İsa kimdir? Allah mıdır?
İncili okuduğumuzda fark ediyoruz ki,
İsa Mesih’e birbirlerine ters düşen adlar veriliyor:
O, hem çoban (Yuh. 10:11), hem de kuzudur (Yuhanna 1:29). Hem
kurbanları sunan Başgörevli (İbraniler 7:26), hem de kurbanın
kendisidir (İbraniler 10:10). Hem herkesin efendisi (Romalılar 14:9),
hem de herkesin hizmetçisidir (Romalılar 15:8). Kendisi
için diyor ki, “Alfa ve Omega, birinci ve sonuncu,
baş ve son ben’im.” Evet, İsa Mesih insana göre ters
olan taraflarını kendisinde birleştiriyor.
Bunun
en başlıca örneği de, onun hem bir insan tarafı, hem de bir
Tanrı tarafı olmasıdır. İsa’ya hem ‘İnsanolu’,
hem de ‘Allahın Oğlu’ denilir. Bu temayı
araştırırken, İsa’nın çift kişiliğini hiç
unutmamalıyız.
İsa’ya
nasıl
Allahın
Oğlu
denilebilir?
Birçok
kişi
bu
sözü
yanlış
anlıyorlar.
Sanki
Allahın
Oğlu
olmasıyla,
başka,
ikinci
bir
Tanrı
meydana
gelmiş
oluyor.
Ya
da,
‘Allahın
karısı
var
mı
ki,
ondan
bir
çocuğu
olsun?’
diye
sorarlar.
Elbette
İncildeki
anlam
bu
değildir.
Hiç
unutulmasın ki, İsa Yahudilerin arasında yaşadı, kendisi de
Yahudi idi. Ve onların en başlıca inancı, Tanrının tek
olmasıdır. Her Yahudi günde üç defa ‘Allah
birdir’ sözünü yüksek sesle tekrarlardı
(onların kelime-i-şehadeti şöyle idi: ‘Şema İsrail,
Adonay elohenu, Adonay ehad”; türkçesi: “Dinle,
ey İsrail! RAB
senin Tanrındır ve RAB birdir”). İsa Mesih’in kendisi
bile Allahın bir olduğunu tekrarladı (Markos 12:29; Yuhanna
5:44). Onun apostolları da aynı hakikata önem verdiler
(1.Kor. 8:4; Efes 4:6; 1.Tim 2:5; Yakup 2:19).
Aynı zamanda görüyoruz,
nasıl kişiler İsa’ya Tanrı dediler, O da onlara bunu
yapmayı yasak etmedi (Yuh. 20:28). Kendisi için ‘Allahın
Oğlu’ sözünü kullandı, ve gökteki Tanrıya
‘Baba’ dedi. İsa Mesih bilirdi ki, Yahudilerin çoğu
bunu kabul etmeye hazır değildi. ‘Ben Allahın Oluyum’
dediği için onlardan baskı görürdü, hatta
bu sebep için ölüm cezasını verdiler (Yuhanna 5:18;
Matta 26:63-66). Bir sefer, İsa Mesih şöyle konuştu: “Size
çok doru bir şey söyleyeyim: İbrahim domadan önce
ben Var Olan’ım.” O ‘var Olan’ sözü
Eski Ahit’te geçen Allahın asıl adı olan ‘Yahve’
sözünün türkçesidir. İsa açık
bir biçimde, “İbrahim’e ve Musa’ya ve
Davud’a konuşan Tanrı benim” diyor. Yahudiler de onu
anlayıp, bu lafın üzerine İsa’ya atmak için taşlar
kaldırdılar. (Yuhanna 8:58). Demek, sebep yokken öyle bir öretiş
çıkarmak, ne İsa’nın, ne de apostolların işine
yaramayacaktı. İnsan her zaman kendisine yarar getiren şeyleri
uyduruyor, zarar getiren şeyleri değil.
