İsa Mesih´in çarmıhta tarif edilmez acılar çektiği zaman, on iki öğrencisinden yalnız Yuhanna yanındaydı. Birkaç kadınsa İsa´nın düşmanları olan Yahudi din adamlarından ve Pilatus´un askerlerinden korkmayarak sevgili öğretmenlerinin ölümüne kadar, ve mezara yatırılışına kadar olay yerinden ayrılmadılar. Mezarın girişine kocaman bir taş yuvarladıktan sonra Aramatyalı Yusuf ve Nikodim şehre döndüler. Ama o kadınlardan ikisi bir türlü oradan arılmak istemiyor, mezarın karşısında oturup sanki orada bekçilik yapıyorlardı.
Ertesi gün, Şabat günü olduğu için, kadınlar şehirdeki evlerinde kaldılar. Ama haftanın birinici günü bu iki kadın çok erken, daha karanlıkken, kalkıp mezarı görmeye gittiler. Mezarın boş olduğunu ilk anlayanlar bu kadınlardı. Onlar bu durumdan bir şey anlamayarak şaşkın şaşkın gidip bu gördüklerini on iki öğrenciye haber verdiler. Sonra kadınların biri tekrar mezarın başına dönüp orada ağlıyordu. İsa Mesih´e bu kadar bağlı olan kadın kimdi? Mecdelli Meryem. Bugün bu Mecdelli Meryem hakkında İncil Kitabı´nın bizlere neler anlattığını öğrenmek istiyoruz.
Matta, Markos, Luka ve Yuhanna, her dört İncil yazarı İsa Mesih´in ölümünü, mezara yatırılışı ve dirilişini kaleme aldılar. Her dördü de bize Mecdelli Meryem hakkında bilgi verdiler. Matta ve Yuhanna´nın yazdıklarından birkaç parçayı birlikte okuyalım.
İsa'nın Ölümü
“Öğleyin on ikiden üçe kadar bütün ülkenin üzerine karanlık çöktü. Saat üçe doğru İsa yüksek sesle, "Eli, Eli, lema şevaktani?" yani, "Tanrım, Tanrım, beni neden terk ettin?" diye bağırdı. Sonra İsa, yüksek sesle bir kez daha bağırdı ve ruhunu teslim etti. O anda tapınaktaki perde yukarıdan aşağıya yırtılarak ikiye bölündü. Yer sarsıldı, kayalar yarıldı. İsa'yı bekleyen yüzbaşı ve beraberindeki askerler, depremi ve öbür olayları görünce dehşete kapıldılar, "Bu gerçekten Tanrı'nın Oğlu'ydu!" dediler.
Orada, olup bitenleri uzaktan izleyen birçok kadın vardı. Bunlar, Celile'den İsa'nın ardından gelip O'na hizmet etmişlerdi. Aralarında Mecdelli Meryem, Yakup ile Yusuf'un annesi Meryem ve Zebedi oğullarının annesi de vardı.”
İsa'nın Gömülmesi
“Akşama doğru Yusuf adında zengin bir Aramatyalı geldi. O da İsa'nın bir öğrencisiydi. Pilatus'a gidip İsa'nın cesedini istedi. Pilatus da cesedin ona verilmesini buyurdu. Yusuf cesedi aldı, temiz keten beze sardı, kayaya oydurduğu kendi yeni mezarına yatırdı. Mezarın girişine büyük bir taş yuvarlayıp oradan ayrıldı.
Mecdelli Meryem ile öteki Meryem ise orada, mezarın karşısında oturuyorlardı.
Ertesi gün, yani Hazırlık Günü'nden sonraki gün, başkâhinlerle Ferisiler Pilatus'un önünde toplanarak, "Efendimiz" dediler, "O aldatıcının, daha yaşarken, ´Ben öldükten üç gün sonra dirileceğim´ dediğini hatırlıyoruz. Onun için buyruk ver de üçüncü güne dek mezarı güvenlik altına alsınlar. Yoksa öğrencileri gelir, cesedini çalar ve halka, ´Ölümden dirildi´ derler. Son aldatmaca ilkinden beter olur." Pilatus onlara, "Yanınıza asker alın, gidip mezarı dilediğiniz gibi güvenlik altına alın" dedi. Onlar da askerlerle birlikte gittiler, taşı mühürleyip mezarı güvenlik altına aldılar.”
İsa'nın Dirilişi
“Şabat Günü'nü izleyen haftanın ilk günü, tan yeri ağarırken, Mecdelli Meryem ile öbür Meryem mezarı görmeye gittiler.
