LAODİKYA kilisesine mektup
Bugünkü adı yok - sadece kalıntılar var, bugün orada insan yaşamıyor - Denizli'ye yakın
İsa oradaki kiliseye konuşurken, kasabanın özelliklerini de kullanıyor, imanlılara bir ders vermek için. Demek kilisedekiler tam kasaba gibi olmuşlar elalem ne düşünürse, imanlılar da aynı kafada.
Kol 4:15 - Koloseliler mektubu Laodikyada da okundu
3:14 Laodikiya kasabasındaki topluluğun meleğine yaz: Amin Olan, sadikan ve hakikatçı şahit Olan, Allahın yaradılışının başı Olan, şöyle diyor:
3:15 "Ben senin işlerini biliyorum. Biliyorum, sen ne soğuksun, ne de sıcaksın. Keşke ya soğuk, ya da sıcak olaydın. 3:16 Ama madem ne soğuk ne de sıcak sade ılıksın, ben seni ağzımdan atacam.
3:17 Madem diyorsun, 'Zenginim, zenginleştim, artık bir şeye ihtiyacım yok', ve madem bilmiyorsun, ziyan ve zavallı ve fukarasın, körsün, çıplaksın
3:18 madem öyle, ben sana yol göstereyim: Benden altın satın al, hani ateşten geçmiş bir altın, öyle ki, asıl zengin olasın. Benden beyaz rubalar satın al, öyle ki, giyinmiş olasın ve ayıp olan çıplaklığın gözükmesin. Ve benden göz meylemi satın al, gözlerine süresin, öyle ki, gözlerin görsün.
3:19 Kimi seversem, onların hepsini azarlayıp sıraya sokarım. Onun için kendini toparla ve tövbe et.
3:20 Bak, ben kapıda duruyorum ve onu çalıyorum. Bir kişi sesimi işitip kapıyı açtı mı, içeri girecem ve onun yanına gelecem. O ve ben, ikimiz birlikte sofraya oturacaz.
3:21 Kim yenerse, ona verecem, benimle birlikte kral iskemleme otursun. Aynı nasıl ben de yendim ve Babamla birlikte Onun kral iskemlesine oturdum.
3:22 Kimin kulağı varsa, seslesin, Ruh topluluklara ne diyor."
3:14 - "Laodikiya kasabasındaki topluluğun meleğine yaz: Amin Olan, sadikan ve hakikatçı şahit Olan, Allahın yaradılışının başı Olan, şöyle diyor:"
Biz alıştık dualarımızın sonunda Amin demeye. Sanki "stop" anlamına geliyor. Ama aslında Amin, "iman" demektir ya da "emin". Eminim ki, duada dilediğimi alacam.
Fakat burada 'Amin' sözü bambaşka, bir kişinin adıdır, Sanki "EMİN" demektir türkçede. Yani "bu kişiye güvenebilirsin bu kişi yalan söyleyemez".
Ve bu ad rastgele bir ad değil, Allahın adıdır: Yeşaya 65:16 - "Öyle ki, ülkede kim bereket istese Sadık Tanrı'dan isteyecek; Ülkede kim ant içse, Sadık Tanrı üzerine ant içecek. Çünkü geçmiş sıkıntılar unutulup Gözümden saklanacak."
ve burada nerede diyorsa 'Sadık Tanrı' aslında "Elohim Amin"' adında yemin edecek. Demek İsa gene dolaylı yoldan "Ben Allahım" demiş oluyor.
Demek İsa daha hiç konuşmadan, daha ilk lafta, Laodikya kilisesine bir ders veriyor: "Ben her durumda hakikatı konuşuyorum. Bende kompromis yapmak yok. Sen de benim hakkımda kompromis yapma!"
'Yaradılışın başı' aslında 'Yaradılışın İlk Doğanı'
Ve birçok sekta bu lafa yanlış bir anlam veriyor. Sanki İlk Doğan sözü burada "Yaratılan ilk kişi" anlamına geliyor. Yani, İsa da bizim gibi yaratılan bir kişiydi, yaratan Allah değildi. Ve kim KK'ı iyi bilmezse, o kişilerin bu kandırıcı laflarından saptırılabilir.
