Gercek tanri kimdir?"

email:
mektup@incilbg.com

Kötü ruhların Muhammed'in üzerindeki etkisi

Şimdi de Şeytani ayetlerin sebeplerini araştıracağız. Hiç birimiz yalnız yaşamıyor, hepimiz belirli bir yerden, belirli bir soydan geldik. Gerek genetik yapısı, gerek ruhsal bağlantılar açısından, hepimiz bizden önce başlayan bir öyküsünün parçasıyız. Muhammed'in hayatında da öyle bağlantıların etkilerini görüyoruz.

1) Muhammed'in babası putlara adandı - o da bütün soyunun üzerine lanet getirdi

Muhammed'in dedesi Abdulmutalib'in oğulları yoktu. Kızlar yaşarken, erkek çocukları hepsi daha bebeklik yaşında ölüyorlardı. Günün birinde Kaabe'nin içinde duran Hobal putuna yemin etti: "10 tane çocuğum olursa, birini sana kurban edeceğim". Hobal da onun dualarını işitmiş olmalı ki, zamanla 10 tane erkek çocuğu doğdu ve hayatta kaldı. Abdulmutalib ise verdiği yemine pişman oldu ve kurban etmesi gereken en küçük oğlu Abdullah'ı (o da Muhammed'in babası olacaktı) kurtarmak için Hobal'a bir trampayı teklif ediyor. Putun önünde "10 tane deve karşılığında oğlumu esirgeyecek misin?" diye kura attırıyor. "Hayır" cevabı gelince fidyeyi 20 deveye yükseltiyor; oysa gene olumsuz cevap alıyor. Hobal bu yöntemle fiyatı ta 100 deve kadar artırıyor. Abdulmutalib en sonunda seve seve 100 deve kesiyor, yeter ki, oğlunu bıçaktan kurtarsın.

Bu olay 'Sirat-ul Resulullah', yani Muhammed'in resmi biografi kitabında yazılıdır ve hiç bir müslüman onun gerçeğinden şüphe etmez. Bu olay size belki de hoş bir hikaye gibi geliyor, ama ruhsal gerçekleri araştıran kişi onun ne kadar korkunç olduğunu anlamalı. Putlara tapmak bir tarafta boş, anlamsız bir harekettir. Ama öte yandan onun ruhsal tehlikesi çok büyüktür. O yüzden İncil'de putlara tapmanın ne tehlikeli olduğunu gösteren şu ayeti görüyoruz:

"Putperestler kurbanlarını Tanrı'ya değil, cinlere sunuyorlar. Cinlerle paydaş olmanızı istemem" (İncil - 1.Korintliler 10:20)

Putlara kurban getirmek, onlarla anlaşmaya girmek ve herhangi bir ruhsal iş yapmak, doğrudan cinlere, Şeytan'ın hizmetçilerine kulluk etmek demektir. Ve aslında iş daha da korkunç: Musa'nın getirdiği on emirin en birincisi ve en büyüğü bizi şöyle uyarıyor:

"Putların önünde eğilmeyecek, onlara tapmayacaksın... Benden nefret edenin babasının işlediği suçun hesabını çocuklarından, üçüncü, dördüncü kuşaklardan sorarım" (Tevrat - Çıkış 20:5).

Allah elbette adaletsiz değil ki, bizi dedelerimizin işlediği günahlarından sorumlu tutsun. Ama kim bu en birinci ve en büyük buyruğa karşı hareket ederse, kim putlara taparsa, kendine de, kendisinden doğanlara da bir lanet getiriyor:

"Rahminizin meyvesi... lanetli olacak". (Tevrat - Yasa 28:18).

İşte, putlardan medet bekleyen kişi, kısa vadede belki istediğini alır, ama bunun fiyatı korkunçtur: bütün soyuna lanet.

Aynısını maalesef Muhammed'in hayatında görüyoruz. Yukarıdaki Tevrat ayetinin önceden belirttiği gibi, Muhammed'in hayatında bu "Rahminizin meyvesi lanetli olacak" prensibini görüyoruz:

(1) Babası Abdullah, daha Muhammed doğmadan önce öldü.

