İsa Mesih nasıl dirildi?

Yeryüzünde bütün Allah i­ançları bir kişinin sözlerine dayanıyor ve onlara inanmak için, o kişiye güvenmekten başka çaremiz yok. Ama İsa Mesih öyle değildir: O bize kesin ispatlar veriyor. Ve o ispatların en büyüğü, yapmış olduğu en önemli mucize, ken­disinin ölülerden dirilmesi idi. Ne ondan önce, ne de ondan sonra hiç bir kişinin, hatta hiç bir peygamberin hayat­ında öyle bir şey görmüyor­uz. Bir inanç sistemi doru mu, değil mi diye anlamak istersek, “Ama bizim kitapta diyor ki...” gibi sözleri kullanamayız. Herkes birtakım güzel sözler dizip, onlara ‘Allahtan gelen kitap’ dedirtebilir.

İsa Mesih’in dirilişi sade­ce bir Allah kitabında yazılı olan bir hikaye değildir. Mesih, bütün insanları çarıyor: “Gel­in, benim dirilişim, tarihte geçen bir olay olarak, oldu mu, olmadı mı diye araştırın!” Kendisi bize önceden bildir­di ki, Onun dirilişi en önemli mucizesi olacak: “Demek, kötü ve zinacı bir kuşak bir nişan istiyor. Ama peygamber Yunus’un nişanından başka onlara hiç bir nişan verilme­yecek. Çünkü Yunus nasıl üç gün, üç gece o denizdeki canavarın tumbağında kaldı, İnsanolu da üç gün üç gece toprağın barında kalacak.” (Mat 12:39-40). Evet, İsa Mesih’­in ölülerden dirilmesi bizim için bir nişan gibidir: ona bakınca İsa’nın hakikat ol­duğunu anlarız. Onun için şimdi çok derin olarak araştırmak istiyoruz, acaba o olay ger­çekten oldu mu, yoksa olmadı mı. Eger olduysa, o vakıt herkes lazım ona iman etsin, eger olmadıysa, bütün Mesih iman­lıları boş bir şeye inanıyor­lar.

A) İsa’nın dirilmesinden önce ne işler yapıldı?

1) İncile göre, Yahudiler İsa için ölüm cezasını iste­diler, Romalılar da onu yerine getirdiler, çünkü o yıllarda Romalılar Filistin topraklar­ını güderdiler, ve Yahudilerin hakkı yoktu, ölüm cezalarını yerine getirsinler. İsa’ya ‘haç’ (ya da, ‘çarmıh’; bulgarca: ‘krıst’) denilen iki direğin üstüne mıh­layıp öldürdüler. Bu ölüm cezasını yerine getirenler, Romalı askerler idi. Suçlunun öldüğüne dört kişi şahit gitmesi lazımdı. Onlar da kendi hayatlarıyla garant gider­diler, öldü diye.

Haçtaki ölüm, boğulmaktan meydana gelirdi. Kişi soluk alabilmek için kısa bir zaman delinmiş ayaklarına ağırlık verip, kendini azıcık kaldır­abilirdi. Sonra gene çöküp ha­vasız kalırdı. Kimi kere, suç­lular daha çabuk ölsün diye, onların bacaklarını kırardı­lar. İsa’ya gelince, Onun zaten öldüğünü gördü­ler. Ama gene de emin olmak için askerlerin biri, bir mız­rak alıp, onun böğrünü del­di. Haçın dibin­de duran Yu­hanna gördü, nasıl o yaradan kan ve su çıktı. Herkes anladı ki, İsa kesin ölmüştü.

2) Arimateya köyünden Yusuf adında bir adam vardı. Bu adam Romalı devlet güdücüsüne gidip İsa’nın ölüsünü rica etti. Ondan sonra Onu haçtan indirip bir keten beze sardı. Kayanın içinden oyulmuş bir mezar vardı. Oraya henüz hiç bir ölü yatırılmamıştı. İsa’yı oraya yattırdılar. Bu, Yahudilerin cenazi adetlerine uygundu. Daha saygılı kişiler toprağa gömülmezdi, mağaralı mezar­lara konulurdu. Yıkandıktan sonra, hem kefen bezini, hem de onun üstüne sargı bezleri koydular. Onların arasına kokulu ot kök serperdiler. İsa’nın cenazesinde yaklaşık 50 kg kullanıldı. Bunlar zaman­la sert bir kalıp olurdular.

