Gercek tanri kimdir?"

email:
mektup@incilbg.com

Kıble ve Yarovam'ın günahı

Gerçek Tanrı olan Yahve, İbrahim'in Allahı, tarih boyunca kendi halkıyla birlikte olduğunu gösterdi. Musa'nın zamanından Süleyman'a kadar, 500 yıl içinde, tapınma sistemi ve kutsal eşyalar gezici bir çadırda bulunuyordu.

Ancak kral Süleyman İsa'dan önce 953 yılında taştan kalıcı bir tapınak inşa etti. İşte o zaman Rab Allah, tapınılacak yer olarak Yeruşalim (Kudüs) kentini seçti. Sadece orada Allahın huzurunda kurban kesiliyordu. Kral Süleyman bu tapınağın açılışında dua etti ve duasında bu tapınağın bütün insanlara kıble yeri olacağını söyledi:

"Buraya yönelerek dua eden kulunun ve halkın İsrail'in yalvarışını işit. Göklerden, oturduğun yerden kulak ver; duyunca bağışla."(Tevrat - 2.Krallar 8:30)

Oysa bu tapınak da kalıcı değildi; İ.Ö. 587 yılında Babil kralı Nebukadnesar onu yerle bir etti. 70 yıl sonra Ezra zamanında onun yeniden kaldırdılar. İsa'nın zamanında ise onun tadilatını yaptılar, eski halinden daha da büyük ve ihtişamlı bir biçimde onardılar.

İsa Mesih bu dünya harikası sayılan tapınağının yakın gelecekte yıkılacağını söyledi. Onu söylediği zaman bu söz çağdaşlarına imkansız görünüyordu. Ama 70 yılında, yani İsa'dan 40 sene sonra, gerçekleşti.

Birinci ve ikinci yüzyılda Yahudilerin ayaklanmalarından sonra, Romalı Emperatorlar Titus ve Hadrianus, Yahudilerin Filistin'e yerleşmesini yasakladılar. Bütün Avrupa ve Asya'da yaşayan Yahudiler, Kudüs'e dönmeye özlem duyardılar, birbirlerini "Seneye inşallah Kudüs'te buluşalım" dileğiyle selamlamaya başladılar. Günde 3 defa Kudüs'e dönerek dua etme geleneği o zaman oluştu. - Evet, kıble düşüncesi, Muhammed'den yüzlerce yıl önce Yahudilerden çıktı.

İsrail tarihinden Tevrat'ta okuyoruz ki, kral Süleyman'ın ölümünden sonra onun krallığı ikiye bölündü: güney tarafı onun oğluna Rehavam'a düştü; kuzeydeki topraklar ise onun veziri olan Yarovam'ın oldu. Halkın gönlünü ve düşüncelerini daha iyi kontrol edebilmek için Yarovam ayrı tapınma yerleri yapılsın diye buyurdu. Allahın seçtiği kent ve tapınma yeri, Yeruşalim (Kudüs) idi. Onu mucizelerle ve meleklerin aracılığıyla göstermişti. Oysa, ne yazık ki, Yarovam, Allahın isteğini bildiği halde, politik kazançlar uğruna onu değiştirmeye kalktı:

Yarovam, "Şimdi krallık yine Davut soyunun eline geçebilir" diye düşündü, "Eğer bu halk Yeruşalim'e gidip RAB'bin Tapınağı'nda kurbanlar sunarsa, yürekleri efendileri, Yahuda Kralı Rehavam'a döner. Beni öldürüp yeniden Rehavam'a bağlanırlar." (Tevrat - 1.Krallar 12:26-27)

Bunun önüne geçmek için, yeni bir tapınma sistemi, yeni bir din yarattı:

Kral, danışmanlarına danıştıktan sonra, iki altın buzağı yaptırıp halkına, "Tapınmak için artık Yeruşalim'e gitmenize gerek yok" dedi, "Ey İsrail halkı, işte sizi Mısır'dan çıkaran ilahlarınız!" Altın buzağılardan birini Beyt-El, ötekini Dan Kenti'ne yerleştirdi. Bu günahtı. Böylece halk buzağıya tapmak için Dan'a kadar gitmeye başladı. Yarovam ayrıca tapınma yerlerinde tapınaklar yaptırdı.