Putperest halkların arasında,
Tanrının oğulları, ya da kızları olduğu düşüncesi çok
yaygındı. Mesela Herkules: onun, Greklerin en büyük tanrısı
olan Zevs’in oğlu olduğunu sanırdılar. Allahı bir insana
benzetirmek için, onun da bir aile sahibi olması gerektiğini
düşündüler. Yahudiler öyle düşüncelerden
çok uzak idiler. Gerçek Tanrı kendini onlara
açıkladı. Anladılar ki, Allah putlardan çok farklı. İsa
Mesih de kendisine ‘Allahın Oğlu’yum derken, o
putperestlerin anlamından çok uzaktır. Putperestler
inanırdılar ki, tanrılar birbirleri ile, ya da insanlarla ilişkide
bulunup evlatları meydana getirdiler. İncilin ‘Allahın Oğlu’
sözü elbette öyle iyrenç düşüncelerden
çok uzaktır.
‘Allahın
Oğlu’ denildiği zaman başka halkların, başka kitapların ne
dediklerine değil, sade İncilin içinde bulunan öretişe
kulak vermeliyiz.
1)
İsa’nın başka önemli bir adı ‘Allahın Sözü’dür.
‘Allahın Sözü’ ile ‘Allahın Oğlu’
aynı anlamda kullanılıyor (1.Yuh. 1:1-3). ‘Söz’
aslında,
ruhsal,
yani
materyal
olmayan
bir
şeydir.
Aynı
onun
gibi,
İsa
Mesih
de
bu
dünyaya
gelmezden
önce
bile
var
idi:
“En
başta
Söz
vardı,
Söz
Allah
ile
birlikte
idi
ve
o
Söz
Allah
idi.
Evet,
en başta O, Allah ile birlikte idi.” (Yuhanna 1:1-2). Sonra
okuyoruz: “Ve Söz beden oldu, aramızda oturdu. Biz de Onun
şanlılığını gördük.” (Yuhanna 1:14).
2) İsa Mesih’in
yeryüzüne gelmesi de şöyle oldu: Allah, kendi Sözü
için bir beden hazırladı: “Onun için Mesih
dünyaya gelirken şöyle diyor: ‘Kurbanları ve adakları
istemedin. Ama sen benim için bir beden
hazırladın.’ (İbr. 10:5). Allahın hazırladığı beden de, Meryem
adında bir delikanlı kızdan meydana geldi. Allah uygun gördü
ki, kendi sözünü, değil bir kitap biçiminde,
ama bir insan biçiminde yeryüzüne göndersin.
Meryem bile şaştı, bu iş nasıl olacak diye. O vakıt ona gelen melek
bildirdi ki, “Kutsal Ruh senin üzerine gelecek. “En
yüksek Olan’ın kuvveti, senin üzerine gölge
salacak. İşte, tam onun için doğacak evladına ‘Kutsal’
diyecekler, ‘Allahın Oğlu’ diyecekler.” (Luka
1:35). Yani, İsa’nın Tanrı olması, Allahın Ruh’unun Onda
bulunmasına dayanıyor.
3)
Kimisi sorabilir ki, “Allah nasıl acıkabilir, yorulabilir,
hem de ölebilir?” - Tanrı olan, elbette İsa’nın
bedeni değildi, ama Onda bulunan Allahın Ruhu idi. İsa’nın
bedeni
100% insan
bedeni
idi:
onun
için
okuyoruz,
nasıl
İsa
Mesih
susadı,
yemek
yedi,
yoruldu,
acı
hissetti
v.s..
Ama
Ondaki
Ruh,
Tanrının
kendisi
idi,
çünkü
Tanrı
ruhtur
(Yuhanna
4:24). İsa’nın
bedeni
sınırlı
idi;
aynı
zamanda
iki
yerde
olamazdı.
Ama
Ondaki
ruh
sınırsız
idi.
O
Ruh’un
kuvvetiyle
İsa
bunca
mucizeler
yaptı
ve en
sonunda
kendi
kendini
ölülerden
diriltirdi
(Yuh.
10:18).
1)
Yukarıda gördüğümüz gibi, İsa’nın kendisi,
Allahın Oğlu olduğunu söyledi. Bu
öretiş,
İncil’in
en
önemli
parçalarından
biridir.
Bazıların
düşündüğü
gibi,
papazlar
onu
sonradan
uydurup
İncil’in
içine
yazmadılar.