3) Mezarın azının önüne değirmentaşı biçiminde koca­man toparlak bir kaya koydular. Onun ağırlığı 1,5-2 ton idi. İsa’­nın mezarı önce açık dururdu, çünkü yeniydi. Sonra o taş diklikten aşağı brakıl­ırdı, en sonunda mezarın azının ön­ünde kısa bir çukur içinde dururdu. Demek indirilmesi kolay, ama bir daha kaldırıl­ması çok zor olurdu.

4) Ondan sonra mezarı kolla­mak için askerler yolladılar. Bunlar Romalı seçme nöbetçi askerler idi. Onlar öyle eğitim görmüşlerdi, kolladık­ları şeyi bir orduya karşı savunabilirlerdi. Onlar 4 ile 16 kişi arasında idi ve nöbet vaktında uyumak için ölüm cezası vardı.

5) Askerlerden başka, kayanın üzerine bir mühür koydular. Bundan anlaşılıyor ki, oraya kimse yaklaşamaz. Bu, devletin güvencesi idi, İsa’nın mezarı budur diye. Onu kırmak için gene ölüm cezası vardı.

B) İsa’nın dirildiğini gös­teren şeyler neydi?

1) Meleklerin konuşmaları

Allah büyük ve önemli bir iş yapmak istedi mi, en peşin kendi habercilerini, hani meleklerini, yolluyor. Yahya’nın ve İsa’nın doğumundan önce öyle oldu, ve İsa’nın diril­işinde de öyle oldu.

İsa bir cuma öleden sonra saat 15:00'te haçta öldü. Onu indirene ve cenaze için ha­zırlayana kadar akşam üstü olmuştu. Yahudilerin kutsal cumartesi günü, cuma ak­şamından sayılırdı. Onun için o gün başlamadan İsa’nın cenazesini bitirmeye dikkat ettiler. Ondan sonraki pazar sabahında, çok erkenden, henüz güneş çıkmamışken, İsa’nın kimi kadın öğrencileri, onun mezarına gidip, daha fazla kokulu ot kök koymak istediler. Mezara geldiklerinde hiç bek­lemedik bir şey gördüler: kaya yuvarlanmış, mezarın ağzı aç­ıktı. Hemen kopuştular mezar­ın içine. Bir Melek onlara görünüp dedi: “Korkmayın! Biliyorum, siz haça gerilmiş olan İsa’yı arıyorsunuz. O burada değil, çünkü söylediği gibi dirilmiştir.”

Daha önce büyük bir zel­zele olmuştu. Rabbin bir meleği gökten inip kayayı bir kenara yuvarlamıştı. Sonra o kayanın üstünde oturdu. Onun görün­üşü bir şimşek gibi idi, rubaları da kar gibi beyazdı. Kollayıcı askerler ondan o kadar korktular ki, titreyip ölü gibi olmuşlardı. O melek­lerin görünmeleri o kadar önemli idi ki, incilin içinde dört ayrı yerde geçiyor: Yuh. 20:11-13; Luka 24:4-7; Markos 16:5-7; Matta 24:2,5-7.

2) Mezarın durumu

a) Kadınlar daha mezara gid­erken, ‘O kocaman kayayı bizim için kim kaldıracak’ diye alıp verirdiler. Ama mezara varınca fark ettiler ki, o taş zaten mezarın azından kaldır­ılmıştı. Hem de değil sade eski pozisyonuna dönmüş olsun, apayrı bir yerde, 10-15 m uzak­lıkta dururdu. Sanki birisi onu alıp oraya taşımış. (Mat 28:2; Mar 16:3-4; Luka 24:2; Yuh 20:1)

b) Tabiği ki, mühürden bir şey kalmamıştı.

