Geleneksel ortodoks hristiyan

Roller:

Hüseyin - köylü bir çoban

Lazar - Plovdiv'den gelen müşteri

Violeta - onun karısı



Lazar: (araba sürüyor) A be, kıde beşe tozi selo? Kazaha na blizo beşe. Ti vijdaş li neşto?

(Yahu, bu köy nerede idi? Yakın imiş... dediler. Sen bir şey görüyon mu?)

Violeta: Ne, absolutno nişto ......... Eto, eto, eto... tabelata: Be-li-tsa, obştina Lıki.

(Hayır, hiç bir ey görmüyorum.... işte, işte ... tabela: Be-li-tsa, Laki Belediyesi)

Lazar: Çudo be ! Kak sme namerili edna tolkova izostanalo balkansko selo !

(Mucize be ! Nasıl da bulduk bu balkan köyü bu kadar ıssız bir yerde !)

Violeta: (camı indirip, bir köylüye soruyor)

Alo... mladej... tırsim edin Yusein, koyto prodava agneta.

(Delikanlı... bakar mısın? Hüseyin adında birini arıyoruz. Koyun, kuzu satıyor)

(köylü ona işaretlerle yolu tarif ediyor) ... Mersi mnogo ! (Çok sağol)

(Aramaya devam ediyorlar. Hüseyin'i bulunca, o kaval çalıyor.)

Lazar: (aktsentle konuşuyor) Merkhaba ! Husein sen misin ?

Violeta: Aaaaa... ot kıde znayş turksi ? (Aaaaa... sen nereden türkçe biliyon?)

Lazar: V kazarmata stanah priyatel s edno momçe ot Şumen i baya sım nauçil.

(Askerlikte Şümnü kasabadından bir çocukla ahbap oldum. Bayağı da öğrendim)

Hüseyin: Evet, benim. Buyurun ! Koyun mu arıyorsunuz ?

Lazar: Evet... aslında koyun değil, ama kuzu olsun. Maksimum bir yaşına kadar.

Hüseyin: Tamam, Herhalde Paskalya için, yani Velikden için.

Violeta: Da, toçno ! Agne za Velikdenski praznik. (Evet, tamöyle. Paskalyalık kuzu.)

Hüseyin: Tamaaam ... bak, burada 3-4 uygun hayvan var. (bir tanesini kaldırıyor) ... buna ne dersin ?

Violeta: Ne mi haresva... slabiçko. Neşto po-bodır, po-debelo imaş li ?

(Beğenmedim... hayvan zayıf. Daha bobaç, daha etli birşeyin yok mu?)

Hüseyin: Pekiii... ya buna ne dersin ?

Lazar: Ha ! Bu daha başka. Ne kadar isteyon ?

Hüseyin: Aga, bak şinni... Adın ne senin ?

Lazar: Adın Lazar, bu da eşim Violeta. Çak Plovdiv'den geldik bu balkan köyüne. Dediler burada ucuz koyun varmış.

Hüseyin: Tamam, ucuz, ucuz... ama bizim de canımız var. O cancağız da beslenmek istiyor. Baksana, benzin olmuş 3 leva ! ... Neyse, 150'den verecem sana.

Violeta: Kolko ? Kolko iska ? (Ne kadar ? Ne kadar istiyor ?)

Lazar: Sto i petdeset. (yüz elli)

Violeta: Hiiii... lud li si?

Togava nyama da ni ostava pari za kozunatsi, za yaytsa... i taka natatık.

(Eee.. deli misin sen?

O fiyatta bize para kalmayacak tatlılar için, yumurtalar için.. ve sayrı )

Lazar: Yüz levadan verirsen, anlaşacaz. Yoksaa...

Hüseyin: Hmmm... siz bununla Paskalyayı kutlayacanız, öyle mi?

Violeta: Daaa... vsyaka godina praznuvame Velikden... i s golyam radost.

(Eveeet... her sene Paskalya'yı kutluyoruz. Hem de büyük sevinçle.)

Hüseyin: Hmmm... güzel. Ben de...

(sanki “hristiyanım” demek istiyor, ama lafı ortada kesiyor).

Dur bakalım, madem bu praznik (bayram) o kadar önemli sizin için...

Eğer bana anlatabilirsen, İsa'nın dirilişi neden o kadar önemli, o zaman sana hayvanı 100 levaya verecem. Yoksa, 120'ye.

Lazar: Bak şimdi... siz müslümansınız; sizden beklemiyorum, bizim adetlerimizi, prazniklerimizi anlayasınız.

Hüseyin: Evet, köyümüz müslüman, ama ben ...

Lazar: Bak şimdi, Velikden bir hafta önce kutlamalar başlıyor:

o pazar günün adı Tsvetnitsa. Herkes yeşil dallar getiriyor kiliseye.

Onları öyle çember, venets gibi örüyoruz.

Sonra papaz onlara kutsal su serpiyor.

Hüseyin: Hmmm ... çok enteresan. Demek o yeşil dallar artık kutsal oluyor.

Lazar: Evet, sonra onları ev kapısının üstüne asıyoruz...

Hüseyin: ... o çemberler sizi korusun diye !

Lazar: Aynen ! Yoksa kısmet kaçıyor evden.

Ve kimin adı bir çiçek adı ise, o dvoyno (iki kat) kısmetli.

Mesela Violeta (eşini gösteriyor).

Hüseyin: Güzeeel. Ama aslında Bibliyada başka yazıyor:

o pazar günü, ne zaman İsa Mesih, yani İsus Hristos, Yeruşalim'e girdi,

o yeşil dalları yere attılar ve İsa'yı bir kral gibi kutladılar.

