1.Yuhanna 2:12-14
İmanda büyümenin 3 yaşı
Evinde fotoğraf albümü var mı? Orada eski anılar saklıdır. Ve eminim, senin, ya da kızanlarının düğününden kalma fotoğraflar var. Sen bul bir tane, nerede 3-4 kuşak yanyana duruyor. Eminim herkesin evinde var. O zaman kendi kendine bir soru sor:
Sence hangi yaş en güzel: bebeklik mi, hani hiç bir şey düşünmüyorsun, anan seni emziriyor, herşey hazır.
Yoksa küçük kızan iken: her gün yeni bir şey öğreniyorsun, dünya büyük bir oyuncaktır.
Yoksa delikanlılık: artık bedence büyüyorsun, yetişkin oluyorsun. Kişiler seni ciddi almaya başlıyorlar.
Yoksa şöyle 20-30 yaşlarında: evlendin, kendi kızanların oldu, kendi paranı çıkarıyorsun
Toksa, diyelim, 50 yaşlarında: kızanlar artık evden çıkmış, daha rahatsın
Evet, hangi yaş sence en güzel?
Ama nasıl beden hayatında farklı, farklı yaşlar varsa, imanlı hayatında da değişik yaşşlar var. Ve bugün ona bir göz atacaz. Apostol Yuhanna bunu 1.Yuhanna mektubunda, bölüm 2, ayet 12-14 anlatırıyor:
“Kızanlar, size yazıyorum çünkü günahlarınız Onun adı sayesinde size bağışlandı.
13 Babalar, size yazıyorum çünkü en baştan beri var Olanı artık tanıyorsunuz.
Gençler, size yazıyorum çünkü Kötü Olanı artık yendiniz.
14 Evlatlar, size yazdım, çünkü Baba'yı artık tanıyorsunuz.
Babalar, size yazdım, çünkü en baştan beri var Olanı artık tanıyorsunuz.
Gençler, size yazdım, çünkü kuvvetlisiniz, Allahın sözü içinizde duruyor ve kötü olanı artık yendiniz.”
1.Yuh mektubu yazıldı yanlış öğretişlere karşı. Yuhanna çok basit sözlerle çok büyük ruhsal hakikatlar anlatırıyor. Ve şimdiye kadar çok keskin laflar yaptı:
ya ışıktasın, ya karanlıkta. Ya yaşıyorsun, ya ölüsün. Ya kardeşini seviyorsun, ya ondan nefret ediyorsun. Anladınız mı, ortada kalmak yok. Ya kara, ya beyaz... gri yok.
Yani, Yuhanna şimdiye çok sert yazdı. Ama bizim ayetlerimize gelince başlıyor aacık daha yumuşak bir tonla konuşsun. Burada yanlış öğretişlere karşı gitmiyor, ama topluluğun sadikan kişilere sesleniyor
Önce 3 defa diyor: “Size yazıyorum...” Sonra 3 defa diyor: “Size yazdım”. Sanki diyor: “Bakın ne için yazdım ve yazmaya devam edecem: ben size kuraj vermek istiyorum.”
Ve biz de bu sözleri okurken istemiyorum bunlar anlaşılsın bir davalama gibi, ama kuraj verici olsunlar.
Ayetlerin sözlerine baktımızda hemen göze çarpan bir şey var: Yuhanna imanlılar için 3 söz kullanıyor: kızanlar, babalar ve gençler. Hem de onu tekrarlıyor, sanki daha fazla dikkat edelim diye.
Bunlar herhalde imanlı hayatlarında 3 değişik derecede olan imanlılardır. Ruhta büyümenin 3 basamakları. Ya da: imanda 3 farklı yaş: bebeklik çağı, gençlik çağı ve yaşlılık.
Şimdi, dikkatla baktık mı, şaşıyoruz Yuhanna onları nasıl sıralıyor: normal olarak bekliyoruz: kızanlar, gençler ve babalar olsun. Yani, küçükten büyüğe. Ama Yuhanna onu kızanlar, babalar, gençler yapıyor.
Bazıları diyorlar: aslında iki grupa var: Yuhanna önce bütün imanlılara konuşup onlara “kızanlar” diyor, sonra daha eski ve daha yeni imanlılara “babalar ve gençler” diyor.