v) Bekçi askerlerden bir ta­nesi kalmamıştı, hepsi kaç­mışlardı. Onlar değil yerin sarsılmasından, ama görmüş oldukları melekten korktular. Kasabanın içine koşup Allah­evinin güdücülerine haber verdiler. Onlar da hakikatı susturmak için askerlere para teklif ettiler, ‘İsa’nın öğren­cileri onun bedenini çaldı­lar’ diye söylentiler başlat­sınlar. Sonra da, sözleri Ro­malı devlet adamı Pilatus’un önünde geçerli oldukları için, askerleri ölüm ceza­sından kurtardılar. (Mat 28:11-15)

g) Kadınlar ve sonra Petrus ile Yuhanna adlı apostollar mezarın içine dalırken, İsa’­nın bedenini görmediler. O artık orada yoktu.

d) İsa’nın cesedi durduğu yer­de, sadece Onu saran bezler kaldı. Hem de dağınık biçimde değil, kalıp halinde dururdular (Yuh 20:6-8), sanki İsa’nın be­deni içinden uçup gitmiş..

e) Ayrıca, İsa’nın yüzünü örten mendil de başka yerde, kıvırlanmış olarak dururdu. Sanki birisi onu çok dikkatla süslü bir biçimde oraya koy­muştu (Yuh 20:7)

3) İsa kişilere göründü

İsa dirildikten sonra in­sanların önünden artık yok olmadı. Tam tersine, İsa daha kırk gün insanların arasında yaşadı. Çok kişilere kendini gösterdi. Bazı noktalara dik­kat etmemiz gerekiyor:

a) Kimse İsa’nın dirileceğini beklemezdi. Öğrencilerin hepsi büyük üzüntü ve korku içinde idiler. İsa, ölüp dir­ileceğini önceden defalar­ca söylemişti, gene de Ona inanmadılar.

b) İsa’yı ilk gören kişiler kadınlar idi. Erkek olan apo­stollar ancak ondan sonra Onu gördüler. Demek en başlıca şahitler kadınlardı. Yahudi­lerin mahkemelerinde kadın­ların şahitliği normal olarak geçersizdi. Bir kişi bu şahit­likleri uydurmaya kalkmış ol­saydı, herhalde kadınların şa­hitliğini karıştırmayacak­tı.

v) Dirilişin şahitlerinin çoğu İsa’nın öğrencileri idi, Allahın önceden seçmiş olduğu şahitler idi (Apo 10:40-41). Ama onların en azında ikisi ona iman etmeyen kişiler idi: onun kardeşi Yakup (Yuh 7:5 ve 1.Kor.15:7), bir de Mesih imanlılarına fenalık yapan Pavlus (1.Kor 15:8).

g) İsa’nın görünmeleri hep aynı biçimde olmadı: yerler farklı (bir evin içinde, yol­culukta, bir göl kenarında); zamanları farklı (sabah erken­den, ölen, akşam üstü ve ge­ce); kişilerin sayısı farklı (kimi kere birer kişiye, bir kere iki kişiye, on ve onbir kişiye ve bir defa 500 kişiye);

d) İsa’nın talebeleri onun bedenini tanıdılar, beden aynı beden idi. Ama artık onun gü­cü bambaşka idi: istediği zaman, istediği yerde buluna­bilirdi; kapalı odaların için­de görünüverirdi; birden kaybolurdu v.s.

e) Aynı zamanda İsa önemle gösteriyor ki, Onun bedeni hayal değil, ama gerçek idi. Bunu ispatlamak için kişileri çağır­ıyor, Onu ellesinler, dokun­sunlar. Tomas adlı öğrenciye kendi yaralarını gösteriyor; o da bunu görünce diz çöküp ‘Rabbim ve Allahım’ diye hay­kırıyor. Onun öğrencileri hyalya şüpeli dururken, onların önünde yemek yiyor. Öyle­likle onlara, ‘Ben bir tılsım değilim’ demiş oluyor.

j) İsa’nın dirildiğine şahit­lik yapanlar, Mesih inancı-

nın temeli oluyorlar. Apostol Pav­lus, 30 sene sonra Korint kasa­basına yazarken, İsa’yı gören kişilerin adlarını yazıyor, hem de 500 kişiden fazla Onu bir kerekte gör­düğünü söylü­yor. Sonra diyor ki, “Bunların çoğu bugüne kadar sadır. Kimi­leri gene uykuya daldılar.” Yani, demek istiyor: “Eger en ufak şüpen varsa, git, o göz şahit­lere sor!”

