba, bu nasıl bir Tanrı, hem 'İnsan öldürme' kanunu vermiş, hem de en sevdiği dostundan insan kurbanı istiyor? Allah, sevdiği kişiyi neden yasak olan bir şey ile deniyor? Bir baba sanki önceden çocuğuna çalmasını yasaklaıyor, sonra da çocuğunu denemek için 'Git, çal!'diyor; çocuğu çalmaya kalkınca da 'Aferin, oğlum, sen beni sesledin.' diyerek kızanını övüyor. Öyle bir Tanrı'ya kim güvenebilir?

1987 senesinde Türkiye'nin Gaziantep kasabasında şöyle bir mesele oldu: adamın biri rüyasında Allahın sesini duyuyor: 'Git, oğlunu bana kurban olarak kes.' Ertesi sabah kalkıp dört yaşındaki oğlunu kesince, polisler onu hemen yakalayıp bir katil olarak tutukluyorlar. Bütün gazeteler adama 'sapık' damgasını yapıştırıp bir öcü gibi gösterdiler. Anlayışlı bir kişi şunu soracak: Acaba, bu adamın yaptıkları ile İbrahim'in yaptıklarının arasında ne gibi bir fark var? Aslında hiç fark yok, biz bugün İbrahim'in yaptığını yapmaya kalksak bize, haklı olarak, deli diyecekler, bize öyle bir buyruk veren Tanrı'ya da gaddar ve acımasız diyecekler. Evet, Allah nasıl olur da İbrahim'e "Kendi oğlunu kes!" buyruğunu verdi? Düşünen bir kişi için bu çok önemli ve çözülmesi mümkün olmayan bir soru.

Ama Hz. İbrahim'in kurbanını anlatan sözlerini dikkatlice okursak, bu sorunun cevabını da bulacağız. Yukarıda yazıldığı gibi, İbrahim çocuğuna şöyle bir cevap verdi: 'Kurban için kuzuyu Allah kendisi tedarik eder (= verecektir).' Evet, Allahın yaptığı o. Değil sadece İbrahim'e bir koç versin, oğlunun yerine. Hayır Allah insanlara öyle bir kurban kuzusunu hazırladı ki, onun eşi yok, benzeri de yok. Allah, İbrahim' den aşağı yukarı 2000 sene sonra dünyaya ilk ve son kez olarak kendi oğlunu kurban olarak gönderecekti. "Yahya ertesi gün İsa'nın kendisine doğru geldiğini görünce şöyle dedi: 'İşte, dünyanın günahını ortadan kaldıran Tanrı Kuzusu !" (İncil - Yuhanna 1:29)

Daha önce hayvanların kanı Allahın önünde insanların günahlarını ortadan kaldıramayacağını gördük. İnsanın yerinde ölmesi gereken, gene insandır. Yalnız, kim o kadar temiz, kusursuz, günahsız ki, senin yerinde kurban olarak ölebilsin? 'Her koyun kendi bacağından asılır.' Herkesin ihtiyacı var, başka birisi onun yerinde kurban olarak ölsün. Gelmiş, geçmiş bütün zamanlarda kurban olacak tek bir kişi var: 'Ama Mesih, günahlar için sonsuza dek geçerli olan tek bir kurban sunduktan sonra Tanrı'nın sağında oturdu.' (İncil - İbraniler 10:12). İşte, TEK KURBAN İSA MESİH'tir. Bir tek İsa Mesih günahsız doğdu, günahsız yaşadı, günahsız olarak haçta kurban olarak öldü.

