Bu dünyayı sevmeyin !

1.Yuhanna 2:15-17

Giriş:

1.Yuhanna 2:15-17

Bu dünyayı sevmeyin, ne de bu dünyada olan şeyleri sevmeyin. Bir kişi bu dünyayı sevdi mi, onda Baba'nın sevgisi bulunmaz.

16 Bu dünyada sade şunlar var: - beden tabiyetinin istekleri, - gözlerin istekleri ve - bu hayatın boş gururu. Ve bunlar Baba'dan değil, dünyadandırlar.

17 Bu dünya ve bu dünyanın sevdaları geçmektedir. Ama kim Allahın istediğini yerine getirirse, o sonsuza kadar duracak

A. Dünyayı sevmemek

Dünya nedir? -

(1) bu yaşadığımız gezegen, planeta - onu tabii ki sevecez, neden onu sevmeyelim

(2) burada yaşayan herkes - onu da sevecez, çünkü Yuh 3:16 okuyoruz ki, Rab de dünyayı o anlamda sevdi. Rab bize öğretiyor ki, en berbat günahkarı sevelım, düşmanlarımızı bile sevelm. Çünkü biz de bir vakıt aynı durumda idik.

(3) ama dünya sözünün 3. bir anlamı var:

1.Yuh 5:19

Biz biliyoruz, Allahtanız, ve biliyoruz, bütün dünya kötü olan'ın elindedir.

Evet, o dünya ile anlaşamıyoruz, O bizim baş düşmanımızdır, onu sevmiyoruz.

Dünya o anlamda Şeytanın bir sistemidir, bir devlet gibi. Ve o düşünceyi iyice anlamak için biraz kafamızı yoralım:

Biz genellikle sanıyoruz, Şeytan gelip her imanlıyı tek tek günaha düşürmeye uğraşıyor. Hayır, ona gerek yok - onun iki yardımcısı var: insan tabiyeti ve dünya.

Bir anlamda günah zaten içimizde, bir virus gibi. Günaha bakmayalım arasıra yaptığımız bir iş olarak. Sanki dümdüz giderken günaha düşüyoruz... sonra kendimizi toparlayıp düştüğümüz çukurdan çıkıyoruz... sonra gene bir raunt günah.

Hayır, problem içimizde, günah içimizde. Adem babadan bozuk bir tabiyet aldık: beden tabiyeti. İşte günah o.

Ama onun dışında başka bir mekanizm de var: tabiyetleri bozuk olan insanlar bir toplum oluşturuyor, bir ağ gibi. İşte ona dünya diyoruz. Çünkü kimse yalnız yaşayamaz. Ve Yuhanna 'dünya' derken o sistemi kastediyor. Sanki bu ağın içinde kıvranıyoruz, hatta onun bir parçasıyız.

Ama imanlı bir kişi o bağlantıları durmadan kesiyor, “Hayır, sizden değilim. Ben bambaşkayım” deyip, Mesihin bıçağını eline alıp onu dünyaya tutsak eden bağlantıları kesiyor.

İşte, Yuhanna bu mektupta bu savaşı anlatıyor: bu dünyadan kurtulmanın birinci adımı... ondan nefret edeceksin, bu dünyayı sevmeyeceksin. Sen bu dünyada rahat mısın? Akrabaların cinsin kökün, içinde yaşadığın mahallen, alıştığın çevre... bütün bunlar sana bir güvenlik duygusunu mu veriyorlar... işte o zaman dünya seni kapmıştır, onlardan kurtulmanın zamanı geldi.

Sen bir imanlı olarak her yerde yabancısın, ona alış, onu kavra, hatta onunla sevin. Lut'un örneğini bak: İbrahim gibi çadırlarda yaşamaktan bıktıydı. Usul usul kompromis yapıp Sodom kasabasına yaklaştı. Hiç anlamadan, bir de bakıyoruz hop, kasabanın içine yerleşti. Yetmiyor o, kent kapısında oturanlardan biri oldu, yani ileri gelen bir kişi oldu.

