MEZMUR 15
Allahın evinde oturan kimdir?
Davud’un mezmuru.
Burada Orta Doğu'daki göçebe misafirperverliği: bir adama konuk olduğun zaman 3 şey oluyor:
onun seni kanının son damlasında kadar koruyacak,
senin her ihtiyacını ve dileğini karşılayacak,
işini gücünü brakıp seninle zaman geçirecek.
Davut, Yahuda cinsinden olduğu için, kral olduğu halde, Musa'nın tapınak çadırına giremedi. Ama hep onu arzuladı, özledi:
Mezmur 84:2-4
Canım senin avlularını özlüyor, İçim çekiyor, Yüreğim, bütün varlığım Sana, yaşayan Tanrı'ya sevinçle haykırıyor. 3 Kuşlar bile bir yuva, Kırlangıç, yavrularını koyacak bir yer buldu Senin sunaklarının yanında, Ey Her Şeye Egemen RAB, Kralım ve Tanrım! 4 Ne mutlu senin evinde oturanlara, Seni sürekli överler! ... 10 Senin avlularında bir gün, Başka yerdeki bin günden iyidir;
Mezmur 23:6
Ömrüm boyunca yalnız iyilik ve sevgi izleyecek beni, Hep RAB'bin evinde oturacağım.
- Buradaki söz farklı: değil konaklamak, ama oturmak, yani sürekli kalmak, bir devletin vatandaşı olmak.
Bu kutsal tepe tabii ki, Siyon tepesidir; Rabbin tapınağının olduğu yer. Davut sadece misafir kalmakla yetinmek istemiyor, ama Rabbin halkının vatandaşı olmak istiyor.
Deu 26:18-19
Bugün RAB, size verdiği söz uyarınca, öz halkı olduğunuzu açıkladı. Bütün buyruklarına uyacaksınız. 19 Tanrınız RAB sizi övgüde, ünde, onurda yarattığı bütün uluslardan üstün kılacağını, verdiği söz uyarınca kendisi için kutsal bir halk olacağınızı açıkladı."
Ve bu söz artık bedence İsrail olanlar için değil, ama bütün Mesihçiler için geçerli:
Efes 3:6
Bu saklı bilgi de şuydu: 'iyi haber' yolu ile - milletler aynı mirası paylaşıyorlar, - aynı bedenin parçalarıdır, - Allah, Mesih İsa'da onlara da aynı sözünü verdi.
1.Petrus 2:9
Ama siz... seçilmiş bir halksınız, krallar gibisiniz, kutsal Allah görevlilerisiniz, kutsal bir milletsiniz, Allahın kendi halkısınız.
Konukseverlik eski dünyada kutsal bir görevdi: kim olursa olsun, bir kişi sokakta kaldı mı, sen onu eve almaya mecburdun.
Ama misafirden misafire fark var: bir misafir hoşuna gitmedi mi, onu bir gece ağırlıyorsun, sonra: "Haydi çau! Yoluna devam et!" - Ama bir kişiyi beğendiysen, onunla daha fazla zaman geçirmek isterdin: "Bak ne kadar güzel muhabbet yapıyoruz. Haydi bu gece de kal!" v.s.
Ve Rabbin halkından bir vatandaş olmak çok büyük bir özel hak. O özelliğe layık bir biçimde yaşamak lazım. O halkın kralına uygun olmak, onun istediği gibi yaşamam lazım.
Demek, bundan sonraki 5 ayette Davut o kişileri tarif ediyor, kim o krala uygundur.
- bu özellik işlerimizle ilgilidir
"Kusursuz" lafı bizi şaşırtmasın: o demek değil, Allahın önünde kusursuz, ama insanların önünde kusursuz.
Allahın bizim için koyduğu standardına ulaşamayız.
Bir önceki Mezmurda Davut tam tersini dedi, Pavlus da o Rom mektubunda tekrarlıyor:
Mezmur 14:1-3 / Rom 3:10-12
Nasıl da yazılmıştır: "Doğru olan kimse yok, bir kişi bile yok. 11 Anlayan kimse yok, Allahı arayan yok. 12 Hepsi yoldan saptılar. Hep birlikte yaramaz oldular. İyilik yapan kimse yok, bir kişi bile yok.
