- Rabbin Duası Serisi -
4.ders: "Senin istediğin olsun "


Matta 6: 7-13

Dua ettiğiniz zaman, aynı boş lafları tekrarlayıp durmayın. Allahsız milletler öyle yapıyorlar. Sanıyorlar ki, çok laf yaptılar mı, Allah onları işitecek. Onun için, onlar gibi olmayın. Babanız biliyor neye ihtiyacınız var, siz O´ndan dilemeden önce bile.

Onun için siz şöyle dua edin:

"Gökteki Babamız!
Senin adın kutsal bilinsin.
Senin krallığın gelsin.
Senin istediğin olsun - gökte nasıl olursa,
yeryüzünde de öyle olsun.
Bize bugünkü ekmeğimizi ver.
Bize karşı borçlu olanları bağışladık, Sen de aynı onun gibi bizi bağışla.
Bizi denemeye koyma, ama kötü olandan kurtar.
Çünkü krallık, kuvvet ve şan sonsuzlara kadar Senindir.
Amin."

Bugünkü tema, İsa Mesihin bize öğretirdiği bu duanın dördücü satırıdır. "Senin istediğin olsun - gökte nasıl olursa, yeryüzünde de öyle olsun."

İnsan, normal olarak, Allaha yalvardığı vakıt her şeyden önce kendi istediklerini sayıyor, “Ne olur ninem, bana bir dondurma al” diyen kızanlar gibi. Allahın yanında bir kızan gibi davranmak değil yasak. Ama bir nine kızanına her gün dondurma almıyor. Aynı onun gibi, sanmıyorum Allah da, sade kendi isteklerini düşünen duacılara hep "evet, veriyorum" cevabını versin. İsa Mesih bize söylüyor, değil kendi istediğimizin olması için, ama Allahın istediğinin olması için dua edelim.

Belki İsa´nın "Senin istediğin olsun" diye dua etmesi bizi şaşırtırıyor. Allah Allahsa, O´nun istediği zaten olmayacak mı? Ama görüyoruz ki, Allahın her istediği olmuyor. Allah çok kuvvetlidir, ama çoğu insanlar O´nun istediklerini yerine getirmezler. Bunun neden böyle olduğunu araştırmalıyız. Allah hangi dualarımızdan hoşlanır, hangi dualarımızdan hoşlanmaz - bu soruya da cevap vermeye çalışmalıyız.

Allahın istedikleri bize acı geldi mi, Allahın istediği kendi istediğimize ters düştü mü, nasıl dua etmeliyiz?

Bir de düşünelim “gökte nasıl olursa, yeryüzünde de öyle olsun” sözleri ne demek oluyor. “Gökte nasıl olursa, yeryüzünde de Senin istediğin olsun” diye dua ettiğimizde aslında neleri istemiş olduğumuzu anlayalım.

Bunlar bayağı zor temalardır. Rab bize anlayış versin.

Allah bazı istediklerine sonsuzdan beri karar vermiştir. İnsanın duası Allahın bu istediklerine ve Allahın karakterine ters düştü mü, kabul olmayacak. Mesela: “Ya Rab, düşmanımı öldür” diye dua ettik mi, Allah bu duamızı işitmeyecek, çünkü O, öldürmek istemez, yola getirmek, kurtarmak, affetmek ve yaşatırmak ister. Duamız Allahın karakterine ve istediğine uygun olmalı ki, kabul edilsin.

Allah bize söylüyor dua edelim. O, bizim dua etmemizden hoşlanır. Bir de söz veriyor, bizi dinleyecek, bize cevap verek. Neden? O istiyor, O´na yakın olalım, O´nunla birlik olalım.

Allah sevgidir, sevmek ister. İnsanları öyle yarattı ki, onları sevebilsin ve onlardan da sevgi bekliyor. Biz duygusu, aklı, kalbi olmayan birer çekiç, ya da komputır değiliz. Hayır, Allahımız bizi Kendisine benzer olarak yarattı. Allah bize akıl ve duygu verdi: seçebiliriz, karar verebiliriz. Bir şeyi istemekte ya da bu şeyi istememekte serbestiz. Özlem ve sevgi duymak, ya da soğuk bir yürekle uzaklarda kalmak - bütün bunlar elimize verildi. Anlayışımız ve duygularımız Allahımızın anlayışına ve duygularına benzer yaratılmıştır. Öyle ki, birçok şeyde Gökteki Babamızla birlik olabilelim, O´nun istediğinin ne olduğunu anlayabilelim, O´nun özlemini paylaşıp O´nunla birlikte çalışalım, O´nun ışığından alıp karanlık dünyamızı aydınlatıralım, O´nun sevgisinden alıp asıl sevgi nedir bilmeyen insanlara taşıyalım ve Gökteki Babamızı O´ndan uzak olanlara tanıtıralım. Rabbimiz bizi çok büyük bir işe çağırmıştır: Bu da O´nunla birlikte O´nun istediğini yerine getirmektir.