Ansızın büyük bir deprem oldu. Rab'bin bir meleği gökten indi ve mezara gidip taşı bir yana yuvarlayarak üzerine oturdu. Görünüşü şimşek gibi, giysileri ise kar gibi bembeyazdı. Nöbetçiler korkudan titremeye başladılar, sonra ölü gibi yere yıkıldılar.
Melek kadınlara şöyle seslendi: "Korkmayın! Çarmıha gerilen İsa'yı aradığınızı biliyorum. O burada yok; söylemiş olduğu gibi dirildi. Gelin, O'nun yattığı yeri görün. Çabuk gidin, öğrencilerine şöyle deyin: ´İsa ölümden dirildi. Sizden önce Celile´ye gidiyor, kendisini orada göreceksiniz.´ İşte ben size söylemiş bulunuyorum."
Kadınlar korku ve büyük sevinç içinde hemen mezardan uzaklaştılar; koşarak İsa'nın öğrencilerine haber vermeye gittiler.”
Şimdi aynı olayları Yuhanna´nın yazdığı yazılardan da okuyalım.
“Haftanın ilk günü erkenden, ortalık daha karanlıkken Mecdelli Meryem mezara gitti. Taşın mezarın girişinden kaldırılmış olduğunu gördü. Koşarak Simun Petrus'a ve İsa'nın sevdiği öbür öğrenciye geldi. "Rab'bi mezardan almışlar, nereye koyduklarını da bilmiyoruz" dedi.
Bunun üzerine Petrus'la öteki öğrenci dışarı çıkıp mezara yöneldiler. İkisi birlikte koşuyordu. Ama öteki öğrenci Petrus'tan daha hızlı koşarak mezara önce vardı. Eğilip içeri baktı, keten bezleri orada serili gördü, ama içeri girmedi. Ardından Simun Petrus geldi ve mezara girdi. Orada serili duran bezleri ve İsa'nın başına sarılmış olan peşkiri gördü. Peşkir keten bezlerle birlikte değildi, ayrı bir yerde dürülmüş duruyordu. O zaman mezara ilk varan öteki öğrenci de içeri girdi. Olanları gördü ve iman etti. İsa'nın ölümden dirilmesi gerektiğini belirten Kutsal Yazı'yı henüz anlamamışlardı.”
İsa, Mecdelli Meryem'e Görünüyor
“Bundan sonra öğrenciler evlerine döndüler. Meryem ise mezarın dışında durmuş ağlıyordu. Ağlarken eğilip mezarın içine baktı. Beyazlara bürünmüş iki melek gördü; biri İsa'nın cesedinin yattığı yerin başucunda, öteki ayakucunda oturuyordu. Meryem'e, "Kadın, niçin ağlıyorsun?" diye sordular.
Meryem, "Rabbim'i almışlar" dedi. "O'nu nereye koyduklarını bilmiyorum." Bunları söyledikten sonra arkasına döndü, İsa'nın orada, ayakta durduğunu gördü. Ama O'nun İsa olduğunu anlamadı.
İsa, "Kadın, niçin ağlıyorsun?" dedi. "Kimi arıyorsun?"
Meryem O'nu bahçıvan sanarak, "Efendim" dedi, "Eğer O'nu sen götürdünse, nereye koyduğunu söyle de gidip O'nu alayım."
İsa ona, "Meryem!" dedi.
O da döndü, İsa'ya İbranice, "Rabbuni!" dedi. Rabbuni, öğretmenim demektir.
İsa, "Bana dokunma!" dedi. "Çünkü daha Baba'nın yanına çıkmadım. Kardeşlerime git ve onlara söyle, benim Babam'ın ve sizin Babanız'ın, benim Tanrım'ın ve sizin Tanrınız'ın yanına çıkıyorum."
Mecdelli Meryem öğrencilerin yanına gitti. Onlara, "Rab'bi gördüm!" dedi. Sonra Rab'bin kendisine söylediklerini onlara anlattı.”
Mecdelli Meryem herhalde o kadar çok şaşırmıştı ki, gördüğü meleklere bile inanamadı, belki de onları gördükten sonra rüya gördüğünü sandı. Bir türlü İsa´nın dirilmiş olduğu haberine güvenemiyordu. İsa´nın ölümü onu o kadar çok sarsmıştı ki, O´nun dirilişine inanmadan önce tam tamına emin olmak istiyordu. İşte, İsa ona “Meryem” dediği anda, O´nu sesinden yüzde yüz tanıdı, önünde bulunan adamın İsa olduğunu bildi. O anda ferahlanıp büyük sevinçle İsa´ya “Öğretmenim” dedi.