Allah, İbrahim'den kendi oğlunu kesmesini istediği vakıt, kendisinden 2000 sene sonra kesilecek olan İsa Mesih'in kurbanını önceden bildiriyor. Buna dikkatlice bir bakalım. İbrahim'in oğlunun başına gelenler, aynı İsa Mesih'in hayatında olan meselelerine benziyor:



İbrahim'in Oğlu

İsa Mesih

1. Anası onu mucize ile aldı (yaşlı iken)

Anası onu mucize ile aldı (babasız olarak)

2. Babasının biricik oğlu

Tanrının biricik oğlu

3. Babasının sevgilisi

Tanrının sevdiği oğlu

4. Moriya dağına gitti (Yeruşalim)

Golgota tepesinde öldü (Yeruşalim)

5. Babası odunu oğluna taşıttı

Kendi odununu (haçı) üstlendi

6. Babası kesecekti, oğlu razı geldi

Tanrı kurban verdi, Mesih razıydı

7. Üçüncü gün vardılar

Üçüncü gün ölümden dirildi

8. Kurbanıyla bütün dünya bereket geldi

Kurbanıyla bütüm dünyaya kurtuluş geldi



Bu iki kişinin arasındaki benzerliklerini incelersek, şaşıp kalacağız, Allahın yüce planına hayret edeceğiz:

1) İbrahim'in oğlu, hem de İsa Mesih ikisi mucize yoluyla dünyaya geldiler. Böylesi, Tanrı'nın kurtarıcısına yakışırdı. İbrahim 100 ve karısı Sarah 90 yaşındayken, Allah onlara sefte olarak bir çocuk hediye etti. İsa Mesih'in annesi de hiç bir erkeği tanımadan gebe kalıp, kurtarıcı İsa Mesih'i dünyaya getirdi. Her ikisinde Allah, daha bu çocuklarının doğumlarında göstermek ister ki, kendi kurtuluş planında önemli yerler alıyorlar.

2) Hem İbrahim, hem de Allahın kendisi biricik oğlunu feda ettiler. Sahi, İbrahim'in daha önceden doğmuş bir çocuğu olan İsmail vardı. Fakat o kendi karısından olmayıp cariyesi Hacer'den doğmuştu. Onun mirasçısı değildi. Onu zaten, oğlunu İshak'ı kurban etmesinden birkaç sene önce, hanesinden kovmuştu. İsa Mesih de Tanrının biricik oğludur. İsa, tabii ki, bedence 'Allahın Oğlu' değildir. Fakat Allahın sonsuz Kutsal Ruhu Meryem'in üzerine geldi. Böylece Tanrı insanla birleşti. İsa Mesih'te hem tam bir insanı, hem de Tanrının tümünü görüyoruz. Allah bu kutsal, pak ve lekesiz Oğlunun üzerine kendi öfkesine bindirdi. Bütün dünyanın, bütün zamanların, gelmiş geçmiş yaşamış olan bütün insanların hakkettikleri cezayı bir defada, oğlu İsa Mesih'in üzerine boşalttı. İbrahim kendi çocuğunu kesmek için nasıl bıçağı kaldırıp, onu ölüme teslim etmeye hazır idiyse, aynen öyle Allah da kendi oğlunu İsa Mesih haçta ölürken boğazladı.

3) İbrahim, ilk önce Allahtan bir vaad almıştı: senin bir oğlun olacak. Onda bütün dünya bereketlenmiş olacaktır. Fakat bunun üzerinde kırk sene geçti, ancak o zaman Allahın sözü yerine geldi. Onun için onun oğlu kendisine çok kıymetli idi. Tanrı'nın Oğlu olan İsa Mesih de Allahın sevgilisidir: Tanrı onu sevdiği birhangi bir insan gibi değil, ancak kendisinin bir parçası olarak seviyor. Allahın sözünde Tanrı, kendi oğluna olan sevgisini şöyle gösterdi: bir gün yanına talebelerinden üç kişi alıp bir dağa çıkmıştı, İsa Mesih. O dağın üzerinde birdenbire İsa'nın görünüşü değişti; bembeyaz bir şafaklık oldu. İsa'nın yanında eski peygamberlerden ikisi göründü: Musa ile İlyas. İsa'nın talebelerinin birisi coşarak dedi ki: 'Efendimiz! İyi ki, buraya geldik. Musa'ya, İlyas'a, hem de sana birer çardak kuralım.' Bunu söylerken isterdi göstersin, İsa en büyük peygamberler kadar önemlidir. Fakat tam o anda gökten bir ses geldi, o talebenin fikirlerini dürüstledi: 'Sevgili Oğlum budur. Ondan hoşnudum. Onu dinleyin.' (İncil - Matta 17:5). Allah bununla kendi Oğlu İsa Mesih'in büyüklüğünü gösteriyor. O bütün insanlardan, bütün peygamberlerden de daha üstündür. İsa peygamberlerle aynı kategoriye girmiyor. Peygamberler işi, Allahın sözünü alıp insanlara ulaştırmaktır. Ama İsa Mesih insanlara Allahın sözü ulaştırmıyor, çünkü o, Allahın sözünün KENDİSİDİR. Allah, kendi bağrında olan sevgi sözlerini dünyadaki insanlara ulaştırmak için onları bir kitaba değil bir insan bedenine döktü. Peygamberler Allahın kanunlarını ulaştırmırlar, ama Allahın sevgisi sadece İsa Mesih'te belli oluyor.