Gördünüz mü, dünya o Sodom kasabası, Sodom sistem idi. Uzun yıllar iyi gitti, çünkü Lut o dünya sistemine ayak uydurdu, o sistemin bir parçası oldu. Hayatın oyununu o dünya sisteminin kurallarına uyarak oynadı.

Ama hepsi boşuna: bir gün Rab Lut'u seçmeye zorladı - “Bu kasabada mı kalacan, yoksa bu sistemden ayrılıp kurtulmak mı istiyorsun”. Ne zaman o iki meleği kurtarmaya kalktı bunca sene yaşadığı yalan, kompromisi ortaya çıktı:

Yaratılış 19:9

Adamlar, "Çekil önümüzden!" diye karşılık verdiler, "Adam buraya dışardan geldi, şimdi yargıçlık taslıyor! Sana daha beterini yaparız." Lut'u ite kaka kapıyı kırmaya davrandılar.

Lut o anda anladı: bunca sene uğraştım bu sistemin içinde ilerleyim, beni kabul etsinler. Fakat hepsi boşuna: ben her zaman bu sistemin içinde bir yabancı idim. Ne de yapsam bu kasaba, bu dünya ile ne kadar da bir olmaya çalıştıysam, en sonunda hepsini kaybedecem. Rab beni bir seçim yapmaya mağrıyor. Keşke baştan amcam gibi yapsaydım.

Bu 4000 sene önce idi. Ama Mesihçi de bugün aynı durumdadır. Lut da bir zamanlar iman yolculuğuna çaşlamıştı, Ur kasabasından .ıkarken ilk adımı atmıştı. Aynı onun gibi, bizim de bir kere iman edip, vaftiz olup iman yolculuğuna düşmek yeterli değil. Her gün, adım adım karar vereceksin: bu dünya sisteminden nefret mi ediyorum, dünya bağlantılarını Mesihin bıçağı ile kesiyor muyum... yoksa bu dünya bağlantıları bana iyi mi geliyor?

İncilde üzücü bir örnek var: Dimas

Filimun 1:24

Markos, Aristarkus, Dimas ve Luka da aynı onun gibi size selam gönderiyorlar.

İşte Dimas da bizim gibi bir imanlı idi, hatta Pavlus'la birlikte yolculuk yaparak müjdecilik yapan biriydi. Ve o hizmet için Rab ona sonsuz bir ödül verecekti. Ama maalesef sonra şunu okuyoruz:

2.Tim 4:10

Çünkü Dimas beni terk etti. Bu dünyayı daha fazla sevip, Selaniğe gitti.

kontrast:

Kol 4:14 Sevgili doktorumuz Luka selamlarını gönderiyor; Demas da öyle.

2.Tım 4:11 - “Yanımda sadece Luka var” Bakın, Luka hizmetine ve Rabbe sadık kaldı ve 2000 sene sonra onun adını saygıyla anıyoruz. Rab ona sonsuz bir anıt dikti.

Ama Dimas... “dünyayı daha fazla sevdi, Pavlusu en muhtaç anında zindanda yapayalnız braktı. Ama ne için bunu yaptı: DÜNYAyı sevdiği için. Neden Selaniğe gitti: belki bir iş kapısı açıldı ona, belki tatil yapmaya gitti.

Ya Luka? O bir doktor idi, okumuş biri, toplumda onun saygısı vardı, o da para ve saygınlığın peşinden gidenilirdi. Ama Pavlus'un yanında Rabbe hizmet etmeyi tercih etti.

İşte bugün sen de seçebilirsin, sen kim olacaksın: dünyadan nefret eden bir Luka mı, yoksa dünyayı seven bir Dimas mı?

B. Dünya sisteminin ayrıntıları: Beden - Göz - Gurur

şimdi anlamaya başldık, bu dünya sistemi nedir. Ama bu dünyadan daha kolay kopalım diye, Yuhanna şimdi bizim için bu dünya sistemini daha detaylı anlatıyor:

16 Bu dünyada sade şunlar var: - beden tabiyetinin istekleri, - gözlerin istekleri ve - bu hayatın boş gururu. Ve bunlar Baba'dan değil, dünyadandırlar.