Yarovam'ın kurduğu bu yeni tapınma sistemi, bu yeni din, o kadar başarılı oldu ki, bütün halk Yeruşalim'e gitmekten vazgeçip Dan ve Beytel kasabalarına gitti. Sözde aynı tanrıya tapmaya devam ettiler, ama yukarıda gördüğümüz ayete göre, Allah onu korkunç bir günah saydı. İsa'dan önce 721 senesinde Asur kralı İsrael'i esir aldı ve başka halklarla karıştırdı. Böylelikle meydana gelen 'Samiriye' halkı bugüne kadar aynı yerde kurbanlar kesiyor, İbrahim'in tanrısına tapıyor.

İşte, kral Yarovam'ın günahı budur: politik amaçlarla ve kendi arzulaını tatmin etmek için Allahın buyruklarını değiştirmek, dini inançları siyaset uğruna suistimal etmek. Maalesef Muhammed'in hayatında da onu göreceğiz...


Arapların eskiden beri kutsal saydıkları tapınak, Mekke'de bulunan Mescit-al-ahram, yani Kâbe idi. İslamiyetten önceki çağlarda Arapların tapınma ve inanç sistemi içinde en büyük rol oynayan kutsal taşlardı. Mekke'deki Kâbe ise, 'Hace ül-Esved, yani Karataş, denilen ve gökten, Allahın katından yere düşen bir meteorit sanılan bir taş koruyordu. Putperest Araplar ona ibadet ediyorlardı ve hacc esnasında bu taş bugüne kadar her yıl milonlarca hacılar tarafından öpülüyor. Onun dışında, Muhammed'in Mekke'de kaldığı dönemde, bu Kabe 360'tan fazla putlarla doluydu. O da putperestlerle birlikte o Kabe'nin önünde namaz kılma alışkanlığı vardı.

Hicretten önce, yani islamiyetin ilk yıllarında, Muhammet henüz Mekke'de yaşarken, kıble olarak hangi yön benimsedi? Bu konuda müslüman alimler hemfikir değiller; kimi hadisler Kudüs diyorlar, başkaları ise Mescit-al-ahram, yani Mekke. Muhammed bir ikilemin içindeydi: hem Arap milliyetçilii körüklemek, Arapların peygamberi olmak istedi, hem putperestlğe son verip tektanrıcılığı yaymak istedi. Kısacası, kalbi Mekke ve Kudüs'un ortasındaydı. Bir hadise göre Muhammed Mekke'deyken iki kıbleyi ayn anda kullandı: namaz kılmak için Kabe'nin arkasında öyle bir yer buldu ki, Kabe ve Kudüs aynı yöndeydi.

622 yılında Muhammed, Medine'ye hicret ettikten sonra, Medine'deki Yahudileri yeni dini için kazanmaya çalıştı. O amaçla ilk önce kıbleyi değiştirdi: bütün müslümanlar Kudüs'e yönelerek namaz kılsınlar diye buyurdu. İbadetin kabul olunduğu yer, artık 'Mescit-al-ahram' deği, ama 'Beyt-ul Makdis'i, yani kral Süleyman'ın inşa ettiği Kudüs'teki tapınak imiş. Bu durum onaltı ya da onyedi ay devam etti.

Resulullah 16 ay boyunca Kudüs'e yöneldi. O zaman Yahudilerin şöyle konuştuğunu kulaklarına geldi: "Vallahi, biz onlara açıklayana kadar Muhammed ve öğrencileri kıblenin ne olduğunu bilmezlerdi". Bu laf Resulullah üzdü ve yüzünü göğe çevirdi. İşt o zaman Allah dedi: "Yüzünü göğe çevirip durduğunu görüyoruz. Hoşnud olacağın kıbleye seni elbette çevireceğiz." (Bakara suresi 2:144)

Muhammed, bu arada kendini Medine'deki Yahudilere peygamber olarak tanıtıp kabul ettirmeye çalıştı. Fakat Yahudiler onu ne peygamber, ne de Mesih olarak kabul etmediler ve giderek daha fazla onun konuşmalarıyla eğleniyorlardı. Onları yola getiremeyeceğini gören Muhammed kıbleyi gene eskisi gibi Mekke'ye çevirmek istediğinde, Allah onun 'dualarını' kabul etmiş, gökten 'ayet' indirmiş ve gene Mekke'ye döndürmüş (Kuran - Bakara 2:144).

