El kesmek cezası
- Allah için mallar mı önemli, insanın bedeni mi?
Şimdi de Kuran'ın tanrısı ile İbrahim'in tanrısının arasındaki farkını önemli bir konuda göreceğiz: hırsızlık için gereken ceza nedir? Bu belki ilk bakışta insana önemsiz bir mesele gibi gelebilir, ama bu konuda verilen cevaplar iki farklı karakter, iki farklı tanrı gösteriyor.
a. İslamiyetin öğretişi
Kuran'ın buyurduğuna göre hırsızlık yapan kişinin eli kesilmesi gerekiyor:
Erkek hırsız ve kadın hırsızın, yaptıklarından ötürü Allah tarafından ibret verici bir ceza olarak, ellerini kesin. Allah Güçlü'dur, Hakim'dir. (Kuran - Maide 5:38)
Aşağıdaki hadislerden de açıkça anlaşılıyor ki, Muhammed'in kendisi bu cezayı uyguladı:
Ayşe rivayet etti ki, Resulullah çalınan malların değeri çeyrek dinar ya da fazla ise, hırsızın elini kestirirdi. (Sahih Muslim, Kitab Al-Hudud, hadis: 4157)
"Bir yumurta çalıp eli kesilen, ya da bir ip çalıp eli kesilen hırsızın üzerinde Allahın belası olsun!" (Sahih Muslim, Kitab Al-Hudud, hadis: 4185)
Safvan-b-Ümeyah Medine'ye gelip camide geceledi ve çarşafını yastık olarak kullandı. Bir hırsız gelip onun çarşafını çaldı. Safvan da onu yakalayıp Resulullah'a getirdi. Muhammed, hırsızın eli kesilsin diye buyurdu. Safvan dedi: "Ben öyle bir cezanın verilmesini istemedim. Ben adama çarşafı sadaka olarak veriyorum". Resulullah da şöyle cevap verdi: "Bunu adama, buraya getirmeden önce neden söylemedin?" (Yani, artık geç oldu, adamın eli mecburen kesilecek) (Mişkat-ül-Misabih, Cilt II, Bölüm 11, s. 1210, hadis 127)
Peygambere bir hırsızı getirdiler ve onun eli kesildi. Üstelik Peygamber buyurduğuna göre, kesilen eli onun boynuna asıldı. (Mişkat-ül-Misabih, Cilt II, Bölüm 11, s. 1210, hadis 130)
Bir kadın insanlardan altın çaldı, onlar da onu Peygambere getirdiler. Onun sağ eli kesilmesini buyurdu. Kadın ona yalvarıp, pişmanlık getirmeye ve tövbe etmeye meydan var mı diye sordu. Muhammed da ona cevap verip dedi: "Bugün doğduğun günde olduğun kadar günahtan temiz olacaksın." (At-Tabari, Maide 5:38 ayetinin üzerine tefsir)
İran'dan bir el kesme makinası |
Bütün bunlardan müslüman öğretişi apaçık ortada: çalınan malların değeri bir çeyrek dinar ya da fazla ise, hırsızın eli kesilmeli. Hırsızın tövbe edip pişmanlık duyması fayda getirmez, bu ceza mutlaka uygulanmalı. Bütün hadislerde, bir kere olsun, bu cezadan vazgeçildiğini okumuyoruz.
b. İbrahim'in tanrısı hırsızlığa ne ceza veriyor?
Bunu Tevrat'taki öğretişi ile karşılaştıralım:
- Hırsız pişman olup tövbe ederse, ve çalınan mal kendiliğinden geri getirirse, ceza olarak değerinin yüzde yirmisini sahibine ödeyecek.