Ama bence burada 3 yaş var: Yuhanna önce imanda bebekler ve yaşlıları sıralıyor ve en sonunda gençler, çünkü imanlıların en fazlası o gruptadırlar: ortada.
Demek burada imanda büyümenin 3 yaşı, 3 çağı görüyoruz: kızanlar, gençler ve yaşlılar - sen hangi çağdasın, sen kendini nasıl görüyorsun? Şimdi buna daha derin bakalım:
Evet, büyümek yaşamanın özüdür. Yaşayan şeyler büyüyor, büyümeyen şeyler yaşamıyor. Biologlar bir şeye bakarken, o şeyde yaşam var mı, yok mu 7 tane soru soruyor ve bunların bir tanesi: bu şey büyüyor mu?
Ruhsal dünyada da aynı sıra var: bir insanda ruhsal hayat var mıi büyümek de var. Yoksa o kişi ruhsal ölüdür.
En birinci bakacaz, “Ruhsal hayat nasıl başlıyor: o da yeni doğuşla oluyor.”
Çünkü istemiyorum Yuhannan sözleri yanlış anlaşılsın. Sanki bu mektubu okuyan herkes kendini otomatik, bu 3 grubun içine koyabilir. Ben hangi yaştayım sormadan önce kendie başka bir soru sormalısın: “Ben gerçekten yeniden doğdum mu?” - Doğmadıysan, senin yaşın diye bir şey yok. Doğmak da nasıl oluyor?
1.Petrus 1:23 - “Siz yeniden doğdunuz. Değil çürüyen, ama hiç çürümeyen bir tohumdan, hani Allahın diri ve kalıcı sözünden doğdunuz”
Evet, yeniden doğmak böyle oluyor: Allahın sözü geliyor sana, ne zaman sen daha ruhta diri değilsin, ne zaman daha kurtuluşu anlamıyorsun.
İşitiyorsun Allahın sözünü, o da sana kendi halini gösteriyor: “Arkadaş, kendini aldatma, sen ölüsün. Allahtan ayrısn, uzaksın, sonsuz yaşamın yok.
Yetmiyor bu, Allahın sözü seni çok fazla rahatsız etmeye başlıyor: “Arkadaş sen Allaha düşmansın. Sen onun öfkesini kaldırdın, o sana gelecek bir düşman gibi ve o zaman ne yapacan?”
Ondan sonra iyi haber geliyor sana: “Ama ölmek zorunda değilsin. İyi haber var: Senin düşmanın olan Allah seni gene de seviyor. İstemiyor sonsuz kadar ölü ve ondan ayrı kalasın. Onun için bir kurtarıcı gönderdi. Ona teslim ol, o zaman yaşayacan.”
Ondan sonra bir krizaya geliyorsun: ne yapacan? Bir tarafça anlıyorsun ki, bu dünyada hayat yok, herşey yanacak, Allah herkesi davalayacak ve sen de Allaha uygun değilsin. Ve İsa'nın öğrencisi olmak için lazım bambaşka yaşayasın, yani dünyadan kopasın.
Öbür tarafta korkuların artıyor: “Sonra bana ne olacak? O imanlı hayatı gerçekten başarabilir miyim?”
Sanki İsrail halkı gibi: arkanda Firavunun ordusu seni kovalıyor, seni öldürmeye bakıyorlar. Önünde gene Kızıldeniz: suyu nasıl geçecen? İnsan suda yaşayabilir mi?
Sonra devam ediyorsun: İsa'yı Rab ve efendi olarak kabul ediyorsun ve teslim oluyorsun.
İşte yeni doğuş budur. Ancak bu yolu tepenlere imanlı diyoruz. Ancak onlar yeniden doğmuş kişilerdir. Başka yol yok.
Ama görmüşün toplantıda güzel ilahiler söylüyorlar, çok güzel dualar yapıyorlar. Sen de gitmişin dua etmişin ve istediğin oldu... bu yeni doğuş değildir.
Ama ağır hasta idin yada çocuğun hasta idi, çaresizdin. En sonunda dua ettin de şifa buldun. Güzel, seviniyoruz. Ama aldanma: yeniden doğmak bu değildir.
