- Rabbin Duası Serisi -
1.ders: "Göklerdeki Babamız"


Matta 6: 7-13

Dua ettiğiniz zaman, aynı boş lafları tekrarlayıp durmayın. Allahsız milletler öyle yapıyorlar. Sanıyorlar ki, çok laf yaptılar mı, Allah onları işitecek. Onun için, onlar gibi olmayın. Babanız biliyor neye ihtiyacınız var, siz O´ndan dilemeden önce bile.

Onun için siz şöyle dua edin:

"Gökteki Babamız!
Senin adın kutsal bilinsin.
Senin krallığın gelsin.
Senin istediğin olsun - gökte nasıl olursa,
yeryüzünde de öyle olsun.
Bize bugünkü ekmeğimizi ver.
Bize karşı borçlu olanları bağışladık, Sen de aynı onun gibi bizi bağışla.
Bizi denemeye koyma, ama kötü olandan kurtar.
Çünkü krallık, kuvvet ve şan sonsuzlara kadar Senindir.
Amin."



İsa Mesihin öğrencilerine öğretirdiği bu duaya göre Allaha "Göklerdeki Babamız" diyebiliriz.

İsa´nın öğrencileri tabii ki, Allaha inanıyorlardı, tabii ki, Allaha dua ediyorlardı. Ama onlar dualarına, "Ey Allahım" ya da "Ya Rab" diye başlıyorlardı. Allaha “Göklerdeki Babamız” dеmek İsa´nın öğrencileri için yeni ve şaşırtırıcı bir şeydi. İslamiyette Allaha hiç "Baba" demezler, Yahudilikte de Allaha "Göklerdeki Babamız" demezlerdi. Tevrat ve Zebur kitaplarında ara sıra "siz Allahın evlatlarısınız" diye bir söz geçiyor. O ayetlerden anlaşılır ki, Allahın bir Baba olduğu düşüncesi Eski Antlaşma imanlılarına tam yabancı gelmiyordu. Ama bununla beraber Tevrat ve Zebur Kitaplarında “Allah” sözü yerinde "Baba" sözü çok az kullanılıyor.

"Yasanın Tekrarı" kitabında Musa Peygamber bir kere Allahı Baba olarak tanıtırmıştır. O ayetleri okuyalım:

“Rabbin adını duyuracam.

Büyüklüğü için Allahımızı övün!

O Kaya´dır, işleri kusursuzdur, bütün yolları doğrudur.

O, haksızlık etmeyen, güvenilir Allahtır. Doğru ve adildir.

Bu eğri ve sapık kuşak O´na bağlı kalmadı.

O´nun evlatları değiller. Bu onların utancıdır.

Rabbe böyle mi karşılık verilir,

Ey akılsız ve bilgisiz halk?

Sizi yaratan, size biçim veren, Babanız, Yaratıcınız O değil mi?”

(Yasanın Tekrarı 32:3-6)

Yeşaya Kitabında (63:15-16) çok güzel bir söz buldum. Dua eden peygamber, büyük sıkıntılarının içinden Allaha konuşuyor, seçtiği İsrail halkını unutmasın diye yalvarıyor. Yeşaya Rabbe, “Baba” ve “Kurtarıcı” olduğunu hatırlatırıyor.

"Ya Rab, gökten bak, kutsal, şanlı yerinden bizi gör! Gayretin, kuvvetin nerede? Yüreğindeki özlem ve merhamet nerede? Bizden uzak olma. Babamız Sensin. İbrahim bizi tanımasa da, İsrail bizi kabul etmese de, Sen Babamızsın, ya Rab, sonsuzlardan beri adın "Kurtarıcımız"dır."

Allah, Yeremya peygamberin ağzından konuşup, yüreğinde olanları bize şöyle gösteriyor: (Yeremya 3: 19-20)

"Ben Rab, demiştim ki, seni evlatlarımdan saymayı; sana güzel bir memleket, en güzel yerleri vermeyi ne kadar isterdim!

Bana Baba diyeceğini, benden hiç ayrılmayacağını sandım. Ama bir kadın kocasına nasıl ihanet ederse, sen de bana öyle ihanet ettin, ey İsrail halkı!"

