Gerçek tanrının ADI
1. Genel adlar ve özel adlar
Birçok kişi sanıyorlar ki, "Madem tek bir Tanrı var, Onun adı önemli değil - Allah Allahtır!". Ama bu konuda biraz daha derin düşünmek gerek. Ve hemen belirtmemiz lazım ki, iki tür ad var: genel adlar ve özel adlar.Genel adlar, çok geniş olarak, bir malın ya da kişinin kategorisini gösteriyorlar. Mesela: "Bu nedir?" - "çanaktır", ya da "Bu adam nedir?" - "Polistir" diyoruz. 'çanak' ve 'polis' iki genel addır, iki kategori gösteriyorlar. Ve Türkçede 'tanrı' sözcüğü Vikipedi'de şöyle tanımlanıyor: "evrenin tek yaradanı ve yöneteni olduğuna inanılan doğaüstü varlık". Genel ad kullanınca, tek var olan Tanrıya hangi ad kullanırsak kullanalım, hiç fark etmiyor: 'God' dersen aynı, 'Hoda' dersen aynı, 'Bog' dersen aynı, 'Devla' dersen aynı, 'Tanrı' dersen aynı ve 'Allah' da dersen aynı.
2. 'Allah' sözü nereden geldi?
Arap dilinde 'tanrı' sözcüğü 'ilah' demektir. Arapçada bir grubun içinden belli bir tane göstermek için 'al-' ya da 'el-' sözünü öne koyuyorlar. Buna tanımlık, ya da artikel diyoruz (İngilizce 'the'; Almanca 'der, die, das'; Fransızca 'le, la' gibi). Demek, eski Araplar bile, en büyük tanrıyı göstermek için 'Al-ilah' sözünü kullanırdılar, o da zamanla 'Allah' olarak kısaltıldı. 'Allah' sözü bir genel ad olarak kullanıldığı zaman, tek Tanrıyı gösteriyor ve müslüman olmayan kişiler tarafından da kullanabilirler.
3. 'Allah' bir genel ad mı, yoksa özel ad mı?
Halbuki, müslümanlar öyle düşünmüyorlar. Onlar için 'Allah' genel bir ad değil, özel bir addır, sanki sadece müslümanların malıdır. Başkasının kullanmasını hoş görmüyorlar. Buna günlük yaşamdan bir örnek verelim: türk televizyonuna dikkat ederseniz, yabancı filmlerde müslüman olmayan biri konuşurken, tercümanlar onun ağzına hiç bir zaman 'Allah' sözünü koymuyorlar.
Can Klod van Dam kızarken, onun ağzından "Aman Allahım!" sözlerini işitemezsiniz, ona türkçede "Ya Tanrım!" dedirtiyorlar. Bir Ceki çan filminde adam iki Mısırlı ile dövüşürken, Türk tercümanlar Ceki çan'ın sözlerini "Aman Tanrım" olarak çevirdiler, Mısırlıların gene, "Allah belanı versin" olarak. Demek Allah, müslümanların anlayışına göre, müslüman tanrısının özel adıdır.
Aynı bunun gibi, Kuran başka dillere tercüme edilirken, o dilin 'tanrı' sözü kullanılmıyor, 'Allah' sözü hiç çevirilmeden olduğu gibi geçiyor. Neden Kuran'ın İngilizce tercümelerinde 'God' sözü kullanılmıyor? Neden türkçe tercümelerinde 'Tanrı', ve bulgarca tercümesinde 'Bog' sözü kullanılmıyor? Bütün bunlardan anlaşılıyor ki, müslümanlara göre 'Allah' bir genel ad değildir, özel addır.
4. Tanrının özel adı nedir?
Ayrıca, Kuran'a göre 'Allah' adı eskiden beri insanların bildikleri, eski peygamberlerin yaydıkları ad imiş. Adem, Nuh, İbrahim, Yakup, Yusuf, Musa, Davud, Süleyman, Yunus ve İsa - Kuran'ın dediği doğru ise, bunların hepsi dua ederken 'Allah' adını kullanmış olmalıdırlar. O peygamberlerle konuşan tanrı, kendini o adla tanıtırmış.