RAB Musa'ya şöyle dedi: "Eğer biri günah işler, RAB'be ihanet eder, kendisine emanet edilen, rehin bırakılan ya da çalıntı bir mal konusunda komşusunu aldatır ya da ona haksızlık ederse, kayıp bir eşya bulup yalan söylerse, yalan yere ant içerse, yani insanların işleyebileceği bu suçlardan birini işlerse, günah işlemiş olur ve suçlu sayılır. Çaldığı ya da haksızlıkla ele geçirdiği şeyi, ... üzerine beşte birini de ekleyerek, suç sunusunu getirdiği gün sahibine geri vermeli. (Tevrat - Levililer 6:1-5)
- Eğer çalınan mal hırsızın üstünde bulunursa, onu iki kat olarak geri ödemeli:
Hırsız çaldığının karşılığını kesinlikle ödemelidir... Çaldığı mal - öküz, eşek ya da koyun - sağ olarak elinde yakalanırsa, iki katını ödeyecektir. (Tevrat - Çıkış 22:3-4)
- Ama hırsız çaldığı malını satmışsa, onun dört ya da beş katını ödeyecek:
Bir adam öküz ya da davar çalıp boğazlar ya da satarsa, bir öküze karşılık beş öküz, bir koyuna karşılık dört koyun ödeyecektir. (Tevrat - Çıkış 22:1)
- Hırsız bu cezaları ödeyemezse, köle olarak satılacak, altı sene işleyecek ve o senelerin sonunda ona yeni bir hayat başlatabilmesi için gereken mallar verilecek:
Hırsız çaldığının karşılığını kesinlikle ödemelidir. Hiçbir şeyi yoksa, hırsızlık yaptığı için köle olarak satılacaktır.
Eğer İbrani kardeşlerinizden bir erkek ya da kadın size satılırsa, altı yıl size kölelik edecek, yedinci yıl onu özgür bırakacaksınız. Onu özgür bırakırken, eli boş göndermeyin. Ona davarlarınızdan, tahılınızdan, şarabınızdan bol bol verin. Tanrınız RAB'bin sizi kutsadığı oranda ona vereceksiniz. (Tevrat - Çıkış 22:3-4, Yasa 15:12-14)
Kısacası, Kuran'ın tanrısı şöyle bir prensibe göre ceza veriyor: "Mallara karşı yapılan suç için bedene ceza verilsin". Tevrat, Zebur ve İncilin tanrısı da şöyle konuşuyor: "Mallara karşı işlenen suçlar için para cezası verilsin'.
c. İnsanın eli - şaşılacak bir instrument
Bu el kesme cezasının ne kadar acımasız ve insaniyete karşı olduğunu anlamak için, Tanrı'nın bize vermiş olduğu ellerimize daha yakın bir göz atalım:
- İnsanın eli, dünyanın en büyük mühendislerin (enjinyörlerin) bile meydana getiremeyeceği kadar usta bir alettir. Bir yandan el o kadar güçlü ki, insanın bütün ağırlığı bir tek elin üzerinde durabilir. Öte yandan, en ince hareketleri yapacak kadar hassastır. Tanrı bunu nası yapabildi? Cevap: insan elinin kuvvet kaynağı elin içinde değil, ama daha yukarıda, kolda bulunuyor.
- Elin hareketini mümkün kılan ve kontrol eden tam yetmiş tane kas var. Doktorlar cesetlerin ellerindeki parmaklarını hareket etmek için, sinirlere bir an için elektrik koyuyorlar. Yalnız, sadece küçük parmağını oynattırmak için dört dakika kadar uğraşmak gerekiyor. İnsan gene her gün bunun gibi yüzbinlerce el hareketi yapıyor, hem de bir göz kırpmasında ve hiç düşnmeden.
- Elin avucundaki doku öyle usta bir materyaldan yapılmadır ki, elimize aldığımız herşeyi en uygun biçimde kavrıyoruz ve kaslardan gelen kuvveti gereken yere ulaştırıyoruz. Mesela: elimizle bir küreği alıp avucumuzla sarıyoruz. Avucumuzdaki 'et' dediğimiz materyal, aslında küçücük yağ balonlarından oluşuyor, onların etrafında da kırkırdağa benzer bir materyaldan yapılmış bir ağ bulunuyor. Bugünkü mühendisler bile bunu görünce neredeyse çıldırıyorlar, çünkü oynaklığı ve desteği bu kadar uygun bir biçimde bir araya getiren bir materyal henüz bulamadılar.