İsa
Mesih kendisi bunu söyledi. Sadece ‘Ben Allahın
peygamberiyim’ deseydi, ve ‘Allahın Oluyum’
demeseydi, ona ölüm cezası verilmeyecekti.
Ve
o kadar büyük bir söz kullanan kişi, ya
delidir, ya sahtekardır, ya da gerçekten Allahın oludur.
İsa’nın deli olduğunu söyleyen pek kimse yoktur. Tam
tersi, Onun sözleri bugüne kadar milyonlarca kişiye umut ve
sonsuz yaşam veriyorlar. İsa’nın sahtekar olduğunu söyleyen
kişiler olmuştur. Ama öyle olsaydı, İsa pek beceriksiz bir
sahtekar olurdu, çünkü fırsatı varken,
kendi canını kurtarmadı.
Bütün düşünceleri
tarafsız bir zihinle tartan kişi, anlayacak ki, İsa’nın
kendisi ‘Ben Allahın Oluyum’ derken hakikatı konuştu, ve
akla uygun başka bir açıklama yoktur.
2)
İsa’nın zamanında yaşayanlara kesin bir ispat verildi, İsa
Allahın Oludur diye: iki defa Allah
gökten sesli olarak konuştu,
ve İsa’yı göstererek dedi: “Bu benim sevgili
Olumdur!” (Matt 3:17 ve 17:5)
3)
İsa’nın
yaptığı mucizeler,
gösteriyorlar Allahın Oğlu’dur. İsrail
halkından
kimi
eski
peygamberler,
İsa’dan
önceki
zamanlarda
mucize
yapmışlardı,
ama
İsa’nın
mucizeleri
çok
farklı:
Allah
Musa’ya
bir
denek
vermişti,
onunla
mucize
yapsın.
Böylelikle
herkes
açıkça
gördü
ki,
bu
mucizeleri
yaptıran
kuvvet
Allahtan
geliyor,
Musa’nın
içinden
değil.
İlyas
ve
Elişa,
dua
ederek,
yalvararak
ölü
kişileri
dirltirdiler.
Ama
İsa
Mesih,
bütün
mucizeleri
sadece
kendi
kuvvetli
sözüyle
gerçekleştirdi.
O
kendi
sözüyle
fırtınayı
ve
denizi
susturuyor
(Mat
8:26-27) ve
ölüleri
diriltiriyor
(Markos
5:41).
Aslında
sade Allahta var kuvvet, mucize yapsın. O gücü kimi
kişilere zaman zaman verirdi - ama sonradan o gücü gene
onlardan alırdı. Fakat İsa’da görüyoruz, o güç
Onun içinde her an bulunurdu. Ve Allah nasıl eskiden
peygamberlere o güç verdiyse, İsa Mesih de aynı onun
gibi mucize yapma gücünü kendi örencilerine
emanet etti (Matta 10:1,8), onlar da o mucizeleri İSA’nın
adıyla
gerçekleştirdiler (Apo 3:6 * 4:10). Kimse Musa’nın ya da
İlyas’ın adıyla mucize yapmadı. İsa böylelikle o
gücün asıl sahibi olduğunu ispatladı
4)
İsa
Mesih
yeryüzünde
iken,
sadece
Allahın
yapabildiği
işleri
yaptı:
insanların
günahlarını
af
etti.
Sana
karşı
bir
kötülük
yapıldığı
zaman,
sen
suçlu
kişiyi
af
edebilirsin,
ama
senin
komşun
onu
yapamaz.
Bütün
insanlar
Allaha
karşı
günah
işliyorlar,
insanlara
karşı
değil.
İsa
Mesih
de
herkesin
önünde
kişilerin
günahlarını
af
etti,
ve
bunun
doru
olduğunu
mucize
ile
ispatladı
(Markos
2:7-12). Onunla
gösteriyor
ki,
aslında
kime
karşı
günah
işlenilirse,
İsa
Odur
(yani
Allahın
kendisi).
5)
En
büyük
güvencemiz
İsa’nın
dirilişinden
geliyor.
Öldükten
sonra,
Onu
kayalı
bir mezarın
içine
koydular,
ama
üçüncü
günde
oradan
dirilmişti
(bunun
için
sonraki
yazıyı
okuyun).