Sanıyorum, Yuhanna burada yaşlı bir pastor gibi yazıyor: artık 90 yaşına gelmişti, Efes kilisesinde hizmet etti. Öbür apostollar hepsi ölmüştü, artık kilisenin 60 senelik bir tarihi vardı.

Bekledikleri gibi İsa daha da gelmemişti. Ve şimdi kiliseyi hem dışarıdan gelen devletin saldırılarından, hem de içeriden onu bozmaya bakın sahte öğretmenler ve peygamberlerden korumaya çalıştı.

Ve uzun tecrübelerinden konuşarak her imanlının önüne bir ayna tutuyor: “Kardeş, neden bu dünyadan o kadar zor kopuyorsun? Neden tereddüt ediyorsun? Seni geri çeken güç nedir? Kendini anlamıyor musun? Ben sana anlatacam... konu o kadar zor değil. Aslında sadece 3 konu var: BGG ... Beden ve Göz ve Gurur

1. beden tabiyetinin istekleri.

bir şey yapmak - bir olay yaşamak - hayatı tatmak”

a. bedenin ihtiyaçları ile beden tabiyetinin istekleri arasında ne fark var?

Rab bedenlerimizi iyi olarak yarattı ve bedenlerimizin ihtiyaçlar

Bunu Kutsal Kitabının başında görüyoruz: Yar 1 - her bir şeyi yarattıktan sonra “ve Tanrı onun iyi olduğunu gördü”. Ama en son, en iyi olarak insanın bedenini yarattı.

Kutsal Kitabının ortasında onu görüyoruz, çünkü Rab Tanrı bir beden seçti onda yeryüzüne gelmek için. Demek beden iyi bir şeydir.

Ve de Kutsal Kitabının sonunda onu görüyoruz, çünkü Rab sadece ruhlarımızı değil, ama bedenlerimizi de diriltecek.

Günah ve problem bedenimizin ihtiyaçlarında değil, ama onu o ihtiyaçları nasıl tatmin ediyoruz. Her bir makina aldığın zaman talimatlar yazıyor (instruktsii). Ama problem şu ki, kimse okumuyor, hemen o makinayı kullanmaya başlıyoruz.

Ve Rab de bu beden ve bedenin parçaları için talimatlar verdi, ama onlara da bakmıyoruz.

1.Kor 6:12-13

"Bana her şey serbest" - güzel, ama her şey faydalı değildir. "Bana her şey serbest" - güzel, ama ben hiç bir şeye köle olmayacam.

13 "Etler tumbak için, tumbak gene etler için" - iyi, ama Allah her ikisini de yok edecek. Beden gene zina için değildir, ama Rab içindir. Rab da beden içindir.

Bakın Korint'teki imanlıların bahanesi neydi? Neden o kadar serbestçe zina işlediler? - “Pavlus, sen bizde iken biz ders verip derdin ki, “imanlı olarak serbestiz. Ee, biz de o serbestliği kullanmaya kalktık mı beğenmiyorsun!”

Etler tumbak için, tumbak gene etler için” - buradaki mantık nedir? Yemek ve cinsel hayat bir tutuluyor. “Madem Rab bize midelerle yarattı, o mideleri doldurmak gerek. Madem Rab kadınlara ve erkeklere cinsel organlar verdi, onları kullanmak gerek”.

Bir parça doğru, ama Rab bedenlerimizi kullanmak için talimatlar verdi, her konuda bir çerçeve çizdi. O çerçevenin içinde kaldık mı iyi, ama onun dışına çıktık mı, problem oluyor:

Cinsel ilişkilerin çerçevesi evliliktir, yani sağlam, kalıcı, güven dolu duygusal bir bağ. Sadece o bağa sahip olanlar cinsel ilişkiye girmeli. O çerçevenin dışına çıkıp da cinsel ilişkide bulunmak anlamsızdır, günahtır.

