İsa kimdir? Allah mıdır?

İncili okuduğumuzda fark ediyoruz ki, İsa Mesih’e bir­birlerine ters düşen adlar veriliyor: O, hem çoban (Yuh. 10:11), hem de kuzudur (Yuhanna 1:29). Hem kurbanları sunan Başgörevli (İbraniler 7:26), hem de kurbanın kendisidir (İbraniler 10:10). Hem herkesin efendisi (Romalılar 14:9), hem de herkesin hizmetçisidir (Ro­malılar 15:8). Kendisi için diyor ki, “Alfa ve Omega, bir­inci ve sonuncu, baş ve son ben’im.” Evet, İsa Mesih insana göre ters olan taraflarını kendisinde birleştiriyor.

Bunun en başlıca örneği de, onun hem bir insan tarafı, hem de bir Tanrı tarafı olması­dır. İsa’ya hem ‘İnsanolu’, hem de ‘Allahın Oğlu’ denilir. Bu tema­yı araştırırken, İsa’nın çift kişiliğini hiç unutmamalıyız.

‘Allahın Oğlu’ sözü ne de­mektir?

İsa’ya nasıl Allahın Oğlu den­ilebilir? Birçok kişi bu sözü yanlış anlıyorlar. Sanki Al­lahın Oğlu olmasıyla, başka, ikinci bir Tanrı meydana gelmiş oluyor. Ya da, ‘Allahın karısı var mı ki, ondan bir çocuğu olsun?’ diye sorarlar. Elbette İncildeki anlam bu değildir.

Hiç unutulmasın ki, İsa Yahu­dilerin arasında yaşadı, ken­disi de Yahudi idi. Ve onların en başlıca inancı, Tanrı­nın tek olmasıdır. Her Yahudi günde üç defa ‘Allah birdir’ sözünü yüksek sesle tekrar­lardı (onların kelime-i-şeha­deti şöyle idi: ‘Şema İsrail, Adonay elohenu, Adonay ehad”; türkçesi: “Dinle, ey İsrail! RAB senin Tanrındır ve RAB birdir”). İsa Mesih’in kendisi bile Allahın bir olduğunu tek­rar­ladı (Markos 12:29; Yuhanna 5:44). Onun apostolları da aynı hakikata önem verdiler (1.Kor. 8:4; Efes 4:6; 1.Tim 2:5; Yakup 2:19).

Aynı zamanda görüyoruz, nasıl kişiler İsa’ya Tanrı de­diler, O da onlara bunu yapmayı yasak etmedi (Yuh. 20:28). Kendisi için ‘Allahın Oğlu’ sözünü kullandı, ve gökteki Tanrıya ‘Baba’ dedi. İsa Mesih bilirdi ki, Yahudilerin çoğu bunu kabul etmeye hazır değildi. ‘Ben Al­lahın Oluyum’ dediği için on­lardan baskı görürdü, hatta bu sebep için ölüm cezasını verdiler (Yuhanna 5:18; Matta 26:63-66). Bir sefer, İsa Mesih şöyle konuştu: “Size çok doru bir şey söyleyeyim: İbrahim domadan önce ben Var Olan’ım.” O ‘var Olan’ sözü Eski Ahit’te geçen Allahın asıl adı olan ‘Yahve’ sözünün türk­çesidir. İsa açık bir biçimde, “İbrahim’e ve Musa’ya ve Davud’a konuşan Tanrı benim” diyor. Yahudiler de onu anlayıp, bu lafın üzerine İsa’ya atmak için taşlar kaldırdılar. (Yuhanna 8:58). Demek, sebep yokken öyle bir öretiş çıkarmak, ne İsa’­nın, ne de apostolların işine yaramayacaktı. İnsan her zaman kendisine yarar getiren şeyleri uyduruyor, zarar getiren şeyleri değil.

