Gercek tanri kimdir?"

email:
mektup@incilbg.com

Kaabe gerçek Tanrının evi midir?

Kuran'ın anlatımına göre, Mekke'de bulunan Kaabe peygamber İbrahim tarafından yapılmıştır (eh... yüzde yüz bilinmez, çünkü başka hadislere göre, ilk insan Adem onu inşaat etmiş). İbrahim ve oğlu İsmail Arabistan'a gelmişken o binayı kaldırmışlar. Bu öğretişle Arapların tapınma merkezi olan Mekke kenti bugüne kadar önemini devam ettiriyor. Onun için bu düşünceyi şimdi biraz araştıralım, acaba İbrahim gerçekten o binayı kaldırdı mı?

Dikkatle ve tarafsız bir inceleme yaptıktan sonra göreceğiz ki, bu öğretiş sonradan uydurulmuş bir öğretiştir ve hem tarihsel gerçeklere ters düşüyor, hem de tektanrıcılık inancına bir hakarettir.

Mekke'deki 'Beytullah' denilen Kaabe, gerçek tanrının evi değildir. İslamiyetten önceki eski Arapların inançları bile bunu gösteriyor. Onların hikayelerine göre, Kaabe'nin kuruluşunda kocaman bir yılan onun etrafını sarmış. Bu yılan yarı siyah, yarı beyaz olup şıllak bir deriye sahipmiş. Kaabe'nin etrafını sarmışken, onun kafası kuyruğunun yanına gelmiş. Eski Araplar bu yılanın, bütün dünyayı saran eski ejderhanın olduğunu söylediler. [Talbott 1980: 167-168, 257f.; Cardona 1989a]. Tanrıyı tanımayan milletler için bu yılan/ejder belki dünyanın etrafını saran okyanusları sembolize edebilir, ama Allahın kitabı olan İncil'e bakarsak, bu yılan/ejder kim olduğu açıkça meydana çıkıyor:

Ve gökten inen bir melek gördüm. Dipsiz çukurun anahtarı ondaydı. Elinde de kocaman bir zincir vardı. Ve ejderi yakaladı, eski yılan, Şeytan ve İblis odur. (İncil - Açıklama 20:1-2)

Evet, bu yılan/ejder Şeytan ve İblis denilen gerçek tanrının baş düşmanından başkası değildir. Kaabe'yi saran, "Burası benim yerimdir" diye gösteren odur.

1) Bu teori İbrahim'in biografisine uymuyor

İbrahim'in hayatını Kuran'dan öğrenmek isteyen, çok zorluk görecek: orada birkaç ayet, burada birkaç ayet, ama detaylı bilgi, baştan sona bir hayat öyküsünü Kuran'da bulamayız. Onun için Tevrat'a bakmalıyız. Oradan İbrahim'in hayatını şimdi adım adım izleyeceğiz:

İbrahim, bugünkü İrak'ta bulunan Ur kentinde doğdu, sonra Türkiye'deki Haran'a yerleşti. Bir zaman için Mısır'a kaçtığını da okuyoruz. Hayatının geri kalan günlerini İse Filistin'de geçirdi. Ama hiç bir yerde Arabistan'a ayak bastığını okumuyoruz. Öyle olsaydı, Tevrat onu yazmayacak mıydı?

İbrahim'in yolculukları (kırmızı çizgi)

Kimi kişiler bunun gibi çıkmaz durumlara düşerken 'Ama Tevrat değiştirildi' lafını ortaya atıyorlar. Tabii ki, öyle bir şey mümkün değildir: yüce Allah kendi sözü olan Tevrat'ın bozulmasına nasıl izin verecek? Üstelik bunun mantıklı tarafı da yok: elimizdeki Tevrat'ın el yazmaları Muhammed'in zamanından 800 yıldan daha eskidir. Ve onlarda İbrahim'in Mekke'ye ya da Arabistan'a gittiğini okumuyoruz. Muhammed'den önce kimse 'İbrahim Arabistan'a gelip, Kaabe'yi kurdu' teorisini ortaya atmamıştı. Her halk kendi atalarının tarihini kutsal sayar. Onlara karşı duydukları saygıdan ötürü kimsenin cüreti olmayacak, kutsal saydığı kitaplarında en ufak değişiklik yapsın.

Kuran'ın anlattığına göre, İbrahim Mekke'deki Kaabe'yi oğlu İsmail ile birlikte kaldırmış (Kuran - Bakara 2:127). Ve gene: Allahın kitabı olan Tevrat'ta öyle bir şey okumuyoruz. Bu teori Arapların boş hayallerinden kaynaklanan bir öğretiştir. İbrahim'in iki oğlu vardı: birincisi İsmail, o kendi karısından değil, hizmetçisi olan Haccer'den idi.