(2) Anası Emine, Muhammed altı yaşındayken öldü.

(3) Muhammed, 8 yaşındayken amcası Abdülmuttalib'e teslim ediliyor. O da Muhammed 8 yaşındayken öldü.

(4) Muhammed'in üç erkek çocuğu oldu, ama hepsi küçük yaşta öldü.

(5) Muhammed, Zeyid adında bir köleyi evlatlık aldı, sonra da o anlaşmayı gökten gelen bir ayetle iptal ettirdi. 'in bir savaşta ölmesini sağladı (Ahzab suresi 40 ve ... ).

(6) Muhammed'in kendisi ecelinden önce zehirlenerek öldü.

2) Küçükken kötü ruhlar Muhammed'i seçti

Muhammed'in küçüklüğünde bile cinlerle ilgili olaylar görüyoruz. Muhammed'in biografisini yazan İbn-İshak bize aşağıdaki olayı anlatıyor: Muhammed'in annesi Emine onu emziremediği için Halime adında bir Bedevi kadına teslim etti.

"Muhammed dört yaşında iken, bir sabah kardeşleri ve kızkardeşleri ile birlikte çadırlara yakın bir yerde hayvanların arasında oynamakta idi. Sonra iki melek gelip onun bedenini yardılar, yüreğinden kapkara bir damla çıkarıp fırladılar. Onun içini altın bir tabaktan gelen kar suyu ile yıkadılar.
Ondan sonra onu tartıp onun kendi halkından bin kişiden daha ağır olduğunu fark ettiler. Meleğin biri öbürüne dedi: "Brak onu, eğer onu halkının bütünü ile kantarlamış olursan bile, hepsinden daha ağır gelecek."
Muhammedin kardeşi bunu görünce, çığlıklar atarak annesine koştu; o da kocasıyla birlikte o yere yetiştiler. Orada Muhammed'i benizi solmuş ve büyük korku içinde buldular. (Katib al Vakidi, s. 20)

Bu olayda aslında ne oldu: bu bir görüm müydü, rüya mıydı? Yoksa Allah tarafından gelen melekler mi Muhammed'in peygamber olacağını müjdelediler? Biz buna zor karar vereceğiz, oysa en yakın şahide kulak verelim: Muhammed'in sütannesi Halime bu olaydan sonra, Muhammed'in davranışlarında bir değişiklik gördü ve onu annesine geri getirmeye karar verdi.

Halime müslümanlara kin ya da düşmanlık besleyen biri değildi, elbette Muhammed'i ve annesi seviyordu. Onun için şahitliğini ciddi almalıyız, onun sözlerine dikkat edelim:

"Muhammed'in arkadaşının babası bana gelip dedi ki: 'Korkarım, bu çocuk sara (epilepsi) geçiriyor. Onun için, iş meydana çıkmadan onu ailesine geri getir'. ... Muhammed'in annesi bana çocuğun başına gelenleri sordu, ve ben ona söyleyinceye kadar beni rahat brakmadı. 'Acaba, çocuk cine mi tutuldu' diye sorunca, ben de 'Evet, öyle' dedim."

3) Hira mağarasında Muhammed'e görünen kimdi?

Muhammed kırk yaşına gelince, giderek daha fazla tek Tanrıyı arama yoluna koyuldu, sık sık insanlardan uzak duruyordu, Hira denilen mağarada o bilmediği Tanrıya yakın olmaya çalışıyordu. Ama doğru olarak tanıdığı Kutsal Kitap'a bakmadı, kendisi Allah tarafından vahiy almak istedi. Oysa insan var olan vahiyi hor görürse, Allahtan bir şey beklemesin, başka güçler onun arzusunu yerine getirmeye acele edecek.

Muhammed o mağaradayken ona ruhsal bir varlık göründü (aşağıdaki bilgiler Sahih Buhari'nin hadislerinden alınmıştır - cilt 9, hadis 111).