İsa
dedi
ki,
“Yol ve
hakikat
ve
yaşam
benim”
(Yuh
14:6). Hepimiz
yaşamımızı
başka
kişilerden
aldık,
ve
onun
devam
etmesi
için
başka
materyallere
muhtacız
(yemek,
su,
hava).
Hiç
bir
şeye
muhtaç
olmayan,
yaşamın
kendisi
olan
sade
Allahtır.
İsa
diyor,
“O
yaşam
benim”,
ve
onu
ispatlamak
için
ölülerden
diriliyor.
Bu
kuvvet
kendisinde
bulunurdu:
“Kimse
canımı
benden
alamaz.
Ben
onu
kendimden
veririm.
Benim
var
hakkım
onu
vereyim
ve
var
hakkım
onu
geri
alayım.”
(Yuh
10:18). Böyle
yapmakla
artık
herkes
anlayabilir,
İsa
Allahın
Oludur
diye
(Rom.
1:4).
Eger
‘Allahın Oğlu’ sözü asıl Tanrıdan başka bir
varlık için kullanılmış olsaydı, o vakıt gerçekten
Allaha eş koşmak anlamına gelirdi. Ama İsa her vakıt ‘Ben Baba
ile birim’ demişti. Yani, Tanrının başka bir haliyim, demiş
oluyor. Kişilerin bu konuyu anlamakta zorluk çekmeleri, tek
bir sebebe dayanıyor: Allahı bir materya gibi düşünüyorlar.
İsa’nın saçlarına, sakalına bakıp, “Siz Allaha
şekil veriyorsunuz! Asıl
Allah görünmez!” diyorlar.
İncilin
şahitliğine göre elbette, Allah İsa’nın görünen
tarafı değildi. “Hiç kimse, hiç bir zaman Allahı
görmemiştir - ama Tek Doğan, kendisi Allah Olan, evet Babanın
barında Olan, işte O Allahı açıkladı.” (Yuh. 1:18) ve
gene &ldquoO,
görünmez Allahın görüntüsüdür”
(Kol 1:15). Yukarıda gördük ki, yaşamın asıl sahibi
Allahtır ve İsa bu konuda dedi: “Yaşamı veren ruhtur, bedenin
bunda faydası yok. Size söylediğim sözler - onlar ruhtur,
onlar yaşamdır (Yuhanna 6:63).” İsa kendisi herkesin dikkatini
kendi sözlerine ve işlerine çekti. Onun söylediği
sözleri ve yaptığı işleri Allahı gösteriyorlar.
Onlarda Allah yeryüzüne inip kendini insanlara
açıkladı. İsa’nın sözlerine ve işlerine bakıp
Allahın asıl tabiyetini görmüş oluyoruz: Allah ruhtur (Yuh
4:24), Allah aydınlıktır (1.Yuh 1:1:5) ve Allah sevgidir (1.Yuh
4:8,16).
Böyle
soranlar anlamıyorlar ki, Allah ruhtur. Ruh
her yerde aynı zamanda var oluyor. Allahın Oğlu’nun gökten
gelmesini bedence bir şey imiş gibi düşünüyorlar,
bir kişinin ikinci kattan birinci kata inmesi gibi. Öyle
olsaydı, elbette gökler boş kalacaktı. Ama yeni
yapılmış bir evi düşün. Önce onda elektrik yok.
Fakat ustalar instalasyonu bitirdikten sonra, o ev elektrik
santrala balanıyor ve artık içinde elektrik var. Ama o evin
içinde elektrik var diye, demek değil ki, artık ondan başka
her yerde elektrik bitti. İsa Mesih’in yeryüzüne
gelmesi de aynı öyle: gökleri boş brakmadı.
a) Dua etmek Yahudilerin günlük
hayatlarının vazgeçilmez bir parçası idi. İsa da bütün
o adetleri ve alışkanlılarını sürdürdü. Mesela:
yemekten önce dua etti (Yuh 6:10, Luka 24:30), sabah ve akşam
duasını yaptı (Luka 11:1), hatta haçta ölürken
söylediği sözler, her Yahudinin söylediği dualarıydı
(Luka 23:46). İsa dua etmeseydi, halk onun sözlerine dikkat
etmeyecekti.