İbrahim'in karısı Sara kısır olduğu için Haccer'i İbrahim'e teslim etti, ondan soy yetiştirsin diye. Bu, Sara ve İbrahim'in zayıflığı ve imansızlığını gösteren bir olay idi. Çünkü uzun seneler önce Allah onlara çocuk sahipleri olacaklarına söz verdi. Fakat Allahın sözünün gerçekleşmsini bekleyemediler, kendi anlyışlarına güvenip öyle bir yola başvurdular. Ondan doğan İsmail müjdelenen, vaad edilen çocuk değildi. Allahın vaad ettiği çocuk ancak ikinci oğlu İshak idi. İbrahim 100, karısı Sara gene 90 yaşında iken, o verilen söze uygun olarak dünyaya geldi. Allah göstermek istedi ki, bütün kurtuluş planı insanın gücü ve aklına değil, ama kendisine bağlıdır.

Bunu daha da belli etmek için İshak iki ve İsmail ondört yaşında iken, Allah Haccer ile İsmail'in kovulmasını buyuruyor:

Ama Sara, Mısırlı Hacer'in İbrahim'e doğurduğu oğlu İsmail'in alay ettiğini görünce, İbrahim'e, "Bu cariyeyle oğlunu kov" dedi, "Bu cariyenin oğlu benim oğlum İshak'ın mirasına ortak olmasın." Bu İbrahim'i çok üzdü, çünkü İsmail de kendi oğluydu. Ancak Tanrı İbrahim'e, "Oğlun ve cariyen için üzülme" dedi, "Sara'nın sözünü dinle. Çünkü senin soyun İshak'la sürecektir. (Tevrat - Yaratılış 21:9-12)

Demek, Allahın vaadini alan ve onun işlerini bitiren çocuk sadece İshak olacaktı. İsmail her ne kadar büyük bir halk olacak diye sonradan Allah tarafından bir söz aldıysa da (Tevrat - Yaratılış 21:18), Allahın kurtuluş planı İshak'la ilerleyecekti. Bütün peygamberler onun soyundan gelecekti. İsmail bu dünyanın aklı ve yöntemleriyle meydana geldi. Onun hayatı sadece bu dünya ile ilgilidir. Allahın ona verdiği bereketi de sadece maddeseldir; ruhsal bereketler ise İshak'a verildi. Bu iki ayrı prensip sanki daha o iki çocuğun doğuşunda belli oldu. İsmail daha doğmadan önce bile, Allah anası Haccer'e onun hakkında şöyle konuştu:

Oğlun yaban eşeğine benzer bir adam olacak. O herkese, herkes de ona karşı çıkacak. Kardeşlerinin hepsiyle çekişme içinde yaşayacak. (Tevrat - Yaratılış 16:12)

Ve bu kavga bugüne kadar devam ediyor. İsa Mesih'e iman edenler aynı İshak gibi, vaad edilen, yeniden ruhtan doğmuş kişilerdir. Ama bugüne kadar, kendini İsmail'in evlatları sayan Araplar ve Müslümanlar onlara zülüm ve eziyet ediyorlar:

Ve siz, kardeşler, İshak gibi Allahın verdiği sözünün evlatlarısınız. Ama eskiden nasıl olduydu, şimdi gene öyledir: bedene göre doğmuş olan, ruha göre doğmuş olana eziyet ediyor. Ama kutsal yazı ne diyor?
"Hizmetçi kadını ve onun oğlunu dışarı at. Çünkü hizmetçi kadının oğlu, serbest kadının oğlu ile birlikte mirasçı olmasın."
Böylelikle, kardeşler, biz hizmetçi kadının evlatları değiliz, serbest kadının evlatlarıyız. (İncil - Galatyalılar 4:28-31)

Demek, Allah İsmail'i Mekke'deki Kaabe'yi kurmak için kullanmadı, onunla herhangi bir ruhsal iş bitirmedi. Hayır, Allah İsmail'i dışarı attı. Aynı onun gibi, kim bugün kendini İsmail üzerine İbrahim'e bağlamaya çalışırsa da, Allah tarafından dışarı atılacak.

Bütün bu sözlerden apacık anlaşılıyor ki, Allahın seçtiği ve kullandığı İbrahim çocuğu İsmail değil, ama İshak'tır. Bu durum Araplarda kıskançlık yarattı, çünkü İshak nasıl Yahudilerin babası olduysa, İsmail'in de Arapların babası olduğunu sanırlar. O yüzden İsmail'in babası İbrahim'le birlikte Mekke'ye gelip, oradaki Kaabe'yi kaldırdğı masalını uydurdular. Bize masalları değil ama gerçek tarihi anlatan Tevrat kitabında öyle bir şey okumuyoruz. Hatta anlatılan şeyler ona karşı çıkıyor, onu imkânsız kılıyor.

2) Bu teori tarihe uymuyor

Tarihe bakarsak, Mekke'deki Kaabe ilk olarak İsa'dan önce 60 senesinde Romalı bir tarihçi olan Diodorus'un kitaplarında geçiyor. Onu 'bütün Araplar tarafından büyük saygı gören bir putevi' olarak anlatıyor. İbrahim İsa'dan 2000 sene önce yaşadı. Bütün bu zaman içide bir kere olsun, tarihçiler Mekke'deki Kaabe'yi anlatmıyorlar. Mesela, tarihçilerin 'babası' olan Yunanlı Herodot İsa'dan 440 sene önce İran'ı ve de Arabıstan'ı anlatırken, Arapların adetleri ve inançlarından da söz ediyor. Kuran'da geçen Al-İlat putunun adını kullanıyor. Fakat Kaabe'den hiç söz etmiyor. Demek Kaabe, Herodot'un zamanı (İsa'dan önce 430 senesi) ile Flavius'un (İsa'dan önce 60 senesi) zamanının arasında yapıldı. Bütün bunlar gösteriyor ki, Kaabe İbrahim'den çok sonra yapıldı.