"Melek ona yaklaşıp "Oku!' diye buyurdu. Muhammed de "Okumayı bilmiyorum" (ya da "Neyi okuyacağımı bilmiyorum") karşılığını verdi. Bunun üzerine melek beni yakaladı ve o kadar fazla sıktı ki, dayanamayacaktım. Sonra beni braktı ve yine okumamı söyledi".

Bu olay iki defa daha tekrarlandı. Ancak üçüncü saldırıda o ruhsal varlık Muhammed'in neyi okuyacağını söyledi. O da Alak suresinin ilk beş ayeti idi. "Yaratan Rabbinin adıyla oku!..."

Bu olay hemen hemen her müslüman tarafından biliniyor. Muhammed'in gerçekten peygamber olduğunu gösteren bir ispat olarak kabul ediliyor. Halbuki Kutsal Kitap'ı ve onda kendini tanıtan Allahı tanımayan bir kişi öyle bir sonuca varabilir. O ruhsal varlığın başmelek Cebrail olduğu söyleniyor. Muhammed'in gördüğü kesinlikle gerçek Tanrının gönderdiği bir melek değildi. Bunun sebeplerini de şimdi sıralayacağız:

a) o varlık kendi adını vermedi

Müslüman alimler bile, eski peygamberlerin hepsi Yahudi olduklarını inkar etmiyorlar. Allah şayet Arapların arasında bir yenilik yaratıp Muhammed'i peygamber olarak çağırmak isteseydi, mutlaka kendini açık sözlerle tanıtacaktı. Oysa Muhammed'e görünen o varlık "Ben Cebrail'im demedi. Tevrat ve İncilde Cebrail insanlara görününce hep kendini tanıtıyor. Mesela, en çok bilinen örnekte, Yahya'nın babası Zekerya'ya gönderilirken "Ben Allahın huzurunda duran Cebrail'im' dedi.

b) o varlık Tanrının adını bildirmedi

O ruhsal varlık sadece kendi adını vermemekle kalmadı, onu gönderenin adını da vermeyi unuttu. Melekler, kendi başlarında gezip çalışan varlıklar değildir, onları gönderen bir Tanrı var, o Tanrının da bir adı olmalı. Daha sonra Muhammed'e "Rabbinin adında oku!' sözlerini söyletiyor.

Peki Muhammed'in Rabbi kimdi? Kutsal Kitap'taki tanrının birçok ünvan ve genel adları vardır - ama tek bir özel adı var: YAHVE. Her Yahudi, her Hristiyan onun adını biliyor ve o adla ona saygı gösteriyor. Oysa Muhammed, bütün Araplar gibi, onun adını bilmezdi. Taptığı Al-Lah tanrısını kendini eski peygamberlere tanıtan Yahve'yi sandı, ama bu doğru değildir. Bütün Kuran'da bir kere olsun Yahve adı geçmiyor. Muhammed'e görünen ruhsal varlık gerçek Tanrının meleği değildi, yoksa onun adını anacaktı.

c) o varlık ruhsal bir görev vermedi

Melekler Allahın habercileridir, insanları belli bir konuda harekete geçirmek için gönderilir. Kutsal Kitap'ta Allah melekleri kendi halkını belli başlı konularda uyarmak ya da harekete geçirmek için gönderdi. Mesela, İbrahim'e gönderilen melekler, ona oğlu İshak'ın doğacağına şöyle bildirdiler: "RAB, 'Gelecek yıl bu zamanda kesinlikle yanına döneceğim' dedi, 'O zaman karın Sara'nın bir oğlu olacak'.

Muhammed'e görünen ruhsal varlık ona hiç bir müjde bildirmiyor, ona belli başlı bir haber emanet etmiyor, hiç bir konuda onu harekete geçirmiyor. Ondan bir şeyi okumasını istiyor, ama neyi okuyacağını söylemiyor. Hangi Tanrı o kadar saçma bir şey yapacak?