Bu teori doğru olsa, Tevrat ve İncilde bunun izlerini bulmamız gerek. Bazıları hemen "Ama o kitaplar değişti" haykırarak itiraz edecekler. Bu konuda aşağıdaki bölümüne bakınız. Burada sadece bu kadarını söyleyeyim: ALLAHIN SöZü DEğİşMEZ, DEğİşTİRİLEMEZ. Allah izin vermeyecek, bazı kitapları bozulsun, başkası gene muhafaza edilsin. öyle bir düşünce büyük saçmalık, hatta Allahın yüce adına ağır bir küfürdür.
üstelik, bir kişi değişiklik yapmaya kalksa bile, kendisinden korktuğu tanrının adını kesinlikle değiştiremez. Tam tersi, öyle bir sahtekâr meydana çıksa bile, yaptığı sahtekârlık daha büyük bir otorite kazansın diye, herkesin bildiği, herkesin kullandığı tanrısının adında konuşacak. Onun için emin olabiliriz, bugünkü Tevrat'ta bulduğumuz Tanrının özel adı aynıdır. Bütün eski peygamberler o adı tanıdılar, o addan korktular.
şimdi de Tanrı'nın kendi özel adını Musa'ya nasıl tanıttığını Tevrat'tan okuyacağız. Musa kırk yaşındayken, Mısır'da bir adamı öldürdükten sonra korkup Midyan devletine kaçıyor. Orada Yitro adında bir adamın kızıyla evlenip kırk sene boyunca çobanlık yapıyor. Artık seksen yaşına gelmişken, Tanrı yanan bir çalının içinden ona konuşarak kendini tanıtıyor ve Musa'ya görev veriyor, Mısır'a dönüp İsrail halkını oradan çıkarsın.
Musa şöyle karşılık verdi: "İsrailliler'e gidip, 'Beni size atalarınızın Tanrısı gönderdi' dersem, 'Adı nedir?' diye sorabilirler. O zaman ne diyeyim?" Tanrı, "Ben Ben'im" dedi, "İsrailliler'e de ki: 'Beni size Ben Ben'im diyen gönderdi.' "İsrailliler'e de ki, 'Beni size atalarınız İbrahim'in, İshak'ın, Yakup'un Tanrısı Yahve gönderdi.' Sonsuza dek adım bu olacak. Kuşaklar boyunca böyle anılacağım." (Tevrat - çıkış 3:13-15)
Tanrı, Musa'nın sorusuna çok ilginç bir cevap veriyor. Kendi özel adını 'YAHVE' olarak tanıtıyor. Hem de diyor ki, bu ad dünyanın sonuna kadar aynı kalacak, insanlar tek Tanrıyı yalnız bu adla çağıracaklar. Peki, 'Yahve' sözü ne demektir? İbranice dilinde o söz, sadece "Ben ben'im" demektir. Bugün ne isem, sonsuza kadar o olacağım. Bu anlam, 'Yahve' adının hiç değişmeyeceğine, başka bir özel ad onun yerine geçemeyeceğini bir defa daha vurguluyor.
İşte, bütün eski peygamberler Tanrıyı 'Yahve' adı altında tanırdılar, Ona o adla haykırdılar, o adla kurban keserdiler ve yemin ederdiler. Musa'ya verilen on emirin birincisi zaten bu adla ilgilidir:
"Seni Mısır'dan, köle olduğun ülkeden çıkaran Tanrın Yahve benim. Benden başka tanrın olmayacak." (Tevrat - çıkış 20:2-3)
Demek, ancak Tanrıyı bu özel 'Yahve" adıyla tanıyan, onu bu adla çağıran kişi, gerçek Tanrıya tapmış olur. Başka özel ad kullananlar, İbrahim'in tanrısına değil, insanların uydurdukları bir tanrıya tapmış olurlar.
5. 'Yahve' ve 'Allah' aynı mıdır, değil midir?