4) Daha sonra gördük ki, Allah İbrahim'e demiyor sade 'Git, oğlunu kes.' Hayır, ona tam olarak nerede kesilmesi lazım olduğunu da söylüyor: Moriya dağlarında, oradaki tepelerin birisinin üzerinde. İbrahim, Allahtan bu buyruk aldığı vakit Beerşeva kasabasında idi. Allah ona şimdi oradan kalkıp 70 kilometrelik, üç günlük bir yolculuk yapsın diye buyuruyor. Demek ki, kurban ancak orada kesilebilir, o yerin çok spesiyal bir önemi var, onda gene büyük bir ders var. Moriya dağları, üzerinde Kudüs (Yeruşalim) kasabasının kurulmuş olduğu yerdir. İbrahim'in zamanında orada henüz çok ufak bir kasaba vardı. Orası çok daha sonra, Davud zamanında, İsrail'in başkenti ve kutsal tapınağın yeri olacaktı. İbrahim'den 2000 sene sonra, oğlunun keseceği yerde tek geçerli ve son kurban kesilecekti: İsa Mesih. Allah daha İbrahim'in vaktinde gösteriyor ki, 'Benim seçtiğim yerim burasıdır. Bir gün gelecek ki, sevgili biricik oğlumu (yani İsa Mesih'i) burada sizin suçlarınız için kurban edeceğim. Allahın bu planına bakarken şaşıp kalıyoruz. Bütün insanlığın gözleri açılsın. Burada Allahın işlerinin izlerini görüyoruz. İbrahim'e bakarken, Allah bize tek geçerli kurbanın nerede olacağını 2000 sene önce bildirdi.

5) Bu kurban da nasıl oldu; ona bir göz atalım. İbrahim'in kurbanı için şöyle yazıyor: 'Ve İbrahim yakılan kurban odunlarını alıp oğlu İshak'a yükletti.' (Tevrat - Tekvin 22:6). İbrahim'in çocuğu nasıl üzerinde kendisi kurban edileceği odunları ta tepeye kadar taşıdıysa, aynen öyle hakikat kurbanı İsa Mesih de kendi odunu olan haçı (krıstı) alıp Golgota denilen tepeye taşıdı. Orada dört büyük enserle onun elleri ve ayaklarını delip onu o haça gerdiler.

6) 'İbrahim orada bir mezbah yaptı ve odunları dizdi ve oğlu İshak'ı bağlayıp onu mezbah üzerine odunların üstüne koydu. Ve İbrahim elini uzattı ve oğlunu boğazlamak için bıçağını aldı.' (Tevrat - Tekvin 22:9-10). İbrahim nasıl tam karar vererek oğlunu kesecekti, aynen öyle İsa Mesih de bir yanlışlık olarak ölmedi, Babası Tanrının kararı ve razılığı ile öldü. Bu hakikat insanların anlayışına kapalı kalacaktır. Allah nasıl oluyor da, sevgili biricik oğlunun üzerine haçta ölmenin utancı ve acısını dökebilir? İncil de Allahın o yüce sevgisini bize şöyle açıklıyor : 'Tanrı bize olan sevgisini şununla kanıtlıyor (gösteriyor): biz daha günahkarken, Mesih bizim için öldü.' (İncil - Romalılar 5:8)