Bir dereceye kadar bunları biliyoruz. Ama dünyadaki işlerimiz bizi o kadar çok koşturuyor ki, Gökteki Babamızı kolay kolay unutuyoruz. Unutuyoruz insanlara karşı ne kadar büyük sevgisi var. Unutuyoruz ki, Allah insanları kabahattan, utançtan ve korkulardan kurtarmak isityor. Günlük hayatımızda önemli şeyler var. Sevgili kardeşlerim, çok dikkat edelim, bu önemli şeyler yüzünden en birinci şeyleri unutmayalım, onları kaçırmayalım.

Gökteki Babamız O´nun özlemi ve O´nun istediği nedir bizimle paylaşmak ister, kalbindekilerini bize göstermek istiyor. Bunun için bizi davet ediyor, O´nun yanında vakıt geçirelim. O´nunla konuşacaz ve O´nun dediklerine dikkat edecez. Gökteki Babamızı her gün daha yakından tanıdık mı, O´nun istediğinin ne olduğunu her gün daha iyi anladık mı, ve O´nun bu isteklerine ortak olduk mu, Allahla aynı düşüncede olacaz. O zaman emin olabiliriz, dualarımız tam O´nun istediğine uygundur. Tabii ki, o zaman büyük bir kurajla ve tam bir güvenle dua edecez ve görecez nasıl Allah o durumda bazen özel bir şekilde işleyecek.

Dua ettiğimiz vakıt, bazen anlayacaz bizim kendi isteklerimizin o kadar önemli değildir, asıl önemli olan Allahın istediğidir. Ne zaman aklımza getiriyoruz ki, Allah istiyor O´nun isteklerine ortak olalım, O´na, “Senin istediğin olsun” diye cevap verebiliriz. Ve bu sözlerle gösteriyoruz, O´nun istediğine ortak olmaya razıyız diye. Aynı zamanda “Senin istediğin olsun” demekle şunu da söylemiş oluyoruz: Allahın istediğini yerine getirmek için elimizden geleni yapmaya da kararlıyız.

Eğer kararımız, ve candan isteğimiz Rabbe hizmet etmek ve O´nun sözünü yerine getirmek değilse, “Senin istediğin olsun” diye dua etmeyelim. Bu duayı dille söylersek, ama yürekten niyetimiz yoksa İsa Mesihin peşinden gidelim, ancak kendi kendimizi ve bizi duyan insanları aldatırırız. Sade dille söylenen, ama yürekten gelmeyen dualardan Allah hoşlanmaz.

Bazen Allahın istediği bize tatlı gelmez, acı geldiği vakıtlar bile olur. Kimi günlerde Rabbin istediği bizim istediğimize ters düşecek. Belki biz bir şey planlamıştık, sonra Allahın bizi başka bir işe çağırıyor. Bazı istediklerimiz var ve Gökteki Babamız bize “hayır” diyor. Bir şeye kendi başımıza karar veriyoruz, ama Gökteki Babamız bize diyor kardeşlerimize danışalım. Olabilir ki, Allahın bize gösterdiği yol çakıllı ve dikenli bir yoldur. Böyle bir durumda “Senin istediğin olsun” demeye kurajımız var mı?

İsa Mesihin Getsemani bahçesindeki durumunu hatırlayalım.

O, bu dünyadaki yolunun sonuna yakınlamıştı. Ama yolunun en zor parçası daha O´nun önünde bulunmaktaydı: ele verilecekti, yakalanacaktı, yalancı dava görenler tarafından davalanacaktı, O´nun ölümüne, hem de çarmıh ölümüne karar vereceklerdi, O´nu maytaba alacaklardı, O´nu dövüp kamçılayacaklardı, O´nu çivilerle çarmıha çakacaklardı. Orada anlatırılmaz acılar çekerek saatler asılı kalacaktı. Öğrencileri ve dostlarının çoğu O´nu terk edecekti. Günahlarımızı taşıdığı için Baba Allahtan bile uzak olacaktı. Ve en sonuda ölecekti. Bütün bunları İsa önceden bilirdi. Bunlar O´nun içeceği acılar kadehiydi.