Ama tam tersi: Her bir tanıtma sözünde İsa, kendi Tanrılığını vurguluyor. Sanki diyor: "Hiç aldanma: ben gelmiyorum sizin kiliseye bir dilenci olarak, ama diri Allah olarak"
Efes: "yedi yıldızı sağ elinde Tutan" - sadece Allah yıldızları kontrol edebilir
İzmir: "birinci ve sonuncu Olan" - kim bütün bu evreni, bu kosmosu başlattırdı, kim onu bir gün yok edecek?
Bergama: "Ağzından iki ağızlı keskin kılıç çıkıyor" - kimin gücü var, sadece konuşmakla her şeyi kontrol etmeye?
Tiyatira: "Allahın Oğlu Olan, gözleri ateş gibi yanan" - Allahın Oğlu Allahın kendisi değil mi? Ve kimin gözleri herşeyi görüyor?
Sardis: "Allahın yedi ruhuna ve yedi yıldıza sahip Olan" - bu yedi Ruh bütün dünyayı görüyor - hangi peygamber, hangi melek herşeyi görebilir?
Filadelfiya - "Kutsal ve hakikat Olan" - ve gördük ki, 'Kutsal Olan' EA'da hep Allahın kendisi için kullanılırdı
demek 6 defa İsa kenndini diri Allah olarak tanıtıyor... ve en sonunda, Laodikya'ya konuşurken diyecek: Yaratılanların arasında en başta ben yaratıldım ... olamaz, saçmalık1
Buradaki İLK Doğan sözü zaman meselesini göstermiyor, ama YÜCELİK ve kontrol demek oluyor. Grekçe "arhe". Biz onu biliyoruz mesela Arhitekt sözünden: Tekton, dülger demektir, inşaat ustası - ama ARHİtekton, bütün dülgerlerin üstünde olan, Arhi-tekt, ki o dülger değildir; daha yüksek kategoridedir.
Evet, İsa Yaradılışın İlk Doğanıdır derken, İsa bütün Yaradılışı, kosmosun arhitektidir, onu kontrol edendir - ve o sadece Allah olabilir
3:15 "Ben senin işlerini biliyorum. Biliyorum, sen ne soğuksun, ne de sıcaksın. Keşke ya soğuk, ya da sıcak olaydın. 3:16 Ama madem ne soğuk ne de sıcak sade ılıksın, ben seni ağzımdan atacam.
İsa burada gene Laodikya kasabasının durumunu ima ediyor, her gün yaşadıkları bir olayı konuşuyor: Laodikya çok zengin kasaba olduğu halde, onların büyük eksikliği vardı: bir tepenin üzerine kurulmuştu ve kendi su kaynakları yoktu, uzun bir akveduktla onu 8 km uzaktan getirdiler.
Bir tarafta Kolose kasabasında buz gibi soğuk pınarlar vardı. Yaz sıcağında insana soğuk su harika geliyor.
Öbür tarafta Hierapolis adında başka bir kasabada, yerin altından çıkan kaynayan sular vardı, ılıcalar. O da şifalı sudur. Bugüne kadar çok turist oraya gidiypr. Adı Pamukkale.
Ama Laodikya tam ortasında bulunuyordu: oraya gidene kadar, o buz gibi su ılık olurdu, kaynayan su da soğup ılıman gelirdi.
Kimse ılık su beğenmez, bir işe yaramıyor: ne çay yapabilirsin, ne ayran. Zaten Laodkyaya gelen yabancılar, suyu tadınca onu hemen ağızlarından tükürürdüler - bu ne biçim su, ne biçim tat?
Buradaki sözler sadece 'sıcak' ve 'soğuk' değil, ama çok büyük kontrast gösteriyor: bir tarafta buz gibi olmak var, öbür tarafta kızgın ateşle yanmak var.
Değil soğuk, nasıl sıcak yaz günlerinde buz dolabında güzel bir soğuk su çıkarıyorsun, ama o kadar soğuk, nasıl Alaskada kışın oluyor.
Ve değil sıcak sanki sıcak bir kahve içiyorsun, ama o kadar sıcak, nasıl demir eritiriyorsun 1600 derece.