Yarın öbür gün kapınıza bir adam gelse, ne kendini, ne de kendisini göndereni tanıtsa, sonra da "Herşeyi anlat!" diye buyurursa, ne diyeceksiniz? Onu sevdiğiniz bir kişinin habercisi mi, yoksa kötü niyetli birisinin olduğunu mu sanacaksınız?

d) o varlık Muhammed'i zorladı

Ama Muhammed'e görünen sahte "Cebrail' kendini ele verdi: Muhammed, "Oku!' diye buyurulduğu zaman tereddüt edince, o sözde "melek' onu boğarcasına sıkmaya başladı. Rica ederim, bu mafya yöntemleri sonsuz güce sahip olan Tanrıya layık mı? Muhammed zaten bilmediği o Tanrıyı arıyordu; gerçek tanrı kendini Muhammed'e tanıtmaya kalksaydı, neden onu zorlama yöntemleriyle ve şiddet yoluna başvurarak yapsın ki?

Hira mağarasındaki karşılaşmadan sonra bile, Muhammed kendisine kimin göründüğünü bilmiyordu. Hristiyanlığı seçmiş olan amcası İbn-Varaka o varlığın başmelek Cebrail olduğunu teklif etti. Muhammed gene de hemen emin olmadı. Müslüman tarihçi at-Tabari bize Muhammed'in tepkisini açıklıyor:

"İslamiyetten önceki Araplar edebiyat cinlerine inanıyorlardı; büyük şairlerin doğrudan doğruya cinler tarafından esinlendiği kanısındaydılar."

Taberi bize Muhammed'in zamanında yaygın olan bu olayı tarif ediyor:

Hasan ibn Tabit bir şair ve Muhammed'in bir yakın arkadaşı idi. Şiirlerinde Muhammed'i överdi. Hasan'a bu şiir vergisini veren, dişi bir cin idi: "Medine'nin bir sokağında onunla karşılaştı, onun üstüne fırladı, onu sıkarak aşağı attı ve onu üç satırlık bir şiir söylemeye zorladı. O günden sonra artık bir şair olmuştu ve onun söylediği satırlar, bütün Arap şairlerde olduğu gibi, doğrudan cinler tarafından veriliyordu. Kendine ve arkadaş şairler için 'cinlerin dostları' adını kullanırdı. Cinler onun için süslü sözler düzerdiler, geceleyin ona gökten etkileyici satırlar indirirdiler. (s. 56)

Bunu Muhammed'in Hira mağarasında yaşadığıyla karşılaştırsak, tıpatıp aynı olduğunu fark ediyoruz.

e) O varlık Muhammed'in üzerinde kötü bir etki braktı

Muhammed şöyle devam ediyor:

"Allahın yaratıklarının arasında şair ya da cinli bir adama kadar tiksindirici bulmadım. Onlara bakamıyordum bile. Kendi kendime dedim: "İster şair ol, ister cinli ol - vay senin haline'. Kureyşliler benim hakkımda asla bunu söylemeyecekler! Dağın en yüksek tepesine binip kendimi aşağı atacağım; intihar edip rahat bulacağım."

Evet, Hira mağarasındaki karşılaşma Muhammed'i kökten sarstı. O kadar derin bir bunalıma düştü ki, kendi canına kıyıp intihar etmeye kalktı. Size, okuyucularımıza br soru: Gerçek Tanrı kendini tanıtırken, insanlara brakığı etki öyle mi olacak? Daha önceki kitaplarda, Tevrat, Zebur ve İncil'de ona benzer olaylar görüyor muyuz? Orada Allahla karşılaşan bir cinle karşılaştığını sandı mı hiç? Gerek Tanrıyla karşılaşanlar intihar etmeye kalktı mı?

Tevrat, Zebur ve İncil'de birçok kişi meleklerle karşılaştılar. Ve hepsi o meleğin ihtişamına, görkemine bakıp en başta korkuya düştü. Bu normal ve beklenen bir harekettir. Ama her sefer melek hemen aynı sözleri söylüyor: "Korkma!" İşte, gerçek Tanrı insanlara melek gönderdiği zaman sıra budur. Muhammed'in Hira olayında onu görmüyoruz.