4) Öğrencilerdeki deği­şiklik

Eger İsa’nın kendi öğrenci­lerine göründü diyen ayetler olmasaydı bile, onlarda büyük bir değişiklik fark ediyoruz: İsa öldükten sonra, hepsi korku içinde kapalı kapıların arkasında saklanmış durur­dular. Ama 50 gün sonra, daha önce bir hizmetçi kızdan korkan Petrus (Markos 14:66-70), bir bayram kalabalığının önü­nde Yeruşalim kasabasının ortasında ayağa kalkıp İsa için diyor ki: “Allah Onu tekrar diriltirdi. Biz hepimiz buna şahidiz. O İsa, Allahın sa eline kadar yükseltirildi!” (Apo 2:32-33). Büyük kırıklık içinde, “Ama biz umut etmiştik ki, İsrail’i O kurtarsın.” (Luka 24:21) diyen apostollar, sonra büyük kurajla diyorlar: “Bü­tün İsrail halkı şunu kesin olarak bilsin: bu İsa, hani siz onu haça gerdiniz, Allah Onu hem Rab, hem Mesih yaptı!” (Ap.İşl. 2:36).

Her yerde İsa’nın hem Mesih, hem de Allahın Oğlu olduğunu yayar­dılar. Öyle konuşmak on­lara Yahudiler tarafından büyük baskı, hatta ölüm cezasını getirdi. İsa Mesih gerçekten dirilmemiş olsaydı, buna ce­saret bulamayacaklardı.

5) Kutsal Ruhun dökülmesi

İsa Mesih, daha ölmeden önce bile, şöyle bir söz verdi: “Ben gitmedim mi, Yardım­cı size gelmeyecek. Ama git­tim mi, ben Onu size göndere­cem.” (Yuh 16:7) ve “O beni şan­layacak.” (Yuh 16:14) ve açıklık olarak: “Bunu da Ruh’tan için söyledi. Ona iman edenler de o Ruhu almak üzere idi. Ve Kutsal Ruh henüz ortada yoktu, çünkü İsa henüz şanlanma­mıştı.” (Yuh 7:39). Demek Al­lahın kendisi Kutsal Ruh olarak dünyaya gelmesi ile İsa’nın şan­lanması arasında bir bağlantı var. Ama İsa’nın bedeni henüz mezarda iken, Onun şanlanması mümkün değildi.

İsa’nın göke alınmasından 10 gün sonra, Kutsal Ruh insan­ların üzerine döküldü (onun nasıl olduğunu Ap.İşl. 2'de okuya­bilirsin). O vakıt apostol Pet­rus herkesin önünde dedi ki: Bu İsa idi. Ve Allah Onu tekrar diriltirdi. Biz hepimiz buna şa­hidiz. O İsa, Allahın sa eline kadar yükseltirildi ve Baba’­dan söz verilen Kutsal Ruh’u aldı. Onun için O, gör­düğünüz ve işittiğiniz bu şeyi döktü.” (Apo 2:32-33).

O Kutsal Ruh’un yardımıyla ve İsa’nın adında apostollar bir sürü büyük mucize yaptılar (ölüleri bile diriltirdiler). Ve bugüne kadar o mucizeler yapılıyor. Bunların hepsi İsa’­nın dirildiğine birer ispat.

C) Başka teoriler

Yüzyıllar boyunca İsa’nın dirildiğini kabul etmek isteme­yenler, türlü çeşit teoriler ve açıklamalar ortaya attılar. Onlara da kısaca cevap ver­mek istiyoruz:

1) İsa ölmedi, sade bayılıp, ayıldı.

Acaba böyle fikirde bulun­anlar, neye dayanarak bunu gös­terebilirler. Romalı askerler, insanın ne zaman bayıldığını ve ne zaman öldüğünü çok iyi anlayabilirdiler. Ve onların zamanında askerler bir yalnış­lık yapsın hemen ölüm cezası verilirdi. Bu yüzden, onlarda büyük korku vardı ve işlerine çok iyi bakardılar.