b) Birçok kişi için dua etmek, sadece
Allahtan bir şey dilemek anlamına geliyor. İhtiyacımız
varken, Allaha dönüyoruz. Aldıktan sonra belki
teşekkür ediyoruz. Ama İsa Mesih için duanın önemi
bambaşka idi. O, ihtiyaç olduğu için değil, ama
gökteki Babasıyla vakıt geçirmek istediği için dua
ederdi. Sanki Babasına özlem duyardı. İsa için dua,
sadece dilek tutmak değildi, gökteki babasıyla canlı bir
beraberlik, bir muhabbet idi. İsa’dan 1000 sene önce
bile Davut, İsa hakkında şu peygamberlikte bulundu: “Ben
Rabbi her daim karşımda gördüm. Çünkü O,
benim sa tarafımdadır. Öyle ki, ben sarsılmayayım.” (Apo
2:25). İsa ile Babasının beraberliği ve balantısı, bizim hayatımızda
olduğu gibi, kopmadı. Biz kimi kere dua edip Allaha balanmaya
çalışıyoruz, ondan sonra gene kendi dünyamıza
çekiliyoruz. Fakat İsa, her an Babasıyla fikir alışverişinde
bulunurdu. Dua etmek için yalnızlıa çekildiği zaman ,
İsa bunu herkese göstermek istedi.
c)
İsa’nın yeryüzüne gelmesinin bir sebebi, insanlar
ile Allahın arasına bir bağlantı kurmak idi. Allahın asıl tabiyetini
insanlara tanıtmak, ve aynı zamanda insanları Allahın önünde
bağışlattırmak istedi. Bu aracılık görevini yapabilmesi için,
insanların halinden derin olarak anlaması gerekirdi. Allahın
Oğlu, insan tabiyetini bütün zayıflığıyla üstlendi.
Onun için günaha karşı, içinde bulunan Tanrı
kuvvetini kullanmak mümkün değildi. Günahı bir
insan olarak yenmesi lazımdı. O konu-da Babasına dua etti. Bizim gibi
günahlı insanlara yardım edebilmek için, günahın
kuvvetini hissedip ona karşı durması lazımdı. İsa, dua
ederken, zayıf insanların yerini alıyor, kendini onlarla
bir kılıyor. Madem o dayandı, biz de dayanabiliriz.
Artık bizim zayıflığımızı anlayan bir Tanrımız var: “Bizim
başgörevlimiz değil öyle birisi, hani bizim
zayıflıklarımızı anlamasın, ya da aynısını hisetmesin. Hayır,
O her meselede aynı bizim gibi denendi - yalnız, hiç günah
işlemedi. (İbraniler 4:15)”.
d)
“O aslında bir Oğul idi, ve gene de çektiği çekilerle
seslemeyi örendi.” (İbraniler 5:8). Yeryüzüne
gelirken, Allah tabiyetinden vazgeçmiyor, ama kimi taraflarını
onu ‘örtmeye’ karar veriyor. Bedensel
işler için (mucizeler) kendi gücünü kullandı.
Ama günaha karşı durabilmek için o gücünü
kullanmaması gerekirdi. Var olan gücünü kullanmadan
Şeytanı yenmek lazımdı (denenmesi Mat 4). Lekesiz bir kurban
olabilmek için, günaha karşı dayanıp zayıflık içinde
hayatını teslim etmesi gerekirdi. Zengin bir adamın çocuğunu
düşünelim: onun aslında ihtiyacı yoktur para için
işlesin. Ama fabrikasındaki işçilerin sevgisini kazanmak
isterse, aşağı inecek, kendini onlarla bir kılacak, ve babasının
parasını hiç kullanmadan
kendi elleriyle işleyecek. İsa’nın dua etmesi ondan
kaynaklanıyor: onun insan tabiyeti yardıma muhtaç idi.
d)
İsa Mesih bütün bu denemelere dayandı. Onun için
hem kurban oldu, hem de anlayışlı bir başgörevlimiz oldu. Tek
şefaatçı (aracı) Odur (İbr 7:25). O,
birisi için dua etti mi, o iş olacak. Yeryüzünde
iken de, o şanlı şefaatçılık görevini kimi kere
pratik olarak gösterdi. (Luka 22:31-32)
e) O vakıt, Allah kendi kendine
mi konuştu? - O bizi fazla şaşırtmasın. Eski Ahit’te bile ve
başka din kitaplarında görüyoruz, nasıl Allah kendi kendine
konuşyor. Mesela İnsanı yaratırken diyor: “Biz insan
yapalım...” (sanki birkaç kişi imiş gibi).