* 2:142. İnsanların beyinsizleri, "Yöneldikleri kıbleden onları çeviren nedir?" diyecekler; de ki: "Doğu ve batı Allah'ındır. O, dilediğini doğru yola eriştirir". 2:143. Böylece sizi insanlara şahid ve örnek olmanız için tam ortada bulunan bir ümmet kıldık. Peygamber de size şahid ve örnektir. Senin yöneldiğin yönü, Peygambere uyanları, cayacaklardan ayırdetmek için kıble yaptık. Doğrusu Allah'ın yola koyduğu kimselerden başkasına bu ağır bir şeydir. Allah ibadetlerinizi boşa çıkaracak değildir. Doğrusu Allah insanlara şefkat gösterir, merhamet eder. 2:144. Yüzünü göğe çevirip durduğunu görüyoruz. Hoşnud olacağın kıbleye seni elbette çevireceğiz. Artık yüzünu Mescid-i Haram semtine çevir; bulunduğunuz yerde yüzlerinizi o yöne çevirin. Doğrusu Kitab verilenler, bunun Rab'lerinden bir gerçek olduğunu bilirler. Allah onların yaptıklarından gafil değildir. 2:145. Sen, Kitab verilenlere her türlü delili getirsen, yine de kıblene uymazlar; sen de onların kıblesine uyacak değilsin. Onlar birbirlerinin kıblesine de uymazlar.

Bu olayların karşısında şunları soruyoruz:

- Muhammed kendini tek gerçek tanrının peygamberi olarak kabul etti. Aynı zamanda İbrahim'in dinini yeniden canlandırma görevini üstlenmek istedi. Fakat yukarıda gördüğümüz gibi, bu göreve sadık kalmadı.

- Muhammed ise Medine'ye göç etmeden önce Mekke'deki putperest tapınağı olan Kaabe'ye doğru dua ederdi; o putperest tapınak onun gönlünü çekiyordu. Allah mı ona bunu yapmasını buyurdu? Allah mı istedi, kişiler putlarla dolu bir binaya doğru eğilsin? Bir kere buna karar verdikten sonra, nasıl gene fikrini değiştirip 'Beyt-ul Makdis'i yani Yeruşalim'deki tapınağı kıble olarak seçiyor?

- Muhammed kıbleyi yeniden Mekke'ye çevirirken, oradaki 'Beyt-ullah' yani Kaabe henüz putlarla dolu idi. Ancak beş sene sonra oraya dönüp o putları kırdı. Demek, Hicretin ikinci yılından yedinci yılına kadar, müslümanlar Mekke'deki Kaabe'ye doğru namaz kılarken, putlarla dolu bir tapınağa yöneldiler. Putperestlikten nefret eden bir Tanrı öyle bir şey nasıl buyurabilir?

İşin başka tutarsız tarafı şu ki, Muhammed'in zamanında Yeruşalim'deki tapınak çoktan yok olmuştu. İsa'dan sonra 70 senesinde, yani Muhammet'ten 550 yıl önce, Romalılar onu yerle bir etmişlerdi. Bizanslıların zamanında ise orası çöplük olarak kullanılıyordu. Bir sözle, Muhammed kendi imanlılarına Yeruşalim'i kıble olarak gösterirken, boş daha doğrusu murdar bir yer göstermiş oldu.

- Bu Allahın buyruğu olabilir mi? Muhammed'ın amacı, Medine'de yaşayan ve dualarında hep Yeruşalim'e bakan Yahudileri kazanmak değil miydi? Onaltı ya da onyedi ay bunu yapmaya devam etti. Yahudileri kazanamayacağını anlayınca, Muhammed kıbleyi yeniden Mekke'ye çevirdi.Onun yüreği zaten hep Mekke'deki Kaabe'ye bağlı idi (Kuran - Bakara 2:144) ve Allahın öbür kıbleyi vermesindeki amacı, şöyle anlatıyor:

Senin yöneldiğin yönü, Peygambere uyanları, cayacaklardan ayırdetmek için kıble yaptık. (Kuran - Bakara 2:143)

Bu da boş bir uydurmadan başka bir şey değildir. Tanrı, kendisine iman edenleri denemek için neden onlara boş bir yere, daha doğrusu bir çöplüğe dönmelerini buyursun? Bu nasıl bir tanrı, birbuçuk sene içinde fikrini iki defa değiştirip, önce A, sonra B, en sonunda gene A diyor?