Hozana diye bağırdılar.

Violeta: Da, da, da... toçno... tova e edna stara hristiyanska duma.

(Evet, evet... tam öyle... bu çok eski bir hristiyan lafıdır)

Hüseyin: Ama aga, sen biliyon mu bu söz ne demek oluyor?

Lazar: (kafa salıyor)

Hüseyin: O demek “Rab şimdi kurtar bizi !”

Siz ne güzel İsa'nın dirilişini kutluyorsunuz. Ama onu anladın mı?

İsa sadece Yeruşalim'e girmek istemiyor,

ama senin hayatına, senin kalbine girmek istiyor.

Violeta: A be, çovekıt kakvo drınka tolkova ? (Yahu, bu herif ne dırdır ediyor böyle ?)

Lazar: Govori mnogo interestno neşta ot Bibliyata.

(Kutsal Kitaptan çok enteresan şeyler anlatıyor)

Violeta: Sigurno e nyakakıv sektant. (Herhalde birtakım sapık grupaya, bir sektaya katılıyor.)

Hüseyin: Demek, Bibliya'yı okuyan sektant oluyor,

ama kim okumadan eski adetlerini tutarsa, o asıl hristiyan oluyor... öyle mi?

Neyse, anlat bana daha neler yapıyorsunuz Velikden için ?

Violeta: Govori mu za yaytsata ! (Yumurtalar için anlat ona !)

Lazar: Aaa... evet, yumurtalar da çok önemli. Gece yarısı kiliseye gidiyoruz. Ve tam saat 12'de papaz bağırıyor: “İsus vızkrese, na istina vızkrese”

Hüseyin: Biliyorum. İncilde yazıyor: Luka 24:34.

Lazar: Toplantı bitti mi, yumurtaları tokuşturuyoruz.

Kimin yumurtası yenerse, o bütün sene kısmetli olacak.

Hüseyin: Bir de onları kırmızıya boyuyorsunuz. Onun maanasını sana anlatırayım mı ?

Lazar: Hayır, hayır, onu biliyorum.

Ne zaman o 3 Meryem İsa'nın mezarından döndüler, bir köylü kadınla karşılaştılar.

O da tam o zaman sepetinde yumurta getirirdi pazara.

O zaman kadınlar ona anlattılar, açan İsa dirildi.

Ama o köylü kadın onlara hiç inanmadı. Hatta dedi ki,

“İsa ölümden dirilsin, o olamaz !

İsa o kadar dirildi, ne kadar sepetimdeki yumurtalar kırmızıdır.”

Ve o anda... çudo (mucize) oldu !

Bir bakmış ve yumurtalar sahiden de kırmızı olmuş, kıpkırmızı !

Violeta: Kakvo oznaçava “umurta” ? (Ne demek 'umurta')

Lazar: Yaytse

Violeta: Da, toçno ! Kaje mu za yaytsata; kolko hubava hristiyanska traditsya !

(Evet, aynen ! Ona yumurtalar için anlat. Ne kadar güzel bir hristiyan adet !)

Hüseyin: Aga, ben sana yumurtanın duhovno (ruhsal) anlamını açıklayayım !

Kırmızı boya, İsa'nın kanı demektir. Yumurta da senin yüreğindir.

İnsanın yüreği bozuk, çok yaramazdır.

Ama Allah bir kurtuluş yolu hazırladı. İsa'nın kanı aktı SENİN İÇİN.

Ve eğer onu kabul edersen, İsa'nın kanı senin yüreğini kaplayacak.

Allah sana bakarken, o bozuk, çirkin yüreği görmüyor, İsa'nın kanını görüyor.

Lazar: Ay, ne güzel anlatıyorsun. Sen o şeyleri nereden biliyon?

Hüseyin: Bak, ben bu köydenim. Müslüman bir aileden doğdum.

Ama büyüyünce başladım Bibliyayı okumayı. Ve gün geldi, yüreğimi İsa'ya verdim.

Lazar: Demek, sen şimdi Bulgar oldun.

Hüseyin: Hayır, gene türküm... hristiyan türk.

Violeta: Aaaa... hristiyan turçin... nyama takova neşto !

(Aaaa.. hristiyan türk ? ... Yok öyle bir şey !”)

Hüseyin: Aga, bir şey daha sorayım.

Bir kere TV'da gördüm, nasıl kilisede, tam Paskalyada, bir masa kurdular.

İnsanlar da o masanın altından geçirdiler. Niye öyle yapıyorlar, sence?

Lazar: Emiii... za zdrave. (İşte... sağlık için)

Hüseyin: Onun da ruhsal anlamını açıklayayım sana:

o masanın altından geçmek yeni bir doğuşu sembolize diyor.

Hepimiz ana rahminden bir kere doğuyoruz.

Ama ne fayda - sonra hepimiz gene ölecez.

Ama İsa'nın dirilişi sayesinde Allah bize ikinci bir doğuş ve sonsuz yaşam veriyor.

Bibliyada açıkça yazıyor: “Sudan ve Ruhtan yeniden doğmadıkça, Allahın krallığına giremeycez”.

Sen de onu istiyor musun ?

Lazar: Ay ne güzel bir şey: insan yeniden doğsun. Bir bebek gibi tertemiz olayım !

Hüseyin: Bak, ne güzel bir adın var: Lazar.

O mezardan çıkıp dirildi. Ama sonra gene öldü.