Orası doğru, ama çoğu zaman o hakikatı bir bahane gibi kullanıyoruz, yeryüzündeki hayatımızı düzeltmemek için. "Hatasız kul olmaz" ve "Aldanmayan bir tek Allah".
İşte burada bir Allah adamı çok ilginç bir durumda bulunuyor: insanların önünde gittikçe daha iyi oluyoruz... ve aynı zaman Allahın önünde mükemmellikten daha ne kadar uzak olduğunu fark ediyoruz. Bir makasın bıçakları gibi, gittikçe açılıyor.
Hayır, bu Mezmur sanki bize meydan okuyor, daha iyi bir insan olalım, kusursuz olalım. Her insana hakkını verelim, her insana İsa gibi davranalım.
30 sene önce bilezikler çıktı: WWJD "What would Jesus do?" = "İsa bu durumda ne yapacaydı?".
Yumruğu sıktın, tam bir adamı vurmak istiyorsun... o zaman bileziği görüp "İsa kimseyi dövmeyeceydi" diye aklana geliyor. Tam dükkandan bir şey çalmak istiyorsun... o zaman o bileziği görüp günahtan vazgeçiyorsun.
Yasa 25:13-16
Torbanızda biri ağır, öbürü hafif iki türlü tartı olmayacak. 14 Evinizde biri büyük, öbürü küçük iki türlü ölçü olmayacak. 15 Tartınız da ölçünüz de eksiksiz ve doğru olacak. Öyle ki, Tanrınız RAB'bin size vereceği ülkede ömrünüz uzun olsun. 16 Tanrınız RAB bunları yapandan da, haksızlık edenden de tiksinir.
Bu en başta ticaret için, satış için konuşuyor. Çünkü sahte ölçüleri kullanmak bir çeşit hırsızlıktır.
Ama aynısı bütün hayat için de geçerli. Tutarlılık - herkese aynı tepkiyi göstermek, her durumda aynı ölçeği kullanmak.
Herkese aynı davranan bir kişi ol: insan seçme: birine analık, başkasına babalık etme. Bir kişide bir kusur eleştiriyorsun, ama senin yakınşarından biri aynısını yaptığı zaman göz yumuyorsun. Birincisinde "Aa, biz böyle günahlara izin veremeyiz" diyorsun, ikinci adama "Naapalım, insan zayıflığı" dersin.
Mezmur 51:6 (KitMuk)
"İşte, sen gönülde hakikat istersin; Ve bana içimde hikmet bildirirsin." (
Var kişi gerçekleri söylüyor çaresiz kaldığı için, yada cezadan korktuğu için söylüyor, "son çare olarak bir de gerçeği söylemeği deneyeyim"
Bile bile yalan söylediği zaman hiç heyecanlanmıyor, içten hiç rahat sız olmuyor.
Hepiniz filmlerde yalan detektorları gördünüz: bir kişinin eline, avucuna ve göğsüne kabeller bağlanıyor, hafif elektrik cereyan sağlanıyor, onunla adamın tansyonunu, nabzını, soluk sıklığı, ve terlemesini ölçüyorlar.
Onun mantığı nerede? Teoride kişi yalanlar söylediği zaman az da olsa heyecanlanıyor ve kendi bedenini kontrol edemediği için tansyon yükseliyor, daha sık soluk alıyorsun, az bir şey terlemeye başlıyorsun v.s.
Ama bugün artık bu metoddan vazgeçtiler. Fark ettiler ki, bir kişiye en fazla 5 soru sorabilirsin; ondan sonra adam alışıyor, hiç bir tepki göstermeden yalan söylemeye öğreniyor.
Ayrıca, birçok kişi daha birinci sorudan çoook rahat, hiç bedensel tepki göstermeden yalan söyleyebilir. O yüzden artık o yöntemi mahkemelerde ispat olarak kabul edilmiyor.
Eminim, mahallede çoğu insanlar her türlü yalan detektor testini süper rahat geçebilir. Yalan söylemek asıl tabiatımızdır, gerçeği söylemek bizi heyecanlandırıyor.
2.Sel 2:10
Kurtulsunlar diye hakikata karşı bir sevgi almadılar.