7) Şimdi de hem İbrahim'in oğlu, hem de İsa Mesih'in hayatındaki kurbanları için en önemli bir meseleye geldik: sanırım, eğer İbrahim çocuğunu sahiden kesip öldürmüş olsaydı, biz bugüne kadar onun kurbanını anmazdık. Aynı şekilde İsa Mesih sadece haçta ölüp mezarda kalmış olsaydı, hem kendisi, hem de öğretişleri çoktan kaybolup unutulmuş olacaktı. Fakat her ikisinde şaşılacak bir kurtuluş olayı görüyoruz. İbrahim için artık ümit kalmamıştı, kendi oğlunu artık ölü saydı. Üç günlük yolculuğunda İbrahim'in kafasında tek bu düşünce vardı: 'Sevgili oğlum ölecek, çocuğumu kaybedeceğim.' Oğlunu artık tamamen ölüme teslim etmişti; öyle olmazsaydı zaten çocuğunu kurban etmeye razı gelmeyecekti. Tam bu ümitsizlik içinde Allah, İbrahim'in çocuğunu sanki ölülerden yeniden diritiriyor. 'İbrahim üçüncü günde gözlerini kaldırıp uzaktan o yeri gördü.' (Tevrat - Tekvin 22:4). Arkasında boynuzlarıyla sık çalılara takılan koçu görünce, İbrahim anladı ki, Allah onun oğlunun hayatını ölülerden kurtardı..

İsa Mesih'in hayatında da bu dirilişi görüyoruz, yalnız, daha ciddi, daha gözle görünen bir şekilde: İsa!nın bedenini haçtan indirdikten sonra onu sargı bezlerle sarıp kayaların içine yeni, yeni oyulmuş küçük bir mağaraya benzeyen bir mezara koydular. Onun önüne tonlarca ağır, yuvarlak bir taş yuvarladılar. Bununla yetmezmiş gibi mezartaşını bir mühürle kilitleyip, mezarın önüne bir takım koruma askerleri koydular. Fakat hepsi boşuna; üçüncü günün sabahında İsa Mesih büyük bir kuvvetle mezarından çıktı. Ne mezar, ne sargı bezleri, ne mühür, ne mezartaşı, ne askerler, ne de halkın imansızlığı ve kötü lafları ona engel olamadı İsa'yı ölülerden dilidikten sonra gören şahitler var; şahitliklerini de kitaba yazdılar, öyle ki merak eden bugüne kadar İsa'nın dirilişi hakikatten oldu diye anlayabilsin.

7) Son olarak dikkat edelim, Allah İbrahim'in oğlunun kurbanına nasıl bir cevap veriyor: 'Rab buyurur: madem ki, bu şeyi yaptın, ve biricik oğlunu esirgemedin, seni ziyadesiyle çoğaltacağım... ve zürriyetinde yerin bütün milletler mubarek kılınacaklar. ' (Tevrat - Tekvin 22:16-17). İbrahim Allaha seslediği için, ondan gayet fazlasıyla bereketlendi. Böylece İbrahim'in öğrendiği ders hepimiz için geçerli olan bir derstir: çocuğu onu 'Baba, işte odun ve ateş. Ama adaklık kurban nerede' diye sorunca, İbrahim'in cevabı onun büyük bir ders öğrendiğini gösteriyor: 'Oğlum, yakılan kurban için kuzuyu Allah kendisi tedarik edecektir (=sağlayacaktır) (Tevrat - Tekvin 22:8). Evet, kurbanı veren Allahın kendisi, biz ona kesinilikle birhangi bir kurban veremeyiz. Bize düşen görev, Allahın bize vermiş olduğu tek ve son kurbanı, kendi Oğlunu İsa Mesih'i imanla kabul etmek, 'Evet, günahlarımdan için ölümü hak ettim, ama sen benim yerimde öldün, cezamı sen taşıdın' demek ve hayatımızın sonuna kadar artık onun için yaşamak.