ALLAH |
YAHVE |
Ama ne yazık ki, Kuran'a baktığımızda, bir kere olsun, 'Yahve' adına rastlamıyoruz. Kendini Muhammed'e gösteren ruhsal varlık, gerçek Tanrı olan Yahve değildi, İbrahim'in tanrısı değildi. Zaten Muhammed 'Yahve' adını Yahudilerden öğrenemedi. Musa'nın üçüncü emrine uygun olarak ("Tanrın Yahve'nin adını boş yere ağzına almayacaksın. çünkü Yahve, adını boş yere ağzına alanları cezasız bırakmayacaktır." Tevrat - çıkış 20:7), Yahudiler Tanrının 'Yahve' adını kolay kolay ağzına almazlardı, Yahudi olmayanlara bildirmezlerdi. Tanrı için genel ad olan 'Elohim' sözünü kullanırdılar. O da 'Allah' sözüne benzediği için, Muhammed o ikisini aynı sandı ve böylece İbrahim'in tanrısı Kuran'da 'Allah' oluverdi. Ama gerçekten öyle değildir. İbrahim, Yahve adını biliyordu, Muhammed bilmezdi. Onun için Kuran'daki 'Allah', kesinlikle İbrahim'in tanrısı, tek gerçek Tanrı değildir.
6. Muhammed, Araplara 'Allah' adını yayarken, yeni bir ad mı tanıttı?
Muhammed, yeni bir dinin kurucusu değildi, dini bir reformcu idi. Yani, yeni bir sistem, yeni bir tanrı tanıtmadı, Arapların inanç sisteminin içinde bazı değişiklikler yaptı. Daha sonra göreceğimiz gibi, müslümanların tapınma sistemi, kökte putperestlerin tapınma sisteminin aynısıdır: namaz, kıble, oruç, cuma günü, kutsal aylar, Kaabe, başka kutsal yerler - bütün bunlar putperest Arapların dininden islamiyete geçirilen unsurlardır.
'Allah' adı da yeni tanıtılan bir ad değildi, putperest Arapların inandıkları tanrıydı. Greklerde olduğu gibi, birçok tanrıya inanıp bunların üstünde büyük bir tanrının var olduğunu kabul ederdiler. Grekler o büyük tanrıya 'Zevs' adını verdiler, Araplar gene 'Allah'. Ve nasıl Zevs'in oğulları ve kızları vardı (mesela: Herkules ve Atina), Arapların 'Allah' tanrısının da kızları vardı. Onların adları Kuran'da geçiyor: 'Al-Lat', 'Al-Uzza' ve 'Menat' (Necm Suresi 53:19).
Eski Greklerin en büyük tarihçisi ve bütün tarih biliminin babası olarak bilinen Herodot, İsa'dan önce 430 senelerinde (yani Muıhammed'den daha 1000 sene önce) Arabistan'ı gezdi ve Arapların dinini şöyle tarif etti:
"Onların sadece iki tanrıları var: Bakhus ve Urania.... Bakhus'a kendi dillerinde Orotal, Urania'ya ise Alilat diyorlar." (Herodot, Tarih Kitabı, Cilt 3)
Grekler, başka halkların tanrılarını tarif ederken, onların karakteri ve görevlerine bakıp kendi tanrıları ile karşılaştırıyorlardı. Mesela, Romalıların baş tanrısı, ve tanrıların babası olan Jupiter'e Zevs derdiler, Venüs'e Afrodit v.s.. Herodot'un anlattığı 'Alilat', şüphesiz Kuran'da bile adı geçen Al-Lat putudur. Orotal gene, 'Allah-u-teala', yani bugün bile Müslümanların kendi tanrıları için kullandıkları bir ad.