Demek İsa istiyor kesin bir taraf tutalım: ya ona büsbütün düşmanız (soğuk), ya da onun hizmetinde ateşli olalım
İsa neden bu kadar sert konuşuyor? Neden 'seni kusacam' diyor? Ilık olmak soğuk olmaktan daha iyi değil mi? Hiç değilse, ılık kişi bıraz İsa'ya doğru bir adım atmıştır, nerede soğuk kişi çok uzak duruyor.
ılık bir toplantıya gittiğin zaman fark ediyorsun, toplantı zamanında kişilerin canı sıkılıyor, herkes sessiz duruyor, ama toplantıdan sonra canlanıyorlar, konuşmaya başlıyorlar.
ama konuşulan konular Allahla ilgili değil, futbol, yemek, politika ve ucuz mallarla ilgilidir. Demek o konular bizi daha fazla heyecanlatırıyor, ne kadar ruhsal konular.
onun için ılık bir topluluk Allaha bir hakarettir. Rab İsa senin için hayatını feda etti... ama bu hakikata alıştın, sana banalno geliyor, sana heyecan veremez artık
Kutsal Ruh senin hayatına girmişti... çok sene önce. Sen onun farkını tattın: bir düşün. koskoca Allahın kendisi senin hayatında yer almak istiyor, senin bedenin, evini bir tapınak olarak kullanmak istiyor....
... ama bu hakikat sadece bir hatıra kaldı: "Ah bir zamanlar..." - eski, solumuş bir fotoğraf gibi. Bugün gene bambaşka temalar seni heyecanlatırıyor.
Bu durum Allaha, Babaya, Oğula ve Kutsal Ruha hakaret değil mi? Onlar senin evine geldiler saygın bir misafir gibi, ve sen diyorsun "Siz tee, o köşede oturun, bekleyin. Ben arkadaşlarımla anlaşmaya gidiyorum. Hastalandım mı, başıma gene bir hal geldi mi, o zaman sizi çağıracam"
Bir kişi sana öyle davranırsa ne yapacan, kendini nasıl hissedecen?
Topluluğun faydası nedir, amacı nedir? Tuz ve ışık olmak, imansız dünyaya bereket getirmek. Neden Rab seni bu yeryüzünde brakıyor. Neden her imanlıyı vaftizden sonra hemen yanına almıyor? Bu daha garanti olacaktı.
evet, madem daha pulsun, nabzın var... bu demek Rabbin planı var senin için seni birhangi iş için kullanmak istiyor bu yeryüzünde.
Ve sıcak bir imanlı, Rab için yanan bir imanlı, uğraşıyor, bu planı anlasın ve yerine getirsin. Ama ılık imanlı kendi hayatına daha fazla önem biçiyor. Allahın planı onun işine girmez, kendi keyfine bakıyor.
Ve İsa diyor, senin tadın bana iğrenç geliyor, kusacağım kalkıyor senden. Öyle bir hristiyanlıktan iğreniyorum, öyle bir kilise midemi bulantırıyor, dayanamıyorum öyle imanlılara.
Ve işin ilginç tarafı şu ki, o ılık imanlılar kendi ılık durumunu öyle anlıyorlar ki, sanki Allah tarafından bereketli imişler ve o rahatlık bereketin ispatı imiş. "aaa bu yol çok güzel, hasta idim, Allah bana şifa verdi. Ve o gün bugündür Allahtan ne istediysem bana verdi"
1.Kor 4:8 - "Ama siz zaten doydunuz ya! Zaten zengin oldunuz ya! 10 Biz Mesih için sersem olduk; siz gene Mesihte bilgili oldunuz. Biz zayıf olduk, siz gene kuvvetli oldunuz. Siz saygılı oldunuz, biz gene saygısız olduk. 11 Bu dakkaya kadar açlık ve susuzluk çekiyoruz. Çıplakız, lobut yiyoruz, evimiz bargımız yok, avare geziyoruz."
Ve Şeytan ılık manlıları hep öyle bir köşeye park ediyor ki, orada rahat etsinler, sözde bereketleriyle oynasınlar, bu dünyanın oyuncaklarına sevinsinler. Yeter ki, Şeytanın işlerine engel olmasınlar, tehlikeli olmasınlar. Bir sözle pasif dursunlar.