- Bunun gibi insan elinin şaşılacak taraflarını anlatmak için daha nice sayfalar doldurabiliriz. Mesela, elin kan damarları öyle düzülmüş ki, bir şeyi çok sıkı tutarken, ya da yumruk yaparken bile, kan akıntısı kesilmiyor. Avucun içi her zaman az da olsa nemlidir. Böylelikle şeyleri daha kolay elle kavrayabiliriz. İnsan elinin önemi beyindeki hücrelerden de anlaşılıyor: her organ insanın beyninden kontrol ediliyor. Beynin içinde kaç tane hücre bir organı kontrol etmek için ayırılmışsa, o organ o derecede önemlidir. İnsanın elini kontrol eden hücrelerin sayısı, belden aşağı bütün bedeni kontrol eden hücrelerin sayısını geçiyor. O kadar önemlidir. Bir tek sözle: insanın eli Tanrı'nın ustalığını gösteren bir şaheseridir. Bugünkü teknoloji ile bile insanoğlu onun aynısını, ya da daha iyisini yapamaz.
Şimdi kendi kendimize soruyoruz: bu kadar büyük bir ustalık ve incelikle insanın elini yaratan bir Tanrı, onun hırsızlığın cezası olarak kesilmesini mi buyuracak? Bunu buyuran bir tanrı, nasıl bir karaktere sahiptir?
Burada iki farklı tanrı insanın karşısına çıkıp bizden karar vermemizi istiyorlar: gerçek yaratıcı, gerçek tanrı kimdir? Birisi hırsızlığın cezası olarak elin kesilmesini istiyor, öbürü bir para cezasının verilmesini istiyor.
Yüzlerce sene önce kral Süleyman'ın karşısına iki kadın çıktı. Bir bebek üzerine kavga ederdiler, gerçek anası kim diye. (Bu olayı Tevrat'ta okuyabilirsiniz: 1.Krallar 3:16-28). Kral Süleyman bu zor soruyu çözmek için bu bebeğin ortadan kesilmesini buyurmaya başladı. Kadının birisi buna razı geldi, öbürü ise, kendi hakkından vazgeçti, yeter ki, bebek kesilmesin, hayatta kalsın. O zanab kral Süleyman dedi: "Durun, bebek kesilmesin, bu kadına verilsin, gerçek annesi odur. Çünkü bebeğin yok olmasını istemedi"
Sen sevgili okuyucu, şu anda kral Süleyman'ın durumundasın: Senin karşında iki kadın değil, iki farklı tanrı var. İkisi "Gerçek tanrı benim" diyorlar. Ama birisi, "Kes", öbürü "Kesme" diyor. Gerçek tanrı kimdir diye, sen karar ver.
d. Elin kesilmesini buyuran tanrı, herşeyi bilen midir?
El kesmenin ne acımasız bir ceza olduğunu anlamak için, bunun insana ne kadar büyük zarar verdiğine bir göz atalım. İki elden birisini kesmek, insanın işleme gücünün yarısını yok etmek demek değildir. Çünkü Tanrı insana el verirken, onların bir çift olarak işlemelerini öngördü. Artık eşi olmayan öbür elin çalışma gücü hemen hemen sıfıra iniyor. Bunun dışında, kesilen elin kolu da geriliyor, bütün güçsüz ve faydasız durumuna geliyor. Çünkü kolun kasları hepsi ele bağlı ve sadece elin işlemesi için duruyorlar. Böylelikle eli kesilen kişinin çalışma gücü yok oluyor, ve birçok hırsız bir daha çalmaya mecbur kalıyor. Öyle bir cezayı buyuran tanrı, acaba herşeyi bilen midir?
El kesme cezasının sonuçları sık sık ölüme götürürdü. İslamiyetin ilk yüzyıllarında, hırsızın elini kestikten sonra, kanamayı durdurmak için, kişinin kolunu ateşe sokardılar, ya da kızgın yağlara bandırırdılar. ("The Encyclopedia of Islam" (İslamiyet Ansiklopedyası), 1934, "Sarika" başlığı altında). Fakat bu yakma, ikinci bir cezadır. Bugüne kadar eli kesilen hırsızlar, sık sık yaranın iltihaplanmasından ya da gangren olmasından ölüyorlar. Böyle durumlarda, hırsızlığın cezası, adam öldürmenin cezası kadar oluyor.