Demek ki, Allah bize Baba olmak, bize yakın olmak, bizi evlatlarından saymak, bize iyilik etmek istiyor, ama çoğu insanlar O´ndan uzak kalmayı daha çok severler.

İslamiyette ve Yahudilikte hiçbir duanın başlangıcında "Sevgili Babamız" sözlerini okumuyoruz, duymuyoruz. Acaba neden?

İnsanlar Allahın ne kadar büyük ve şanlı olduğunu anlamışlar, O´na yakın olmaktan korkmuşlar. Allahın ne kadar temiz ve kutsal, onların da ne kadar günahlı ve içten miskin olduklarını anladılar. Allahtan o kadar farklıydılar ki, O´na fazla yakınlamaktan çekindiler. Sonra Allah sonsuzdur, her şeyi dıştan ve içten bilendir, ama insanın aklı o kadar sınırlıdır ki, yarım saat sonra nelerin olacağını bile bilmez. Bu kadar küçük ve bu kadar zayıf olan insan, nasıl kuraj bulsun Allaha yakın olmaya, Allaha bir babaya konuşur gibi konuşmaya?

Kral Süleyman duahanesine giden insanlara şöyle konuştu (Vaiz 5:2):

"Ağzını çabuk açma, Allahın önünde konuşmaya acele etme, çünkü Allah göktedir, ama sen yerdesin. Bunun için az konuş."

İslamiyette Allahı o kadar büyük, o kadar başka, o kadar eşsiz biliyorlar ki, O´nu dünyada olan herhangi bir şeye, ya da bir insana benzetirmekten korkarlar. Allaha Baba demek istemezler. Hem de, İslam inançlarına göre Allah ne doğar, ne de doğurur. Bunun için Müslümanlar Allaha "Baba" diye seslenmezler, ve kendilerini Allahın evlatları olarak kabul etmezler. Allahı bir efendiye ve insanları bu efendinin buyruğunda olan işçilere benzetirirler. Bunun için insana "Allahın kulu" derler.

Eski peygamberlerin zamanında insanlar Allaha çok saygı gösterirdiler, O´nun bereketini isterdiler, O´nun cezalarından, göndereceği belâlardan korkardılar. O´nun çok şanlı olduğunu ve onlara çok iyilik ettiğini anladıkları için O´nu överdiler. Allah için çok derin düşünenler de olmuştur. Bunun çok güzel bir örneği Davut Peygamberdir. O´nun yazmış olduğu 139´uncu Mezmuru bir okuyalım:

Ey RAB, denedin ve tanıdın beni,

Biliyorsun ne zaman oturduğumu,

ne zaman kalktığımı;

anlıyorsun uzaktan düşüncelerimi.

Yürüsem de, yatsam da, Sen bilirsin;

bütün işlerimi çok iyi tanırsın.

Dilimde daha bir söz yokken, ey RAB,

Sen onu çoktan bilirsin.

Önden ve arkadan beni kuşatırsın,

ve koyarsın elini üzerime.

Anlayışımı geçen bir bilgidir bu,

erişemediğim kadar yüksek!

Nereye gideyim, Senin soluğun­dan uzak olmak için?

Nereye kaçayım, Senin yüzünden uzak olmak için?

Göklere tırmansam, işte oradasın!

Ölüler devletine insem, gene oradasın!

Sabahın kanatlarını alsam,

gidip denizlerin ötesinde otursam,

orada da, elin bana yol gösterir,

ve sağ elin beni tutar!

Desem ki: “Örtsün beni karanlıklar,

gece olsun beni kuşatan tek aydınlık!”

Karanlıklar bile karanlık değildir Senin için:

Gece ışıldar gündüz gibi, ve karanlık ışık gibi!

Sensin içimi yaratan ve ana karnın­da beni ören.

İtiraf ederim ki, sahiden bir mucizeyim;

yaptıkların hayranlık verici:

Evet, bunu çok iyi bilirim.

Gizlilik içinde yapıldığımda,

ve yerin derinliklerinde örüldüğümde,

kemiklerim Senden saklı değildi.