Keşke soğuk olsan, keşke büyük bir günahkar olsan. Keşke Allah yok desen, keşke açıkça bana karşı gelsen... keşke bütün mahallede en beter kişi olup yüzüme tükürsen...
Neden: çünkü o zaman senin için umudum olacaktı. Allahsız bir kişiye kendi ihtiyacını gösterebilirsin: aç insanı besleyebilirsin, ama doymuş bir kişiye sanıyor ihtiyacı yok.
"zenginim, zenginleştim" - ne istiyorsun İsa? Kilisenin kasasında bayağı para var. Ne güzel ilahi söylüyoruz. Koleda (Noel) geldi mi, mahallede çocuklara tatlı dağıtırıyoruz. Paskalya için gene piknik yapıyoruz. Devlete karşı registratsyamız var... her şey sırada.
Yuhanna 9:39 - "İsa da şöyle dedi: "Ben davalamak için bu dünyaya geldim. Öyle ki, görmeyenler görsün, görenler gene kör olsun." 40 Ve İsa'nın yanında Ferisilerden kimi kişiler bunu işitince dediler: "Yoksa biz de mi körüz?" 41 İsa onlara dedi: "Siz kör olsaydınız, günahınız olmayacaydı. Ama madem 'Biz görüyoruz' diyorsunuz, sizin günahınız duruyor."
HIC YOK !
Açık 3:17 Madem diyorsun, 'Zenginim, zenginleştim, artık bir şeye ihtiyacım yok', ve madem bilmiyorsun, ziyan ve zavallısın, fukara, kör ve çıplaksın
"zenginim, zenginleştim, artık bir şeye ihtiyacım yok"
Bütün kasaba öyle idi: ticaret yollarının üzerinde kurulmuştu ve ticaret, tekstil fabrikaları, bankacılık ve turizm sayesinde süper zengin oldu. Bugünkü Dubay, Hong Kong ve London gibi.
Anadoluda en önemli banka merkezi oldu. Nasıl "İsviçrede banka hesabı" bugün sanki en büyük garanti taşıyan banka demek oluyor, aynı biçimde Laodikya kasabasındaki bankalar bütün halka çok aşırı zenginlik kazandırdı.
O kadar zengin idiler ki, 60 senesinde büyük bir zelzele kasabayı yıktı ve emperator Nero onlara para yardımı teklif etti, ama kasabanın ileri gelenleri o kadar kendilerini güvendiler ki, o yardımı kabul etmediler.
ondan 25 sene önce emperatora başvurdular bir tapınak kaldırma hakkını kazansınlar ama o zamanki emperator onları çevirdi, "Sizde bu tapınağı ayakta tutmaya para yok" diye.
demek 25 yıl içinde "zenginleştim, artık zenginim" diyebildiler. Laodikya kilisesi aynı yoldan geçti.
İşte, buradaki günahın özü nedir: "Ben yaparım ağabey!" - O kişilerin yüreğinde öyle bir duygu vardı, İsa hayatımda bir ekstradır, bir süstür, hayatımı güzelleştiriyor.
Nasıl kral Nebukadnesar konuştu, Babil kasabasına bakarken: "İşte onurum ve yüceliğim için üstün gücümle krallığımın başkenti olarak kurduğum büyük Babil!" (Daniel 4:30)
Nasıl o akılsız, zengin köylü konuştu: Luka 12:17-19 - "Kendi kendine düşünmüş ki, 'Ne yapayım? Yok nereye harmanımı saklayayım!' Ve dedi: 'Evet, şöyle yapacam: ambarlarımı yıkacam, daha büyüklerini yapacam. Bütün harmanımı ve mallarımı oraya saklayacam. Ve canıma diyecem, 'Ey canım, şimdi çok sene yetecek kadar malların var, rahat et, ye, iç, sefa sür.'"
Bu adam bir çeşit dua etti... ama kendi kendine dua etti. Ve Laodikya kiliseside aynısı yaptı: dua ederken her bir konu için Rab İsaya muhtaç olduğunu unuttular.