Bir an için İsa’nın ölmediği­ni düşünelim: elleri, ayakları delinmiş, saatlerce susuzluk çekmiş ve havasız kalmış bir kişi, soğuk ve ıslak bir mağarada ayılsa bile, onun önünde çöz­ülmeyecek kadar büyük pro­blemler var: o kalıp gibi üst­ünde duran sargı bezleri onun kollarını bağlı tutuyorlar. Onların içinden nasıl çıka­cak? O kocaman değirmentaşı zayıf halinde nasıl kaldırıp on metre fırlatacak (hem de içerden). Delik ayaklarla na­sıl birkaç kilometre yürüye­cek? Ve bütün bunları yaparsa da, onu yakından tanıyan arkadaş­larına nasıl o kadar kuraj ver­ecek ki, ona ‘yaşamın efendisi’ adı­nı versinler (Ap.İşl. 3:15)?

Ama Yuhanna inicilini dik­katle okursak, zaten İsa’nın haç­tan ölü olarak indirildiğinden hiç şüpe kalmaz: o ana kadar hayatta kalmış olsaydı bile, Onun börüne atılan mızrak (Yuh 19:34) Onun hayatının, hem de bu saçma teorinin sonu de­mektir.

2) İsa’nın yerinde başka birisi haça gerildi

Bu teori aslında açıklama değildir; çünkü sadece İsa’­nın ölümü ile ilgilidir. Peki, diyelim, başkası haça gerildi - o vakıt mezardan çıkan kimdir? Öbür teoriler gibi, bu da İncil’de, hem de putperest Romalıların ve iman etmeyen Yahudilerin tarih ki­taplarında kesin olarak yazılı olan bilgileri görmezlikten geliyor.

İsa’nın haçta öldüğünü çık­artan Hristiyanlar değildi. Ro­malı tarihçi Kornelius Taki­tus’a kulak verelim: “Mesih... sancak güdücüsü Pontuslu Pilatus’un elinden haça geril­di.” (Annali, 15:44). Aynı onun gibi, İsa’nın düşmanı olan Yahudiler bile, onun haça geril­diğini inkar etmediler: “Fısıh bayramının arife gününde Yeşu (= İsa) ağaca asıldı (= haça gerildi).” (Talmud - Sanhe­drin 43a)

Acaba başka birisi haça ger­irldi denilirken, kimi gös­termek istiyor. Bu gösterilme­den bu konuşmanın neresine dayanabilirsin. Bu havada kalı­yor. Elçilerinden biri mi, yok­sa başka birisi mi? Bir kişi İsa’nın yerine kendi kendini kurban mı etti, yoksa yanlış­lıkla başka birisini mi haça gerdiler?

- Yahudiler kimi yok etmek isterdiler, onu tanımazlar mı. Ferisiler ve din bilginleri her daim İsa’ya tuzak kururdular, Onu nasıl suçlasınlar ve yok etsinler, eğer başkasını tutuk­laydılar. Yahudiler demezdiler mi bu aynı kişi değil.

- Haçın dibinde duran kişi­ler, oradaki kişinin İsa ol­duğunu çok kesin olarak anla­dılar. Bir ana kendi evladını tanımaz mı (çünkü Meryem orada dururdu - Yuh. 19:25)?

- Yanlışlıkla tutalan bir kişi o durumda bağırıp çığır­mayacak mı, “Ben değilim!” di­ye? Fakat İsa ölürken öyle bir şey bağırmadı.

- Ama belki de Allah herkesi şaşırttı, başkasının görün­üşünü öyle değiştirdi ki, İsa’ya benzesin ve öy­lelikle sevgili peygamberini kurtarsın - Öyle bir düşün­ce kesin­likle kabul edilemez. Allah hakikattır, Onda hiç bir sahte­karlık ve hilecilik yok­tur. “Onda hiç bir değişme ya da dön­eklik gölgesi yok.” (Yakup 1:17) Allah için yalan söylemek müm­kün değildir (İbr. 6:18). Allah izin verseydi, başka bir kişi İsa’nın yerine haçta öl­sün, ve gördüğümüz gibi, üçün­cü gün mezardan çıksın - o vakıt hem ken­di halkını, hem de bütün dün­yayı aldattırmış olurdu, sebep olurdu ki, bir yalana inan­sınlar. Ve böyle­likle kimse­nin fır­satı olmaya­caktı, Al­laha ger­ektiği gibi tapsınlar. Öyle bir düşün­ce bizden ırak olsun!