Evet, yalnız Petrus, Yuhanna, Tomas, Andreas ve daha başka adamlar değil, Meryem ve onun gibi daha başka kadınlar da İsa´nın öğrencileriydi. Hem de görüyoruz ki, İsa Mesih çarmıha gerildiği zaman on iki öğrencisinden - Yuhanna´dan başka - kimse bulunmuyordu. Ama İsa´ya bağlı kadınlardan birkaçı, Yahudi önderlerden ve Romalı askerlerden korkmayarak son ana kadar Öğretmenleriyle beraber kaldılar.
Mecdelli Meryem neden İsa Mesih´i bu kadar sevdi, neden O´na bu kadar bağlıydı? Müjdeci Luka bize şunları anlatıyor:
“Bundan kısa bir süre sonra İsa on iki öğrencisiyle birlikte köy kent dolaşmaya başladı. Tanrı'nın Egemenliği'ni duyurup müjdeliyordu. Kötü ruhlardan ve hastalıklardan kurtulan bazı kadınlar, içinden yedi cin
çıkmış olan Mecdelli denilen Meryem, Hirodes'in kâhyası Kuza'nın karısı Yohanna, Suzanna ve daha birçokları İsa'yla birlikte dolaşıyordu. Bunlar, kendi olanaklarıyla İsa'ya ve öğrencilerine yardım ediyorlardı.”
Demek ki, Meryem İsrail memleketinin kuzey tarafında, Celile bölgesinin Mecdel şehrinde büyümüştü. İsa Mesih hizmetine başladığı zaman o bölgedeki köy ve şehirleri dolaşıp rastladığı insanlara Tanrı´nın onları bağışlayıp kendi evlatları olarak kabul etmek istediğni müjdeliyordu. Aynı zamanda çeşit çeşit hastalara şifa veriyordu, kötü ruhlar tarafından eziyet edilenleri de kurtardı. Bunların arasında Mecdelli Meryem de vardı. Meryem cinlere tutulmuştu. İsa Mesih ondan yedi cin çıkardı.
Kutsal Kitap açık açık Tanrı´dan, şeytandan, meleklerden ve cinlerden söz eder. Genellikle Tanrı´yı görmüyoruz, melekler de çok nadir görünüyor. Yine de onların var olduğunu biliyoruz. Aynı şekilde Tanrı´nın düşmanı olan şeytanı ve insanlara zarar veren cinleri de genellikle gözlerimizle görmüyoruz, ama onların işleri bellidir.
Bazı çevrelerde şeytan ve cinler zararsız gözükmek isterler. Maksat, insanlar onların var olduğuna bile inanmasınlar, onları ciddiye almasınlar, dikkat etmesinler. O zaman şeytanın insanları aldatması çok kolay olur. Başka çevrelerde aynı şeytan ve aynı cinler insanları korkutur, kendilerini herkesten ve her şeyden daha güçlü, daha sinsi gösterir ki, insanlar onlara tapsınlar, onlara hizmet etsinler, onlardan kurtulacaklarına hiç ümit etmesinler, ölüme kadar her tür günaha, utanç ve korkuya köle olsunlar. Ne iyi ki, bunun gibi insanlara müjdemiz var: İsa Mesih şeytanı ve cinleri yenmiştir, onlardan çok daha güçlüdür. Mecdelli Meryem´den İsa yedi cin çıkarttı, onu kurtardı. Bugün de İsa Mesih güçlü kurtarıcıdır ve cinlerin oyuncağı olan insanları kurtarabilir.
İncil Kitabından şeytan ve cinler hakkında birkaç ayet okuyalım:
Elçi Pavlus Efes´teki Mesih inanlılarına şunları yazdı:
“Sizler bir zamanlar içinde yaşadığınız suçlardan ve günahlardan ötürü ölüydünüz. Bu dünyanın gidişine ve havadaki hükümranlığın egemenine, yani söz dinlemeyen insanlarda şimdi etkin olan ruha uymaktaydınız. Bir zamanlar hepimiz böyle insanların arasında, benliğin ve aklın isteklerini yerine getirerek benliğimizin tutkularına göre yaşıyorduk. Doğal olarak ötekiler gibi biz de gazap çocuklarıydık.”