Şimdi İsa'yı kabul et ! Değil her sene yapılan bir adet gibi, ama diri bir kurtarıcı gibi. Değil mi, Paskalyada söylüyorsunuz ...

Lazar: İsus vızkrese ! Na istina vızkrese ! (İsa dirildi ! Gerçekten dirildi !)

Violeta: Aaaaa... stiga be. Oşte ne e Velikden. Tova e loş kısmet !!

(Aaaaa... yeter artık ! Daha Paskalya olmadı ! Kısmetimiz bozulacak !)

Lazar: İsus vızkrese ! Na istina vızkrese ! ... Asıl şimdi onu anladım.

Hüseyin: Hamdolsun ! Rab seni bereketlesin.

Lazar: Al, 150 leva, kuzuyu alacaz. Bu sene bambaşka bir Velikden olacak.

(kuzuyu alıp gidiyor)

Violeta: A be ... zaşto ne çakaş da ti vırna restoto !

(A be ... neden beklemedin, adam sana paranın üstüne çevrsin ?)



Müslümanlara dirilişi anlatmak

Roller:

Nuri - berber

Hayrullah - brinci müşteri, bilgili müslüman

Hüsnü - ikinci müşteri, o kadar bilgili değil



Hayrullah: Aga... bak şimdi: istiyorum bıyığı atasın, sade sakal kalsın. Onu da aacık kısaltır.

Nuri: Aaaaa... niye öyle ? Bıyık yakışırdı sana. İstersen onu kesmeyelim. ... Merak ediyorum: nasıl aklına geldi ?

Hayrullah: Hayır, hayır, at onu. Dün hocamız bize öğretti, bu sünnet imiş !

Nuri: He ? Sünnet mi ? Sen küçükken sünnet olmadın mı ?

Hayrullah: Değil öyle. Yuh sana, ne kadar cahilsin ! Sünnet demek, peygamber efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) ne buyurduysa, nasıl yaşadıysa, hepsini yerine getiriyoruz, kopya ediyoruz.

Nuri: Demek, sen şimdi bıyığını attın mı, Allahı memnun ediyorsun, öyle mi ?

Hayrullah: Evet, biz ehli-sünnetiz. Peygamber efendimizin örneği (Sallallahu aleyhi ve sellem) - bizimiçin standart odur.

Nuri: Hmm, Kuran'da yazıyor mu bu ?

Hayrullah: Hayır, hadislerde ?

Nuri: Onlar da mı Allahın kitabı sizce ?

Hayrullah: Bak şimdi: Kitap-ul Sitte var. Altı tane hadis koleksyonu. Onlara sahih diyoruz... hepsi doğrudurlar.

Nuri: Demek siz gündelik hayatta daha fazla Muhammed'in sözlerine bakıyorsunuz ne kadar Allahın sözlerine. Size boşuna Mohamedan demiyorlar, ona tapıyorsunuz.

Hayrullah: A, be ... sen bana ders vermeye mi kalkıyorsun ? Seni tanıyoruz, sen zaten kafir oldun. Sen işine bak.

(Nuri traş etmeye devam ediyor. Arkada müzik çalıyor. Sonra Hüsnü dükkana giriyor)



Hüsnü: Es-selamün-aleykum !

Hayrullah: Ve aleykum as-selam !

Nuri: Merhaba, Hüsnü aga !

Hüsnü: Ooo, Hayrullah, seni sefte görüyorum Nuri'de traş olasın.

Hayrullah: Eh, ne yapayım, her tarafta çok beklemek lazım. Sefte buraya ayak bastım. Ama pişmanım zaten. Baksana, herif hocamızdan daha bilgiç yapıyor kendini.

Hüsnü: (Nuri'ye) Ağabey, soracaydım sana, yarına açık mısın? İşliyor musun?

Nuri: Kusura bakma, ama yarın işlemiyorum. Yarın bayramımız var.

Hüsnü: Aa... naş bayram bu ? Şeker Bayramı henüz bitti ve Kurban Bayramına daha 2 ay var.

Hayrullah: Brak, aga, o kafir olmuş. Herhalde Paskalya demek istiyor. Hani Bulgarların yumurta bayramı var ya.

Hüsnü: Aaa, anladım şimdi. Aga ! Ayıp değil mi sana: milletini, tertemiz dinimizi brakıp kafir oldun, papazlarla anlaşıyorsun ?

Nuri: Hayır, ben bulgar olmadım. Hatta, sizlerden daha türküm. Ben Allahıma türkçe dua ediyorum. Benim Allahın bütün dilleri anlıyor... değil sade Arapçayı.

Ama ben zaten hristiyan değilim, MESİHÇİyim.

Benim dinim birtakım kurallar, adetler filan değil.

Ben birhangi peygambere değil, ama DİRİ bir KURTARICIya iman ediyorum.

Hayrullah: Orası öyle, Hazreti İsa (Sallallahu aleyhi ve sellem !) ölmeden göke alındı. Allahu Teala onu düşmanlardan korumak için yukarıya aldı.

Hüsnü: Yaa, öyle. Ben de işittim öyle bir şey.

Nuri: Te işte, sizin hatanız o zaten:

hiç anlamadan, hiç araştırmadan işittiğiniz birtakım laflar tekrarlıyorsunuz.

Hayrullah: Estağfurullah... Kuran-ı Kerim'de bunun ayeti var.

Nuri: Demek, sizce Allah İsa'nın sıfatını alıp onu başka insana geçirdi.

Sonra o kişi İsa'nın yerinde öldü. Öyle mi?

Hüsnü: Yaaa, öyle ... Allahu Teala çok hızlı.