Tekrar ve tekrar hayvanları kurban olarak kesersek, onunla göstereceğiz ki, biz daha Allahın kurbanını henüz anlamadık, ya da kabul etmek istemiyoruz. Ne sanıyoruz acaba: Allah kendi oğlunu kurban olarak verdikten sonra, bizim ona vereceğimiz bir şey mı kalıyor? Allah artık ne kesilen hayvanların kanları ve yağlarına, ne de hayvanları kesenlerin sevaplarına bakmayacaktır, onları kabul etmeyecektir. Allah bu kadar büyük ruhsal bir kurtuluşu sağladıktan sonra, onu kabul etmeyip bir daha hayvanlara mı güveneceğiz? Onların kanı, İsa Mesih'in kanından daha mı kıymetli sayacağız? Öldükten sonra, bizi ölümden hayata, sırat köprüsünden geçirecek olan koç kimdir, acaba? Bizim kendi paramızla satın aldığımız, kendi ellerimizle boğazladığımız anlayışsız bir hayvan mı, yoksa Allahın kendisi bizim için hazirlamış olduğu kurtarıcı İsa Mesih mi? Ölümden dirilmiş olan İsa Mesih'in sözlerine dikkat edelim : 'Babamın isteği, Oğul'u gören ve O'na iman eden herkesin sonsuz yaşama kavuşmasıdır. Ben de böylelerini son günde dirilteceğim... Böyle biri yargılanmaz, ölümden yaşama geçmiştir.' (İncil - Yuhanna 6:40 ve 5:24).

Biz böyle bir kurtuluşu kabul ettik mi, korkacağımız bir şey kalmıyor. Biz anladık mı, tek kurban İsa Mesih'in haçtaki ölümüdür, o zaman cinlerin bize korkutmaya çalıştıkları zaman, korkusuzca karşılık verebiliriz: 'Defolun, ben sizden korkmayacağım. Ben artık İsa Mesih'in kanına güveniyorum. O sizden daha kuvvetlidir, siz bana hiç bir zarar veremezsiniz.' O vakit artık bizi rüyalarımızda rahatsız eden, bizi korkutmaya çalışıp bizden kurban kesmemiz isteyen 'Babalar' ve 'Mubarekler'e hizmet etmeyeceğiz, bizi seven diri Tanrı'ya hizmet edeceğiz.

Allah, İbrahim'e demişti ki, 'Senin zürriyetinde yerin bütün milletleri mubarek kılınacaktır.' Ama açıkça görüyoruz, İbrahim'in oğlu İshak'la yeryüzüne birhangi bir bereket gelmedi. Ama Allah bu sözü İbrahim'e söylerken, ondan 2000 sene sonra yaşayacak olan İsa Mesih'in ölümü ve dirilişini önceden görüp, onun bütün dünyaya kurtuluş kaynağı olacağını önceden bildirdi. İsa Mesih artık herkesi çağırıyor: kurtuluş sade onun kurbanındadır, kendisindedir:

Ey bütün yorgunlar ve yükleri ağır olanlar! Bana gelin, ben sizi rahatlatırım. Ben yumuşak huylu ve alçakgönüllüyüm. Boyunduruğumu takının ve benden öğrenin, böylece canlarınız rahatlık bulur. Boyunduruğum kolay taşınır ve yüküm hafiftir. (İncil - Matt 11:28)

Benim vereceğim sudan içen sonsuza dek susamaz. Benim vereceğim su, içende sonsuz yaşam için fışkıran bir su kaynağı olacak. (İncil - Yuhanna 4:14)

Her işiten 'Gel' desin. Susamış olan gelsin. Dileyen, yaşam suyundan karşılıksız alsın. (İncil - Esinleme 22:17)