Putperest Arapların 'Allah'ı, en başta sadece bir genel ad idi. Her şehir başka başka putlara tapıp, en yüksek putuna 'Al-ilah', yani 'büyük tanrı' diyordu. Mesela, Mekke'de yaşayan Kureyş halkı için 'Allah' sözü, en büyük tanrısı olan 'Hobal' adlı tanrı anlamına geliyordu. Hobal'ın heykeli kırmızı taştan yapılmış büyük bir insan biçimi idi. Amr ibn Luhay onu Moav diyarından (bugünkü ürdün devleti) Arabistan'a getirmişti. 'Hobal' sözü, İbranice 'Ha-Baal' sözünden geliyor ve Tevrat'ta geçen 'Baal-Peor' adlı putun aynısıdır:
Böylece (İsrail halkı) Peor Baalı'na bağlandılar. RAB bu yüzden onlara öfkelendi. Musa'ya, "Bu halkın bütün önderlerini gündüz benim önümde öldür" dedi, "öyle ki, İsrail halkına öfkem yatışsın." Bunun üzerine Musa İsrail yargıçlarına, "Her biriniz kendi adamlarınız arasında Peor Baalı'na bağlanmış olanları öldürün" dedi. ... Hastalıktan ölenlerin sayısı 24.000 kişiydi. (Tevrat - çölde Sayım 25:1-9)
O 'Hobal' tanrının heykeli Kâbenin içinde duruyordu. Hatta, Hobal için 'Rab-ül beyt', yani 'Kâbe'nin efendisi' adı kullanılıyordu. O putun sağ eli eksikti, Kureyş halkı da ona altından bir el yaptı. Büyük kararlar almak için, bu putun önünde falcılık yapılırdı: yedi tane ok atılırdı ve okların duruşuna göre, 'devam et', 'bekle' ya da 'vazgeç' cevabı verilirdi. Uhud savaşında müslüman ordusunu yendikten sonra, Kureyş halkından olan Ebu Sufyan "Hobal-u-ekber! Hobal-u-ekber!", yani "Hobal büyüktür!" diye bağırdı. Muhammed'den önceki putperest Araplar, Hobal'ın heykelinin önünde durup ALLAH'a dua ederdiler, yani Allah sadece Hobal için kullanılan başka bir ad idi.
Evet, 'Allah' adı putperest Arapların kabul ettikleri tanrının adıydı. Muhammed'in babasının adı bile onu gösteriyor: 'Abdullah' adı, 'Allahın kulu' ya da hizmetçisi demektir. Demek, Muhammed'in dedesi Abd-ul Muttalib bile, 'Allah' adlı tanrıdan korkup, oğluna onun adını içeren bir ad vermişti. Peki, Muhammed'in dedesi onun babasına bu adı verirken, Allah dediği tanrı kimdi? Bunu anlamak için gene müslüman tarih kitaplarına bakalım. İbn İshak'ın 'Sırat-ul Resulullah' adlı Muhammed biografisinde şunu okuyoruz:
Abd-ul Muttalib gençlik yıllarında Hobal putunun önünde durup, 'Allah'a yemin etmişti: "Bana on tane oğul verirsen, sana bir tanesini keseceğim".
Burada açık bir biçimde görüyoruz, nasıl putperest Arapların 'Allah' dedikleri sadece 'Hobal' için başka bir ad idi. 'Allah' dediğimiz varlık Muhammed'den önce sadece en büyük put idi. öyleyse, neden Kuran'da Muhammed'in ona karşı çıktığını, ona tapmayı yasak ettiğini okumuyoruz? Al-Lat, Al-Uzza ve Menat adlı putlar Kuran'da geçerken, neden daha büyük olan 'Hobal' geçmiyor? Hatta İngilizcede ünlü 'The Dictionary of Islam' (İslamiyet Sözlüğü) bile bu konuda diyor ki:
Bütün Kuran'ın içinde bu putun açık bir biçimde hiç geçmemesi, gerçekten şaşırtıcı bir şeydir. (Thomas Patrick Hughes, B.D., s. 181, "Hubal" başlığı altında)
Bunun cevabı gayet kolaydır: Muhammed Hobal'ı yok etmeye gerek görmedi, onu 'Allah' adı altında ve değişik bir biçimde kabul etti. Tek bir tanrıya inanan Muhammed, Yahudilerin ve Hristiyanların tek tanrı inancına imrenerek, kendi halkının kabul ettiği en büyük tanrısı 'Hobal'ı alıp, tek gerçek tanrı olarak tanıtmaya başladı. Onun heykelini kırdı, ama onun evini sağlam braktı. Onun özel adını unutturdu, ama onun genel adını ilan etmeye devam etti. Bunu yapmakla, gerçek tanrıya ulaştığını, gerçek dini bulduğunu sandı.
Bu yöntem, aslında Muhammed'in icat ettiği bir şey değildir. Daha binlerce sene önce bile, kişiler tek gerçek tanrıyı ararken aynı yolu kullandılar. Aşağıdaki örneği okuduktan sonra kendi kendimize soralım: acaba bu yöntemle, yani birçok putların arasından bir tanesini seçip, onu tek tanrı olarak ilan etmekle gerçek tanrıya ulaşabilir miyiz?