Onu yapmak isterse, sen mi Onu durduracan ? Ha...? Söyle bakalım !!

Nuri: Birincisi: diyelim Allah İsa'yı ölümden kurtarmak istedi --- eee, o zaman alsın onu göke, bu kadar, iş bitti ! Gerek yok, başka birisi onun yerinde ölsün.

Hüsnü: Bak, onu hiç düşünmedim.

Hayrullah: Eeee... orasını ancak Allah bilir. Allah alim !

Bize düşmüyor Onun yaptıklarının hikmetini soralım.

Kuran'da yazdı mı, demek öyledir. Daha fazla sormak günahtır.

Hüsnü kardeş, sen de dikkat et. Kuranı-Kerim çok derindir. Derinliğine indin mi, boğulursun. Kuranı fazla okuma, en sonunda kafir olacan !

Nuri: Sonra ... (Hüsnü'a) Sence Allah sahtekar mı ?

Nasıl insan karta oynarken, Allah da öyle mi hile yapıp aldatırıyor ?

Hayrullah: Aaaa... sümme haşa !

Hüsnü: Tövbe, tövbe estağfurllah !

Nuri: Eee... ama sizin lafınız oraya gidiyor:

Allah İsa olmayan bir kişiyi İsa'ya benzetirmiş.

Demek herkes onu İsa sandı... ama o bir yalan idi.

Allah sebep oldu, hepsi bir yalana iman etsinler.

Yetmiyor Allah sade orada duranları aldatırsın. 600 sene boyunca, yani Muhammed gelene kadar, Allah sebep oldu, milyonlarca kişi bir yalana inansınlar, çünkü sizin Allahınız onları aldatırdı.

Hüsnü: Hmmm (düşünüyor) - Ama İncil değiştirildi !!!

Hayrullah: Evet öyle. İncil en başta Allahın kitabı idi, ama sonra beşer sözü karıştı ve kitap bozuldu.

Nuri: Vay be, sizin Allahınız sadece aldatırıcı değil, aynı zaman güçsüz: kendi kitabını koruyamadı.

Brakın bu saçmalıkları, asıl konumuza dönelim. İsa haçta öldü mü, ölmedi mi ?

Anlamadığınız bir şey var: İncil bir din kitabı değil, ama bir tarih kitabıdır.

Kişiler bazı şeylere ŞAHİT oldu. Gördüklerini, yaşadıklarını bir kitaba yazdılar.

Biz de bugün o kitabı okuyoruz.

Hüsnü aga: diyelim iki kitap buluyorsun.

İkisi anlatıyor 1994'te svetovnada Bulgaristan nasıl Almanyaya karşı oynadı.

Birinci kitabı yazan kişi diyor ki:

“Ben kendim orada idim, Nyu Jörsi'de stadyumda idim. Kendi gözlerimle gördüm kim golleri attı:

önce duspa ile Mateus Almanya için attı,

sonra Stoyçkov 75. dakkada bir tane attı - ravno oldu.

Ve sade 3 dakka sonra Leçkov kafa ile ... 2:1. Öyle de kaldı rezultat.

Tamam. Sonra ... öbür kitaba açıyorsun. Bakıyorsun 30 sene sonra yazıldı.

Ve kitabın yazarı o maçta yoktu. Hayatında Amerika'ya ayak basmamış bile.

Bir de diyor: “Hayır, Bulgaristan yenmedi. Almanya 7:0 yendi !

Eeee ... o zaman hangi kitap doğru yazıyor? Hangi yazara inanacan ?

Hayrullah: Dikkat ! Adam sana tuzak kuruyor !

Hüsnü: Elbette birinci kitaba inanacam, hani adam orada idi ya, kendisi gördü, değil mi ?

Nuri: Toçno ! Onun için İncil'e iman ediyoruz. Onun için emin olabiliriz ki, İsa gerçekten öldü. Bak göstereyim sana... (çekmeceden İncili çıkarıyor) ... burada şahit Yuhanna direktno konuşuyor: (Yuhanna 19:34-35)

Askerlerden biri mızrakla Onun böğrünü deldi. Ve hemen kan ve su çıktı. Bunu görmüş olan kişi buna şahitlik yapmıştır. Ve onun şahitliği doğrudur. Hakikatı konuştuğunu kendisi de biliyor, öyle ki, iman edesiniz.

Hüsnü: Vay be, sahiden yazıyor ! Ver bakalım o kitabı, bir göz atayım.

Hayrullah: Ne oluyor burada ? Ben traş olmaya geldim, siz boş palavra yapıyorsunuz !

Nuri: Af edersin. Hemen devam edeyim. (traş etmeye devam ediyor)

Ama sanma ki, bu olay sade İncil'de yazıyor. Hayır, Yosefus ve Tasitus, Yahudilerin ve Romalıların en büyük tarihçileri bile onu yazdılar.

Hüsnü: İyi de, hepsi güzel, ama anlamadığım bir şey var: Allah neden izin versin, sevdiği peygamberi o biçimde ölsün. Bu acımasız değil mi, ayıp değil mi?

Nuri: İşte, o olayı yarın kutlayacaz. İsa Mesih o mezarda kalmadı. O daha hayatta iken dedi: “Kimse canımı benden alamaz. Ben onu kendimden veririm. Benim var hakkım onu vereyim ve var hakkım onu geri alayım.” (Yuhanna 10:18).

İsa'nın cesedini o haçtan indirdiler. Yıkayıp kefenlediler. Sonra mağaralı bir mezara koydular.