Ben biçimsiz bir tohum iken, gözlerin beni gördü,

ve Senin kitabında bütün günlerim yazılı idi;

daha hiçbiri yokken, bana ayrılmış idiler.

Allahım, düşüncelerin benim için ne kadar zor,

onların sayısı ne kadar çok!

Saymak istesem onları, sayıları kum tanelerini geçer.

Uyanıyorum, ve gene Seninleyim.”

Davut Peygamberin bu dua sözleri ne kadar güzel! Davut, Allahın ona ne kadar yakın olduğunu sezinlemiş. Allahın ona ne kadar dikkat ettiğine şaşırdı, Allahın onu ne kadar sevdiğine sevindi. Ama bununla beraber Davut Peygamber bile Allaha Baba demezdi, belki de diyemezdi. Günahlı bir insan olarak Allaha bu kadar yakınlayamadı.

Daha önce de dediğim gibi, eski vakıt insanlarında Allah korkusu ve Allaha saygı vardı. Ne yazık ki, bugün birçoğu "Allah" adını saygısız ve düşüncesiz kullanır. Allaha inandıklarını söylerler, ama O´nun isteğini hiç sormazlar.

Allah bizden sade saygı beklemez. O, insanları sever, onlara yakın olmak, evet, onlara "Baba" olmak ister. İnsanlar doğuştan günahlı ve Allahtan ayrı ve uzaktırlar, ama Allah istiyor, O´na dönelim, günahlı yollarımızı bırakalım. O´na yakınladık mı, O bizi İsa Mesihin çektiği acılar için ve ölümü için affeder ve bizi kendi kızanları olarak kabul eder. O´na yakın olmamız, O´nu candan sevmemiz O´nu çok sevindirir. (Luka 15: 22-24)

İsa Mesihin öğrencilerine öğretirdiği tam buydu: Günahlı yollarınızdan dönün, yürekten Allahın yoluna girin, Allahı Babanız diye tanıyın ve Allaha "Göklerdeki Babamız" diye dua edin!

Bakalım, İsa Mesihin bu dünyada yaşadığı günlerde babalar nasıl birer kişiydi?

O eski zamanlarda babalar evlerinin, hanelerinin büyükleriydi. Son söz kesin olarak onlarındı. Herkes onlara tam bir saygı gösterirdi, onları seslerdi. Aynı zamanda baba haneyi korurdu, beslerdi, her işte arkalardı. Kızanları büyütürmek, kızanları faydalı, çalışkan, Allaha ve insanlara da saygı gösteren birer insan olarak yetiştirmek de babaların işiydi.

Demek ki, Allaha "Baba" diyenler, O´na güvenip söz veriyorlar, O´na sığınsınlar, kendilerini O´nun ellerine versinler, her durumda ve her işte O´nun isteğini sorsunlar, O´nu seslesinler. Onlar güveniyorlar ki, onların her ihtiyaçlarını Göklerdeki Baba verecek, Baba onları affedecek, aynı zamanda onları kendi işlerinde kullanacak. Bu büyük ve sevgi dolu Baba´nın kızanları olmak onları sevinçle doldurur. Aynı zamanda onlar da Baba´larını sevindirmek, O´nu sözleriyle ve yaptıklarıyla övmek isterler.

Peki, öğrencilere öğretirdiği örnek duada İsa Allaha niçin sade "Baba" demiyor da, Allaha "Göklerdeki Babamız" diyor?

"Göklerdeki Babamız" derken, tabii ki, Allahın bulutların arasında ya da güneş ve yıldızların ötesinde kaldığını demiyoruz. Bilgisi çok üstün olan Süleyman Peygamber Allaha konuştuğu bir gün şöyle demiş: "Sen göklere, göklerin göklerine bile sığmazsın" (1 Krallar 8: 27). Allah her yerdedir, her yeri doldurur, bu dünyada her birimizin olduğu yerde bize yakın olmak ister. İmanlı kişi O´na yüreğinin kapısını açtı mı, Allah oraya girip orada kalacağına söz verir.