Başka bir dinde idin, İncilin okudun ve sonunda karar verdin Hristiyan olmaya. Güzel: buna seviniyoruz, bu bir adımdır. Ama gene aldanma: yeni doğuş bu değildir.
Ancak ve ancak kendi yüreğini anlayıp da Pavlus ile beraber “Biliyorum içimde hiç bir iyilik yok” diyenler yeniden doğmak derecesine gelebilirler. Ancak ve ancak İsaya sonsuz yaşam için gelip ona güvenenler yeniden doğmak derecesine gelebilirler.
Umarım ve duam şu ki, sen kendi hayatında bu adımı atmışın.
Lazımdı en birinci bu meseleyi konuşalım, yoksa Yuhannanın bu sözleri yanlış anlaşılacak.
Ama tabii ki, bu sadece ruhsal hayatın başlangıcı: ondan sonra büyümek nasıl oluyor. Yuhanna bu olayı dediğimiz gibi, 3 ayrı yaş olarak gösteriyor: bebeklik, gençlik ve olgunluk yaşları:
“Size yazıyorum çünkü günahlarınız Onun adı sayesinde size bağışlandı. Kızanlar, size yazdım çünkü Baba'yı artık tanıyorsunuz.”
İşte imanlı hayatta bebeklik ve kızan zamanı budur: Babayı tanımak ve günahlarım affedildi demek.
Bir bebek dünyaya geldiği zaman onun anası herşeydir, onun bütün dünyası onun anasıdır.
Bebeklerin işi ne: süt içmek ve pamperslerini doldurmak. Onu yaptılar mı anası, babası kızmıyor ama seviniyor.
Aynı onun gibi, en başta, henüz körpe iken, yeni bir imanlı ne anlıyor, onun ruhsal anlayışı nedir ki: 'Ben ve Baba' - bütün düşünceleri bu kadar.
Her gerçek imanlı ruhsal hayatının başında aynısını yaşıyor: belki daha çok şey bilmiyor, belki daha hiç kimseyi imana getirmedi, belki hayatında daha da günahlar gözüküyor... ama bildiği tek bir şey var: BENim günahlarım affedildi ve BENim gökte bir babam var.
İmanda yeni iken, imanlı sade kendini görüyor: ben ve gökteki Babam. Yani: aslında henüz biraz egoisttir. Sade kendi ruhsal ihtiyaçlarını düşünüyor.
Ama Yuhanna burada imanda bebek olanlara maana bulmuyor: hayır, onlara destek veriyor, kuraj veriyor: Sizin şimdiki durumunuz iyidir; dakkada bunu anlıyorsunuz ve onunla sevinin.
Sevinin ki, günahlarınız affedildi... ama buna kim sevinebilir ki? Ancak o kişi ki, günahları var diye anladı.
Diyelim bir kişi senin kapını çalıyor, merhaba merhaba.. sen adamı tanımıyorsun . Sonra kapıda sana bazı dokumentleri göstersin. “Bakın beyfendi, sizin 135 bin leva borcunuz vardı. Ama sıkılmayın, ben onu ödedim. Haydi, hepsi iyi, iyi günler” ve gitsin. Sevinecen mi? Eh... sanıyorum sevinecen, ama ne oldu, ne gitti tam anlayamadın.
Öbür türlü bir de şu senaryoyu düşün: işsizsin, paran yok. Aydan aya su, elektrik ve bakkaldaki borçların büyüyor. Bir ay, iki ay, üç ay... aydan aya daha fazla batıyorsun. Aydan aya tefeciden, lihva ile borç alıyon. Ama hep kahırlanıyon, nasıl çevirecen onu, bir gün gelecek ödeyemeyecen. Her saniye o korkunç günü düşünüyorsun.
Bir de eşin hastalanıyor, acele para lazım. Evini zaloga veriyorı çabuk para alasın, eşin ölmesin diye. Ve hayatın hep öyle devam ediyor. Aydan aya. Birkaç zaman sonra borçların öyle büyüdü ki, kenarı yok. Geceleri artık kahırdan, sıkınıtıdan uyuyamıyorsun. Bütün hayatın zindan oldu.
Tam o durumda en yakın arkadaşın diyor, “Bak ben sana acıdım, seni bu sıkıntıdan, bu borçlardan kurtaracam. Kendi evimi satacam, o parayla borçlarını öde; rahat yaşa.”
