1.Kor 3:1-4

Kaos kilisesi Korint - Süt ve et

Giriş:

- KK'ta yemekle ilgili bir sürü ayetler var: Adem ve Havva'nın yediği meyvasından, son kitapta gördüğümüz ve Mesihin bizi davet ettiği son düğüne kadar.

- bugün de öyle bir konuyu görecez: süt ve et ...

1. kontrast: süt ve et

1 Kardeşler, ben de size konuşurken, ruhça yaşayanlara gibi konuşamadım. Ama beden düşüncesi ile yaşayanlara gibi konuştum. Sanki Mesihte bebek olanlara konuşurmuş gibi konuştum.

2 Size süt içirdim, sizi etle besleyemedim. Çünkü daha onu yemeye hazır değildiniz. Şimdi bile hazır değilsiniz ki!

3 Çünkü hâlâ beden düşüncesi içindesiniz. Madem aranızda kıskanmak ve çekişmek ve ayrışmak var, o vakıt hâlâ beden düşüncesinde değil misiniz, hâlâ insanca yaşamıyor musunuz?

4 Çünkü biriniz, "Ben Pavlus'çuyum!" diyor ve başkası "Ben de Apolos'çuyum!" diyor. Madem öyle, siz beden düşüncesi içinde değil misiniz?

İkinci bölümün sonunnda Pavlus iki tür kişi, iki tür düşünce tarzı karşılaştırdı: bedence ve ruhça düşünmek. Ve buradaki “beden” sözü bizi şaşırtmasın.... bu sadece içki ve seks demek değil. Bu sözün anlamı çok daha geniştir.

Ve dedik ki, ruhça sözü “psihikos” olarak geçiyor. Normal insan herşeye sadece psiholoji ile bakıyor: kendi duygularını en yüksek değer olarak görüyor. BEN nasıl hissediyorum, bu BENİM için ne demektir, bu BANA nasıl geliyor... işte, budur beden düşüncesi.

Öte yanda var “ruhça” düşünmek. O zaman düşüncelerinde Rabbi koyacan merkeze. Kendi gurunu beslemeyecen, herşeyi kendinle ölçmeyecen.

İnsan sözde ruhsal işler yaparken bile bedence düşüncelerle dolu olabilir. Bir örnek:

Koloseliler 2:18

Hiç kimse kazandığınızı elinizden almasın. Onlara çok iyi geliyor, kendi kendini alçaltırsınlar ve meleklere tapsınlar. Gördüğü görüntülere dayanıyorlar. Hiç sebepsiz yerde, boş boş bedence düşünceleri ile kabarıyorlar.

Fark ettiniz mi, adamlar ne yaparmış: bir - kendini alçaltırırmışlar, ve iki - melek görürmüşler. Bunu okuyunca diyecen: ne güzel, Rab onlarda işliyor.

Ama Pavlus buna diyor: BEDENCE. Siz kilisede dua ederken ruhça hareket etmiyorsunuz, var sahte bir alçakgönüllülük, var sahte görümler, rüyalar, videnieler.

Kendini alçaltırırken bile, kendilerini düşünüyorlar. sözde ruhsal şeyleri görürken bile, kendi yükseliğini arıyorlar.

Ve Pavlus burada Korintteki kardeşlere sağlam bir şamar atıyor: siz toplantıda peygamberlik yapıyorsunuz, her hafta yeni ilahi çıkarıyorsunuz, sözde gök dilind konuşuyorsunuz.... ama bütün düşünceleriniz daha da bedence. Tuş !!

Apo.İşl. kitabnda görüyoruz, Pavlus bir sürü kilise başlattı: Pafos, Pisidiya Antakası, Konya, Listra, Derbe, Filipi, Selanik, Veriya, Atina, Korint ve Efes ...

Ama sanıyorum, Pavlus'un kurduğu kiliselerin arasında bakarsan, ve onların toplanılarına katılırsan, Korinttekiler kadar ruhsal, duhovno görünen hiç biri yok. Toplantılarında en büyük heyecan var. Hani katıldın mı, coşuyorsun, eve gitmek istemiyorsun. Diyorsun Kutsal Ruh çok hızlı işliyor onların arasında...

Ama Pavlus'un gözleri daha keskin: sizin bütün hareketleriniz BEDENCE. Çünkü “Madem aranızda kıskanmak ve çekişmek ve ayrışmak var” diyor. İnsan tutmak, topluluğu içeriden bölmek varken, bütün peygamberlikler, ilahiler ve dillerin değeri sıfır.