Acaba, herşeyi bilen Tanrı ceza verirken bunu önceden bilmez miydi? Arabanızı bozuk bir starter için tamirciyi götürdükten sonra, adam onu düzeltirirken, motoru, debriajı ve dinamoyu bozup bütün arabayı bokluğa çevirirse, ne dersiziniz? Öyle bir ustaya saygımız olabilir mi? Öyle bir ustaya 'her şeyi bilen' diyebilir miyiz? Gerçek Tanrı öyle bir hata yapmaz, ve öbür türlü, öyle bir ceza veren, gerçek Tanrı olamaz.
e. Elin kesilmesini buyuran tanrı, adaletli midir?
Müslümanlıkta hırsızlığın cezası el kesmek iken, zina etmenin cezası yüz değnektir (Kuran - Nur suresi 24:2). Kuranın mantığına göre, mallara karşı işlenen suçlar, insanlara karşı işlenen suçlardan daha ağır sayılıyor. Zina edip de ceza olarak yüz değnek yiyen adam, rahat rahat gidip başka kasabada yaşayabilir. Onun yaptığı suçunu hatırlattıran kalıcı bir iz ya da yara yoktur. Ama eli kesilen kişi, hayat boyunca suçlu olarak nişanlanır.
Diyelim, adamın biri senin kızını kandırıp onunla zina ediyor. Ceza olarak ona yüz değnek veriliyor, adam da kasabanızdan uğratılıyor. Ama aynı adam senin evinden bir cüzdan çalırsa, onun eli kesilecek. Acaba hangi suç seni daha fazla kızdıracak? Zina, insana karşı yapılan bir suçtur, hırsızlık gene, sadece mala karşı suçtur. Mallar geri çevirilebilir, bir ceza ödenilir ve böylelikle bu meseleye son verilir. Fakat zinada yapılan suç geri çevirilemez. Elbette o suç hırsızlıktan kat kat daha büyüktür. Ve nasıl olur da, Kuran'ın Allahı daha küçük bir suç için daha büyük bir ceza veriyor? Bu adalet mi, bu doğruluk mu? Yoksa bu ceza aslında Allahtan gelen bir emir değil de, zenginlerin bir uygulaması mıdır - yoksullar, zenginlerin mallarına dokunmasınlar diye?
f. El kesme cezasının tutarsız tarafları
Gördüğümüz gibi, Kuran hırsızların elinin kesilmesini buyuruyor. Ama hırsızlık tam olarak nedir? Bunu incelediğimiz zaman, bu cezanın ne kadar adaletsiz olduğunu göreceğiz, bunu buyuran tanrının gerçek ve adil olmadığını da fark edeceğiz.
'Hırsız' sözü, Arapça 'hırz' sözünden türenmiştir; onun anlamı 'içindeki şeyleri koruyan bir yer', mesela: ev, garaj, ambar, sandık, çanta v.s. Hırsızlık da, o yerden bir kişinin malını izin olmadan ve saklıdan çıkarmak ve kendi malı gibi kullanmak demektir. Haksızlıkla başkasının malını ele geçirmenin başka metodları var, ama onlar hırsızlık (arapça: 'sarika') sayılmıyor ve el kesme cezası verilmiyor: 'gasb' = açık bir biçimde ve zorla başkasının malını ele geçirmek, 'nahb' = kaba kuvvet kullanarak veya korkutmakla başkasının malını ele geçirmek, 'ihtilas' = başkasının huzurunda iken ondan birşey çalmak (mesela: cepçilik). Bütün bu durumlarda el kesilmiyor.