Muhammed bilinmeyen bir güçle karşılaştı. O güç Muhammed'i aydınlatmadan karanlıkta braktı, onu yapmak istemediği bir işe zorladı ve bunalıma düşmesine sebep oldu. Muhammed kendisi bile Allahın onu peygamberlik görevine çağırdığına inanmadı; başkaları onu bu fikiri verdiler.intihar etmeye

Ancak belli bir zaman geçtikten sonra onu görevlendiren bir vahiy aldı:

İntihar etmeye giderken, tepenin yarısına binmişken, gökten bir ses işittim: "Ey Muhammed! Sen Allahın resulusun, ben de Cebrail'im'"

Başmelek Cebrail, İlyas peygambere görünürken

Ancak o görümden sonra, Muhammed kendini bir peygamber, hatta son peygamber sanmaya başladı. O zaman onun başına gelenleri önceki peygamberlerin hayatlarıyla karşılaştıralım. Ne de olsa Tevrat, Zebur ve İncil'de o peygamberlerin hayatlarını okuyoruz. Ve hiç birinde Muhammed'in yaşadıklarına benzer bir şey okumuyoruz.

Bir melekle karşılaşırken herkes saygı ve korku içinde titriyordu, ama sonra o görümü görmüş olanların kalplerine huzur ve sevinç geldi. Kimse, meleklerden olumsuz haberler alanlar bile, kendini öldürmeye kalkmadı. Gerçek Tanrının gerçek melekleri insanları ya kurtuluşa, ya da tövbe edecek duruma getirirler, kesinlikle onları bunalıma düşürmezler. Bu, Şeytan ve onun ordusunun işidir. Muhammed'e görünen varlık, kesinlikle gerçek başmelek Cebrail değildi.

4) Peygamberlik görevine başladıktan sonra bile Muhammed cin korkusu içinde yaşadı, ona büyü yapıldı

Büyü bugünlerde kimi insanlarca çağdışı kalmış, ilkel toplumlarda bulunan ve batıl inançlara dayanan bir uygulamadır. Gerçekler ise başkadır: büyü Şeytanla insanların arasındaki ruhsal savaşında kullanılan bir yöntemdir. Büyü yapan da, yaptıran da cinlerin ve Şeytan'ın egemenliğine giriyor. Büyünün "tutması' ise, büyünün hedefi olan kişinin ruhsal gücüne bağlıdır. Cinler ancak kendilerinden zayıf olan kişilere zarar verebilir.

Bu konuda, Allah tarafından seçilmiş olan peygamberlerin büyülerden etkilenmemelerini bekliyoruz. Fakat Muhammed'in hayatına baktığımızda onun tam tersini görüyoruz:

"Resulullah'a büyü yapılmıştı, öyle ki, kendisine karılarıyla cinsel ilişkide bulunduğu gibi göründü, oysa gerçekten ilişkide bulunmadı...
Bir gün Ayşe'ye dedi: "Bana iki adam geldi, birisi başımın ucunda, öbürü ayaklarımın ucunda oturdu... Birincisi "Ona kim büyü yaptı' diye sordu. Öbürü "Labid bin Al-Asam' diye cevap verdi. Birincisi: "Büyüyü yapmak için ne kullandı?' diye sordu. Öbürü: "Bir tarakla birkaç saç teli' diye cevap verdi. Birincisi sordu: "O nerede bulunuyor?'. Öbürü, Zervan kuyusunda, hurma ağacından yapılan bir kılıfın içinde' karşılığı verdi." Daha sonra Muhammed'in o kuyuyu inip orada saklanan büyüyü bulmuş ve bozmuş. (Sahih Buhari 4:490, 7:658, 7:660, 7:661, 8:89, 8:400)

Hadislerden bu büyünün etkisinin ne kadar devam ettiğini de okuyoruz: bir yıl! Şaşılacak bir şey: son peygamber diye övülen bir kişi, bir tarakla birkaç saç teline esir düşüyor, bir sene boyunca kendisinde olmayıp hayal görüyor. Bu olay apaçık gösteriyor ki, Muhammed hayat boyunca, hatta sözde peygamberken bile, kötü ruhlardan etkilendi.