Zaten bu teorinin asıl sebebi başkadır: Çünkü haçın haberi perişan olacak kişiler için akılsızlıktır. Ama bizim gibi kurtulanlar için Allahın kuv­vetidir” (1.Kor 1:18). İsa Mesihi haçta ölürken gördüğümüz zaman, gururumuz kırılıyor. Artık bir şey kalmıyor, neyle kendimizi Allahın önünde doru gösterelim. İnsanın için­de bulunan benlik düşüncesi, insanın günahlı tabiyeti, öyle bir şey kabul etmek istemiyor. Onu kabul edeceğimize, daha evel İsa’nın zaten ölmediği teorisini uyduruyoruz.

3) Kadınlar yanlış mezara gittiler

Bunu söyleyenler, gene İn­cilde yazılı olanların hep­sine bakmıyorlar. Kadınlar yan­lış mezara gitmiş olsalar­dı bile, bu teori, İsa’nın görün­mesini açıklamıyor. Ve birkaç hafta sonra İsa’nın öğrenci­leri Onun dirildiğine ilan edince, neden Yahudi güdü­cüler Onun asıl mezarını göstermediler? Oyle yapsa­lardı, bugün hiç bir Mesih imanlısı kalmayacaktı. Ama gösteremediler, çünkü Onun mezarı boştu.

4) Öğrencileri İsa’nın be­denini çaldılar

Bu teori, İsa’nın öğrenci­lerinin durumunu unutuyor - onlar korku ve utanç içinde saklanan kişiler idi. Zaten mezara yaklaşmak bile mümkün değildi: oradaki koruyucu as­kerler buna izin vermeyecek­lerdi. Ama onların uyuduğunu düşünelim (ki, bunun cezası ölümdü!): o vakıt, iki tonluk taşı yerinden kaldırırken (hem de 10 m uzaklara fırlat­ırken), askerler gürültüden uyanmayacaklardı mı? Ve İsa’­nın cesedini çalırken, o ka­dar vakıt mı kaldı, onun men­dilini nazikçe kıvırlasınlar?

- Zaten öğrenciler o kadar korku içinde idiler ki, Romalı bir devlet mührünü bozmak, onların aklının ucundan geç­mezdi. Neden hayatlarını boşu boşuna korkunçlua soksunlar? Ne kazanacaklardı?

- Eğer öğrenciler cesedi çalmış olsalardı, onları ce­zalandırmak için aramacay­dılar mı. Neden aranmadılar, neden İsa’nın bedeni nerededir diye sorguya çekilmediler?

5) Hepsi İsa’nın düzenle­diği bir oyun idi

Birkaç yıl önce çıkan ‘Fı­sıh hilesi’ adlı kitaptan sonra, bu teori son yıllarda iman etmeyenlerin arasında moda oldu. İsa sıradan bir adam iken, Eski Ahit’i okumuş ve oradaki peygamberliklerini yerine getirmeye karar vermiş. Sonra Arimatealı Yusuf’la anlaşıp bir plan kurmuş: haçta iken onu bayıltıran bir ilaç içmiş, herkes Onun öldüğünü sansın diye. Sonra Yusuf onu kendi mezarına koyup, üçüncü gün dirildiğini ilan edecekti. Ama bir askerin İsa’nın bö­rüne mızrak atması o planı bozmuş. Son çare olarak, Yusuf genç bir adam tutmuş, kendini hem melek, hem de İsa olarak öğrencilere göstersin. Böy­lelikle onun dirildiği masalı başlamış.

Gene görüyoruz, kişiler is­tedikleri ayetlere bakıp, iş­ine yaramayan ayetleri unutu­yorlar.

- İsa’nın mezarına mühür koyulduktan sonra, sade Romalı dev­­let adamlarının izini var­dı, onu açsınlar. Sahibi olan Yusuf bile artık oraya giremez oldu.

- Gizlilikle ya da zorla da oraya giremeyecekti. Mezarın ön­ündeki askerler buna izim ver­meyeceklerdi.

- Bununla yetmezmiş gibi, bu teoriye göre İsa gelmiş geç­miş en büyük sahtekar ola­caktı. Bunu söyleyen hemen hemen hiç kimse yok - herkes İsa’nın iyi bir adam olduğunu söylüyor

- Ve bu teorinin en zayıf tarafı: İsa sadece bir sah­tekar olsaydı, hangi kuvetle mucize yaptı?