Putperest halkların arasın­da, Tanrının oğulları, ya da kız­ları olduğu düşüncesi çok yaygındı. Mesela Herkules: onun, Greklerin en büyük tanrısı olan Zevs’in oğlu olduğunu san­ırdılar. Allahı bir insana benzetirmek için, onun da bir aile sahibi olması gerektiğini düşündüler. Yahudiler öyle düşüncelerden çok uzak idi­ler. Gerçek Tanrı kendini on­lara açıkladı. Anladılar ki, Allah putlardan çok farklı. İsa Mesih de kendisine ‘Allah­ın Oğlu’yum derken, o putperest­lerin anlamından çok uzaktır. Putperestler inanırdılar ki, tanrılar birbirleri ile, ya da insanlarla ilişkide bulunup evlatları meydana getirdiler. İncilin ‘Allahın Oğlu’ sözü elbette öyle iyrenç düşün­celerden çok uzaktır.

‘Allahın Oğlu’ denildiği zaman başka halkların, başka kitap­ların ne dediklerine değil, sade İncilin içinde bulunan öretişe kulak vermeliyiz.

1) İsa’nın başka önemli bir adı ‘Allahın Sözü’dür. ‘Allah­ın Sözü’ ile ‘Allahın Oğlu’ aynı anlamda kullanılıyor (1.Yuh. 1:1-3). ‘Söz’ aslında, ruhsal, yani materyal olmayan bir şeydir. Aynı onun gibi, İsa Mesih de bu dünyaya gelmezden önce bile var idi: “En başta Söz vardı, Söz Allah ile birlikte idi ve o Söz Allah idi. Evet, en başta O, Allah ile birlikte idi.” (Yuhanna 1:1-2). Sonra okuyoruz: “Ve Söz beden oldu, aramızda oturdu. Biz de Onun şanlılığını gördük.” (Yuhanna 1:14).

2) İsa Mesih’in yeryüzüne gelmesi de şöyle oldu: Allah, kendi Sözü için bir beden hazırladı: “Onun için Mesih dünyaya gelirken şöyle diyor: ‘Kurbanları ve adakları iste­medin. Ama sen benim için bir beden hazırladın.’ (İbr. 10:5). Allahın hazırladığı beden de, Meryem adında bir delikanlı kızdan meydana geldi. Allah uygun gördü ki, kendi sözünü, değil bir kitap biçiminde, ama bir insan biçiminde yeryüz­üne göndersin. Meryem bile şaştı, bu iş nasıl olacak diye. O vakıt ona gelen melek bildirdi ki, “Kutsal Ruh senin üzerine gelecek. “En yüksek Olan’ın kuvveti, senin üzerine gölge salacak. İşte, tam onun için doğacak evladına ‘Kutsal’ diyecekler, ‘Allahın Oğlu’ diyecekler.” (Luka 1:35). Yani, İsa’nın Tanrı olması, Allahın Ruh’unun Onda bulunmasına dayanıyor.

3) Kimisi sorabilir ki, “Allah nasıl acıkabilir, yorulabil­ir, hem de ölebilir?” - Tanrı olan, elbette İsa’nın bedeni değildi, ama Onda bulunan Al­lahın Ruhu idi. İsa’nın bedeni 100% insan bedeni idi: onun için okuyoruz, nasıl İsa Mesih susadı, yemek yedi, yoruldu, acı hissetti v.s.. Ama Ondaki Ruh, Tanrının kendisi idi, çünkü Tanrı ruhtur (Yuhanna 4:24). İsa’nın bedeni sınırlı idi; aynı zamanda iki yerde olamazdı. Ama Ondaki ruh sı­nırsız idi. O Ruh’un kuvvetiyle İsa bunca mucizeler yaptı ve en sonunda kendi kendini ölülerden diriltirdi (Yuh. 10:18).

Nereden emin olabiliriz ki, İsa Allahın Oğludur?

1) Yukarıda gördüğümüz gibi, İsa’nın kendisi, Allahın Oğlu olduğunu söyledi. Bu öretiş, İncil’in en önemli parça­larından biridir. Bazıların düşündüğü gibi, papazlar onu sonradan uydurup İncil’in içine yazmadılar. İsa Mesih kendisi bunu söyledi. Sadece ‘Ben Allahın peygamberiyim’ deseydi, ve ‘Allahın Oluyum’ demeseydi, ona ölüm cezası verilmeyecekti.