Allah Muhammed'e ve ilk müslümanlara Medine'deyken neye doğru namaz kılmalarını buyurdu?

Beyt-ul-Makdis (Kudüs)
yıkık - çöp yığını
Mescit-al-ahram (Mekke)
putlarla dolu

Ve daha inandırıcı olsun diye, Kuran şunu ekliyor:

Doğrusu Kitab verilenler, bunun Rab'lerinden bir gerçek olduğunu bilirler. Allah onların yaptıklarından gafil değildir. (Kuran - Bakara 2:144)

'Kitab verilenler' Yahudiler ve Hristiyanlardır. Yahudilerin tepkisini gördük; şimdi de son olarak bu bütün tatsız meseleyi İncil'in bakış açısından değerlendirelim...

Yarovam'ın zamanından 900 yıl sonra ve Muhammed'den 600 yıl önce Beyt-El kasabasına yakın bir köyde İsa Mesih bir kuyunun başında Samiriyeli bir kadınla konuşurken, şöyle bir tartışma oldu. Kadın sordu:

"Bizim dedelerimiz Allaha bu balkanda taptılar. Siz gene diyorsunuz, yer olarak lazım Allaha Yeruşalim kasabasında tapılsın." İsa ona dedi: "Kadın, bana inan, öyle bir vakıt gelecek ki, Baba'ya ne bu balkanda ne de Yeruşalim'de tapacanız... Allah ruhtur, ve kim Ona taparsa, lazım Ona Ruh'ta ve hakikatta tapsın." (İncil - Yuhanna 4:21-22,24)

Kral Süleyman'ın zamanından İsa Mesih'e kadar 'kıble' düşüncesi vardı; 'dua ederken, Allaha ibadet ederken nereye döneyim' sorusu önemli idi. Ve o zaman 'kıble' Yeruşalim kasabası idi. Ama İsa'dan önceki peygamberler bile kıble düşüncesi ortadan kalkacağı bir zamanın geleceğini müjdelediler. Dua ederken artık hiç bir yere dönülmeyecek. Dua artık bedence yapılan bir itaat gösterisi değil, yürekten kaynaklanan, kendi ruhumuzu Allahın ruhuyla bağlayan sevgi dolu bir muhabbet olacak. Bu zaman, İsa Mesih'in gelmesiyle başladı ve bugüne kadar devam ediyor.

Biz Allaha ruhta hizmet ediyoruz, Mesih İsa'da seviniyoruz ve beden şeylere de güvenmiyoruz. (İncil - Filipililer 3:4)

İsa Mesih'in getirdiği 'ruhta tapınma' sistemi, bütün eski düşüncelerini batıl, yani geçersiz, kıldı. Allah artık dua eden kişinin beden pozisyonuna bakmıyor. O, herkesin yere düşmesini, kalkıp yatmakla kendisine korku ile büyüklük göstermesini istemiyor. Hayır, artık dua ederken, bizi seven bir babaya konuşurmuş gibi, Ona yürekten gelen sözlerle konuşmamızı istiyor.

Onun için İsa Mesih, o Samiriyeli kadına şöyle konuştu:

"Öyle bir vakıt gelecek ki, ve aslında başladı bile, asıl tapanlar Baba'ya Ruh'ta ve hakikatta tapacaklar. Çünkü kim Ona öyle taparsa, işte, Baba öyle kişileri arıyor. Allah ruhtur, ve kim Ona taparsa, lazım Ona Ruh'ta ve hakikatta tapsın." (İncil - Yuhanna 4:23-24)

İsa Mesih geldikten sonra, ne Yeruşalim, ne Beyt-El, ne de Mekke kıble olamaz. Artık o eski günler geçmiştir. İnsan dua ederken, yeryüzünde herhangi bir tarafa dönmesin. Onu yapan, putperestlik yapmış oluyor.

Ne yazık ki, Muhammed bu 'ruhta tapınma' sistemini anlamadı, onun ne kadar üstün olduğunu ve Allahın kendisinin bunu buyurduğunu da kavrayamadı. Putperest Arapların kullandığı namazı, yani yere yatıp kalkma hareketini, olduğu gibi kendi dininde devam ettirdi. Böyle yapmakla bir adım geriye atmış oldu. Ama bununla yetmezmiş gibi, Yarovam'ın günahını da işledi: politik kazançların uğruna Allahın buyruklarını değiştirdi.


Sayfanın başına dön Sonraki konu