- Ve son olarak: İsa’nın öğren­cileri, Onun dirilişinden sonra Onu yakından gördüler, ellediler. O sahtekar ‘genç adam’ üç buçuk sene İsa ile geceyi gündüzü geçirenleri aldatırabilir miydi? Bu, belki de, İsa’nın dirilişinden daha da büyük bir mucize ola­caktı.

6) Toplu halde halusinasyon (hayal)

Bunu düşününler diyorlar ki, “İsa dirilmedi, ama öğren­cileri Onu o kadar sevdikleri için Onun öldüğünü kabul ede­mediler. Ve en sonunda görmek istediklerini gördüler.” - Bir hayalın gözle görülen biçimde meydana gelmesi için, bazı şartlar uygun olmalı: mesela, sadece sinirli ve içine kap­anık kişiler hayal görüyorlar. Ama İsa’yı dirildikten sonra gören kişiler, türlü çeşit karakterlere sahiptiler. Hayal­lerin görülmesi için, gören kişi bir parça görmek istediği şeyi bekliyor, ama İsa’nın talebeleri Onun dirileceğini kesinlikle beklemezdiler (me­sela: Mejdelli Meryem mezara giderken, İsa’yı yalamak için kokulu ot kök getirdi). Ve öbür teorilerde olduğu gibi, bu teori de İncildeki gerçekleri açık­layamaz: mezarın önündeki taşı kim kaldırdı? Askerler neden kaçtı? Neden İsa’nın düşmanları Onun bedenini gösteremediler?

7) İsa’nın dirilişi, sonra­dan uydurulan bir hikayedir

Bunu söyleyenlere göre İsa’nın dirilişi ‘ruhsal’ bir diriliş idi. Onun bedeni her­hangi bilinmeyen bir mezarda çürümüş ve sonradan Onun öğrencileri Onun dirildiğini uydurmuşlar. Eger İsa’nın öl­ümü ile İncilin yazılmasının arasında uzun bir zaman geç­seydi (mesela: 100, 200 sene), bu teorinin belki bir açıklama payı olacaktı. Ama tam tersi: görüyoruz, İsa’nın ölümü ve dirilişinden 30 sene sonra Pavlus 1.Kor 15:6'da söylüyor ki, yakın 500 kişi İsa’yı gör­müşler ve o tarihte hyalya hayatta idiler.

Ayrıca, ‘ruhsal’ bir diriliş, Yahudilerin anlayışına göre, zaten diriliş sayılmazdı. Hayır, İsa’nın öğrencilerine kuvvet veren, onların yaşam­larını değiştiren, bütün dün­yayı altüst etmelerine sebep olan, uydurulmuş bir hikaye olamaz. Petrus bunu kendisi söylüyor: Size Rabbimiz İsa Mesihin kuvvetini ve gelişini bildirmiştik. O vakıt kurnaz­ca uydurulmuş masalların peşine taklaşmadık. Hayır, biz Onun büyüklüğünün göz şahitleri olduk.” (2.Pet. 1:16).

Mesih’in öğrencileri akıl­sız ya da fanatik kişiler değil­di. Hepsi İsa Mesih’in diril­diğini söylediler ve o öretiş uruna canlarını feda ettiler. Kimse bu kadar büyük riske girmez, eger gerçekten o haberin doru olduğundan emin değilse. Apostol Pavlus, İsa’nın diril­işi ne kadar önemlidir diye ciddi sözlerle önümüze getiriyor (1.Kor 15:14-19:

Ve Mesih dirilmemişse, biz­im haberimiz boştur, sizin imanınız da boştur. Hem de Allahın kendisi için yalancı şahitler düşüyoruz. ... Ve siz hyalya günahlarınız içindesiniz. O vakıt Mesihte uykuya dalmış olanlar maf olmuşlar. Eger sade bu hayat için Mesihe umud­umuz olsa, bütün insanlardan daha ziyanız.”

Fakat sonra büyük bir kesin­likle diyor ki: “Ama Mesih sahiden de ölülerden diril­miştir” (1.Kor 15:20)