“Ama sen ne yapacan? Beş kızanın var. Nerede yaşayacan?” - “Eh sıkılma. Mahallenin kenarında bir koliba yapacam kendime” - Aazın açık kalıyor: adam seni ne kadar seviyor da, o kadar büyük bir kurban veriyor!
Bu iki durumu fark ettin mi: hangi durumda daha fazla sevinecen, borçların ödendi diye? Sonuç aynı: borçların ödendi, ama sanıyorum ikinci durumda onu çoook daha fazla anlayacan, onun kıymetinni fark edecen.
Ve aynı biçimde ancak daha önce kendi günahlarını anlamış ve o yükün altında ezilen adam İsa'nın kurbanın değerini alayabilir. Çünkü ayetimiz onu diyor. Değil sade günahlarınız affedildi, ama Onun adı sayesinde affedildi.”
Bu temeldir. Ancak onu iyice anladıktan sonra, o bilgi ile büyüdükten sonra imanlı kendi ruhsal hayatında devam edebilir.
Bir insanın dünyaya gelmesi onun hayatının başıdır. Bu demek herşey oldu bitti değil, anacak başıdır. Bekliyoruz büyüsün,
Bunu bedensel hayatta anlıyoruz. Ama ruhsal dünyaya geçtik mi, sanki onu anlamıyoruz. O kadar uğraşıyoruz, bir kişi imana gelsin, vaftiz olsun. Ama bu sade işin yarısı: o kişi lazım büyüsün.
Nasıl büyüyecek: Allahın sözü ile. Gene söylüyorum: Allahın sözü ile - o kişi toplantıya gitsin, dua etsin ihtiyaçları için, başkalarına şahitlik yapsın... ama Allahın sözü onun içine girmedi mi, o imanda büyüyemeyecek
1.Petrus 2:2-3 - “Allahın sözü temiz süte benziyor. Siz de, yeni doğmuş bebekler gibi, o sütü özleyin. Öyle ki, onunla kurtuluşta büyüyesiniz. 3 Çünkü Rabbin yavaşlığından bir dat aldınız.”
Kızan iken, sen hiç bir şey düşünmüyorsun: acıktın mı, gidiyon mutfağa ve orada Manna diye bir şey var: gökten düşmüş yemekler. Tencerenin kapağını açtın mı, bekliyorsun, orada hazır yemek dursun. Ama hiç düşünmüyorsun, o yemek oraya nasıl girdi. Kim aldı onu pazardan, kim ödedi, kim pişti.
Ama zamanlar değişiyor. Ve bir gün diyecen: ben uğraşacam artık. Bundan sonra hazıra beklemeyecem, çünkü evlendim artık. Lazım uğraşayım. Ve böylece sen artık ikinci yaşa, ikinci çağa geçtin.
Artık bebek değilsin, artık kızan değilsin: gençlik çağına geldin.
“Gençler, size yazıyorum çünkü Kötü Olanı artık yendiniz. - Gençler, size yazdım, çünkü kuvvetlisiniz, Allahın sözü içinizde duruyor ve kötü olanı artık yendiniz.”
Demek burada artık savaşmak, uğraşmak, cıhat etmek için söz oluyor. Artık herşey otomatik değil, artık uğraşmak var.
Bu ne demek: eskiden dua ederdin ve gökteki baban bilirdi ki, zayıfsın ve hemen sana cevap verirdi. Ufacık bir ayeti okurdun ve sana yeni bir anlayış gelirdi. Toplantıya giderdin ve çoook büyük sevgi var derdin.
Ama o günler bitti artık: dua ediyorsun ve bir şey olmuyor. İncili okuyorsun ve bir şey anlamıyorsun. Toplanıtıya gidiyorsun ve sana sıkıcı geliyor.... artık bedava yok: uğraşmak lazım.
Duada uğraşmak lazım, cevap alana kadar. Okumakta uğraşmak lazım: artık süslü püslü, oradan buradan seçma ayetler, hani diyorsun “bana çok iyi gelen” ayetler yok, ama Allahın sözünü bütün olarak okumak var. Toplantıda artık kardeşini sevmek için uğraşmak var.