Hayrullah: Bak, bak, gördün mü? Tabutla değil, kefenle gömdüler, değil tabutla.

İsa (sallallahu aleyhi ve sellem) kafir değildi, müslüman idi.

Nuri: (hiç tetiğini bozmuyor, bir el hareketi yapıp cevap bile vermiyor.)

3 gün sonra baktılar... mezar boş. Ve 40 gün boyunca birçok kişiye göründü... 500'den fazla. Onunla konuştular, ona dokundular, yemek yediler bile.

Bu 40 kırk gün bitince, Allah onu bir bulutla göke aldı, değil saklıdan ama herkesin önünde. İsa bununla gücünü gösterdi. Sen de artık emin olabilirsin, açan öldüğün zaman yeniden yaşayacan. Artık canlı bir örnek var.

İsa daha ölmeden önce kendisi ölüleri diriltirdi. Mesela Lazar adında bir adam. Ablası İsa ile konuşurken dedi:

"Biliyorum o son gündeki dirilişte, kardeşim dirilecek." - Ama İsa ona dedi: "Diriliş ve yaşam ben'im. Kim bana iman ederse, ölse bile yaşayacak.” (Yuhanna 11:24-25)

Çok peygamber ahret için konuştular... ama tek bir kişi gitti ve döndü. Muhammed nerede dakkada ?

Hüsnü: Vallahi bilmiyorum. Hayrullah aga, sen biliyon mu, Muhammed nerede şimdi?

Hayrullah: Onun mezarı-i şerifi Medine kasabasında. Ümre yapıldığı zaman orasını da ziyaret ediyoruz.

Nuri: Te, gördün mü ? Kim sana ahrette yardım edebilir: kemikleri mezarda çürüyen bir peygamber mi, yoksa ölen ve sonra ölümü yenen diri bir kurtarıcı mı ?

Hüsnü: Hmmm ... (düşünüyor)

Hayrullah: Ama siz İsa'yı Allah yaptınız. Tövbe estağfurullah.

Aaaa.... dayanamayacam artık bu kadar kafir muhabbetine.

(önlüğü atıp, bıyık yarı kesik vaziyette sinirli sinirli dışarı çıkıyor)

Allaha-u Ekber !

Nuri: (dışarı çıkıp arkasından bağırıyor)

Hayrullah aga ! Hayrullah aga ! Ha, dayanamadı çıktı.

Neyse, biz muhabbetimize devam edelim. Bu kitabı görüyor musun ?

Bu hakikattır. Hayatının bütün sorularına burada cevap bulacan.

Sen kimseye bakma, sen araştır, karşılaştır, kantarla ... en sonunda karar ver.

Emi, yer açıldı artık. İstersen hemen traş edeyim seni yarına kadar bekleme.

Hüsnü: Olur ya, iyi fikir.

Nuri: Otur bakalım. Seni şöööyle alayım. Daha çoook muhabetimiz var ! (seyircilere göz kırpıyor)



--------------------------------------------



Ateistlere dirilişi anlatmak

Roller:

Kemal Bey - tarih öğretmeni

Müjde - 1. öğrenci

Gülercan - 2. öğrenci

birkaç başka öğrenci



Kemal Bey - Alooo ... ne oluyor burada ? Yaşar ... telefonunu brak, burası tiktok yarışması değil. Güllü, Nurcan ... muhabbeti brakın. Seyitço ! ... Seyitçoooo !

Seyitço: Ha ?

Kemal Bey: Yemeksiz duramayon galiba. Şimdi zakuska zamanı değil !

Evet, dersimiz: birinci yüzyılda Roma İmperatorları: (Çubukla tahtaya gösteriyor)

Augustus - Tiberius - Kaligula ... haydi hep beraber (Herkes tekrarlıyor)

sonra: Klaudius ve Nero ... haydi ...

sonra bir senede 4 imperator: Galba - Oto - Vitellius ... haydi "bakalim ...

ve Vespasian, Titus, Domitian ... hep beraber ...

Şimdi bakacaz kim hepsini öğrendi... Müjde, 11 imperator... say bakalım.

Müjde: (sıralıyor)

Kemal Bey: Bravo sana ! Bir soru daha: bunların en önemlisi hangisi idi?

Müjde: Augustus !

Kemal Bey: Doğru, ama neden ?

Müjde: İki sebebi var: birincisi, ilk imperator o idi, ve ikincisiii ...

Kemal Bey: Haydi, söyle de.

Müjde: Onun zamanında İsa Mesih doğdu, biz de yıllarımızı ondan başlıyarak sayıyoruz.

Kemal Bey: Ohooo, bakıyorum, çok bilgiç yapıyon kendini! Söyle bana bakalım, Romalıların sene saymasına nasıl diyoruz ve ne zaman başladı ? ...

Aaaa, bak şimdi, onu bilmiyon, ha ?

Ama İsa Misa propagandasını çok güzel yapıyorsun.

(Gülercan parmağını kaldırıyor) ... Ne istiyon, Gülercan ?

Gülercan: Ben biliyorum ! Ona diyoruz "ab urbe kondita"

ve bizim takvimimizden 753 sene önce başlıyor.

Kemal Bey: Ohooo...

Gülercan: Ve İsa Augustus zamanında doğdu, ama Tiberius'un zamanında öldü ve dirildi.

Kemal Bey: (elini kulağının üstüne koyuyor)

Ne ? Kulaklarım bozuldu galiba... ne dedin sen ?

Gülercan: İsa Tiberius'un zamanında öldü ve dirildi.