Bir de yazıyor: "zenginleştim": nasıl bütün kasaba 25 sene içinde süper zengin oldu, oradaki kilise de zenginleşti.
Şimdi, var insan doğuştan zengindir, zenginliğini miras olarak kazandı. Ama zenginleşmiş kişiler daha başka. Ve sanıyorum, bizim Laodikyalı kardeşler de, zenginleşmelerini Allahın bereketine bağladılar.
Sanki yeryüzündeki bolluk ve rahatlık ruhsal hayatta her şeyin OK oduğuna bir ispattır: Madem Allah beni bollukla bereketledi, ben doğru yoldayım.
Bu rahat, doymuş, günahla ve dünyayla kompromis yapan bir hristiyanlık son zamanların bir işaretidir. Matta 24:12 "Günah çoğalacak ve onun için çoğunun sevgisi soğacak."
Şimdi İsa, iyi bir doktor gibi, onların gerçek ruhsal sağlık durumunu gösterecek. Onun teşhisi (diagnozası) önemli, değil sen kendini nasıl hissediyorsun:
"ziyan ve zavallısın, fukara, kör ve çıplaksın" - Ne kadar korkunç sözler: sanki doktora gidiyon ve bir şey beklemiyorsun. Kendini bomba gibi hissediyorsun. Belki sahte bir kağıt almak istedin (bolniştni). Ama doktor seni kendi ofisine çağırıyor, arkandan kapıyı kilitliyor ve gözlerine bakıp diyor ki: "Sana kötü bir haberim var. Sende iyileşmeyen kanser var, belki 3, en fazla 5 ay ömrün kaldı."
Eminim, Laodikya kilisesi İsa'nın sözlerini işittince aynı duygulara kapıldı. Birden şok oldular
Açık 3:18 "madem öyle, ben sana yol göstereyim: Benden altın satın al, hani ateşten geçmiş bir altın, öyle ki, asıl zengin olasın. Benden beyaz rubalar satın al, öyle ki, giyinmiş olasın ve ayıp olan çıplaklığın gözükmesin. Ve benden göz meylemi satın al, gözlerine süresin, öyle ki, gözlerin görsün.
a. Altın
Eminim, Laodikyadaki kardeşlerimizin evlerinde kilolarca altın bulunuyordu. İhtiyaçları yoktu daha fazla altın alsınlar. Ama İsa sadece altın demiyor: 'BENDEN altın al" - asıl zenginik İsa'da, başka yerde zenginlik arama!
hem de öyle bi altın ki, ateşten geçmiş bir altın, öyle ki, asıl zengin olasın. Demek bu ateşten geçmek altındır. İmanlı hayatımızdaki denemeleden söz ediyor.
1.Petrus 1:6-7 - "Siz ona seviniyorsunuz. Olabilir, dakkada kısa bir vakıt için türlü çeşit denemelerde lazım üzülesiniz. Ama gene de seviniyorsunuz. 7 Bununla imanınız belli ediliyor. Çürüyen altın bile ateşten geçmekle deneniyor. Ama sizin imanınız ondan daha kıymetlidir. Denemeleriniz sebep olsun, İsa Mesih görüneceği vakıt övgü, şanlılık ve saygı kazanasınız."
İnan, senin keyfin, senin rahat yaşaman Rabbi ilgilendirmez. Onu hiç düşünmüyor. Rab meleklerini yollarken sana hizmet etsinler, o zaman tek bir amacı var: senin karakterini sağlamlaştırmak, seni İsa'ya daha benzer kılmak. En sonunda o kalıyor. Başka her şey toz gibi uçacak.
Ve İsa Laodikya'daki ılık imanlılara onu söylüyor: bereket mi istiyorsun, zenginlik mi istiyorsun? O zaman bak senin karakterin zengin olsun. İsa gibi konuşan, İsa gibi düşünen İsa gibi sevgi gösteren bir kişi olasın!
b. beyaz rubalar
Laodikya ünlü bir moda merkezi idi: bugünkü Milano ve Paris gibi. Orada kapkara koyunlara bakardılar. O kadar kara yapağıları vardı, hafif mora ve laciverte bakıyordu o renk. Ve bütün dünya ünlü Laodikya'dan kara kaftanlar arardı.