Otomatik yok artık... herşey bir savaş oldu. Artık Rabde bebek değilsin, Rabbin askeri oldun. Ve Yuhanna sana kuraj veriyor: “Kötü olanı yendiniz” - demek var fırsat yenesin. Hep Şeytan seni uğraştırmayacak ya! Bundan sonra sen onu uğraştıracan. O senden korksun!
Bakalım, tam olarak bu muharebede düşmanımız kimdir:
a) aşağıdan: Şeytan - Efes 6:12
“bizim muharebemiz et ve kana karşı değildir. Ama bu karanlığın ruh hükümetlerine, ruh güçlerine ve bu dünyanın ruh kuvvetlerine karşıdır. Göklerdeki kötü ruhlar karşıdır.”
b) içeriden: içimizdeki istekler - 1.Petrus 2:11
“Ey sevgililer, size yabancılar ve misafirler gibi yalvarıyorum: bedence isteklerden uzak durun. Onlar cana karşı muharebe ediyorlar.”
c) etraftan: müjdeyi yaymak - Filipiler 4:2-3
2 Evodiya ve Sintihe'ye yalvarırım, Rab'de aynı fikirde olsunlar. 3 Sana da yalvarırım, ey hakikat hizmetçi arkadaş, o kadınlara yardım et. Onlar benimle, Klement'le ve başka iş arkadaşlarımla birlikte 'iyi haber'de işlediler.
Gene Allahın sözüne döndük. Yanlış anlamayalım: biz büyürken değil, bir çağı geri brakıyoruz, değişiyoruz. Bütün bu hakikatlar devam ediyorlar. Ama sen yeni şeyler ekliyorsun.
Bebekken “Babayı tanıyorsun” Büyüyünce bu kaybolmuyor. Ama ona bir şey ekleniyor: uğraşmak.
Ve gene Allahın sözünün önemini görüyoruz: o içimizde duruyor - ve ancak onunla kuvvetliyiz. Ancak Onunnla kötü olanı yenebiliriz.
Matta 4 İsa çölde iken Şeytan tarafından deneniyor. İsa'nın verdiği cevaplar seni hiç düşündürmüyor mu? Neden 3 defa diyor “... çünkü yazılmıştır” İşte apaçık Allahın sözü ile Şeytanı uğratırıyor.
O çok rahat diyebilirdi “Ben sana diyorum...” ama dedi “... çünkü yazılmıştır”
Ama sen İsa değilsin, sende o güö yok Şeytana konuşup diyesin: “BEN sana diyorum...” O zaman alış Allahın sözünü bir silah gibi kullanmaya. Onu oku, onu ezberle, onu dinle gece gündüz, onu düşün, onu paylaş, onu konuş... onunla besle!
Sanıyorum, imanlıların çoğu o yaşta bulunuyorlar. artık onda devam ediyoruz.
Evlendikten sonra uğraşmaya başlıyorsun, kızanlarını büyütürüyorsun... belki torunlarını bile... ya sonra? Sonra ne kalıyor sana? Hayatının anlamı var mı ondan sonra?
Ve burada istiyorum kafalarımızı aacık yeni bir düşünce ile çalıştıralım: mahallede insanlar yaşlandıkça gene büyümüyorlar.
Ne demek istiyorum: onların aklı fikri torunlarda, Daha öteye düşünemiyorlar. sanki korkuyorlar boşluktan, daha ötelerde bir şey yok. Onun için torunlarına durmadan bahşiş alıyorlar, şımartıyorlar onları. Çünkü boşluktan korkuyorlar.
Peki yaşlı bir imanlı ne yapsın ki? Gerçekten Rabte büyümüş, uzun seneler ruhsal hayatta svaşmış bir kişiye ne kalıyor? Yuhanna o 3. çağı şöyle anlatıyor:
En birinci, o babalar sözüne bakmayalım - burada sade erkekler için söz konusu olmuyor. Ama İmanda artık yaşlanmış erkekler ve kadınlar. Hiç fark yok.
“13 Babalar, size yazıyorum çünkü en baştan beri var Olanı artık tanıyorsunuz.
Babalar, size yazdım, çünkü en baştan beri var Olanı artık tanıyorsunuz.”
İki defa aynısını diyor: 'en baştan beri var olanı', yanı sonsuzluktan beri var olanı. Buradaki konu: sonsuzluk.