İsa bizim gibi bir insandı. İnsanlar acı çekip ölmek istemezler. Herkes istiyor, acılar ve ölüm ondan uzak kalsın. İsa Mesih bu durumda nasıl dua etti?

İncil Kitabında şunları okuyoruz:

İsa biraz ileri gitti, yere kapandı ve şöyle dua etmeye başladı. “Babam,” dedi, “olabilirse bu kadeh benden geçsin. Gene de değil benim istediğim, ama Senin istediğin olsun.” İsa öğrencilerinin yanına döndü, ama onları uykuda buldu. Az sonra ikinci defa gitti ve şöyle dua etti: “Babam, eğer fırsat yoksa bu kadeh geçsin ben onu içmeden, o vakıt Senin istediğin olsun.” Ve bir daha geldi, onları uykuda buldu. Sonra üçüncü defa onları bıraktı, aynı sözlerle dua etti

(Matta 26: 39-44).

Bizim yolumuz değil Mesihin yolu kadar zor. Ama bizler de çeşitli sıkıntılardan geçeriz. Biz de Gökteki Babamıza dua ederiz, bu sıkıntıları bizden uzaklaştırsın, bize kolaylık versın. Sağlık problemi olsun, hısımlar ve yakınlarımızla problem olsun, para sıkıntısı olsun ve daha neler, neler. Bütün kahırlarımızı, korkularımızı Gökteki Babamıza söyleyebiliriz. Rabbin yakınlığını arayıp bizi sıkan her şeyi O´na söylemek çok kıymetli bir hakkımızdır. Ama kendimiz için kolaylık ve rahat isterken, Gökteki Babamızın isteğini unutmayalım. Olabilir ki, lazım sabır öğrenelim. Olabilir ki, Rab bizden istesin, O´nun acılarını paylaşalım. Olabilir ki, bir başkasının kurtuluşu için bizim bazı sıkıntılardan, belalardan ya da yokluktan geçmemiz lâzım olacak. Çoğu vakıt biz bunları bilmiyoruz. Bizim için bunları düşünmek bile zordur, çünkü en birinci dileğimiz hep sıkıntıdan kurtulmaktır. İsa Mesihin Getsemani bahçesindeki duası bize örnek olsun. O´nun gibi biz de, sıkıntılarımızın, kahırlarımızın bizden kaldırılsın diye dua ettiğimiz vakıt, “ama yine de değil benim istediğim, Senin istediğin olsun” sözlerini ekleyelim. Rabbimiz böyle dualardan hoşlanacak.

Dikkat ettiniz mi, kardeşler? İsa Mesih Getsemani Bahçesinde değil bir kere, üç kere “ama değil benim, Senin istediğin olsun” sözleriyle dua etti. Neden üç kere? Çünkü çoğu vakıt zor duruma geldik mi, sade nasıl kurtulacağımızı düşünürüz ve unuturuz, Allahın başka bir isteği de olabilir. Ya da olabilir ki, rahatımızı Allahın istediğinden daha kıymetli sayarız. İsa Mesih, insanların bu zayıflığını bildi. Bunun için üç kere “ama değil benim istediğim, Senin istediğin olsun” diye dua etti.

Konuşmamın başında “Allahımız Allahsa, O´nun istediği zaten olmayacak mı?” diye sormuştum. Bu sorunun cevabı “hayır”dır. Olan her şey Allahın isteği değildir. Her gün terörler ve katilliklerden haber alıyoruz. Bunlar değil Allahın isteği. Dünyamızda her üç saniyede bir kızan açlıktan ölüyormuş. Bu da Allahın isteği mi olsun? Olamaz. Allahın istediği, sevgi ve birlik ve birbirimizi affetmek değil mi? O halde sayısız olan kavgalar ve sayısız olan bırakışmalar nereden gelir?

Şeytan bizim dünyamızda çok kuvvetlidir. Ve şeytanı tutanlar çoktur. Onlar kendi istediklerini yaparlar, Allahın istediğini sormazlar bile. Dünyanın karanlığı onlardan gelir. -- Allah da var, ve Allah da çok kuvvetlidir. Ama Allah insanları serbest bırakıyor, kimseyi zorlamıyor Allahı sevsin. Ve çoğu vakıt Allah saklı kalıyor. O´nu istemeyen, O´nu aramayan kişi “Allah yok” diyebilir ve Allah buna sabreder. Allahın ömrü kısa değil. O, lâzımsa binlerce sene sabredebilir. -- Öbür yanda Allahı arayan insanlar da var. Allah, O´nu arayanları karanlıkta bırakmıyor. Allahı yakından tanıyan adamlar ve kadınların hayatlarını okuyoruz, kendi hayatlarıyla göstermişler açan güvenilirdirler. Var kişiler, Kutsal Kitabı okumuşlar ve okuduklarını başkalarına da söylerler. Onlar sanki bugünkü insanların arasında Allahın ağzı olurlar. Allahın sözlerini işitip yüreklerini açanlar, Allaha yakınlayıp iman ederler, şeytanın yanından Allahın yanına geçerler.

