ESTER SOFRASI

GİRİŞ:

Merhaba! Adım _______________. Bu akşam için sizi davet ettik ve geldiğinize çok seviniyoruz. Sizinle beraber olabilmek büyük bir sevinçtir bizim için. Biliyoruz, Allah kadınlara özel sevgi ve yakınlık gösteriyor ve bu akşam onu aramızda kutlamak istiyoruz. Sizin devletinizde kadınlar için ayrılmış özel bir gün var ve bence bu çok iyi bir fikir. Umarım, yemekleri ve sofradaki muhabbeti beğendiniz.

Bizim buraya gelmemizin sebebi sizsiniz. Bundan sonra sizi 4 kadınla tanıştıracaz. O kadınların hepsi Allahla ya da İsa Mesihle karşılaştılar, ki o aslında Allah olarak aramızda yaşadı. Allahla karşılaştıktan sonra, o kadınların hayatları kökten değişti. Çok fazla kahır, sıkıntı ve acılarla dolu bir dünyada yaşıyoruz. Ve hepimizin ihtiyacı var, ara sıra iyi, sevindirici bir haber duyalım. Te işte, bu akşam istiyorum tam öyle iyi bir haber işitesiniz ve anlayasınız.

HACER

Evet ... bu akam birinci mısafirimiz Hacer'dir. Hacer gel bakalım yanıma. Olabilir mi, kendini tanıtırasın: kimsin, nereden geldin ve neler yapıyorsun?

Hacer: Merhaba, ben Mısırlı bir kadınım. Annem babam beni köle olarak sattılar. Bizim halkımızda evlenirken bir başlık parası var, ama ters: kızın tarafı lazım erkek tarafına başlık parası versin. Te bizimkiler de o başlık parası veremediler. Henüz Mısır'da iken beni İbrani bir efendiye sattılar, adamın adı Abram, yada İbrahim. O da beni karısı Sara'ya verdi, ona hizmetçilk yapayım. Onlar en başta bir kıtlık yüzünden Mısır'a gelmişlerdi. Belli bir zaman sonra, o kıtlık sona erşnce, Mısır'dan memleketleri olan Kenan topraklarına döndüler

I. Peki, Sara hakkında ne öğrendin?

Hacer: Öğrendim ki, o Sara kısır bir kadın idi, çocukları olmazdı. Yaşı da ilerlemişti, artık çocuk doğuramaz oldu, kocasına da bir mirasçı veremeyecek duruma geldi. Ama ne yaptı: Kenanlıların adetlerini örnek aldı ve beni kocasının koynuna verdi. Sanki onun ikinci karısı oldum, maksat ona bir evlat doğurayım. Bir düşünün ya: beni zorladılar 86 yaşında bir adam tarafından gebe kalayım. Ama ne yapacaydım, çaresiz idim, onların dediğini yaptım.

İntervyucu: Eee ... gebe kaldın mı?

Hacer: Evet, gebe kaldım. Aslında onunla gurur bile duydum: benim efendim Sara'nın yapamadığını yapabildim: efendime bir mirasçı verdim. Bunu görünce Sara kıskanmaya başladı. Bana eziyet vermeye başladı, çok bed davrandı. Ama aslısına bakarsan, bütün fikir onun idi ! Durum o kadar kötü oldu... dayanamadım, kaçtım oradan. Şur adında ıssız bir yere vardım, te Mısır granitsasına yakın. Orada bir pınarın başında oturdum. Maksadım ne idi: isterdim memleketime döneyim.

Te, orada oturup dinlenirken, Allahın bir meleği beni buldu ve benimle konuşmaya başladı. Dedi ki: “Sen hanımefendine döneceksin, artık ona boyun eğeceksin! Onu yaptın mı, senin soyunu çok fazlasına çoğaltıracam, öyle ki, kimsenin sayamayacak kadar büyük bir kalabalık olacaklar.” Bu sözleri işitince anladım ki, Allah beni görüp bana dikkat çevirmişti, benimle konuşmuştu. Dedim Ona: “Sen gören bir Allahsın”

İntervyucu: Peki Allahı sesleyip onun istediğini yerine getirdin mi?