Mesihin öğrencisi yaşlandıkça, o uğraşmıyor artık çocuklarıyla, torunlarıyla, evlerle, para biriktirmekle, kızanlara miras brakmakla... onun bakışı değişiyor, onun fikirleri değişiyor... onda tek bir düşünce kalıyor: sonsuzluk.
Ben tezlerde bu dünyadan uçacam. Bagajlarımı topluyorum bu son yolculuk için. Ama ben imansızlar gibi, karanlık bir mezara gitmiyorum. İnşallah yok bu yolda. Ben sonsuz olana, benim babama gidiyorum.
Ve gene: bu çağa geçmek demek değil ki, sen günahlarının af edildiğini unuttun, ya da sen artık ruhsal savaşta devam etmeyecen. Ama buna sanki yeni bir boyut (izmerenie) eklendi: sonsuzluk.
İbraniler 13:4 - “Zaten burada kalıcı bir kasabamız yok, gelecekteki kasabayı arıyoruz.”
2.Timoteyus 4:7-8 - “7 Ben iyi muharebede dövüştüm, yarışı bitirdim, imanı kolladım. 8 Artık bundan sonra doğruluğun tacı benim için hazırdır. Doğru hakim olan Rab o tacı bana son günde verecek. Ve değil sade bana versin, ama her kim Onun gelişini severse, ona da verecek.”
İşte, Rabde büyümüş ve ilerlemiş kişiler zaten sanki cenneti görüyorlar, sonsuzlukta yaşıyorlar, oraya bir adım atmışlar. Bir ayakla Rabbin avlusuna girmişler.
Onlar belki o kadar aktif ruhsal savaşa katılmıyorlar. Kendileri angajira olmuyorlar. Ama onların hayatları daha gençlere örnek oluyor, kuraj veriyor.
Onlar dua ettiler mi, Rab sesliyor. Birisi demiş ki, “Sadikan kaldın mı, Rab senin doğum gününü hatırlayacak”
Rab imanda büyümüş kişilere özel görevler veriyor, onlardan özel şeyler bekliyor:
Titus 2:2-4
“2 Yaşlı erkekler ağırbaşlı olsunlar. Kendini kontrol eden ve aklı başında olan kişiler olsunlar. İmanda, sevgide ve dayanmakta sağlam olsunlar.” - Neden: çünkü artık bu dünya onlara sıkıcı geliyor, sonsuzluğu düşünüyorlar
3 Yaşlı kadınlar da aynı onun gibi öyle davransınlar, nasıl kutsal kişilere yakışırsa: zem etmesinler, fazla şaraba esir olmasınlar ve iyiliği öğretiren muallimler olsunlar.
4 Öyle ki, genç kadınlara şunları öğretirsinler:
- kocalarını sevmeyi,
- kızanlarını sevmeyi,
5 - akıllı olmayı,
- namuslu olmayı,
- evciman olmayı,
- iyi yürekli olmayı,
- kocalarını seslemeyi.
Öyle ki, Allahın sözüne karşı konuşulmasın.”
- Yaşlı kadınlara özel görev düşüyor: değil kendi kızanları ve torunlarıyle uğraşsınlar, ama topluluktaki kızkardeşlerle -
Neden: çünkü artık yeryüzündeki şeyler geçiyor. Ama Rabde yaptığın hizmet sonsuzdur, kalıcıdır.
Dediğimiz gibi: Yuhanna her imanlı yaşta olana kuraj veriyor, cesaret veriyor, kendi olgunluk derecesine göre devam etsin. Her yaşın tabii ki güzel tarafları var.
Ama hayat bir yolculuktur. Yolculuk yapan kişi bir an önce hedefine ulaşmak istiyor. Onun için biz de acele edelim, uğraşalım o son duruma gelelim: sozluzluğun peşinden gidelim.
Bir resim serisi gördüm: 1842 senesinde Amerikan ressam Thomas Cole onu çizdi: bir ırmağı gösteriyor, bir kişi de bir kayıkla onda yolculuk ediyor: önce bebek, sonra kızan olarak, daha sonra yetişkin adam ve en sonunda yaşlı bir kişi olarak
Önce dar, gittikçe genişliyor, en sonunda denize açılıyor ve gözleri yukarıda, gökte. İşte senin imanlı yolculuğun ona benzer olsun.