Birçokları sanıyor ki, Rab zevk almamıza karşıdır, sanki zevk almak günahtır. Ama bu doğru değil, Rab herşeyden zevk almamızı istiyor.

Bu iyice anlaşılsın diye özellikle cinsel ilişkilerden zevk almak konsunda Kutsal Kitap'ta bir kitapçık var: Ezgiler Ezgisi.

Yemek konusunda da aynı:

Yasa 14:25-26

Ondalığınızı gümüşe çevirin. Gümüşü alıp Tanrınız RAB'bin seçeceği yere gidin. 26 Gümüşü dilediğiniz şekilde kullanın: Sığır, davar, şarap, içki ya da canınızın istediği başka bir şey alın. Siz ve aileniz orada, Tanrınız RAB'bin önünde yiyecek ve sevineceksiniz.

Yeşaya 25:6

Her Şeye Egemen RAB bu dağda Bütün uluslara yağlı yemeklerin Ve dinlendirilmiş seçkin şarapların sunulduğu Zengin bir şölen verecek.

- bakın ne kadar detaylı Rab sadece “Şölen yapacam” demiyor, ama en lezzetli etleri ve en kaliteli şarapları zevkle anlatıyor.



Ama her zevkin bir çerçevesi var: yemekten zevk almanın çerçevesi de sağlıktır

1.Kor 6:13 Allah her ikisini de yok edecek ve

6:20

Siz bir fiyatla satın alındınız. Onun için bedenlerinizle Allaha şan getirin.

İşte, zevk almak konusunda kendi kendimize hep bu soruyu soruyoruz: “Ben bunu yapmakla Allahı şanlıyor muyum?”

Zengin Romalılar her hafta, bazıları her gün büyük partiler verip alabildiğine lüks ve bol yemekler yerdiler. Ve dotunca ne yapardılar: tuvalete gidip parmağını boğaza sokup zorla kendi kendilerini kustururdular, öyle ki, sonra yemeye devam edebilsinler.

Buna ne diyecez? Damak zevki OK... Rab de onu istiyor. Ama bu... çerçeveden dışarı çıkmak demektir.

b. beden tabiyetinin isteklerini yerini getirirken düşüncemz nedir?

Beden tabiyetinin istekleri: burada hep güzel bir an yaşamak düşüncesi var. Hayatın bir Hollywood filmi, sen de o filmin rejisörüsün. Ve sendeki beden tabiyeti arka arkaya yeni sahneler ekliyorsun.

falanca lüks beş yıldızlı hotelde yattın, falanca kadınla (erkekle) işin oldu ve kimsenin haberi yok ondan, başka erkeklerle muhabbet yaparken anlatıyorsun “Eee o yıllarda sarhoş olup neler yaptım”.

c. ruhsal konularda beden tabiyetinden kaynaklanan günahlar

- ama bu iş daha da derin: dünya sistemi sende zaten var olan beden tabiyetinin isteklerine hızlandırmaya ve güçlendirmeye bakıyor.

Bugünlerde her yerde zina yapmak için reklam yapılıyor: yok bir reklam, yok bir Hollywood filmi nerede açık çıplak sahneler yok. Hiç alakası olmayan bir sayt yada email açıyorsun, porno saytlar ekrana çıkıyor. Gençler tanışmak için birbirlerine çıplak fotoğraflar gönderiyor. Okullarda homoseksüeller resmi olarak devletin desteğiyle propaganda yapıyorlar.

Bunu bir parça anlıyoruz ve kilise olarak bu açık 'bedensel günahlara karşı savaşıyoruz. Meğerse bu beden tabiyeti konusu çok daha derin. Her zaman olduğu gibi o konuda ruhsal günahlar da var, ama onu anlamakta biraz daha zorluk çekiyoruz.

Zina, yemek, macera gibi bedensel arzular seni günaha sürüklerken aslında aradığın nedir: başta dediğimiz gibi, bir deneyim, özel bir olayı yaşamak arzusu. Ve hiç aldanma: aynı duygu imanlıyı ruhsal konularda bile günaha sürüklüyor.