Hacer: Evet. Sara hanıma döndüm, meleğin söz verdiği gibi bir erkek çocuk doğurdum. Onun adını İsmail koydum. Onun anlamı şu: “Allah işitiyor” Çünkü anladım ki, yalvarışıma kulak verdi.

İntervyucu: Allahın senin için yaptıklarına bakarak, sence Allah kadınlara nasıl bakıyor?

Hacer: O gerçekten gören, işiten ve bereket veren bir Allahtır. Benim gibi Mısırlı, evinden kaçmış olan bir köle kadını bile bereketliyor. Onun gözünde değersiz hiç bir kişi yoktur.

İntervyucu: Teşekkürler, Hacer, kendi hayatını bugün bizimle paylaştığın için...

İŞŞA

Bir sonraki misafirim Kutsal Kitap'ta anılıyor... ama adı geçmiyor. Zaten tarihte ve Kutsal Kitapta birçok önemli kadınların adları geçmiyor. Ama aslında onun adı zaten pek önemli değildir. Fakat yaşadığı olaylar, onun da hayatını kökten değiştirdiler. Ben ona bir ad koyacam: İşşa. Lütfen İşşa için alkışlayıp ona Hoşgeldin deyin.

İ: Lütfen dinleyicilere kendini biraz tanıtırabilir misin? Sen nerede ve ne zaman yaşadin?

İşşa: Ben İsa'nın zamanında İsrail'de Celile Gölü'ne yakın bir yerde yaşardım. Evli değildim ve işleyip kendi kendimi geçindirirdim. Ne zaman kadın oldum, yani üstüm gelmeye başlayınca öyle oldu ki, hep akmaya devam etti, hiç durmadı. Ve bir Yahudi kadın olarak bu beni murdar kılardı. Bir kere olsun Allahevine ya da bir duahaneye bile ayak basamadım, bana yasaktı. Hem de, murdar sayıldığım için evlenmek de mümkün değildi. Ve tabii ki, asla çocuk sahibi de olamadım. Kadın çocuk doğuramadı mı, erkeğe o kadın ne lazım ki?

İntervyucu: Bu probleme bir çare aradın mı?

İşşa: Şifa için birtakım halk doktorlarına gittim. Bütün paramı onlara harcadım. Hiç biri bana yardım edemedi. Hatta problemi daha fena yaptılar.

İntervyucu: Acıdım sana. Herhalde kendini bütün çaresiz hissettin, değil mi? Peki, sonra ne yaptın?

İşşa: İşittim ki, İsa adında bir adam bizim köyden geçeceydi. Bizim duaevinin önderi, Yairus adında bir adam vardı. Te, onun kızı hasta idi. O isa da onun yanına gitmekteydi. Duyduğum kadarıyla o İsa Allahın yolunu öğreten bir muallimdi. Ama aynı zaman onda şifa verme gücü de vardı. Düşündüm ki, eğer sade onun kaftanının kenarına bir dokunabilsem, şifa bulacam. Değil mi, ben murdar sayılan bir kadın idim. Madem öyle, durup dururken onun karşısına çıkamazdım ya!

Böyle alıp verirken kalabalığın içinden geçtim, ona yaklaştım ve kaftanına dokundum. Ben bilirdim ki, ona dokunduğum zaman ben sebep olacaktım o da murdar sayılsın. Onun için baktım kimse beni fark etmesin.

İntervyucu: Peki, sonra ne oldu?

İşşa: Bir mucize oldu ... Hamdolsun! Dakkada bendeki kan akıntısı durdu, kesildi. Anladım ki, şifa buldum ... edin pyt za vinagi. Şimdi sade kaldı kalabalığın içine süzülüp gen kaybolayım.... maksat, yaptığımdan kimsenin haberi olmasın.

Ama İsa olup bitenleri anlamıştı. Onun için arkasına dönüp dedi ki: “Kaftanıma kim dokundu?” İyi ki o zaman talebeleri ona dediler ki: “İsa, görüryorsun kalabalıklar seni nasıl sıkıştırıyorlar. Nasıl sorabilirsin “Kim bana dokundu?” Bunu duyunca içimden kaçmak geldi. Sonra İsa gözlerime baktı, ama öyle derin baktı ki, sanki bilirdi ben ona dokunmuştum. Hem bana çok sevgi ve merhametle baktı, hem korktum, onun ayaklarının dibine düştüm. Bütün olup bitenleri ona bildirdim.