Demek, müslüman şeriat kanununa göre, bir kişi senin evinden saklıdan bir cüzdan çalırsa, onun eli kesilecek; ama sokakta silah zoruyla senden cüzdanı alırsa, eli kesilmeyecek. Birinci suç hırsızlık ('sarika') sayılıyor, ikincisi gene 'gasb'. Gasb için sadece çalınan malı geri vermek cezası var:
Halbuki, müslüman şeriat kanununda bile, gasb hırsızlıktan daha ağır bir suç sayılıyor:
Gasb, başkasının haklarını çiğnemek demektir ... böylelikle bir günah işlenmiş oluyor. Gasb ile başkasının malını zorla ele geçirmek, çok aşırı giden bir zulümdür. (Mişkat-ül-Misabih, Cilt 2, Bölüm 14, 'gasb' başlığı altında)
Demek, hırsızlık sadece kişinin malına karşı işlenen suçtur, gasb gene, kişinin kendisine karşı işleniliyor. Onun için gasb çok daha kötü bir hareket ve suçtur. Fakat müslümanlığın tanrısı, daha ağır suça, daha hafif bir ceza veriyor; öte yandan, daha az suçlu olan kişinin eli kesilsin diye buyuruyor. Böyle bir kanun, acaba, bütün dünyanın hakemi olan gerçek tanrıdan çıkmış olabilir mi?
Ayrıca, aşağıdaki durumlarda da, suçlu kişinin eli kesilmiyor:
- Halka açık bir yerden çalmak: 'Hırz' kapalı bir yer demektir. Demek, bir supermarketten bir salam, ya da kütüphaneden bir kitap çalırsam, elim kesilmeyecek (çünkü bunlar halka açık yerler sayılıyor), senin evine girip oradan bir kitap çalırsam, elim kesilecek, ve silah zoruyla senin çantandaki kitabını alırsam, elim gene kesilmeyecek.
- Tamamlanmamış bir hırsızlık durumunda el kesilmez.
- Sadece tamamlanmış bir hırsızlığa hadd (= el kesme) cezası veriliyor. Onun için, diyelim, bir hırsız bir eve girip bazı mallar almış, ama onları evden çıkaramadan yakalanmış, ona 'hadd' cezası verilemez... Ebu Hanife'ye göre, hırsız çaldığı malı evinin içinden dışarıda bekleyen bir arkadaşa verirse, hiç birine 'hadd' cezası verilmez.
('Abd ar-Rahman al-Gaziri, "al-Fihk 'ala al-Mazahib al-Arba'a, Dar al-Kutub al-'Elmeyah, 1990, cilt 5, s.173)
Bir kişi hür (yani, köle olmayan) bir çocuk çalırsa, ona el kesme cezası uygulanmaz, çünkü hür bir kişi mal sayılmıyor. ('Abd ar-Rahman al-Gaziri, s.174)
Gördüğümüz gibi, Kuran'ın tanrısı yapılan haksızlıkların arasında fark yapıyor: sadece gizliden bir eve girip oradan mal çıkaran kişilere el kesmek cezasını verilmesini buyuruyor. İbrahim'in tanrısı gene, haksızlıkla alınan mallar hangi metodla ele geçirilmiş olursa olsun, hepsini aynı suç sayıyor, aynı cezayı istiyor:
RAB Musa'ya şöyle dedi: "Eğer biri günah işler, RAB'be ihanet eder, kendisine emanet edilen, rehin bırakılan ya da çalıntı bir mal konusunda komşusunua aldatır ya da ona haksızlık ederse, kayıp bir eşya bulup yalan söylerse, yalan yere ant içerse, yani insanların işleyebileceği bu suçlardan birini işlerse, günah işlemiş olur ve suçlu sayılır. (Tevrat - Levililer 6:1-3)
Demek, bir kişi senin evine girip bir altın zinciri çalsın, ya da silah zoruyla o zinciri alsın, ya da sen o zinciri ona rehin olarak brakmışsın ve sen borcunu ödedikten geri vermesin, ya da senin zincirin olduğunu bildiği halde onu sokakta bulunca sana vermesin, ya da kurnazlıkla seni aldatarak o zinciri senden alsın - İbrahim'in tanrısı bütün bu suçları aynı sayıp aynı cezayı istiyor, çünkü hepsi aynı sonuca varıyor, aynı zarar veriyor. Kuran'ın tanrısı ise burada ayrım yapıyor.