Şeytan çok eskiden bir melekti. Büyüklendi ve Allaha karşı geldi. Sonra onun tarafını tutan kötü ruhlarla birlikte göklerden dünyaya atıldı. Allah Adem ve Havva´yı yarattıktan sonra birinici insanları Aden bahçesine yerleştirdi. Allah onlara yakındı. Mutluydular. Ama günün birinde şeytan bu insanları aldatırdı ve kendi yanına çekti. O zamandan beri Allahla şeytan arasında muharebe var. Şeytan insanları kendi hizmetinde tutmak istiyor, ama Allah günahlı insanları kurtarıp onları Kendine evlat olarak kabul ediyor ve istiyor onlar Kendisiyle birlikte işlesinler. Belki bunu biliriz, belki de bilmeyiz, ama biz Allahla şeytan arasındaki muharebenin ortasındayız.

İsa Mesih en başta Allahın yanında Allahın Sözü´ydü. Belli bir gün İsa insan oldu, bebek olarak bu dünyaya geldi. Günahsız bir hayat sürdü. Kurtulacak olan insanların günahlarını yüklenip onların yerinde acı çekip öldü. Günahlı insanlar uğruna acı çekip ölmekle, İsa Mesih Allahın istediğini tam tamına yerine getirdi. Tam itaat etti. Böyle tam itaat etmekle şeytanı yendi. Bunu nasıl bilebiliriz? İsa Mesihin üçüncü gün ölümden dirildi ve onunla bize gösteriyor ki, şeytanı ve ölümü yendi. O günden beri imanlılar biliyor, şeytan aslında yenilmiş bir düşmandır. Ama Allahla şeytan arasındaki muharebe gene de devam ediyor. Her milletten, her dilden, her cinsten sayısız insanlar kurtulacak, binbir sıkıntıdan geçecek. Mesih onlara söz verdi ve yenmek için lâzım, tam imanla ve tam ümitle o söze sıkı sarılsınlar ve sonuna kadar uğraşsınlar. Bir gün şeytan bağlanacak, muharebe bitecek. İsa Mesih, imanlıları kendi yanına alacak. Sonsuzlarda Allahın güzelliğini ve şanını görecekler, İsa Mesihin şeytanı yendiğini kutlayacaklar. Beklediğimiz, ümit ettiğimiz bunlardır.

Gökteki melekler ve öbür ruh varlıkları Allahın istediklerini eksiksiz bir şekilde ve hiç vakıt kaybetmeden yerine getirirler. Ama dünyamızda şimdilik çoğu yerde Allahın istediği yerine getirilmiyor. Milyonlarca, milyarlarca insan şeytana hizmet etmekte, Allahın istediğini sormuyorlar. İsa Mesih bir gün şeytana “dünyanın güdücüsü” adını verdi (Yuhanna 16: 11). Demek ki, bu dünyanın birçok yerinde şeytanın sözü geçiyor. Bu dünyanın bazı yerlerinde Allahın istediği yerine gelse bile, değil tam, sade bir parça yerine gelir, göklerde olduğu gibi, tam yerine gelmez. Ama imanlılar bu duruma bakıp yorulmazlar, vazgeçmezler. İşlemekte ve muharebeyi kazanmakta olan Allah Rabbe bakar ve şöyle derler: ”Gökteki Babamız, Senin istediğin olsun - gökte nasıl olursa, yeryüzünde de öyle olsun.

Allah büyük muharebesini kazanacak. Bu dünya bir gün tam Allahın olacak. Bunu şimdi gözlerimizle görmüyoruz. İmanla bu gelecek güne sarılıyoruz. Gökteki Babamıza: “Sana güveniyoruz, yakında Senin istediğin olacak, göklerde nasıl olursa, yeryüzünde de olacak, hem de tam olacak. Bu muharebede Seninle beraberiz. Senin istediğini yapmaktan hoşlanırız” (Mezmur 40: 8). Bir an önce dünyanın her yerinde Senin istediğin olsun! Bir an önce Senin şanını görelim!” deriz.