İncili
okurken dikkat etmedik mi, şöyle bir yanlışlık yapabiliriz:
sade birkaç ayete bakıp kesin bir fikire varmak. Fakat
asıl doru olan öretişe varmak için İncilin bütününü
gözden geçirmek lazım. Günlük yaşamdan bir
örnek verelim: birisi derse ‘Türkiye Asyadadır’
ona hak verecez. Başka birisi gelip ‘Türkiye Avrupadadır’
derse, ona karşı geleceğiz, öbür fikiri doru gördük
diye. Fakat azıcık geografyadan anlayan kişi bilecek ki,
her ikisi de dorudur. İncile baktığımızda, İsa’nın Allahla bir
olduğunu gösteren ayetleri gördük (mesela, Yuh 10:30
ve 17:22'de onu açıkça söylüyor). Öte
yandan ‘Baba benden büyüktür’ (Yuh
14:28) ve ‘Oğul kendisinden hiç bir iş yapamaz,
eger Babasını o işi yaparken görmezse’ (Yuh 5:19,30)
gibi ayetlere de rastlıyoruz. Kimi ayetlerde İsa’nın
kendi kendini diriltireceğini görüyoruz (Yuh 10:18),
kimi ayetlerde gene, Onun babası Onu diriltireceğini
okuyoruz (Ap. İşl. 3:15). Gene başka ayetlerden, Kutsal Ruh’un
Onu diriltirdiğini (Rom 1:4) anlıyoruz. Şimdi, bazı ayetlere
bakıp, öbürlerini görmemezlikten gelmek olmaz.
- İsa Mesih hangi anlamda babası olan
Tanrıdan ‘küçüktür’?
Yukarıda
gördüğümüz gibi, İsa Mesih, Tanrının kendisi
olduğunu söyledi. Öte yandan, yeryüzünde
yaşarken, her daim ‘Baba’sından söz ederdi. Ama Onu
ayrı bir kişi olarak değil de, TEK BİR VARLIK gibi anlatırırdı.
Ve kendisinden sonra yeryüzüne gelecek olan ‘Kutsal
Ruh’ için konuştu. İsa, onunla da bir olduğunu söyledi
(Yuh 6:63; 2.Kor 3:17-18). Demek BABA - İSA - Kutsal RUH, bunlar üçü
özde birdir ama farklı görevleri vardır. Bu öretişe
üçlübirlik (eski söz: ‘teslis’)
denilir. Bu ‘üçlük’ demek değildir,
ama ‘üçü nasıl birdir’ diye açıklamaya
çalışıyor. Hiç bir Mesih imanlısı, üç
tanrının var olduğuna inanmaz; Tanrı elbette sade tektir. Ama bu
birlik, Tanrının kişiliği ve özellikleri nedir, nasıldır - işte,
üçlübirlik inancı onu açıklamaya çalışıyor.
İncilde
şöyle bir ayet var: “Sen inanıyorsun, Allah birdir. İyi
yapıyorsun; kötü ruhlar da iman ediyorlar, ama titremekle!”
(Yakup 2:19). Evet, sade ‘Allah birdir, tekdir’ demek hiç
bir şey değildir. Yahudiler bunu 4000 sene önce bile bütün
dünyaya bildirirdiler. Ama bu bir olan Tanrı, insanlara
kendini nasıl tanıtıyor, onu anlamaya çalışıyoruz. Henüz
hiç bir şey yaratılmamışken, Allah “İnsanı
yaratalım” dedi (Yar 1:26). O vakıt kime konuşarak,
‘yaratALIM’ dedi, neden yaratAYIM demedi. Tanrının birden
fazla kişiliği olamasaydı, neden ‘BİZ’ şeklinde
konuşuyor? O bizi şaşırtmayacak mı, bizde yanlış fikir
yaratmayacak mı?