Hadislerde Muhammed'in cin korkusu için daha birçok örnek okuyoruz. İki tane vermekle yetinelim:

"Peygamber dedi ki: "Nazarın gerçekten etkisi vardır' ve o yüzden dövme yapılmasını yasakladı." (Sahih Buhari, cilt 7, kitap 71, hadis 636)

"İyi bir rüya Allahtandır, kötü ya da şer dolu bir rüya Şeytandandır. Onun için, biriniz kötü rüya görüp korkmaya başlarsa, kendi sol tarafına tükürsün, onun kötülüğünden Allaha sığınsın. O zaman ona zarar gelmeyecek." (Sahih Buhari, cilt 4, kitap 54, hadis 513)

Nazar ve rüyalardan korkup da o yüzden dövmeleri yasaklamak ve tükürmek - işte bunlar gerçek Tanrıyı tanımayan putperest halkların batıl inançlarıdır. Böyle yaşayan kişi, Allahın bize vermek istediği kurtuluşu henüz anlamamıştır ve tatmamıştır.

Sonuç: kime güveneceksin?

Muhammed kendini son peygamber, hatta peygamberlerin mührü olarak ilan etti. Onun güç, ahlak ve öğreti bakımından bütün peygamberlerden daha üstün olmasını bekliyoruz. Halbuki, onu İsa Mesih'le karşılaştırdığımızda, aciz ve ruhsal güçten yoksun bir kişinin olduğunu fark ediyoruz.

İsa Mesih endisi için dedi ki, "İblis'in yaptıklarına son vermek için ortaya çıktım" (İncil - 1.Yuhanna 3:18). O hiç bir zaman aldanıp "Şeytani ayetler' almadı; tersine, onun her bir sözü cinleri kovacak kadar kudretliydi. Muhammed cinlerden etkilendi, ona büyü yapıldı - İsa Mesih'in karşısında ise, cinler tır tır titriyorlardı. İncil'de yazılı olan onlarca örneklerden sadece bir tanesin okuyalım:

"Tam o sırada havrada bulunan ve kötü ruha tutulmuş bir adam, 'Ey Nasıralı İsa, bizden ne istiyorsun?' diye bağırdı. 'Bizi mahvetmeye mi geldin? Senin kim olduğunu biliyorum, Tanrı'nın Kutsalı'sın sen!' İsa, 'Sus, çık adamdan!' diyerek kötü ruhu azarladı. Kötü ruh adamı sarstı ve büyük bir çığlık atarak içinden çıktı" (İncil - Markos 1:23-26).

İşte, cinler İsa Mesih'in kim olduğunu pekala biliyorlardı, onun karşısında paniğe düştüler. İsa Mesih, kötü ruhlardan Allaha sığınmadı, ona gerek yoktu, çünkü kendisi cinlerden kat kat daha güçlüydü. Muhammed kendi öğrencilerine cinlerden korunmak için dualar öğretti (113. ve 114. sure - onlar aslında Allahtan gelen sözler değil, insanların Allaha söylediği dualardır). Oysa, İsa Mesih'e inananlar bugüne kadar bütün dünyada onun adında cinleri kovuyorlar. Onları büyü tutmuyor, çünkü İsa Mesih adında güçlü bir korucusu var. Siz de kötü ruhlardan korunmak istiyorsanız, kime inanacaksınız: Şeytan tarafından aldatıldığını kabul eden ve hayat boyunca cin korkusu içinde yaşayan Muhammed'e mi, yoksa cinleri bir sözle kovabilen İsa Mesih'e mi?


Sayfanın başına dön Sonraki konu