Hangi tanrı, mallara karşı işlenen suçlar konusunda verdiği kanunlarında kararlıdır? Bir eve girip bir radyo çalanın eli kesilirken, bir sahte imza ile milyonlarca dolar kazanan aldatıcının eli neden kesilmiyor? Bu nasıl bir adalet? Dünyanın neresine gidersen git, böyle bir karar veren bir hakeme 'adaletsiz' diyeceğiz. Bütün dünyayı adaletle yargılayan gerçek Tanrı buna nasıl izin verecek?
g. El kesme cezasının asıl kaynağı: putperestlik
Kendini Tevrat, Zebur ve İncil'de açıklayan gerçek tanrı, kesinlikle el kesme cezasını vermemiştir. Bu metod putperest halkların eski zamanlardan beri uyguladığı bir cezadır. Dünyanın en eski kanun kitaplarında bile bu cezayı görüyoruz. İbrahim peygamberinin zamanından önce kalma Asur ve Hamurabi (Babil) kitaplarında görüyoruz, nasıl hırsızlık için insanın bedenine zarar veren cezalar veriliyor:
Hür bir kişinin karısı, başka bir hür kişinin evinden bir şey çalırsa, ve çalınan malın değeri beş kurşun minasından fazla ise, çalınan malların sahibi şöyle yemin etsin: "Ben ona bu malı almaya izin vermedim, evimde bir hırsızlık oldu". Kocası isterse, çalınan malı geri çevirir, karısı için bir kurtulmalık fiyatı öder ve kulaklarını keser. Kocası onun için kurtulmalık fiyatını ödemek istemezse, çalınan malının sahibi kadını alıp burnunu kessin. (Orta Asur Kanunları, tabela A, kanun 5)
Hür bir adam, başka bir hür adamı kendi tarlasına baksın diye işçi olarak tutarsa, o tarlayı işletmek için adama öküzler emanet ederse ve ona hayvan yemi ödünç verirse, o adam hayvan yemini çalırsa ve adamın yanında bulunursa, onun elini kessinler. (Hamurabi Kanun Kitabı, kanun 253)
Bu kanunların, putperest tanrıları tarafından verildiğine inanırdılar. Putperestlerin tanrıları, mallara karşı işlenen suçlar için, bedene zarar veren cezalar isterdiler. Gerçek Tanrı ise, mallara karşı işlenen suçlar için bir mal cezası istiyor.
Müslüman yazarlar bile, el kesme cezasının putperest zamanından kalma olduğunu kabul ederler:
Hırsızlığın karşılığı olarak el kesme cezası, cahiliye zamanında Araplar tarafından uygulanan bir adet idi, ve kimi şartların eklenmesiyle islamiyette tasdik edildi... Anlatılanlara göre, cahiliye zamanında el kesme cezasını ilk olarak uygulayanlar, Kureyş halkı idi. Kaabe'den bir hazine çaldıktan sonra, Malih b-'Amr halkının önderlerinden olan Düveyk adlı bir adamın elini kestiler. (İbn-Katir, Maide suresi 5:38 ayetinin üzerine tefsir)
Mallara yapılan zarar ve insana karşı yapılan suçların arasında dağlar kadar fark var. Mallar geri çevirilebilir ya da yeniden yerine koyulabilir. Ama bedene karşı yapılan zararlar nasıl ödensin? Kesilen bir el, nasıl yeniden yerine koyulsun? Gerçek Tanrı bu farkı hesaba katıp, yapılan suçuna uygun cezalar veriyor. Gerçek Tanrının hiç bir peygamberi öyle bir ceza uygulamadı, bu cezayı ilan eden, putperestlerin peygamberleridir.
Allahın kitabı olan Tevrat'ta, gerçek Tanrının prensibini görüyoruz: bedene karşı yapılan suçlar için beden cezaları, mallara karşı işlenen suçlar için mal cezaları.
Cana karşılık can, göze karşılık göz, dişe karşılık diş, ele karşılık el, ayağa karşılık ayak, yanığa karşılık yanık, yaraya karşılık yara, bereye karşılık bere ödenecektir. (Tevrat - Çıkış 21:24)
h. İbrahim peygamber bu cezayı hiç bir zaman uygulamadı
İbrahim peygamber İrak'taki Ur kasabasından çıktıktan sonra, çok büyük sürülere, çok mala ve yüzlerce köle ve işçiye sahip oldu. Her gezdiği yerde, en azında bin kişilik bir halkla yaşadı. Demek, kendi halinde küçük bir kral gibi idi. Bu durumda istediği kanunları verirdi, istediği cezaları uygulardı. Gerçek Tanrı'nın tapınışını ve kanunlarını evlatlarına ve torunlarına öğretti. Onun için, torunlarının hayatlarında da onun öğretişinden izler bulacağız.