- "Hakikatı sevmek" "Doğruluğa açıkıp susmak" (Matta 5:6)
Rabbe uygun olan kişi hakikatı yürekten seviyor, her durumda hakikatı konuşuyor.
Yakup 3:2
Hepimiz birçok meselede günaha düşüyoruz. Ama sözleriyle günah işlemeyen kişi, o tastamam bir kişidir. O, aynı zamanda bütün bedenini de deneyebilir.
Sonra üç tane örnek sayıyor:
- bu söz İbranicede aslında 'ayak', yada 'gezmek' demektir: bir kişiye yaklaşıp kulak veriyorsun, sanki onun iyiliğini düşünüyorsun, onu konuşturuyorsun. Sonra o lafları alıp yayıyorsun. Ama amacın arkadaşına yardım etmek değil, kendini göstermek, ya da arkadaşını küçük düşürmek.
Davut bu konuda çok titiz davranırdı: kral Saul ne kadar onu öldürmeye baktıysa da, Davut ona zarar vermek istemedi. Bir kere şöyle bir olay oldu:
1.Samuel 24
3 Yolda koyun ağıllarına rastladı. Yakında bir de mağara vardı. Saul ihtiyacını gidermek için mağaraya girdi. Davut'la adamları mağaranın en iç bölümünde kalıyorlardı.
4 Adamları, Davut'a dedi:, "İşte RAB sana düşmanını eline teslim etti". Davut kalkıp Saul'un cüppesinin eteğinden gizlice bir parça kesti. 5 Ama sonradan Saul'un eteğinden bir parça kestiği için kendini suçlu buldu.
6 Adamlarına dedi: "Efendime, RAB'bin meshettiği krala karşı böyle bir şey yapmaktan, el kaldırmaktan RAB beni uzak tutsun" dedi, "Çünkü o RAB'bin meshettiği kişidir." 7 Davut bu sözlerle adamlarını engelledi ve Saul'a saldırmalarına izin vermedi.
Saul mağaradan çıkıp yoluna koyuldu. 8 O zaman Davut da mağaradan çıktı. Saul'a bağrdı: "Efendim kral!" Saul arkasına bakınca, Davut eğilip yüzüstü yere kapandı. 9 "'Davut sana kötülük yapmak istiyor diyenlerin sözlerini neden önemsiyorsun?" dedi, 10 "Bugün kendin gördün, nasıl RAB mağarada seni elime teslim etti. Bazıları seni öldürmemi istedi. Ama ben seni esirgedim, 'Efendime el kaldırmayacağım" dedim, "çünkü o RAB'bin meshettiği kişidir. 11 Ey baba, elime bak ! Cüppenin eteğinden bir parça kestim; evet, bak! Cüppenden bir parça kestim, ama seni öldürmedim. İyice anla ki, içimde kötülük ve başkaldırma düşüncesi yok. Sana kötülük yapmadığım halde sen beni öldürmeye çalışıyorsun."
Davut "dostuna zarar vermez" anlayışını çok aşırıya götürdü. Rabbin aradığıi Onun hoşuna giden bir karakter sadıktır. Sadakt - burada dilenciye para vermek meselesini konuşmuyorum. Ama bir kişiye sadık kalmak, ona güvenebilmek; "madem aramızda bir dostluk bağı vardır, sana zarar verecek herhangi bir hareket yapmayacam".
Bu, zaten kilisenin ve imanlı kardeşlerinin arasındaki bağların temelidir. Onsuz kardeşlik yok. Ve burada imanlıların arasında bile büyük zayıflık var: adam senin yüzüne gülüyor, kendini arkadaş, hatta dost gibi yapıyor, ama sonra kulağına geliyor arkandan nasıl konuşmuş, neler yapmış.
Rab sadık bir kurtarıcıdır
2.Tim 2:11-13
11 Şu söz çok doğrudur: - Eger Onunla birlikte öldüysek, Onunla birlikte de yaşayacaz.
12 - Eger dayanırsak, Onunla birlikte krallık sürecez. - Eger Onu inkâr edersek, O da bizi inkâr edecek.
13 - Ama sadikan kalmasak, o gene de sadikan kalıyor. Çünkü kendi kendini inkâr edemez.
Madem öyle, Rabbin hoşuna giden kişiler de sadık kalmak ne demek olduğunu öğrenmişler.