Ama İsa başka ruba için reklama yapıyor: benim beyaz kaftanlarım. "Benden beyaz rubalar satın al, öyle ki, giyinmiş olasın ve ayıp olan çıplaklığın gözükmesin."
Ve tabii ki, bunlar her zaman Rabbin bize verdiği doğruluk için semboldur. Sen ne kadar süslerle, elbiselerle örtünürsen de, senin günahların, senin karakterin, senin asıl kişiliğin gene ortada. Ve o ayıbını örtmek için başka ruba lazım. Sadece İsa'nın doğruluğu bizi insanların önünde çekici kılabilir.
Açık 19:8 - "Ve ona verildi, temiz ve parlak ince keten rubaları giyisin." (Keten rubaları da kutsalların doğru işleridir.)"
Luk 12:33 - "Mallarınızı satın, sadaka verin. Kendinize öyle keseler alın ki, hiç çürümesinler. Kendinize gökte öyle bir hazine toplayın ki, hiç eksilmesin. Oraya hırsızlar giremez, böcekler de yiyip bitiremez."
Nerede zenginllik varsa,, orada en güzel hastaneler de var. Ve Laodikya'da da büyük bir Tıp Okulu vardı. Özellikle kulak ve göz hastalıklara karşı bütün dünyada meşhur bir göz meylemi yapardılar. Bütün Roma Emperatorluğu'ndan oraya geldiler, körlük için çağrı aradılar.
Ama şimdi İsa onlara diyor: başka bir körlük var: Benden göz meylemi satın al, gözlerine süresin, öyle ki, gözlerin görsün.
Laodikya'daki kardeşlerimiz dünyaya bakardılar dünyanın gözleriyle. Ama Rab bizi davet ediyor dünyaya Onun gözleriyle bakalım. Mahallenin değil, İncilin ölçeği ile ölçelim.
18. yüzyılda yaşamış olan en birinci ve en büyük misyoner William Carey uzun sene Hindistan'da çalıştı ve Tomas adında bir oğlu vardı. Birkaç sene sonra İngiliz Hindistan valisi onu fark etti ve İngiliz hükümeti için çalışmasını istedi. Onu büyük bir diplomat, bir elçi yaptılar.
Sen bir baba ya da anne olarak onu nasıl karşılyacaktın? Sanıyorum herkes onunla gurur duyacak, hava atacak: "Biliyon mu, oğlum ne işte çalışıyor? Büyük devlet adamı oldu". - Ama William Carey günlük defterine şunu yazdı: "Oğlum Tomas bugün ufaldı: bir misyoner iken, diplomat oldu."
İşte, William Carey İsanın göz meylemi kullanırdı. İsa gibi düşünürdü, İsa gibi karar verirdi.
Açık 3:19 - "Kimi seversem, onların hepsini azarlayıp sıraya sokarım. Onun için kendini toparla ve tövbe et."
Ah, İsanın bu sözleri yüreğimi eritiriyor. Her şeye rağmen İsa onları gene de seviyor. Ben olsam onları çoktan ateşe atacaktım, ya da hiç değilse, onları kendi hallerinde brakacaktım.
"Madem onlar ılık olmayı seviyorlar, ne halleri varsa görsünler uğraşmayacam artık onlarla!" Ve zaten insanlarla uğraşırken görüyorsun 15, 20, 25 sene değişmek yok, sık sık öyle duygulara kapıldım.
Ama ne iyi ki, İsa öyle düşünmüyor. Gene de uğraşıyor onları kazansın. Azarlamak sevgi demektir. Uyarmak, terbiye etmek, şamarlamak ... bütün bunlar sevgiden kaynaklanan şeylerdir.
Ve tezlerde senin başına bir problem gelirse, hemen çare arama, çabuk bitsin bu çeki deme. En birinci aacık durakla, kendi kendine sor: "Acaba, burada Allahın parmağı var mı? O bana bir ders mi vermek istiyor?"
Açık 3:20 Bak, ben kapıda duruyorum ve onu çalıyorum. Bir kişi sesimi işitip kapıyı açtı mı, içeri girecem ve onun yanına gelecem. O ve ben, ikimiz birlikte sofraya oturacaz.