Ve o kadar büyük bir söz kullanan kişi, ya delidir, ya sahtekardır, ya da gerçekten Allahın oludur. İsa’nın deli olduğunu söyleyen pek kimse yoktur. Tam tersi, Onun sözleri bugüne kadar milyonlarca kişiye umut ve sonsuz yaşam veriyorlar. İsa’nın sahtekar olduğunu söyleyen kişiler olmuştur. Ama öyle olsaydı, İsa pek beceriksiz bir sahte­kar olurdu, çünkü fırsatı var­ken, kendi canını kurtarmadı.

Bütün düşünceleri taraf­sız bir zihinle tartan kişi, anlayacak ki, İsa’nın kendisi ‘Ben Allahın Oluyum’ derken hakikatı konuştu, ve akla uygun başka bir açıklama yoktur.

2) İsa’nın zamanında yaşayan­lara kesin bir ispat verildi, İsa Allahın Oludur diye: iki defa Allah gökten sesli ola­rak konuştu, ve İsa’yı göster­erek dedi: “Bu benim sevgili Olumdur!” (Matt 3:17 ve 17:5)

3) İsa’nın yaptığı mucizeler, gösteriyorlar Allahın Oğlu’­dur. İsrail halkından kimi eski peygamberler, İsa’dan önceki zamanlarda mucize yapmış­lardı, ama İsa’nın mucizeleri çok farklı: Allah Musa’ya bir denek vermişti, onunla mucize yapsın. Böylelikle herkes aç­ıkça gördü ki, bu mucizeleri yaptıran kuvvet Allahtan geli­yor, Musa’nın içinden değil. İlyas ve Elişa, dua ederek, yalvararak ölü kişileri dirl­tirdiler. Ama İsa Mesih, bütün mucizeleri sadece kendi kuvvetli sözüyle gerçekleş­tirdi. O kendi sözüyle fırtı­nayı ve denizi susturuyor (Mat 8:26-27) ve ölüleri diriltir­iyor (Markos 5:41).

Aslında sade Allahta var kuvvet, mucize yapsın. O gücü kimi kişilere zaman zaman verirdi - ama sonradan o gücü gene onlardan alırdı. Fakat İsa’da görüyoruz, o güç Onun içinde her an bulunurdu. Ve Allah nasıl eskiden peygamber­lere o güç verdiyse, İsa Mesih de aynı onun gibi mucize yapma gücünü kendi örencilerine emanet etti (Matta 10:1,8), onlar da o mucizeleri İSA’nın ad­ıyla gerçekleştirdiler (Apo 3:6 * 4:10). Kimse Musa’nın ya da İlyas’ın adıyla mucize yapma­dı. İsa böylelikle o gücün asıl sahibi olduğunu ispatladı

4) İsa Mesih yeryüzünde iken, sadece Allahın yapabildiği işleri yaptı: insanların günah­larını af etti. Sana karşı bir kötülük yapıldığı zaman, sen suçlu kişiyi af edebilirsin, ama senin komşun onu yapamaz. Bütün insanlar Allaha karşı günah işliyorlar, insanlara karşı değil. İsa Mesih de her­kesin önünde kişilerin gü­nahlarını af etti, ve bunun doru olduğunu mucize ile ispatladı (Markos 2:7-12). Onunla göster­iyor ki, aslında kime karşı günah işlenilirse, İsa Odur (yani Allahın kendisi).