Dün bir reportaj gördüm, Çin halkı hakkında. Ve dediler: bütün bir toplum olarak artık komşusuna acımak, hatta birlikte çalışmak için artık güven yok. Herkes herkesin düşmanı oldu.
Komunist partisi 80 yıldan beri halkı öyle şartlandırdılar ki, "sadece komunist partisine güveneceksin". Herkes komşusuna casusluk yapıyor, kendi ailesini bile polise ihbar ediyor. Bütün halk olarak olarak tamamen bencil ve egoist olmuşlar.
Sokakta bir kişi düşerse, hastalanırsa, geçenlerdenden kimse ona el uzatmaz, yerdım etmez. Çünkü sonra polis seni suçlu sayacak.
Okullarda kızanlar birbirlerine düşmandır; herkes bakıyor en iyi notu alsın, kimse kimseyi sevmez. İş yerinde işçiler birbirleriyle yarışıyorlar, herkes herkesi gözetliyor, öbürünün bir hata yapmasını bekliyor.
Sonra çok ilginç bir şey söyledi: "Ama bu sadece Çin için bir problem değildir, aslında bütün dünya öyle olmaya başladı. Dikkat etmezsek, hepimiz Çinli olacaz".
Hepimiz her gün defalarca başkalarını değerlendirmek zorunda kalıyoruz: Bu iyi bir kişidir - bu adam iyi birisi değidlir. Buna arkadaş olabilirsin - bu adamdan uzak dur.
Ve bunu yaparken, neye göre karar veriyorsun? Kişinin karakterine mi bakıyorsun ? Yoksa başka bir ölçek mi var? Yoksa "Bundan bana fayda gelecek mi?" diye hesap yapıyorsun?
Bir firmada çalıştım; şef zengin bir ailenin çocuğu olarak büyümüş. Gençliğinde herkes ona arkadaş olmak istedi, ne de olsa çocuk zengin ya. Ve bana ağlaştı, ona ne kadar acı geldiğini bana anlattı.
Rabbe uygun olmak isteyen bir kişi, başkalarını Rabbin ölçülerine göre değerlendiriyor.
Rabbe düşmanlık yapan kişiler nasıl bana dost olacak? Ben onlara nasıl saygı duyacam?
Yeşaya 32:
6 Çünkü budala saçmalıyor, aklı fikri hep kötülükte.
İşi gücü fesat işlemek, RAB hakkında yanlış sözler söylemek,
Açları aç bırakmak, Susamışlardan suyu esirgemek.
7 Alçağın yöntemleri kötüdür; Yoksul davasında haklı olsa da Onu yalanlarla yok etmek için Kötü düzenler tasarlar.
1 İşte kral doğrulukla krallık yapacak, Önderler adaletle yönetecek.
5 Artık budalaya soylu, Alçağa saygın denmeyecek.
Sen mahallede, kendi çevrende nasıl bir kişi olarak tanınıyorsun? Sen bir şey için söz verdiğin zaman insanlar sana güvenebilir mi?
Yoksa senin adını duydular mı "Aaa o mu? Brak, madem o sana söz verdi yandın, bir şey olmayacak. Onun sözüne, lafına güvenme"
Rab sözler verdi ve hep sözünde durdu:
İbrahim'İ büyük bir halk yaptı ve sonra Kenan topraklarını verdi,
Davud'u kral olarak meshetti ve sonra kral yaptı,
İsa öğrencilerini parasız bütün köylere yolladı ve hiç bir eksiklik çekmediler
Ve Rab aynı karakteri senden de bekliyor. Onun hoşuna giden kişiler de sözünde duracaklar.
Onun için İsa dedi: "Hiç yemin etmeyin". Bir kişi yemin etmek zorunda kaldı mı, yoksa ona inanmayacaklar, o zaman bil ki, yalam söylüyor. Yeminler enflasyon gibidir: fiyatlar hep yükseliyor: Vallahi billahi... sonra tillahi ... sonra ekmek çarpsın, Kuran çarpsın, Allah çarpsın... sonra. Kızanım ölsün, anam ölsün ...
"Mesihin kilisesi" denominasyonu övünürdüler: "Eskiden bizim imanlılar İncili o kadar bilirdiler ki, yemin ettirmek için kitap bulamadıkları zaman, elini bir "Mesihin kilisesi" imanlısının üzerine koyardılar.