Kemal Bey: (Gülercan'ın yanına gidiyor)

Bak şimdi, herkesin inancına saygım var. Serbest bir devlette yaşıyoruz.

İstersen İsa'ya iman et, istersen Noel Baba'ya.

Ama kişisel inançlar başka, tarihsel gerçekler başkaaaa ...

Ben şahsen ateistim, Tanrı Manrı, Allah Mallah ...

bunlar bence hepsi insanların uydurduğu masallar. Aslısı yok.

İnsan kocaman kosmosta yalnız kalmak istemedi,

onun için kendi benzeyişinde tanrılar uydurdu ve göklere yerleştirdi.

Müjde: Hayır, tam tersi: balangıçta Allah bizi kendi benzeyişinde yarattı.

Kemal Bey: Kızım, kimse kimseyi yaratmadı. Her şey kendiliğinden oldu.

En başta Büyük Patlama oldu...

Müjde: Ne patladı ?

Kemal Bey: Ne mi patladı ? Emii.... hiçlik.

Müjde: Aha, demek olmayan bir şey patladı ... ve sonra hiçten her şey var oldu !

(bütün sınıf gülüyor)

Kutsal Kitap onu yüzlerce sene önce söyledi, ama siz ateistler hep bize güldünüz, eğlendiniz. Şimdi gene, siz kendiniz onu söylüyorsunuz !

Gülercan: Kaldı ki, Büyük Patlama teorisini başlatan sizin gibi bir ateist değil, ama katolik bir papaz idi. Demek, siz ateistler artık papazlara inanmaya başladınız.

Kemal Bey: Hey, siz ikiniz dikkat edin: böyle devam ederseniz siz dvoyka atacam.

Biz burada masallarla uğraşmıyoruz, tarihsellll gerçeklerrrr öğreniyoruz !

Ve İsa'nın dirilişi bir masaldır, tarih değil !

Kırmızı şapkalı kız... o da kurtun karnından dirildi.... hehehe !

Müjde: Muallim bey, tarihsel gerçekleri masallardan nasıl ayırt edebiliriz?

Kemal Bey: Bak kızım: masallar sonradan uydurulan hikayelerdir.

Ama tarih dediğin zaman, ortadan şahitler var. Annadın mı ? ŞA-HİT-LER !!!

Müjde: Evet, zaten onun için İsa'nın dirilişine iman ediyoruz.

Çünkü şahitler onu ölümünden sonra diri olarak gördüler.

Kemal Bey: Ha ! Sen onun 12 öğrencisi mi diyorsun ?

Onlar şahit olamaz, onların hepsi yeni bir din kurmaya baktılar,

hepsi sonra büyük kişiler oldular.

Öyle masalları uydurdular, çünkü sonra faydaları oldu.

Gülercan: Öyle değil, muallimim. Yuhanna'dan başka hepsi erken yaşta öldürüldü: kimisin kafasını kestiler, kimisi haça gerildi, kimisini yüksekten attılar.

Müjde: Bir de: İsa'yı diri olarak görenlerin hepsi ona iman etmediler.

Onun kardeşi Yakup mesela, ya da Pavlus.

Onlar en başta İsa'ya karşı gittiler, ama onu diri olarak görünce iman ettiler.

Kemal Bey: O zaman... o zaman aldandılar, hepsi hayal gördüler. O kadar !

Evet, bir şeyi çok fazla istedin mi, o rüyalarına giriyor,

en sonunda açık gözlerle görmeye başlıyorsun.

Müjde: Ama İsa'da öyle olmadı:

onu diri olarak görenler çok farklı kişiler idi, onu çok yerlerde gördüler.

Ve tam tersi: hiç de beklemediler, hiç de inanmadılar İsa'nın dirildiğine.

Bir de başka problem var: diyelim öğrencileri onu sadece hayal ettiler.

Ama İsa'nın bedeni de yoktu ortalıkta. İsa'nın düşmanları, devlet adamları

neden İsa'yı mezardan çıkarip herkese göstermediler ?

Kemal Bey: A be, hepsi boş masallar.

Yüzlerce sene sonra kilise onları uydurdu halkı soymak ve kontrol etmek için.

Karl Marx boşuna demedi: "Din, halkın uyuşturucusudur".

Acıyorum sizin gibi gençlere: bugüne kadar kafanızı zehirliyorlar.

Gülercan: Hayır, muallim bey. Kafamız çok güzel işliyor.

Müjde: Evet, öyle. Ve dediğiniz doğru değil.

Kilise İsa'nın dirilişini sonradan uydurmadı.

Tam tersi: İsa'nın dirilişi sebep oldu, kilise meydana gelsin.

İsa'nın öğrencileri hepsi korku içinde saklanırdılar.

Ama 50 gün sonra büyük cesaretle kalkıp herkese bildirdiler ki, İsa Rabdir.

Onları değiştiren, onlara kuvvet veren neydi?

Ve aynı kuvvet bugüne kadar işliyor.

Öbür öğrencilere bakın, Kemal bey, herkes sizden korkuyor.

Kimse cesaret bulamıyor size kendi düşüncelerini açıklasın.

Gülercan: Ama biz biliyoruz, İsa diridir.

Ve o anda bize de kuraj veriyor, onun iyi haberini herkese yayalım.

Müjde: Evet, muallim bey, kim İsa'yı kabul ederse, onun sonsuz yaşamı olacak.

Kemal Bey: Ha, sonsuz yaşam imiş. İnsanın bedeni öldü mü, herşey bitiyor.

Herşey mezara kadar. Bu bilimsel bir gerçektir... bir fakttır.