5) En büyük güvencemiz İsanın dirilişinden geliyor. Öldükten sonra, Onu kayalı bir mezarın içine koydular, ama üçüncü günde oradan diril­mişti (bunun için sonraki yazıyı okuyun). İsa dedi ki, “Yol ve hakikat ve yaşam benim” (Yuh 14:6). Hepimiz yaşamımızı baş­ka kişilerden aldık, ve onun devam etmesi için başka ma­teryallere muhtacız (yemek, su, hava). Hiç bir şeye muhtaç olmayan, yaşamın kendisi olan sade Allahtır. İsa diyor, “O yaşam benim”, ve onu ispatlamak için ölülerden diriliyor. Bu kuvvet kendisinde bulunurdu: “Kimse canımı benden alamaz. Ben onu kendimden veririm. Benim var hakkım onu vereyim ve var hakkım onu geri alayım.” (Yuh 10:18). Böyle yapmakla artık herkes anlayabilir, İsa Allahın Oludur diye (Rom. 1:4).

Bazı sorulara cevap:

1) ‘Allahın Oğlu’ demek, Allaha eş koşmak değil mi?

Eger ‘Allahın Oğlu’ sözü asıl Tanrıdan başka bir varlık için kullanılmış olsaydı, o vakıt gerçekten Allaha eş koşmak anlamına gelirdi. Ama İsa her vakıt ‘Ben Baba ile birim’ demişti. Yani, Tanrının başka bir haliyim, demiş oluyor. Kişilerin bu konuyu anlamakta zorluk çekmeleri, tek bir sebe­be dayanıyor: Allahı bir materya gibi düşünüyorlar. İsa’nın saçlarına, sakalına bakıp, “Siz Allaha şekil veriyorsunuz! Asıl Allah görünmez!” diyorlar.

İncilin şahitliğine göre elbette, Allah İsa’nın görünen tarafı değildi. “Hiç kimse, hiç bir zaman Allahı görmemiştir - ama Tek Doğan, kendisi Allah Olan, evet Babanın barında Olan, işte O Allahı açıkladı.” (Yuh. 1:18) ve gene &ldquoO, görünmez Allahın görüntüsüdür” (Kol 1:15). Yukarıda gördük ki, yaşamın asıl sahibi Allahtır ve İsa bu konuda dedi: “Yaşamı veren ruhtur, bedenin bunda faydası yok. Size söylediğim sözler - onlar ruhtur, onlar yaşamdır (Yuhanna 6:63).” İsa kendisi herkesin dikkatini kendi sözlerine ve işlerine çekti. Onun söylediği sözleri ve yaptığı işleri Allahı gös­ter­iyorlar. Onlarda Allah yer­yüzüne inip kendini insanlara açıkladı. İsa’nın sözlerine ve işlerine bakıp Allahın asıl tabiyetini görmüş oluyoruz: Allah ruhtur (Yuh 4:24), Allah aydınlıktır (1.Yuh 1:1:5) ve Allah sevgidir (1.Yuh 4:8,16).

2) İsa Allah ise ve yere indiy­se, o zaman gök boş mu kaldı?

Böyle soranlar anlamıyor­lar ki, Allah ruhtur. Ruh her yerde aynı zamanda var oluyor. Allahın Oğlu’nun gökten gelme­sini bedence bir şey imiş gibi düşünüyorlar, bir kişi­nin ikinci kattan birinci kata inmesi gibi. Öyle olsay­dı, elbette gökler boş kala­caktı. Ama yeni yapılmış bir evi düşün. Önce onda elek­trik yok. Fakat ustalar insta­lasyonu bitirdikten sonra, o ev elektrik santrala balanıyor ve artık içinde elektrik var. Ama o evin içinde elektrik var diye, demek değil ki, artık ondan başka her yerde elektrik bitti. İsa Mesih’in yeryüzüne gelme­si de aynı öyle: gökleri boş brakmadı.