"Göklerdeki Babamız" bize çok yakındır ve istiyor, biz de O´na yakın olalım. Aynı zamanda O bizden bin kat üstün ve her saygımıza layıktır. Dünyadaki babalarımız iyi birer baba olsa bile, kusurları, eksikleri çok; istemeden bize karşı hata işlerler. Göklerdeki Baba´mız değil öyle. O kusursuzdur, O her şeyi bilendir ve O sevgidir. Kızanları için çok iyi planları var ve bu planları yerine getirecektir, bu planları yerine getirmek için kuvveti yeter.

Yeşaya 66:1´de Allah şöyle diyor: "Gökler kral iskemlemdir, yeryüzü ayaklarımın basamağıdır." İsa Mesih, Yeşaya Peygamberin aracıyla verilen bu sözleri tekrar eder ve Matta 5:34´te şöyle diyor: "Ben size diyorum ki, hiç yemin etmeyin: Ne gök üzerine, çünkü orası Allahın kral iskemlesidir, ne de yer üzerine, çünkü orası O´nun ayaklarının basamağıdır." Allahın kral iskemlesi bize O´nun krallığından söz eder. Evet, Göklerdeki Babamız değil dünyadaki babalarımız gibi sınırlı ve ölümlü. O bize yakındır, ama aynı zaman O´nun kuvveti ve bilgisi sonsuzdur. Dua ettiğimiz vakıtta, Göklerdeki Babamızın bu kadar kuvvetli olduğunu, her şeyden ve herkesten daha büyük olduğunu bilmemiz bize kuraj verir.

Niçin değil "Göklerdeki Babam" ama, "Göklerdeki Babamız" diye dualarımıza başlıyoruz?

Eski Antlaşma kitaplarında Allaha Baba denildiği zaman çoğu vakıtta, İsrail bütün halk olarak “Allahın çocuğu” sayılırdı ve Allah bütün İsrail halkının “Babası” olurdu. Ama İncil Kitabı şöyle diyor: “Her kim, Allahın yanından gönderilen İsa Mesihi kabul eder ve O´na iman ederse, ona Allahın kızanı olma hakkı verilir” (Yuhanna 1:12). Demek ki, İncil Kitabına göre her insan kendi isteğiyle iman etmeye ve İsa Mesihi izlemeye karar verecek, ya da gene kendi isteğiyle İsa Mesihi ve O´nun sözlerini tepecek.

Eski vakıtlarda imanlı olmak ya da imanlı olmamak nasıl olurdu: Bir kral ya da güdücü bütün halkı için karar alırdı. Ama bugün öyle değil: şimdi her birimiz lazım bu kararı kendisi alsın. Aynı zamanda imanlı kişi yalnız değildir. İsa´nın öğrencileri birlikte dua ederlerdi, ve tabii ki, dualarına "Gökteki Babamız" diye başlarlardı. Şimdi de Mesih inanlıları zaman zaman birbirlerine kardeş ve kızkardeş olarak toplanır ve birlikte Göklerdeki Babalarına konuşurlar. Ama bir imanlı, evde ya da yolda ya da işte tek başına dua ederse bile, iyi olur, imanlı kardeşlerini hatırlasın ve değil "Babam" ama "Babamız" desin.

Dünyadaki Mesih inanlıları hep birbirlerine bağlıdırlar. Birlikte Göklerdeki Babalarını överler, birlikte Allahın krallığının dünyaya gelmesi ve yayılması için yalvarırlar, ve biri öbürlerin yüklerini, sıkıntılarını ve ihtiyaçlarını Allaha getirirler. Dualarında sade kendi durumlarını ve isteklerini düşünen insanların yalvarışları herhalde Allahın hoşuna gitmez. Allah bizim Babamızdır, ama aynı vakıtta imanlı kardeş ve kızkardeşlerimizin de Babası olur. Bunu hiç unutmayalım. Olabilir ki, Allaha "Göklerdeki Babamız" diye yalvardığımız vakıt, ara sıra O bize bir kardeş ya da kızkardeşimizi hatırlatıracak ve bize söyleyecek, onun halini soralım ya da ona yardımcı olalım.

Herkes Allaha "Baba" diyebilir mi?