İntervyucu: İyi, güzel... İsa nasıl karşılık verdi?

İşşa: Sonra Dedi ki, “Kızım, imanın seni düzeltirdi. Huzurla git, hastalığından kurtulmuş olasın.”

İntervyucu: İsa'nın yaptığına bakarak, Allah hakkında ne öğrendin? O kadınlara nasıl bakıyor?

İşşa: Allahtan saklanamayız, hakikatlar hep meydana çıkacak. Ama saklanmaya gerek de yok zaten. Bize şifa verebilen tek Odur. Murdar, kısır bir kadını bile gören, ona değer veren tek Odur.

İntervyucu: Teşekkür ederiz, İşşa, ki Allahla yaşadığın olayları, İsa ile nasıl karşılaştığını bugün bizimle paylaştın

MECDELLİ MERYEM

Bir sonraki konuğumu size tanıtırayım. Onun hayatı da İsa ile karşılaşırken büsbütün değişti. Lütfen Meryem için bir alkış! Meryem, olabilirse sen de anlat İsa ile karşılaşman nasıl oldu?

Meryem: Ben yolsuz bir kadın idim. İsrailin bir kasabasında, Celile Gölü'nün kenarında yaşardım.

I. Öyle mi? Peki senin gibi bir kadın nasıl olabilir, İsa ile karşılaşsın?

Meryem: Simun adında biri büyük bir sofra yaptı; İsa da orada misafir idi. Bunu duyunca en pahalı eşyamı aldım: te şöyle bir mermer şişesi, içinde çok aşırı pahalı parfüm vardı. Onu alıp İsa'nın yanına gittim, ona bahşiş olarak vereyim diye. Ne vakıt gördüm onu nasıl sofranın başında uzanmış yatıyordu, onun arkasında, tam ayaklarının dibinde durdum. O zaman yaptığım bütün günahlarım aklıma geldi, hüngür hüngür ağlamaya başladım. O kadar ağladım ki, onun ayakları ıslanmaya başladı. Sonra düşündüm ne yapayım. Eh, lazımdı onun ayaklarını saçlarımla kurutayım. Sonra ayaklarını öpüp parfümümü alıp onunla yağladım.

İntervyucu: Peki, odada durunlar senin yaptıklarını görünce ne tepki verdiler?

Meryem: Ev sahibi Simun yaptıklarımı görünce dedi ki, “Bu adam bir peygamber olsaydı, bileceydi ona dokunan kadın kim olduğunu, ne takım biri olduğunu, hani günahkardır.”

Ama İsa sözü alıp dedi: “Simun, lazım sana burada şimdi bir şey söyleyeyim.” Sonra küçük bir hikaye anlattı: “Bir faizcinin iki borçlusu vardı: birincisinin kocaman borcu vardı. İkincisinin borcu daha az idi. Ama ikisinin fırsatı yoktu ödesinler. O zaman faizci ikisine acıyıp ikisinin borcunu bağışladı. Peki, bu iki adamın hangisi faizciyi daha çok sevecek?”

Simun cevap verip dedi ki, “Sanırım kime daha büyük borç bağışlandıysa.” O zaman İsa Simun'a bakıp “Doğru cevap verdin” dedi.

Sonra İsa beni gösterip Simun'a konuştu: “Bu kadını görüyor musun? Ben senin evine girdim - sen bana su blie vermedin ayaklarımı yıkayayım. Ama bu kadıncağız ayaklarımı kendi gözyaşlarıyla ıslattırdı, sonra kendi saçlarıyla kurutturdu. Sen beni öpmedin – ama o, eve girdiğinden beri ayaklarımı öpüyor. Sen başıma zeytinyağı dökmedin – o gene ayaklarımı parfümle yağladı. Onu için sana şu kadarını söyleyecem: onun günahları çok da olsa, hepsi af edildi. Çünkü o çok sevgi gösterdi. Ama kime az bağışlandıysa, o az sevgi gösterecek. Sonra İsa bana döndü ve dedi: “Günahların bağışlandı. İmanın seni kurtardı. Huzur içinde git!”