(zil çalıyor, herkes deli gibi dışarı koşuyor)

Hooop... daha domaşna vermedim size !

Müjde: Kemal bey, Mesih sizi de davet ediyor. Size de sonsuz yaşam vermek istiyor.

Kemal Bey: Ha - sonsuz yaşam !

(yalnız kalınca pencereden bakıyor, derin derin düşünerek)

Hmmm.... sonsuz yaşam !







Ciddi olmayan imanlı



Roller:

Onço/Ömer - Vaiz

Cengiz - ciddi imanlı

Hilmi - zayıf, kararsız imanlı

Roki - dünya arkadaşı



Vaiz: Evet, sevgili kardeşler !

Bu güzel pazar gününde, ne zaman İsa Mesihin dirilişini anıyoruz,

bu güzel haberi saklamyalım. Hayır, onu herkese yayalım:

İsa dirildi, İsa gerçekten dirildi !

Herkes: İsa dirildi, gerçekten dirildi !

Vaiz: Son olarak 108 numaralı ilahiyi söyleyelim:

“Her şeyimi ben veririm. Rabbime mutlulukla.”

Herkes: (İlahiyi söylüyorlar - birince şükürleşip dağılıyorlar - Cengiz ve Hilmi beraber yürümeye başlıyorlar)

Cengiz: Çok beğendim Onço kardeşin lafını:

Bugün susmayalım, başkasını da davet edelim !

İsa'nın dirilişini düşünsünler. Ondan daha güzel haber var mı ?

Hilmi: Yaaa, öyle ! Ben zaten bütün gün Youtube'da sesliyorum Allah laflarını.

Ben İsa'yı çok seviyorum !

Cengiz: Bak şimdi ne yapacaz. Salço'nun kahvesi var ya. Orası iyi.

Bir sürü gençler takılıyor oraya, çok aşırı nağara da yok.

Şimdi oraya gidelim, oturalım, hep birini bulucaz kime İsa'dan anlatalım.

Hilmi: Bak, Cengiz, bu iyi, güzel bir fikir, ben de gelmek isterdim.

Ama işteyim: ikinci smyanayım.

Cengiz: Ne ? Bugün mü iştesin? Bugün praznik, her yer kapalı, kimse işlemiyor !

Hilmi: Aaa, yaaa ! Şaşırdım. (aacık yürümeye devam ediyorlar) ...

Bak, sen git o kahveye, ben burada 5 dakka bir toto, bir de evrofutbol salayım, yetişecem.

Cengiz: Öyle mi ? Tamam, öyle olsun.

Ama ben seni burada dükkanın önünde bekleyecem.

(Hilmi surat asarak içeri dalıyor)

Roki: Ooo Hilmi, Hoşgeldin. Dün seni bekledin, nerede kaldın ?

Hilmi: Eh, işim vardı.

Ver bakalım bana iki tane fiş.

(fişleri doldurmaya başlıyor - az sonra Roki'ye uzatırıyor)

Roki: Hmmm, çok ilginç. Bakıyorum, sen Çelsi - Mençester Yunaytid maçında Çelsi'yi seçtin. Eh, bu şimdi akılsızlık, hayatta yenemeyecekler.

Hilmi: Eh, Mençester'in işi Allahlık. Onlar eskisi gibi değil. Son aylarda çok düştüler.

(Cengiz dışarıda sabırsızlanıyor, Hilmi'ye şmar yapıyor)

Roki: Bakıyorum, gene o herifle anlaşıyorsun. Neydi adı: Cengiz miydi?

A be, senin ne işin var o kafirlerle ? Onlar sektant, yaa !

Kafanı alak bulak yaparlar, onlardan uzak dur.

Hilmi: A o mu? Biz ... sokakta karşılaştık. Öbür türlü onun gibilerle anlaşmıyorum.

Bak şimdi, Roki. Aslında o Mesihçiler de fena insan değil.

Onlar da Allah yolunda yürümeye çalışıyorlar.

Roki: Ne? Nasıl dedin: Mesihçiler mi? Tam onlar gibi konuşmaya başlıyorsun.

Brak bu boş lafları: Mesihçiler imiş ! Onlar hristiyan... kafirler.

Evet, direktno öyle söyle: kafirler.

Senden şüpe ediyorum, sen de onlardan olmayasın?

Kelime-i-şehadet getir bakalım.

Hilmi: Bak, Roki, ne diyecem sana: bence bütün dinler iyidir.

Hepsinde bir gerçek payı var. Hepsi bizi Allaha götürüyorlar.

Mesela, bir tekerleğe bak: kenarda parmaklıklar hepsi birbirinden uzak.

Ama hepsi ortadaki yuvaya bağlanıyorlar. Hepsi orada birleşiyorlar.

İşte dinler de öyledir.

Roki: Bana bak, Hilmi, burada masal anlatma, erkek gibi cevap ver:

müslüman mısın, yoksa hristiyan mı oldun?

Hilmi: Aaaa, naş ya. Ben dinimden döner miyim? Prosto araştırıyorum.

Cengiz: (dükkana giriyor) Eee? Hilmi kardeş, ne oldu. Hani oyalanmayacaydın ?

Roki: Aha... (eğlenerek) “Hilmi kardeş” imiş. Ne zaman kafirlere kardeş oldun ?

Cengiz: Değil mi, anlaştık.

Gidecez Salço'nun kahvesine İsa'nın dirilişi için konuşacaz arkadaşlarla.

Roki: Ohoo... yetmiyor onlara kardaş oldun, şimdi de onların propagandasını yapacan !