İşte, bunlar çok meşhur sözlerdir. Biz seviyoruz bunu müjdeyi anlattıktan sonra insanlara söyleyelim, İsa'yı kabul etsinler diye.
Bu aslında yanlış: İsa imansızlara demiyor, "Beni kabul et ve kurtulacan", ama "En birinci şimdiki hayatından tövbe et, Allaha dön. Vaftiz ol ve sonra benim peşimden git, benim öğrencim ol!"
Hayır, İsa bu sözleri ılık imanlılara söyledi. Demek, İsa uzun zamandır Laodikya kilisesinin dışında durdu, çünkü onu dışarı attılar. "İsa, sen hep çok sert laflar yapıyorsun: anandan, babandan, kendi hayatından nefret et. ... bütün mallarını sat ... kimse iki efendiye kulluk etmez ... dar kapıdan girin ... aaacık anlayış göster, sen insanları gücendiriyorsun böyle."
Antihristin dünya hükümeti dakkada kuruluyor. Tek ekonomik sistem, tek politik sistem ve tek bir dünya dini olacak. Ve o dinin ortak tarafı, onun özü 'tolerantnost', yani 'hoşgörü' olacak. Demek, neye istersen inan, problem değil, ama deme bu tek yoldur.
İşte, büyük deneme dedikleri bu olacak. Şu anda o zaten başladı: 'ekumenizm', bütün kiliseler, bütün hristyanlar birleşsinler, zaten hepsi kurtulacak. 2 sene önce Papa zaten söyledi: "Bizim ve müslümanların tanrısı aynıdır. Ateistler bile kurtulacak".
İşte, o zaman diri, ateşli imanlılar ve ılık imanlılar belli olacak.
Ve İsa diyor "Eğer bir kişi kapıyı açarsa" ... demek bütün topluluktan tek bir kişi uyansın yeter.
"Gelip beraber sofrada oturacaz" - Yeniden yakınlık hissedeceksiniz.
Bu sözlerin Rabbin sofrası ile bağlantılı. Bunca sene Laodikyalılar Rabbin sofrasını kutladılar... ama İsa onlarla birlikte yemezdi, boş, anlamsız, sadece duygusal bir tören, bir ritual olmuştu.
Açık 3:21 - "Kim yenerse, ona verecem, benimle birlikte kral iskemleme otursun. Aynı nasıl ben de yendim ve Babamla birlikte Onun kral iskemlesine oturdum.
"Kim yenerse" - her kilisenin düşmanı başka, her kilise lazım başka bir düşmanı yensin: İzmir ve Filadelfya "Şeytanın sinagogu" - Bergama ve Tiyatira "sahte öğretiş putperestlik ve zina" - Efes sevgisizlik - ve Laodikya "ılık bir iman"
İbraniler 4:15 - İsa her konuda denendi. Sanıyorum Laodikya ılıklığı da İsa için deneme oldu. Petrus: "Allah göstermesin. Sakın Yeruşalime gitme seni öldürmesinler"
Ama İsa diyor ben yendim, siz de yenebilirsiniz:
Açık 3:22- Kimin kulağı varsa, seslesin, Ruh topluluklara ne diyor.
senin topluluğun ılık mı oldu? Yoksa belki sen de mi ılık oldun? O zaman ne yapabilirsin? Meylem al İsadan, dünyaya bakışın değişsin. Ve sonra o gözerle bir kere aynaya bak, yani Allahın sözüne bak. O zaman senin gerçek kişiliğini anlayacaksın: ben nasıl bir insan oldum.
Gerçek ruba al İsadan. Gökte zengin olmaya bak. Gerçekten: yen mülüslüğünü. Kalk, kişilere iyilik yap. Toplulukta hizmet etmeye başla. Toplulukta yapılacak iş mi yok? O zaman dışarıda kendine Rabbin işini bul ve çalışıp topluluğunda ılık olanları utandır.
Ve en sonunda: İsanın verdiği altını ara. Kalıcı bir altın ara... İsa gibi bir karakter kazanmaya bak!