Yalnız, onların örneklerine baktığımız zaman, bir kere olsun görmüyoruz, hırsızlığın cezası olarak el kesmeyi buyursunlar. İbrahim'in torunu Yakub'un 12 oğlu vardı. Ondan biri, Yusuf, ağabeyleri tarafından köle olarak Mısır'a satıldı. Yıllar sonra Firavun'un veziri oldu. Ağabeyleri ekin almak için onun yanına gelince onu tanımadılar. Bir gümüş kadehi çalındıktan sonra, Yusuf ağabeylerine sordu: "Onun cezası ne olacak?" Yakub'un oğulları da cevap olarak dediler: "Kimin heybesinde o kadehi bulursan, o köle olarak satılsın", çünkü kendileri suçsuz olduklarından emin idiler. Bu olay, hem Tevrat'ta (Yaratılış 44:1-17), hem de Kuran'da geçiyor (Yusuf 12:69-79). Kuranın ayetinde 12:75'te diyorlar ki: "Biz zalimleri böyle cezalandırırız", yani, kendi aralarında kullandıkları, kendi babaları ve dedelerinden gördükleri sistem buymuş.
El kesme cezası onların bildiği bir adet olsaydı, bunu açıkça söylemeyecekler miydi? Tıpkı Muhammed'in konuştuğu gibi konuşmayacaklar mıydı:
"Muhammed'in kızı Fatma bile hırsızlık yaparsa, ben onun elini keseceğim" (Sahih Buhari, cilt 8, kitap 81, hadis 779)
Hayır, öyle konuşmadılar, çünkü öyle bir cezayı bilmezdiler. Onların tanrısı onlara öyle bir şeyi asla buyurmamıştı. Müslüman tefsirciler bile bunu kabul etmek zorundalar. Al-Celelin ve Ar-Razi yazıyorlar ki, İsrail halkında hırsızlığın cezası olarak, el kesmenin yerinde köle olarak satılmak cezası vardı (Yusuf 12:70-81 ayetlerinin üzerine tefsir).
Bütün bu bilgileri toplayıp değerlendirirsek, karşımıza çok karışık ve şaşırtıcı bir manzara çıkıyor. Müslüman bilginler el kesme cezasını bugüne kadar "ibret verici" yani korkutucu bir ceza olarak savunuyorlar. Mesela, Seyit Kutb adında biri şöyle yazıyor:
Hırsızlığın karşılığı olarak el kesme cezası, dünyanın kuruluşundan beri bugüne kadar hırsızlığın cezasının en iyi temeli oluşturuyor. (Seyit Kutb, "Fi Zilal al-Kuran", Maide suresinin 38inci ayetinin üzerine tefsir)
Bu ne demek oluyor? Tanrı, Musa'ya el kesme cezasını vermemişti, ama aynı zamanda putperestler o cezayı uygulardılar. Sözde "dünyanın kuruluşundan beri bugüne kadar en iyi cezasına" sahip olanlar putperestler miydi? İbrahim o cezayı kullanmadı; Kuran'ın tanrısı neden ona sözde "en iyi" cezayı buyurmadı. Yoksa Allah Musa'ya ve İbrahim'e daha aşağı bir metod mu buyurdu?
Gerçek Tanrı'ya tapan ve putperestliği reddeden İbrahim ve onun torunları Allah tarafından hırsızlığın cezası konusunda daha aşağı bir buyruk mu aldılar. Allahın peygamberi bu cezayı tanımazken, putperest Araplar mı Allahın bilgisine sahiptiler?
Hayır, bu gaddar ve acımasız cezayı gerçek Tanrıya yakıştırmak, ona küfür etmek demektir. Putperestlerin insanlık dışı cezaları alıp, onu Tanrı'nın istediği olarak tanıtmaya kalkan, tam anlamıyla 'kafir', yani Allaha küfür eden biri oluyor. Gerçek Tanrı öyle bir ceza vermekten çok ıraktır.