Allahın
Oğlu, Allahın sözü olarak dünyanın kuruluşundan önce
bile var idi (Yuh 8:58). Ayrıca, Onun ruhu da sonsuzdur, her
daim onunla birdir. Bunlar üç ayrı tanrı değil, bir
tanrının üç parçası da değil, bunlar tek bir
tanrının üç boyutudur (izmerenie). Nasıl yeryüzünde
herhangi bir materyanın yüksekliği, uzunluğu ve kalınlığı
var (= üç boyut), aynı onun gibi Tanrıda da üç
boyut görüyoruz: Baba, Oğul ve Ruh. Bunlar sonsuzlukta
tamamen birlik ve sevgi içinde devam ederdi.
Ama
zaman
dolunca
(Gal
4:4), Allahın
Sözü
(ya
da
Allahın
Oğlu)
karar
verdi,
yeryüzüne
inip
beden
alarak
insanların
arasında
yaşasın.
Bu
karar,
zorla
olmadı,
gönüllü
bir
alçalma
idi.
“Onun
için
Mesih
dünyaya
gelirken
şöyle
diyor:
“Kurbanları
ve
adakları
istemedin.
Ama sen benim için bir beden
hazırladın. Yakılan adaklar ve günah için kesilen
kurbanlardan hoşlanmadın. O vakıt dedim ki, (ve Kitap’ta benden
için yazıyor) ‘Ey Allahım, işte geldim, senin
istediğini yerine getireyim!’” (İbraniler
10:5-7). Ve buna benzer olarak Fil 2:6-7 diyor ki: “O, Allah
özüne sahipti, ama gene de düşünmedi, Allahla
aynı olmak en büyük şeydir diye. Ama kendini döktü,
demek köle özünü aldı ve Onun benzeyişi
insanların benzeyişi oldu.” İsa Mesih’in yeryüzünde
iken dua etmesi, Babasından yardım etmesi ve Babasını daha
büyük olarak göstermesi bundan ileri geliyor.
Yeryüzünde yaşarken, O kendini Babasından aşağı kıldı, ona
itaat etti, kendisinde var olan güçlerini kullanmadan
günahı yenmeye karar verdi.
Aynı şekilde Kutsal Ruh da kendini gönüllü
olarak aşağı kıldı, kendini İsa Mesih’e bağlı kıldı. İsa
dedi ki, “O beni şanlayacak. Çünkü benim
neyim varsa, O ondan alıp size bildirecek.” (Yuh 16:14).
Böylelikle İncilde Tanrının kişiliğini gösteren çok
önemli bir prensip görüyoruz: Allah kendi
büyüklüğünü kıskanç bir diktator
gibi kollayan bir varlık değildir. Hayır, İncilde gösterilen
Tanrı o kadar büyük ki, kendinden emin olup, kendini aşağı
kılabilir, gönüllü olarak hizmet edebilir.
İsa’nın kendi sözleri ile: “İnsanolu gelmedi, Ona
hizmet etsinler diye. Hayır, O geldi, kendisi hizmet etsin ve birçok
kişi için canını versin bir kurtulma fiyatı gibi.”
(Matta 20:28)
Evet,
gördük ki, İncil’e göre, İsa hem 100% insan, hem
de 100% Tanrıdır. Onun iki tabiyeti yanyana bulunuyor. Yeryüzündeki
görevini bitirdikten sonra, geldiği yerine tekrar döndü.
Şimdi bütün kuvvet, kudret Onun elindedir.
‘Allahın Oğlu’ sözü ne demektir?
Nereden emin olabiliriz ki, İsa Allahın Oğludur?
Bazı sorulara cevap:
1) ‘Allahın Oğlu’ demek, Allaha eş koşmak değil mi?
2) İsa Allah ise ve yere indiyse, o zaman gök boş mu kaldı?
3) İsa Allah ise, o zaman kime dua etti?
4) İncilin kendisinde yazmıyor mu ki, Allah İsa’dan büyüktür?