3) İsa Allah ise, o zaman kime dua etti?

a) Dua etmek Yahudilerin gün­lük hayatlarının vazgeçilmez bir parçası idi. İsa da bütün o adetleri ve alışkanlılarını sürdürdü. Mesela: yemekten önce dua etti (Yuh 6:10, Luka 24:30), sabah ve akşam duasını yaptı (Luka 11:1), hatta haçta ö­lürken söylediği sözler, her Yahudinin söylediği dualarıydı (Luka 23:46). İsa dua etmeseydi, halk onun sözlerine dikkat etmeyecekti.

b) Birçok kişi için dua etmek, sadece Allahtan bir şey dile­mek anlamına geliyor. İhtiyac­ımız varken, Allaha dönü­yoruz. Aldıktan sonra belki teşekkür ediyoruz. Ama İsa Mesih için duanın önemi bam­başka idi. O, ihtiyaç olduğu için değil, ama gökteki Babasıyla vakıt geçirmek istediği için dua ederdi. Sanki Babasına özlem duyardı. İsa için dua, sadece dilek tutmak değildi, gökteki babasıyla canlı bir bera­berlik, bir muhabbet idi. İsa’­dan 1000 sene önce bile Davut, İsa hakkında şu peygam­berlikte bulundu: “Ben Rabbi her daim karşımda gördüm. Çünkü O, benim sa tarafımdadır. Öyle ki, ben sarsılmayayım.” (Apo 2:25). İsa ile Babasının beraberliği ve balantısı, bizim hayatımızda olduğu gibi, kopmadı. Biz kimi kere dua edip Allaha balanmaya çalışıyoruz, ondan sonra gene kendi dünyamıza çekiliyoruz. Fakat İsa, her an Babasıyla fikir alışveriş­inde bulunurdu. Dua etmek için yalnızlıa çekildiği zaman , İsa bunu herkese göstermek istedi.

c) İsa’nın yeryüzüne gelmesinin bir sebebi, insanlar ile Allahın arasına bir bağlantı kurmak idi. Allahın asıl tabi­yetini insanlara tanıtmak, ve aynı zamanda insanları Al­lahın önünde bağışlattırmak istedi. Bu aracılık görevini yapabilmesi için, insanların halinden derin olarak anla­ması gerekirdi. Allahın Oğlu, insan tabiyetini bütün zayıf­lığıyla üstlendi. Onun için günaha karşı, içinde bulunan Tanrı kuvvetini kullanmak müm­kün değildi. Günahı bir insan olarak yenmesi lazımdı. O konu-da Babasına dua etti. Bizim gibi günahlı insanlara yardım ede­bilmek için, günahın kuv­vetini hissedip ona karşı dur­ması lazımdı. İsa, dua ederken, za­yıf insanların yerini alı­yor, kendini onlarla bir kılı­yor. Madem o dayandı, biz de dayana­biliriz. Artık bizim zayıflığı­mızı anlayan bir Tanrı­mız var: “Bizim başgörevlimiz değil öyle birisi, hani bizim zayıf­lıklarımızı anlamasın, ya da aynısını hisetmesin. Ha­yır, O her meselede aynı bizim gibi denendi - yalnız, hiç günah işle­medi. (İbraniler 4:15)”.

d) “O aslında bir Oğul idi, ve gene de çektiği çekilerle sesle­meyi örendi.” (İbraniler 5:8). Yeryüzüne gelirken, Allah tabiyetinden vazgeçmiyor, ama kimi taraflarını onu ‘ört­meye’ karar veriyor. Bedensel işler için (mucizeler) kendi gücünü kullandı. Ama günaha karşı durabilmek için o gü­cünü kullanmaması gerekirdi. Var olan gücünü kullanmadan Şeytanı yenmek lazımdı (de­nenmesi Mat 4). Lekesiz bir kurban olabilmek için, günaha karşı dayanıp zayıflık içinde hayatını teslim etmesi gerek­irdi. Zengin bir adamın çocuğu­nu düşünelim: onun aslında ihtiyacı yoktur para için iş­lesin. Ama fabrikasındaki işçilerin sevgisini kazanmak isterse, aşağı inecek, kendini onlarla bir kılacak, ve baba­sının parasını hiç kullanmadan kendi elleriyle işleyecek. İsa’nın dua etmesi ondan kay­naklanıyor: onun insan tabiyeti yardıma muhtaç idi.