Ruhsal işler yaparken motivasyon herşeydir: yaptığını neden yapıyorsun? Rab sana bu soruyu soracak.

Ferisilere bakarsan: onların oruçları iki kat daha uzun. Onların duaları 10 kat daha sesli.... ama Rab diyor: insanlardan alkış istiyorlar, te, karşılıklarını aldılar bile.

Ve şimdi aynı düşünce tarzı, aynı hastalık Korint'te de var. Birinci bölümde Pavlus'un kulağına gelmiş ki, 4 ayrı grup olmuş Korintte: Pavlusçular, Apolosçular, Petrusçular bir de 'Mesihçiciler'. Ve şimdi Pavlus du duruma daha detaylı bakacak, ve sadece iki grubu örnek alacak: Pavluşçular ve Apolosçular. Bundan sonraki ayetler hepsi bu konuyu işliyor.

Bir düşünün: ne kadar ruhsal enerji bu konuda kaybettiler: Pavlus neyle uğraşıyor? Müjdeleme işine ağırlık vereceğine, kaybolmuş kişilerl Şeytanın pançasından koparacağına vaktımızı neyle harcıyoruz: kişileri ayrılmaktan korumak.

Topluluğunu büyütüreceğine lazım uğraşsın onu dağılmaktan korumakla. İsa, Matta 13'te bir benzetme anlatıyor: iyi tohum ve deliceler, yada kısır ekinleri; eminim hatırlarsınız. Aynı tarlada iki tür bitki yanyana büyüyor: asıl buğday ve kısır ekinleri. İçi dolu ve içi boş olan imanlılar. Topluluğa bes veren imanlılar, bir de bes çalan imanlılar.

İşte, bedence düşünen imanlılar başkalarını taşıyacağına, lazım kendileri taşınsınlar ve böylece asıl taşıyanlar daha fazla yoruluyorlar.

Tamam, yeni imanlı iken bu normaldır. Bebeklerden beklemiyoruz, kendi kendilerini beslesnler, kendi kendilerini temizlesinler.

Ama zamanla lazım büyüsünler, 8-10 yaşına gelince bekliyoruz, evde iş yapsınlar, daha küçük kardeşleriyle ilgilensinler, anneye ev işinde yardım etsinler.

Ve burada Pavlus onları utandırıyor: siz daha da bebeksiniz, nerede sizden bekleriz artık büyümüş, olgun kişiler olasınız. Süt verdim size, süt - değil et !

2. 'Süt' kimin içindir ?

Bebeklerin besi, ve de yetişkinlerin besi karşılaştırılıyor. İmanda değişik konular var: hepsi doğru ve önemli, ama sırayla lazım öğrensinler.

Bu iki yiyenti karşılaştırısak ne çıkıyor: et sütten çok daha besleyici: bir kilo süt içinde 680 klori varmış, ama bir kilo dana etinde 2500 kalori var... neredeyse 4 kat.

Ama o yiyentileri hazmetmek daha uzun sürüyor: sütü en fazla 2 saatte hazmediyorsun, eti gene 4 saat. Demek bedenin, miden ve barsakların 2 defa daha fazla uğraşıyorlar etin içinden besleri çıkarsınlar diye.

Demek, etli öğretişlerden kendine faydalı ruhsal bes çıkartmak için daha fazla zorlanırsın .. ama karşılığı büyüktür, çok daha değerli, çok daha derin bir hakikatı öğrenmiş olursun.

Düşün bir kere: senin oğlun artık 12 yaşına gelmiş, ama daha da senden ana sütü emmek istiyor. Ne kadar rezillik. Ondan bekliyorsun tam senin gibi beslensin. Yetişkin bir kişi ne yerse, aynısını yesin.

Ama maalesef ruhsal konularda onu sık sık görüyoruz.

Yuhanna 16:12-13

Daha çok şey var, size söyleyeyim, ama şimdi henüz onları işitmeye hazır değilsiniz. 13 Ama O, hani hakikatın ruhu, geldi mi, sizi güdüp bütün hakikata götürecek.

İbraniler 5:12-14

Şimdiye kadar lazımdı, muallimler olasınız. Ama gene ihtiyacınız var, birisi gelip size Allah Sözünün en birinci meselelerini öğretirsin. Size daha süt lazım, kuvvetli yiyenti değil! 13 Ve her kim süt içerse, o henüz bebektir, daha doğruluk sözünde pişkin değildir.