“İblisin hilelerine karşı durabilmek için, Tanrı'nın sağladığı bütün silahları kuşanın. Çünkü savaşımız insanlara karşı değil, yönetimlere, hükümranlıklara, bu karanlık dünyanın güçlerine, kötülüğün göksel yerlerdeki ruhsal ordularına karşıdır. “
Okuduğumuz ayetlerden şunları öğreniyoruz:
Kötü ruhlar olan cinler bir iki tane değil, o kadar çok ki, Pavlus onları bir orduya benzetmektedir. Yalnız belli yerlerde değil, dünyanın her yerinde işlerler. Cinlerin çeşidi de çoktur, ayrı ayrı işleri var. Şeytanın ruhu ve cinler söz dinlemeyenlerde, yani tövbe edip iman etmeyenlerde etkindirler. Tam bir ciddiyetle İsa Mesih´e bağlı olmayan insanlar kötü ruhların tesirindedirler. İmanlılara bile kötü ruhlar saldırırlar. Bunun için Pavlus, “Savaşımız insanlara karşı değil, yönetimlere, hükümranlıklara, bu karanlık dünyanın güçlerine, kötülüğün ruhsal ordularına karşıdır“ dedi.
Dünyamız karanlık dünasıdır, dünyanın hükümranı şeytandır. İnsanların çoğu şeytana hizmet etmektedir, kendi istek ve tutkularına göre yaşamaktadırlar. Tanrı´nın isteğini sormazlar, Tanrı´yı saymazlar, birçoğu Tanrı´yı tanıdığını söyler, ama gene de O´na itaat etmezler. Haliyle Pavlus´un dediği gibi, gazap çocuklarıdırlar. Pavlus “gazap çocukları” dediği zaman ne demek istiyor? Tanrı´yı saymayıp şeytan ve cinlere hizmet edenler, yürüdükleri yollardan dönmezlerse Tanrı´nın gazabıyla karşılaşacaklar, demek istiyor Pavlus.
Dikkatimi çeken bir şey daha var: Pavlus diyor ki, “hepimiz böyle insanların arasında, benliğin ve aklın isteklerini yerine getirerek benliğimizin tutkularına göre yaşıyorduk. Doğal olarak ötekiler gibi biz de gazap çocuklarıydık.”
Demek ki, ben de ve siz de bu durumdaydık, karanlıktaydık, yalancıydık, şeytana itaat ederdik, kendi kötü isteklerimizi yerine getirirdik ve doğal olarak biz de ötekiler gibi gazap çocuklarıydık. Ne mutlu, “Geçmişte ben de böyle idim, ama İsa Mesih beni kurtardı” diyebilene!
Kutsal Kitap´a göre hiç kimse kendi kendini şeytana köle olmaktan kurtaramaz. Peygamberler çok, onlardan iyi şeyler öğrenebiliriz, ama bizi kurtaramazlar, tek Kurtarıcımız İsa Mesih`tir. İsa Mesih bizim uğrumuza acı çekip öldü ve ölümü yenip dirildi. O´dur şeytanı ve cinleri yenen. Ancak O´na bağlanan, O´nunla bir olan, O´nunla birlikte şeytanı ve cinleri yenebilir.
İsa Mesih´e bağlanan kişi yeni bir yaşama başlar, onun günahları bağışlanır, onun utancı kaldırılır ve onun korkuları yok olur. Çünkü İsa Mesih şeytandan ve cehennemden de daha güçlüdür.
Evet, bütün insanlar günahlıdırlar, doğal olarak şeytanın egemenliği altındadırlar, cinler de onlara zarar vermek ve onları daha da çok şeytana bağlamak için çaba gösterirler. Ama şimdi Mecdelli Meryem´in eski durumuna bir bakalım. Onun hali çok daha kötüydü. O cine tutulmuştu. Meryem´in içinde yedi tane cin devamlı kalırdı. Bu cinler Meryem´i yönetirlerdi, Meryem kendi istediğini yapamıyordu, bu yedi cinin istediğini yapmak zorundaydı. Ve cinler gayet acımazdırlar, çok zarar verirler. Ama bir gün İsa Mesih Meryem´le karşılaştı, onun durumunu anladı, ona acıdı, ve cinlere „Meryem´den çıkın!“ diye emretmekle zavallı kadını kurtardı. Sonra Meryem İsa´ya karşı o kadar büyük bir gönül borcu duydu ki, kendini tamamen İsa Mesih´e verdi, O´nunla birlikte ve arkadaşlarıyla birlikte köy kent dolaşırdı, O´nun öğrencisi oldu, O´na ve diğer öğrencilere hizmet ederdi, ve elinden geldiği kadarıyla kendi parasıyla İsa ve arkadaşlarının masraflarına katkıda bulunurdu. Bir iki gün değil, bir iki hafta değil, hemen hemen üç yıl devam etti onun bu fedakâr hizmeti. İncil Kitabı´nda yazılı değilse de eminim ki, Mecdelli Meryem İsa Mesih´in ölümü ve dirilişinden sonra da O´nun bağlısı olarak yaşamaya devam etti.