d) İsa Mesih bütün bu deneme­lere dayandı. Onun için hem kurban oldu, hem de anlayışlı bir başgörevlimiz oldu. Tek şefaatçı (aracı) Odur (İbr 7:25). O, birisi için dua etti mi, o iş olacak. Yeryüzünde iken de, o şanlı şefaatçılık gör­evini kimi kere pratik olarak gösterdi. (Luka 22:31-32)

e) O vakıt, Allah kendi ken­di­ne mi konuştu? - O bizi fazla şaşırtmasın. Eski Ahit’te bile ve başka din kitaplarında görüyoruz, nasıl Allah kendi kendine konuşyor. Mesela İn­sanı yaratırken diyor: “Biz insan yapalım...” (sanki birkaç kişi imiş gibi).

4) İncilin kendisinde yaz­mıyor mu ki, Allah İsa’dan büyüktür?

İncili okurken dikkat etme­dik mi, şöyle bir yanlışlık yapabiliriz: sade birkaç ayet­e bakıp kesin bir fikire varmak. Fakat asıl doru olan öretişe varmak için İncilin bütünü­nü gözden geçirmek lazım. Günlük yaşam­dan bir örnek verelim: birisi derse ‘Türkiye Asyadadır’ ona hak verecez. Başka birisi gelip ‘Türkiye Avrupadadır’ derse, ona karşı geleceğiz, öbür fi­kiri doru gördük diye. Fakat azıcık geografya­dan anlayan kişi bil­ecek ki, her ikisi de dorudur. İncile baktığımızda, İsa’nın Allahla bir olduğunu gösteren ayetleri gördük (mesela, Yuh 10:30 ve 17:22'de onu açıkça söylüyor). Öte yandan ‘Baba benden büyük­tür’ (Yuh 14:28) ve ‘Oğul kendi­sinden hiç bir iş yapamaz, eger Babasını o işi yaparken gör­mezse’ (Yuh 5:19,30) gibi ayet­lere de rastlıyoruz. Kimi ayet­lerde İsa’nın kendi kendini diriltireceğini gör­üyoruz (Yuh 10:18), kimi ayet­lerde gene, Onun babası Onu diriltire­ceğini okuyoruz (Ap. İşl. 3:15). Gene başka ayetler­den, Kutsal Ruh’un Onu diril­tirdiğini (Rom 1:4) anlıyoruz. Şimdi, bazı ayetlere bakıp, öbürlerini görmemezlikten gelmek olmaz.

- İsa Mesih hangi anlamda babası olan Tanrıdan ‘küçük­tür’?

Yukarıda gördüğümüz gibi, İsa Mesih, Tanrının kendisi olduğunu söyledi. Öte yandan, yeryüzünde yaşarken, her daim ‘Baba’sından söz ederdi. Ama Onu ayrı bir kişi olarak değil de, TEK BİR VARLIK gibi an­latır­ırdı. Ve kendisinden sonra yeryüzüne gelecek olan ‘Kut­sal Ruh’ için konuştu. İsa, onunla da bir olduğunu söyledi (Yuh 6:63; 2.Kor 3:17-18). Demek BABA - İSA - Kutsal RUH, bunlar üçü özde birdir ama farklı görevleri vardır. Bu öretişe üçlübirlik (eski söz: ‘teslis’) denilir. Bu ‘üçlük’ demek değil­dir, ama ‘üçü nasıl birdir’ diye açıklamaya çalışıyor. Hiç bir Mesih imanlısı, üç tanrı­nın var olduğuna inanmaz; Tanrı elbette sade tektir. Ama bu birlik, Tanrının kişiliği ve özellikleri nedir, nasıldır - işte, üçlübirlik inancı onu açıklamaya çalışıyor.