"Zararına da olsa" - "erkek sözü" diyorlar ya, biz gene yeni bir kategori uyduralım: "Mesihçi sözü" Bu o kadar ciddi, ne olursa olsun yerine getiriliyor:
Sen birine söz vermişsin: "Seni tedavi için her gün hastaneye aydayacam". En başta iyi, ama sonra benzin fiyatları birden 50% fırlıyor... bir hafta sonra gene o kadar fırlıyor... ne yapacan? "Kardeş, kusura bakma, ama arabanın motoru bozuldu?" ... yoksa sözünde durup onu aydamaya devam mı edecen?
Son örnekler acımakla ilgilidir: sen zor durumda olanlara acıyor musun, yoksa kendi faydana mı bakıyorsun.
EA'da iki klasik durum var: parasız kalmış kişiler ve davası olan kişiler
Faiz, modern ekonomiğin direğidir. Bankalar faiz almazsalar hiç kredi veremezler, firmalar işleyemez durumuna gelecekler. O faiz 10-15 %
Ama faizin bir başka hali var: Bugünkü Harran adında bir röportaj seyrettim: Türkiye'de, Urfa'ya yakın, tam Suriye sınırında küçük bir kasaba. Orada tek bir bakkal varmış ve bir tek orada kefen kumaşları satılırmış. Adam cenazelerde kişilerin telaşından faydalanıp basit bir kumaş asıl fiyat 10 katına satarmış. Ölenin akrabaları o kahırda pazarlık yapacak halleri yok, ister istemez o fiyatı ödüyor.
İşte tefecilik (lihvacılık) budur. Rab ondan nefret ediyor.
Levililer 25
35 "'Bir kardeşin yoksullaşır, muhtaç duruma düşerse, ona yardım etmelisin. Aranızda kalan bir yabancı ya da konuk gibi yaşayacak. 36 Ondan faiz ve kâr alma. Tanrın'dan kork ki, kardeşin yanında yaşamını sürdürebilsin. 37 Ona faizle para vermeyeceksin. Ödünç verdiğin yiyecekten kâr almayacaksın. 38 Ben Kenan ülkesini size vermek ve Tanrınız olmak için sizleri Mısır'dan çıkaran Tanrınız RAB'bim.
Evet, Rab EA'da 16 defa diyor: "Sen Mısır'da köle idin - ben sana acıdım, seni kurtardım - şimdi sıra sende, sen de başkalarına acı, onları kurtar.
Luka 6:34-35
Ve kimden umut edersiniz geri almaya, sadece onlara ödünç verdiniz mi, ne sevabınız olacak? Günahkârlar bile başka günahkârlara ödünç verirler, aynı parayı geri alsınlar diye. 35 Ama siz düşmanlarınızı sevin, iyilik yapın, ödünç verip beklemeyin çevirsinler. O zaman bahşişiniz büyük olacak. O zaman 'En büyük Olan'ın evlatları olacanız. Çünkü O da nankör ve kötü kişilere iyilik gösterir.
Ve ikinci durum mahkeme: hakimler ve toplumda güçlüdür bir makama sahip olanlar o gücü iyilik için kullansınlar, adaleti ortaya çıkarmak için - değil kendi keselerini doldurmak için.
Yasa 16:19
Yargılarken haksızlık yapmayacak, kimseyi kayırmayacaksınız. Rüşvet almayacaksınız. Çünkü rüşvet bilge kişinin gözlerini kör eder, haklıyı haksız çıkarır.
Mezmur 112:5-9
Ne mutlu eli açık olan, ödünç veren, İşlerini adaletle yürüten insana!
6 Asla sarsılmaz, Sonsuza dek anılır doğru insan.
7 Kötü haberden korkmaz, Yüreği sarsılmaz, RAB'be güvenir. 8 Gözü pektir, korku nedir bilmez, Sonunda düşmanlarının yenilgisini görür.
9 Armağanlar dağıttı, yoksullara verdi; Doğruluğu sonsuza dek kalıcıdır, Gücü ve saygınlığı artar.
İşte, böyle kişiler sonsuzluğu Rable geçirecekler !!!