Hilmi: Bak şimdi Cengiz. İstersen sen yalnız git.

Değil korkayım, ama ne gerek var şimdi ahbaplarımızla muhabbet bozulsun.

Ben eve gidecem, orada sizin için dua edecem Rab size kuvvet versin diye.

Cengiz: Hmmm... Bu mu senin son lafın ? Bak ne diyecem sana:

kim bakıyor herkesin gönlünü yapmaya, o en sonunda yapayalnız kalacak.

Yetmiyor insanlardan uzak kalırsın, hayır, Rab İsa'dan da uzak kalacan.

O açıkça demişti: “Her kim insanların önünde beni inkâr ederse,

ben de gökte olan Babamın önünde onu inkâr edecem.”

Hilmi: Cengiz kardaş, o kadar katı olma, çok sevgisiz konuşuyorsun.

Değil mi İsa Mesih herkes için öldü.

Demek, herkes kurtulacak... en sonunda... değil mi öyle ?

Roki: Aga, bak şimdi. Biliyon mu, senin “kardeşçeğizin” az önce ne dedi bana ?

Bütün inançlar, bütün dinler bir imiş.

Hani var ya bir laf: “Bütün yollar Roma'ya götürür”.

Sen bu konuda ne dersin ? Sizin Mesihçilik dediğiniz yolda var mı bir fark?



Cengiz: Ohoo, elbette var.

Her bir dinde Allah çooook uzak bir varlıktır. Ona yaklaşamazsın.

Ona dua edersen bile, o senden o kadar uzak ki,

ne sen onu anlarsın, ne de o seni anlar.

Ama Mesih geldi, bize yakın bir tanrı gösterdi.

Bizim için Allah artık bir baba kadar yakındır bize.

Sonra, her dinde Allaha kurbanlar getiriyor.

Sen birşeyler yapıyorsun, onu memnun etmeye.

Ama bizde başka: değil biz Allaha kurban getirelim -

O bizim için bir kurban hazırladı. O da İsa Mesih'tir.

Roki: Kurban mı ? Onu kim seçti kurban olsun ? Onu kim kesti ?

Cengiz: Allahın kendisi onu seçti, kendisi de izin verdi öldürülsün.

Ne zaman onu haça astılar, benim ve de senin günahını ödedi.

Ama iş orada bitmedi: 3 gün sonra o mezardan dirildi. Hamdolsun !

Var mı başka peyagmber yada Allah adamı öyle bir mucize yapsın ?

Roki: Bak şimdi, birçok peygamber mucize yaptı.

Hilmi: Evet, evet, doğru ! Hani Stariya Zavette de iki kişi vardı, çok çudo yaptılar.

Neydi adları ...?

Cengiz: İlyas ve Elişa.

Hilmi: Te, te aynısı.

Cengiz: Evet, kimi peygamberler eskiden mucize yaptı.

Ama İsa'nın bu mucizesi çok farklı. Ondan önce hiç kimse onu yapamamış !

Roki: Haydi be ! Söyle bakalım !

Cengiz: Hangi peygamber mucize yaptı ÖLÜ iken ? Ha .. ?

Ama İsa dedi... te kitaptan size göstereyim

(cebinden İncili çıkarıyor - Yuhanna 2:19-21)

İsa onlara şöyle cevap verdi:

"Bu Allahevini yıkın, ben de onu üç günde kaldıracam.

Yahudiler de şöyle konuştular:

"Bu Allahevini çak kırk altı senede bitirdiler, sen de onu üç günde mi kaldıracan?"

Ama İsa'nın söylediği Allahevi, kendi bedeniydi.

Gördünüz mü ? “BEN kaldıracam” diyor.

Roki: Yani demek istiyorsun: İsa ölmedi, ama diri kaldı, şimdi de diridir.

Cengiz: HAYIR ! Elbette öldü. Herkes gördü onu nasıl mezara koydular.

Ama ölüm onu tutamadı. Üçüncü gün onu brakmak zorunda idi.

Ve madem diridir ve Allahın sağında oturuyor.

O artık Rabdir, herkesin efendisidir, herkes Ona hesap verecek.

(Hilmi'ye) Hilmi kardeş, bu arkadaşımız Roki bu temaları belki sefte duyuyor. Beklemiyorum o meseleri bir kerekten anlasın.

Ama sen bari başka ol. Bak, İsa gerçekten dirildiyse, biz aynı kalamayız.

Bak burada ne yazıyor:

(Romalılar 14:9) “Mesih bunun için ölüp dirildi,

hem ölülerin, hem de yaşayanların efendisi olsun diye”

Sen karar ver: Mesih senin efendin mi, değil mi ?

Hilmi: Bak şimdi, haklısın, ama ...

Roki: Ne aması, ya ? Adamın lafını duydun ! Ne diyecen ?

Karar ver artık: sen onlarla mısın, değil misin ?

Hilmi: Aga... ne diyeyim ? Bu tema o kadar kolay değil !

Değil inanmayayım, ama bence gerek yok senin kadar fanatik olayım.

Cengiz: Bilmiyorum, ama benim için İsa'nın dirilmesi herşeyi değiştirdi.

Artık susamam.

Bana yan baksınlar, beni dışarı atsınlar, bütün ahbaplarım beni terk etsinler...

yeter ki İsa'ya yakın olayım.

Çünkü O dirildi, gerçekten dirildi. Herkes lazım ona hesap versin.

Ben kararımı verdim. O benim için Rabdir.

(herkese bakarak) Ya siz, ne durumdasınız ? Karar verdiniz mi ? Sizce İsa Kimdir ?