3) Bu teori İbrahim'in karakterine uymuyor

İbrahim tek gerçek Tanrı olan Yahve tarafından kendi memleketinden çağrıldı ve giderek daha fazla onun karakterini öğrendi. Kendi memleketinde iken belki putlara tapardı (hem Tevrat (Yeşu 24:2), hem de Kuran (Enam Suresi 6:76-77) bunu gösteriyor). Ama Allah onu çağırdıktan sonra, kesinlikle her türlü putperestlikten uzak durdu. Allah onu bütün milletlerden ayırdı, kendini kutsal ve putperestlikten uzak bir millet yetiştirsin diye.

Onun için "İbrahim Mekke'deki Kaabe'yi yaptı" masalına inanamayız. Öyle olsaydı, bugün orada yapılan ibadet, putperestlerin ibadetlerinden çok farklı olurdu, putperestlerin adetlerinden en ufak bir iz bile kalmazdı. Halbuki, bugün oradaki tapınma sistemi, Muhammed'in zamanındaki putperest Arapların kullandığı sistemin aynısıdır. Allah Tevrat'ta İbrahim'e şöyle buyurdu:

Atalarınızın Tanrısı RAB'bin mülk edinmek için size verdiği ülkede yaşamınız boyunca uymanız gereken kurallar, ilkeler şunlardır:
Topraklarını alacağınız ulusların ilahlarına taptıkları yüksek dağlardaki, tepelerdeki, sık yapraklı her ağacın altındaki yerleri tümüyle yıkacaksınız. Sunaklarını yıkacak, dikili taşları parçalayacak, Tanrıça Aşera'yı simgeleyen sütunları yakacak, putları parça parça edeceksiniz. İlahların adlarını oradan sileceksiniz. (Tevrat - Tesniye 12:1-3)

İbrahim sadece putları değil, ama onlarla ilgili tüm eşyaları ve binaları da yıkacaktı. O halde nasıl kabul edebiliriz ki, Allah İbrahim'e Mekke'deki o kara taşın öpülmesini, onun etrafında tavaf edilmesini ve bütün dünyada milyonlarca müslümanların namaz kılarken ona doğru eğilmesini buyursun? Tektanrıcılık dinlerinin en sonu, en âlâsını kurmaya çalışan, nasıl İbrahim'e putperestliğe kokan öyle bir hareketi atfedebilir?

4) Bu teori hadislere uymuyor

Son olarak, Müslüman kaynaklarında yer alan ve birbirlerine ters düşen iki bilgiye de yer verelim. Yukarıda gördüğümüz gibi, Muhammed de Arapların 'Kaabemiz İbrahim tarafından kuruldu' masalını Kuran'ın içine aldı. Bunun mümkün olmadığını da gördük. Ama aynı zamanda en büyük Hadis koleksyonu olan ve Kuran'dan sonra ikinci önemli kitap olarak anılan Buhari'nin hadislerinde Muhammed'in şu sözünü okuyoruz:
Kudüs'teki tapınak (Mescid-i Aksa)
-993 yılında açıldı
Mekke'deki Kaabe (en eski hali)
İbrahim -2000 yıllarında yaşadı

Abu Dar şöyle rivayet etti:
Ben dedim: "Ey Resulullah! Yeryüzünde yapılan ilk camii hangisi idi?" O da dedi: "(Mekke'deki) Mescidi Haram." Ve ben sordum: "Ya ondan sonra hangisi yapıldı?". O da cevap verdi: "(Kudüs'teki) Mescid-i Aksa". Ben gene sordum: "Onların yapılmasının arasında ne kadar zaman geçti?" O da, "Kırk sene" diye cevap verdi... (Sahih Buhari, cilt 4, kitap 55, hadis 636)

Mekke'deki Kaabe ne zaman yapıldığı bilinmiyor; oysa Yeruşalim'deki Mescid-i Aksa hakkında kesin tarih bilgilerimiz var: onu kral Süleyman İsa'dan önce 953 yılında tamamladı. Bu hesaba göre, Kaabe ondan 40 sene önce, yani 993 senesinde yapılmış olmalı. O da İbrahim'in hayatından 1100 sene (!) sonradır. Muhammed'in tarihten haberi yok muydu? Zaten onun Sümer, Mezopotamya, Mısır, Çin ve Hindistan tarihlerinden bize ders vermesini beklemiyoruz. Oysa en azında kendi tanrısının evi ne zaman yapıldığını bilmesi gerekiyor. O kadar önemli ve merkezi bir konuda hata yapan nasıl dünyanın son peygamberi olabilir?


Sayfanın başına dön Sonraki konu