14 Kuvvetli yiyenti gene, yetişkin kişiler içindir. Onlar, kendini alıştıra alıştıra, duygularını çalıştırmışlar, ve artık iyiyi ve kötüyü seçebilirler.

En başta sütü aramak iyi bir şeydir:

1.Petrus 2:2

Allahın sözü temiz süte benziyor. Siz de, yeni doğmuş bebekler gibi, o sütü özleyin.

Ama bu sözler, tipik olarak vaftizde söylenen sözler. Bir kişi henüz yepyeni bir imanlı iken, sanki daha sudan ıslak çıkarken, o zaman lazım bu sözleri işitsin. Bir yeni imanlı nasıl büyecek: Allahın sözünü okuyup içine almakla.

Ana sütün içinde çok şeker var, ağzına tatlı geliyor. Aynı onun gibi, yeni imanlılar hep şeker isterler: "Allah iyidir", "İsa seni seviyor", "Bütün günahların af ediliyor", "Allah seni evlat yerine kabul etti"

3. Haçın 'sütlü' ve 'etli' tarafları

Ama zamanla o “çetin sözler”i de anlayacak durumuna gelmek isteyecez.

Yuhanna 6:53,60

Size çok doğru bir şey söyleyeyim: siz 'İnsanoğlu'nun etini yemediniz mi, ve Onun kanını içmediniz mi, sizde yaşam olmayacak. ... Onun öğrencilerinden çok kişi bunu işitip dediler ki, "Bunlar çok keskin laflar. Kim onları kabul edebilir?"

İsa'nın hangi sözünü o kadar zor buldular? “Benim etimi yiyin, benim kanımı için” derken, eminim onlar o kadar kafasız değildiler, buradaki sembolizmi anlamasınlar.

Anlamak zor değil, ama kabul etmek zor. Kontrast çok aşırı büyük: Hem “gökten inen” ... hem “yiyeceksininz... içeceksiniz”. Gökten gelen bir kurtarıcıyı kabul etmeye hazırız. Ama o lazım her zaman çok büyük olsun, bizi taşısın v.s.

Ama o büyük gökten gelen kişi, diyor: “Ben ölecem, hatta haçta ölecem” bu çetin bir söz, keskin bir laf. Bu tökezdir, köstektir. Bunu İsa'ya yakıltıramıyoruz.

Petrus bağırdı “Bu asla başına gelmesin. Sakın gitme Yeruşalim'e seni haça eslim etmesinler”

Muhammed bağırıyor “Hayır, İsa haça gerilmedi. Allah asla izin vermeyecek, sevgili peygamberi o kadar aşağılansın” -

Haçın haberi kaybolacak olanlar için akılsızlıktır, köstektir, ayıpır, kabul edilemez. Ama kim iman etmişse bu birinci adım atmıştır.

Ondan sonra bu haberin süt tarafına bakıyor: İsa senin için öldü, senin sonsuz yaşamın olsun ... “Aaaaa, bu çok güzel bir şey: cennete gidecem.”

Allah sana baba oluyor - “Ey, süper o da güzel. Bu baba bana bir sürü bahşiş verecek.”

İsa sana toplulukta birçok kardeşler verdi.... “Ayy harika, hiç yalnız kalmayacam. Kardeşler beni besleyecekler, bana iyi bakacaklar.”

İşte bu süt öğretişleri: hepsi doğru, hepsi yerinde ve yeni imanlı iken sen lazım bunlarla uğraşasın. Ancak öyle imanda büyüyücen.

Ama hep bu seviyede kalırsan iyi değil. Büyümek meselesi var. Ve o zaman ruhsal yiyentiler değişiyor. Sütten kesilecen.

O zaman haçın ikinci tarafını anlayacan:

Gal 2:19-20

Çünkü Allaha yaşayayım diye kanunun eliyle öldüm. 20 Mesihle beraber haça gerildim. Artık ben yaşamıyorum, Mesih bende yaşıyor.

Aaaa... şimdi etli yemek belli oldu. İsa'nın haçı benim de haçım oldu. O haçin faydalarını kazanmak istersem, İsa'nın o haçta ölmesi yeterli değil. Rab benden bekliyor, ben de öleyim. İçimdeki “BEN” lazım ölsün.

O BEN beni aydıyor, o bana buyruk veriyor, oraya git - onu yap. İçimdeki o BENLİK istiyor beslensin. Bendeki EGO hep insanlardan övgü duymak isityor, herkes benim omuzuma vursun, 'aferin' desin.