Herkes dua edip Allaha konuşabilir, ama herkes O´na "Baba" diyemez. Benim bir tane çocuğum var, adı Peter´dir. Peter´in hakkı var bana "baba" desin, çünkü o çocuğumdur, ben de ona babayım. Başkaları belki çoktan beri arkadaşım ya da tanıdığım oluyor, ama onların bana baba demeleri yersizdir. Sade Allahın kızanları Allaha "Babamız" diyebilirler. Allahın evladı olmak için, insan günahlarından tövbe edecek, İsa Mesihe kurtarıcısı ve efendisi olarak inanıp O´nun izleyicisi ve öğrencisi olacak. Mesihin ölümü yüzünden kabahatlarının affedildiğini bilecek, Allahla barışacak ve yüreğini Kutsal Ruh´a açacak. Buna kısası olarak "yeniden doğmak" denilir. Yeniden doğmuş olanlar Allahın kızanları sayılırlar. Onlar Allaha "Babamız" diyebilirler.

Büromuzun Türkçe kitaplarının arasında "Tanrı´ya Baba diyemeyenlere" adında bir kitap bulunur. Bazılarının babaları kendilerine o kadar kötü davranmış ki, seneler sonra bile eskiden açılan yaralar acı verir. Onlar Allaha "Babamız" demek istediler mi, hemen kendi babalarının kötü davranışlarını hatırlıyorlar, ve iyi, merhametli, sevgi dolu bildikleri Allaha "Baba" diyemeyeceklerini söylerler. Başkaları, kendi babalarına güvenmişler, ama sonra çok acıya uğramışlar. Anlamışlar ki, babaları onları aldatırmışlar, ya da onlara yalan söylemişler. Tam güvenilir olan Allaha nasıl "Baba" desinler? Gene başkalarının babaları birden haneyi terk edip eşlerini, kızanlarını parasız, ekmeksiz, korumasız ve baba sevgisinden yoksun bırakmıştır. Allah bize söz verdiyor: "Ben her gün sizinle birlikte kalacam, sizi hiçbir vakıt bırakmayacam". Ama babasız büyümek zorunda kalanlar için Allahımıza "Baba" demek elbette kolay gelmez. "Tanrı´ya Baba diyemeyenlere” kitabı böyle içten yaralı olan kişilere yardım etmek istiyor. Allah, en derin yaralarımızı iyileştiren Babamızdır.

Daha önce de şunu demiştim: Dünyada olan babalar, Gökteki Babamız gibi kusursuz ve sevgi dolu değildirler. Çok eksiğimiz var, çocuklarımıza karşı işlediğimiz hataları sayamayız. Bazı babalar sade kendi faydalarını düşünürler, ve kızanlarına karşı kötü davranışlarıyla büyük zarar verirler. Şunu unutmayalım: Allah sonsuzdan sonsuza kadar aynı olandır. Allah sonsuzdan sonsuza kadar iyi, bize bakan, merhametli, affeden, kurtaran, yardım eden, koruyan Babadır. O bütün babalara örnektir. Ne yazık ki, bazıları O´nu hiç tanımamışlar, ya da O´nu istemediler ve kendi günahlı yollarından gitmişler. Sonsuz Baba´ya bağlandık mı, ve sevgiyle O´na bağlı kaldık mı, O´nun avuturucu ve kuraj verici sözlerine kulak verip içimizde sakladık mı, öyle bir gün gelecek ki, kurajla “ben çok mutluyum, yeni, iyi bir Baba buldum,” diyebilecez, ve O´nun bize karşı olan iyiliklerini övecez.

Son olarak şunu söylemek istiyorum: İsa Mesih bizi davet ediyor, Allahın evlatları olalım ve O´na dua edelim. Kim candan Allaha bağlanırsa onun hakkı olacak, O´na "Göklerdeki Babamız" desin. Küçük bir kızan nasıl babasına güvenle gelip, her şeyini onunla paylaşıp, ondan yardım beklediği gibi, babasını "Seni seviyorum" dediği gibi, biz de Göklerdeki Babamızın kızanları olarak tam olduğumuz gibi O´nun önüne çıkıp O´nun yanında yüreğimizdekilerini dökebiliriz. Hem sevinçli haberlerimizle, hem de gözyaşlarımızla Göklerdeki Babamızın yanında vakıt geçirirsek, O sevinir.