İncilde şöyle bir ayet var: “Sen inanıyorsun, Allah birdir. İyi yapıyorsun; kötü ruhlar da iman ediyorlar, ama titremekle!” (Yakup 2:19). Evet, sade ‘Allah birdir, tekdir’ demek hiç bir şey değildir. Yahudiler bunu 4000 sene önce bile bütün dünyaya bildirir­diler. Ama bu bir olan Tanrı, insanlara kendini nasıl tanıt­ıyor, onu anlamaya çalışıyoruz. Henüz hiç bir şey yaratılma­mışken, Allah “İnsanı yarat­alım” dedi (Yar 1:26). O vakıt kime konuşarak, ‘yaratALIM’ dedi, neden yaratAYIM demedi. Tanrının birden fazla kişiliği olamasaydı, neden ‘BİZ’ şek­linde konuşuyor? O bizi şaş­ırtmayacak mı, bizde yanlış fikir yaratmayacak mı?

Allahın Oğlu, Allahın sözü olarak dünyanın kuruluşundan önce bile var idi (Yuh 8:58). Ayrıca, Onun ruhu da sonsuz­dur, her daim onunla birdir. Bunlar üç ayrı tanrı değil, bir tanrının üç parçası da değil, bunlar tek bir tanrının üç boyutudur (izmerenie). Nasıl yeryüzünde herhangi bir mater­yanın yüksekliği, uzunluğu ve kal­ınlığı var (= üç boyut), aynı onun gibi Tanrıda da üç boyut görüyoruz: Baba, Oğul ve Ruh. Bunlar sonsuzlukta tamamen birlik ve sevgi içinde devam ederdi.

Ama zaman dolunca (Gal 4:4), Allahın Sözü (ya da Allah­ın Oğlu) karar verdi, yeryüzüne inip beden alarak insanların arasında yaşasın. Bu karar, zorla olmadı, gönüllü bir alçalma idi. “Onun için Mesih dünyaya gelirken şöyle diyor: “Kurbanları ve adakları iste­medin. Ama sen benim için bir beden hazırladın. Yakılan adaklar ve günah için kesilen kurbanlardan hoşlanmadın. O vakıt dedim ki, (ve Kitap’ta benden için yazıyor) ‘Ey Allah­ım, işte geldim, senin istediği­ni yerine getireyim!’” (İbrani­ler 10:5-7). Ve buna benzer olarak Fil 2:6-7 diyor ki: “O, Allah özüne sahipti, ama gene de düşünmedi, Allahla aynı olmak en büyük şeydir diye. Ama kendini döktü, demek köle özünü aldı ve Onun benzeyişi insanların benze­yişi oldu.” İsa Mesih’in yer­yüzünde iken dua etmesi, Baba­sından yardım etmesi ve Baba­sını daha büyük olarak gös­termesi bundan ileri geliyor. Yeryüzünde yaşarken, O kendini Babasından aşağı kıldı, ona itaat etti, kendisinde var olan güçlerini kullanmadan günahı yenmeye karar verdi.

Aynı şekilde Kutsal Ruh da kendini gönüllü olarak aşağı kıldı, kendini İsa Mesih’e bağlı kıldı. İsa dedi ki, “O beni şanlayacak. Çünkü benim ne­yim varsa, O ondan alıp size bildirecek.” (Yuh 16:14). Böy­lelikle İncilde Tanrının kişiliğini gösteren çok önem­li bir prensip görüyoruz: Allah kendi büyüklüğünü kıs­kanç bir diktator gibi kollayan bir varlık değildir. Hayır, İncilde gösterilen Tanrı o kadar büyük ki, kendinden emin olup, kendini aşağı kılabilir, gönüllü olarak hizmet ede­bilir. İsa’nın kendi sözleri ile: “İnsanolu gelmedi, Ona hizmet etsinler diye. Hayır, O geldi, kendisi hizmet etsin ve birçok kişi için canını ver­sin bir kurtulma fiyatı gibi.” (Matta 20:28)

Evet, gördük ki, İncil’e göre, İsa hem 100% insan, hem de 100% Tanrıdır. Onun iki tabiyeti yanyana bulunuyor. Yer­yüzündeki görevini bitir­dikten sonra, geldiği yerine tekrar döndü. Şimdi bütün kuvvet, kudret Onun elindedir.