7. Eski Mısır'dan bir örnek: Firavun Ehnaton'un reformu
Eski Mısır'ın 18. krallığında, İsa'dan önce 1353 yılında, (yani Muhammed'den yaklaşık 2000 yıl önce) Amenhotep IV. kral oldu. Bu Firavun, Mısır'ın tarihinde ilk olarak, herkesin tek tanrıya inanmasını emretti. Eski Mısır'da çok tanrıya tapılırdı, ama bunların en büyüğü 'Amon' denilen güneş tanrısı idi. Onun altında birçok tanrı vardı, ama onların en önemlileri 'İsis', 'Osiris' ve 'Horus' idi. Bu üçünün Nil ırmağındaki suyun her sene düşüp binmesini sağladıklarına inanırdılar.
Mısır'ın tapınma sistemi, kuvvetli kâhinlerin elinde idi. Sıradan vatandaşlar, doğrudan doğruya tanrılarına ulaşamazdı. Firavun Amenhotep IV. bunu değiştirmeye kalktı. Devletin bütün gücünü kullanıp, 'Amon' tanrısı ile birlikte, bütün tanrıları yok etti. Onların tapınışını kontrol eden kâhinleri görevlerinden attı, karşı gelenleri öldürdü ve bütün putları kırıp döktü. Taşların üzerindeki yazılarında bile eski tanrıların adlarını sildirdi.
Tek tanrı inancında ne kadar ciddi olduğunu göstermek için, kendi adını bile değiştirdi: artık Amen-Hotep (türkçesi: "Amon razıdır") değil, ama Ehn-Aton (türkçesi: "Aton memnun kaldı") olacaktı. Aton da bir güneş tanrısı idi, ama bu sadece bir sembol olacaktı. Artık İsis, Osiris ve Horus olmayacaklardı; Ehnaton onların gücünü Aton'un gücünün bir parçası olduğunu söyledi. Güneş bir tekerlek gibi gösterildi. Ondan uzanan ışınlar herkese ulaşır ve böylelikle her insana yaşam verirdi. Tek tanrının yaratıcı gücünün güzel bir sembolüydü.
Dikkatimizi çeken şudur: Muhammed binlerce sene önce yaşayan Ehnaton'un yaptığını tekrarladı: kendi halkının en büyük tanrısını alıp, onu tek tanrı olarak ilan etti, onun adını değiştirdi ve kendi din sistemini kaba kuvvetle oturtmaya çalıştı.
Acaba, bu yöntemle gerçek Tanrı'ya ulaşabildi mi? Bugün 'Aton' tanrısına tapabilir miyiz? Madem, birçokların kabul ettiği gibi, Tanrı tektir, onun adı önemli değildir ve tek bir Tanrıya inanan herkes, aynı tanrıya tapmış oluyor. O halde bugüne kadar o tek Tanrıya 'Aton' adıyla tapmaya kalksak, gerçek Tanrıya mı tapmış mı oluyoruz? 'Bismillah ir-Rahman ir-Rahim' yerine 'Bismilaton ir-Rahman ir-Rahim' dersek, olur mu? Kelime-i şehadetinde "La ilah illa Allah" yerine "La ilah illa Aton" diyebilir miyiz?
Evet, taptığımız tanrının özel adı önemlidir. Ve müslümanlar bu satırları okurken, herhalde sinirlenip küplere binnmişler. Oysa Tevrat, Zebur ve İncil'i bilen kişiler Muhammed'in getirdiği dinsel sisyeme aynı gözüyle bakacaklar, anı tepkiyi gösterecekler: Kuran'daki 'Allah' kesinlikle Yahve değildir, kesinlikle İbrahim ve öbür önceki peygamberlerin tanrısı değildir! Bu önemli gerçeği sonraki sayfalarda detaylı olarak inceleyeceğiz. Gerek tarihsel çelişkilerden, gerek karakter farklılıklarından Kuran'daki tanrı ile İbrahim'in tanrısı aynı olmadığını göstereceğiz.