Kol 2:18

Hiç kimse kazandığınızı elinizden almasın. Onlara çok iyi geliyor, kendi kendini alçaltırsınlar ve meleklere tapsınlar. Gördüğü görüntülere dayanıyorlar. Hiç sebepsiz yerde, boş boş bedence düşünceleri ile kabarıyorlar.

Evet, bir kardeş yada kızkardeş toplantıda kalkıp da “Ben gördüm” derse, ilk tepkimiz ne olacak “Vay be, ne kadar ruhsal bir kişi”. Ama Kol 2:18 ne diyor: Hayır, o Rabbi, melekleri, rüyaları görmek arzusu ruhsal değildir, bedenseldir. Zina nereden çıkarsa, o görme arzusu da aynı ruhsal kökten çıkıyor: özel bir deneyim, özel bir olay yaşamak istiyorsun.

Nasıl adam kendi karısından sıkılıyor ve başka kadınlara bakmaya başlıyor, aynı biçimde öyle imanlılar Rabbin bize verdiği ruhsal hayattan bıkıyor, sözde “daha fazla” bir şey arıyorlar. Rab onlara özel konuşsun istiyorlar.

Sonra ikide bir “Rab bana dedi ki...” “Rab bu gece bana konuştu” gibi laflar yapıyorlar. Eminim bir şey yada birisi sana konuştu... ama yüzde yüz emin misin konuşan Rabdir? Hm?

Rab bana konuştu” diyorsun, ama dikkat et, bu çok büyük bir laf. Onu söylemekle “Ben bir peygamberim” demiş oluyorsun ve aynı zaman seni dinleyenlerden kesin itaat bekliyorsun, ne de olsa Rab sana konuştu.

Çok mu eminsin, sana konuşan senin içindeki beden tabiyeti değildi? Ben 44 senelik imanlıyım ve çok açık diyebilirim ki, Rab bana bir kere olsun konuşmadı.

Ama ona gerek de yok: Rab İncilde bütün evlatlarına konuştu. İsa 12 apostol seçti, bütün işini ve sözlerini onlara emanet etti - bu bana yeter.



SON:

Son olarak soruyoruz: hepsi iyi de, ama beden tabiyetimizin isteklerine karşı ne yapabiliriz. Onları yenebilir miyiz?

Mezmur 37:3-4

Sen RAB'be güven, iyilik yap, Ülkede otur, sadakatle çalış. 4 RAB'den zevk al, O senin içindeki istekleri yerine getirecektir.

fark ettiniz mi, bu ayet beden isteklerinden bahsediyor - ama onunasıl yerine getirecez: RABDEN zevk alıyoruz. Rabbin sözü, Rabbin işi, Rabbin insanları... onlardan zevk alacam. O yeter bana

Psa 137:5-6

Ey Yeruşalim, seni unutursam, Sağ elim kurusun.

Seni anmazsam, Yeruşalim'i en büyük sevincimden üstün tutmazsam, Dilim damağıma yapışsın!

Isa 58:13-14

"Kutsal günümde dilediğinizi yapmaz, Şabat Günü'nü* çiğnemezseniz, Şabat Günü'ne 'Zevkli, RAB'bin kutsal gününe 'Onurlu derseniz, Kendi yolunuzdan gitmez, Keyfinize bakmayıp boş konulara dalmaz, O günü yüceltirseniz, 14 RAB'den zevk alırsınız. O zaman sizi yeryüzünün yüksek yerlerine çıkarır, Atanız Yakup'un mirasıyla doyururum." Bunu söyleyen RAB'dir.

Şabat günü aslında sadece bir mecburiyet değil ama bir bayram günüydü. Demek sevinçli bir gün, kutlanacak bir gün. Zevkli bir şey olmalı

Biz de Şabat gününü tutuyoruz: değil haftada bir kere işten dinlenmekle. Hayır, Mesihin çağı kendisi hiç bitmeyen bir Şabat günüdür. Öyle yaşayalım, o zaman beden tabiyetinin isteklerine yer kalmayacak!