İntervyucu: Çok güzel. İsa ile karşılaştıktan sonra, Allah hakkında ne öğrendin – o kadınlara nasıl bakıyor?

Meryem: Geçmişte ne kadar günah işlediysem de, o beni sevdi. Ben onu ne kadar sevdiğimi, ona ne kadar iman ettiğimi gördü. O bana af etti ve günahlarımın braktığı izlerini de iyileştireceğine söyledi. Artık bambaşka bir hayatım oldu.

İntervyucu: Meryem, sana çok teşekkür ediyoruz bu inanılmaz olayı ve İsa ile nasıl karşılaştığını bizimle paylaştığın için.

SEMRA

Zamanımız ilerledi.. tek bir konuğumuz kaldı. Lütfen tarihin sayfalarından gene adı bilinmeyen başka bir kadın için alkış! Ona nasıl bir ad verelim ... hmmm ... haydi, Semra olsun. Semra, buraya gel bakalım... bize kendin hakkında biraz anlatabilir misin?

Semra: Ben de İsa'nın zamanında yaşardım... ama Samiriye oblastında, Samiriyeliler halkındanım. Yahudi komşularımız bizim gibi Samiriyelileri hor görürdüler. Biz melez imişik. Çünkü dedelerimizin zamanında, eeeee yüzlerce sene önce Asur halkı bizim topraklarımız ele geçirdi. Bizimkiler de onlarla karıştılar. İsa ile karşılaşmamdan önce 5 tane kocaya gittim. Sonra başka bir adamla beraber yaşamaya başladım. Ama öylesine... nikahsız.

İntervyucu: Hmmm... ilginç. Acaba senin gibi başka devlette yaşayan bir kadın İsa ile nasıl karşılaşabildi?

Semra: Bak, şöyle oldu. Bizim Samiriyedeki kasabanın dışında bir kuyu var. Biz ona Yakub'un kuyusu diyoruz. İşte, ben öğlen saat oniki oraya gittim. Ben zaten her gün o saatte gidiyorum. Aslında zor oluyor, çünkü günün en sıcak saatidir. Ama bizim mahallenin kadınlarının laflarından bıktım, usandım. Sen göresin neler söylüyorlar bana.

Neyse... Kuyuya varınca bir adamı gördüm; tam kuyunun yanında dinlenirdi. Böyle çok yorgun bir hali vardı. Benden rica etti, ona bir bardak su vereyim. Tuhafıma gitti. O zaman ben ona direktno sordum: “Aga, sen Yahudisin, ben gene Samiriyeliyim, üstelik kadınım. Nasıl oluyor da sen benden bir şey rica ediyorsun?

İntervyucu: İsa ne cevap verdi?

Semra: Bana dedi: “Keşke bileydin, sana 'Bana su ver içeyim' diyen kimdir. O vakıt sen Ondan isteyeceydin, O da sana diri su vereceydi."

Tabii ki, merak ettim, nasıl o kadar derin kuyudan su çekeceydi kova olmadan. Bizim büyük dedemiz Yakup bile öyle bir şey yapamazdı. Ben de İsa'ya sordum.

Ama İsa şöyle cevap verdi: "Kim bu sudan içerse, o gene susayacak. Ama kim benim vereceğim sudan içerse, o kesinlikle bir daha susamayacak. Hayır, ona vereceğim su, o kişinin içinde bir su pınarı olacak ve sonsuz yaşama kadar akacak."

O sözler bana iyi geldi/ O zaman dedim: "Efendim, bana o sudan ver de, artık susamayayım, ne de buraya gelmeyeyim su çekmeye." O zaman İsa bana dedi: "Git, kocanı çağır ve buraya dön."