Ama başkası övüldü mü, başkasına saygı gösterildi mi, bendeki EGO kıskanıyor. Hayır, olamaz, neden bu övgü bana verilmedi, niye başkasına dikkat çeviriyorlar, beni saymıyorlar.

İşte, sendeki o BENLİK ölmeli. O zaten aslında imana gelince, İsanın haçında öldü. Sen izin verme tekrar dirilsin.

4. KK'ta 'etli' ayetler

Anlayış dersen: en başta fazla bilgi yok sende ve çok derin düşünmüyorsun zaten. Ama katı yiyentiye geçince Kutsal Kitap'ta öyle şeyler okuyacan... diyeceksin ki, “Bunu nasıl kabul edecem”

Nasıl geçenlerde bir köyde incil dersi yaparken, konu oldu: Günah işleyen ve tövbe etmek istemeyen imanlıyı topluluktan uzaklaştırmak. Nasıl Matta 18'de yazıyor: Öyle kişileri putperest gibi davranın. Yani sokakta görürseniz selam bile vermeyin. Ve 1.Kor 5'te yazıyor “onu Şeytana teslim ettim”

O zaman sesleyenler şok oldu. Ve birisi dedi: “Te, bunu kabul edemiyorum” ... Sonra dedim: “Ama amaçtır kişi tövbe etsin, Rabbe dönsün” ... “Aaa, şimdi oldu. Te bunu kabul edecem”

Görüyor musunuz? Bazı öğretişler bize zor geliyor. Ama sen hangi pozisyondasın, ne diyecen: “Evet Rab, bunu tam anlamıyorum, ama madem sen bunu söylyorsun, kabul edecem” - yoksa: ”Olamaz... bu bana ters gel,ypor. Tamam Rab, sen söyledin, ama bu söz bana göre değil”

Birisi dedi ki, “Hayır, Rab” sözü aslında saçmalıktır. Madem Rabbe konuşuyorsun, sade tek bir cevap var: Evet!

Evet, katı yiyentileri hazmetmek lazım. Bebek anasütü içiyor: yutup hemen onu kullanıyor. Ama katı yiyenti ağır ağır hazmetmek lazım.

Uzun uzun çiğneyecen ve yutacan... yemek borusundan mideye inecek ve orada duracak saatlerce, midendeki asitler yiyentiye öğütürüp sıvı yapacaklar.

Oradan ince barsaklara... ve daha sonra kalın barsaklara dalıyor... ve işte, en sonunda o katı yiyentilerdeki besler senin bedenine girmiş olacak: şeker, protein ve yağlara ayrılıyor. Ve ancak o zaman yiyentilerden güç kuvvet alacan.

Özellikle EA'da öyle şeyler okuyoruz bana ters geliyor:

Ve daha neler ... ve gerçekten “çetin sözler, keskin laflar” diyoruz. Ama bunlar da ettir. O ayetlerle boğuşuyoruz anlayana kadar. Yakup nasıl melekle güreştiyse, biz de o ruhsal hakikatlarla güreşiyoruz sabaha kadar. Hayır, sen bei bereketlemeden seni brakmayacam dedi. Biz de KK'ın her bir ayetinde ruhsal bereketi çıkarmadan rahat durmayacaz.

SON:

Benim etimi yiyeceksiniz, benim kanımı içeceksiniz”. Sen bir parça et düşün: yedikten sonra o etin molekülleri, atomları senin bedeninin parçaları olacak. İsa istiyor, biz onun hakikatlarını, onun ölümünü ve dirilişini o kadar yakından hissedelim, o hakikatları bizim hayatımızın parçaları yapalım.

Küçük paketlerde ucuz makarnalar satıyorlar. Onlar Çinden geldiler ve çok pratik: dök bir çanağa, poşetten tadını getiren tozları dök, kaynak su dök ... bekle iki üç dakka ve hazır. Özellikle üniversite öğrencileri yemekle çok uğraşmasınlar diye senelerce onunla besleniyorlar.

Büyük kolaylık... ama hiç de sağlıklı değil. Birçok imanlı da aynısı yapıyorlar: kolaylık olsun diye hep aynı ayetleri düşünüyorlar, kolay hazmedilen hakikatların üzerinde duruyorlar, ve hiç akıllarına gelmiyor, daha güzel, daha sağlıklı ve besleyici bir ruhsal yemek yapsınlar.

Sen de bundan soınra kendini zorla aacık. De ki: Yeterince vakıt sütlen beslendim. Vakıt gldi artık ben de kendi kendime katı yiyiyentilere alıştırayım.