Meleklerin ve cinlerin dünyasından fazla haberimiz yok. Genellikle bu ruharı gözümüzle göremeyiz. Ancak onların yaptıkları işler bazen gözükür. Cine tutulmuş insanların bazısı sinir ve ruh hastası olurlar, bazılarının dili tutulur da konuşamazlar, bazısı sara veya epilepsi hastalığına tutulurlar, bazısı çökkünlük ve ümitsizliğe uğrarlar, bazısı sık sık intihar etmek ister, bazısı aşırı derecede korkulara kapılır, çoğu aşırı derecede kinci olurlar, düşman bildikleri insanlardan öç almak hırsıyla fırsat beklerler, bazıları aşırı derece kızkançtır, gene bazıları aşırı derece hiddetlenir, bağırır, ellerinden gelse sevmedikleri insanları yok ederler, bazıları da kendi kendilerine zarar verirler. Cine tutulmuş bazı insanlar hiç Tanrı sözünü işitmek istemez, İsa Mesih´in adını duydukları zaman çok rahatsız olurlar, çünkü cinler Mesih´in onlardan daha güçlü olduğunu bilirler. Ama yuvaları olmuş insanı terk etmek istemezler.
Sevgili kardeşler, lütfen şuna dikkat edin: Kimseyi kolay kolay ´cine tutulmuş´ saymayın. Her ruh veya sinir hastası cine tutulmuş değildir, bu hastalıklara başka nedenler de olabilir. Dili tutulmuş her insan cine tutulmuş değildir, buna başka nedenler olabilir. Sara hastalığına tutulmuş ama yıllardan beri tam İsa Mesih´in hizmetinde olan üç kızkardeş tanıyorum. Onlarda cin yoktur. Çökkünlüğe de çok çeşitli nedenler olabilir. Ama şunu da biliyoruz: Cine tutulmuş bir insan cinlerden kurtulduğu zaman, çoğu kez aynı anda saydığım bazı hastalıklardan da kurtulur.
Hangi insanlar cinlere yuva olma tehlikesindedirler? Tabii ki, cinleri kendi yaşamlarına davet edenler. Cinlerin gücüyle bir işi başarmak isteyenler. Cinlerin gücüyle bir hastalıktan kurtulmak isteyenler. Cinlerin gücüyle başka birisine zarar vermek isteyenler. Büyü yaptıran ve yapanlar. Fal bakan ve baktıran. Ölülerin ruhlarını çağırıp ölülerle temasa girmek isteyenler. Sevmediklerine lanet okuyanlar. Uyuşturucu kullananlar. Uzun süre kin besleyip bağışlamayı reddedenler ve bağışlanmayı da reddedenler. Kendilerini kıskançlığa, hırsa ve nefrete kaptıranlar.
Şimdi dönelim Mecdelli Meryem´e. Rabbimiz İsa ona acıdı, onu çok kötü olan durumundan kurtardı, ona yeni bir yaşam verdi. Utancını kaldırdı. Günahlarını bağışladı, suçluluk duygularını yok etti. Evet, Meryem şeytanın pençesindeydi, ama o kötü durumunda bile Tanrı´nın gözünde çok değerliydi.
Meryem nankör değildi. Gönül borcunun sonsuz olduğunu bildi. İsa Mesih´i sevdi, O´na ve O´nun öğrencilerine hizmet etti, isteği, kurtarıcısına yakın olmak, O´nu sevindirmekti. İsa´nın öğrencisi olarak İsa gibi davranmayı, İsa gibi konuşmayı, İsa gibi sevmeyi öğrenmek istedi. İsa acı çektiği zaman O´nunla birlikte acı çekmeye de hazırdı.
Bizler İsa Mesih´e ne kadar borçluyuz, acaba? İsa Mesih bizim için neler yaptı? İsa Mesih bizi de kurtardı mı? bizi bağışladı mı? bize yeni bir yaşam sağladı mı? O´nu seviyor muyuz? O´na ve öğrencilerine hizmet ediyor muyuz candan gönülden? O´na yakın olmak, O´ndan öğrenmek, O´nu sevindirmek bizim için ne kadar önemli? Bu sorulara ancak her birimiz kendi kendine cevap verebilir. Rab her birimizi bereketlesin!