Te işte, o zaman dilim bağlandı: ne diyeceydim... ha? Aslında nikahlı kocam yoktu. Sonra anladım ki, İsa'nın zaten ondan haberi vardı. Yetmedi o, bütün hayatımı a'dan z'eye ortaya çıkardı. Sefte karşılaştığımıza göre anladım ki, o yüzde yüz peygamber idi. İnanın bana, o kadar korkmaya başladım ki, başladım temayı değiştirmeye. Sordum ona: “Nerede lazım Allaha tapınalım”. Ama hiç tetiğini bozmadı; o konuya hiç ilgi göstermedi. Sade dedi ki, Allah ruhtur. Ve onaa tapmak isteyen de, lazım Ruhta ve hakikatta tapsın”

Derken onun talebeleri geri döndüler ve konuştuğumuzu fark ettiler. Şok oldular, ama kimse kuraj bulmadı ona sorsun: “Senin bu Samiriyeli kadınla ne işin var, nasıl onunla konuşursun?”

İntervyucu: Talebeleri döndükten sonra İsa ne yaptı?

Semra: Su testimi orada braktım, hemen kasabaya döndüm. Gördüğüm herkese dedim ki "Gelin, görün o adamı, ben her ne yapmışsam bana anlatırdı. Olabilir mi, beklediğimiz Mesih bu olsun?" Benim bu lafım üzerine hepsi kasabadan dışarı çıkıp kuyuya geldiler.

Biz İsa'ya yalvardık, bizimle daha uzun zaman kalsın ve iki gün kaldı. Benim kasabamda çok kişi İsa'ya iman etmeye başladılar. Anladılar ki İsa yeryüzündeki bütün halkların kurtarıcısıdır. Ama değil ben onlara konuştum diye. İsa'nın sözlerini işitip iman ettiler.

İntervyucu: Harika. Bu olaydan Allah hakkında ne öğrendin? O kadınlara nasıl bakıyor?

Semra: Anladım ki, erkek olsun, kadın olsn, Allah herkesi aynı derecede seviyor. Benim gibi gezginci, melez bir kadın bile seviyor. Dahası var: kim olduğumuzu ve neye ihtiyacımız olduğunu da biliyor. O ihtiyaçlarımıza ancak Allah karşılık verebilir. Sanki içimizde bir boşluk var. Onu bunu deniyoruz... ama o boşluk dolmuyor. Ve ancak Rab o boşluğu doldurabilir.

İntervyucu: Çok teşekkürler Semra, bizimle paylaştığın için.

Aacık tekrarlayalım: bu kadınlardan ne öğrendik? Allah biz kadınlara nasıl bakıyor?

Hacer'den öğrendik ki, Allah yabancı ve dışlanmış kişinin zorunu da görüyor, onun duasını işitiyor. Ona dönen herkesi bereketlemeye hazırdır.

İşşa'dan öğrendik ki, Allahın kuvveti var, insanları iyileştirsin. Onu da kendi Oğlu İsa ile yapıyor. İnsanların 'murdar', 'kısır' ya da 'kadın' diye hor gördüğü kişileri bile görüyor ve onlara değer veriyor.

Meryem'den öğrendik ki, Allah bizi seviyor, geçmişimizde ne kadar günah olsa bile. Kadınların iman etmesine aynı o kadar karşılık veriyor, ne kadar erkeklerin iman etmesine.

Semra'dan öğrendik ki, Allah herkesi aynı derecede seviyor, gezginci kadınları bile, yabancıları bile. Kendi halkından olmayıp düşman halkından olan melez insanları bile seviyor. Asıl ihtiyaçlarımızı bilen Odur. Ve Ona başvurduk mu, O hazırdır o ihtiyaçlarımızı karşılamaya. Sade Onda var güç bizi bağışlasın, bize şifa versin.

SON:

Size teşekkür etmek istiyorum ki, bana bu akşam aranızda olmaya fırsat verdiniz. Çok, çok sene önce yaşadıkları halde bu kadınların hayatları bize konuşuyor. Allahın verdiği sözleri gene de gerçektir. Umutsuzluk zamanımızda O bize umut veriyor: içinde bulunduğun durum ne kadar kötü, ne kadar çaresiz görünse de.

Bugünlerde bile Allahın çağrısı aynıdır: “Ey sizler, hayatının bütün kahırlarını, gamlarını yalnız taşıyanlar, o yük altında yorulanlar ... bana gelin!” Bu çare kime: Allahın sevgisine, Allahın merhametine, Allahın şifasına muhtaç olanlara bir çaredir.