Putperestlik nedir?
Putperestlik, putlara tapmak demektir. Ama 'putlara tapmak' dediğimiz zaman, yalnız insanların eliyle yapılmış heykellerin önünde eğilmek, secde etmek, yemek ya da kurban getirmek, demek değildir. Allahın Kitabı olan Kitabı-Mukaddes'ten putperestliğin ne demek olduğunu öğreniyoruz: gerçek Tanrı'dan başka herhangi bir varlığa tapmak ya da saygı göstermek, putlara tapmak demektir. Heykellerin önünde eğilmekten başka şu yollarda putperestlik etmiş oluyoruz:
- doğada bulunan herhangi bir nesneye tapmak (taşlara, ağaçlara, kuyulara, yıldızlara v.s.)
- büyücülük, ruhlara ve ölülere danışmak, falcılık, bakımcılık v.s.
- en çok Tanrıdan başka bir şeye güvenmek: mesela, mal ve para sevgisi
- gerçek Tanrıdan başka bir tanrıya tapmak, başka ad altında tanrıya tapmak
- gerçek Tanrıya taparken, onun buyurmadığı yöntemleri kullanmak (ondan başkalarının aracılığına güvenmek v.s.)
İkonaları öpmek putperestlik ise... |
... Mekke'deki kara taşı öpmek nedir? |
Allah en baştan insanların herhangi maddesel aracı olmadan ona tapmalarını istedi. Tanrıya tapmak için Allahın prensibi baştan beri şöyle idi:
"Allah ruhtur, ve kim Ona taparsa, Ona Ruh'ta ve gerçekte tapmalı." (İncil - Yuhanna 4:24)
Demek gerçek tanrıya tapmak için iki şart var: ruhta ve gerçekte. 'Ruhta' içtenlikle, gönülle, bütün fikirle ve bilinçli bir biçimde demektir. 'Gerçekte' ise, iki şey gösteriyor:
(1) tapınılan tanrı, gerçek tanrı olmalı, doğru adla bilinmeli. Başka adıyla yapılan herhangi bir ibadet kötü ruhlara kulluk etmek demektir.
(2) Aynı zamanda ben de gerçekçi olmalıyım: ikiyüzlülükten uzak, ve Tanrıya uygun bir yaşam sürdürmeliyim.
Bu şartlara baktığımız zaman, Allahın en baştan beri uygulamak istediği standardını görüyoruz. Nerede tapmak, hangi pozisyonda tapmak, ibadet yaparken nereye dönmek, günde kaç defa ibadet etmek - bütün bunlar 'Ruhta ve hakikatta' tapınan bir kişi için önemsiz konulardır.
Halbuki Allah, insanları bu standarda, bu anlayışa eriştirmek için, tarihin içinde uzun yıllar süren bir eğitim uyguladı. Bu gelişme 4000 sene önce başladı ve 2000 sene önce tamamlandı. Allah bunu gerçekleştirmek için en başta İbrahim'i, sonra bütün Yahudi halkını ve en sonunda İsa Mesih'i kullandı. Aşağıda bu eğitim nasıl oldu, adım adım göreceğiz.
Putperestliğin kaynağı: BABİL
Allahın Kitabı olan Kutsal Kitap bize putperestliğin nereden geldiğini gösteriyor:
"BÜYÜK BABİL, DÜNYA FAHİŞELERİNİN VE İĞRENÇLİKLERİNİN ANASI" (İncil - Açıklama 17:5)
Buradaki fahişelik, gerçek Tanrıyı brakıp başka tanrılara tapmak demektir. Bugünkü İrak'ta bulunan Babil, dünyanın en eski kentlerinden biridir. Adı Tevrat'ta geçen Nemrut adındaki adam, kendi kuvvetine güvenip, kendini övüp, kendi şanı için ve bütün insanlığı birleştirmek amacıyla o kenti kurdu. Oradaki kişilerin düşüncelerini gene Tevrat'ta okuyoruz:
"Kendimize bir kent kuralım" dediler, "Göklere erişecek bir kule dikip ün salalım. Böylece yeryüzüne dağılmayız." (Tevrat - Yaratılış 11:4)
Arkeologlar Babil kenti ve kuleyi buldular. Basamaklı piramitlere benzeyen Zigurat adlı bu kuleler (aşağıdaki resime bakınız) sadece orada değil, bütün Mezopotamya'da, İbrahim'in doğduğu Ur şehrinde de bulundu. Bu kulenin tepesinde küçük bir oda vardı. Tapınılan tanrının o odanın içinde bulunduğunu sanırdılar. Ur şehrinde SİN adında, erkek olduğu sanılan 'ay tanrısına' tapardılar.
İşte, Babil düşüncesi ve bütün putperestliğin başlangıcı budur. Babil'in asıl biçimi 'Bab-El', anlamı da 'Tanrının kapısı' demektir. Putperestliin özü, kendi anlayışına güvenerek, Tanrıyı aramaya çalışmak. Gerçek Tanrı'nın var olduğunu doğaya, evrene bakarak anlayabiliriz. Ama o gerçek Tanrı kendini açıklamazsa, biz onu bulamayız; Onu bulmak için onun yardımına muhtacız. Kişileri bu putperestlik sisteminden kurtarmak için, Allah kendini bir kişiye açıkladı: o da İbrahim'dir.
1. Doğru tapınmaya birinci adım: İBRAHİM - İSHAK - YAKUP
İbrahim, bugünkü İrak'ta bulunan Ur kasabasında doğdu ve büyüdü. Onun hayatından sağlam bilgi almak istersek, onun çağına yakın olan yazılara, yani Tevrat kitabına bakmamız gerekiyor:
"İsrail'in Tanrısı RAB şöyle diyor" diye söze başladı, "'İbrahim'in ve Nahor'un babası Terah ve öbür atalarınız eski çağlarda Fırat Irmağı'nın ötesinde yaşardı, başka ilahlara kulluk ederlerdi. Ama BEN atanız İbrahim'i ırmağın öte yakasından alıp bütün Kenan topraklarında dolaştırdım; soyunu çoğalttım, ona İshak'ı verdim." (Tevrat - Yeşu 24:2-3)
Evet, Tanrının çağırması olmasaydı, İbrahim de öbür kişiler gibi putperest kalacaktı. Tanrı kişileri çağırmıyor, daha iyi, ahlaki durumu daha yüksek olduğu için, ama zayıf kişilerde kendi kuvvetini göstermek için.
İbrahim dört defa mezbah, sunak yani kurbanyeri yaptı. Bunlar birkaç kayadan oluşan basit taş yığınlarıydı. O yerlerde Allah İbrahim'le konuştu. İbrahim o yerde kurban kesti ve o taş yığınları bir anıt olarak braktı. Oradan her geçtiğinde Allahla yaşadığı olayları aklına getirdi.
Ama kesinlikle o taşlara eğilmedi, ya da başkalarına "Bu taşlar Allahın dininde büyük yer alıyor. Onlara saygı gösterin" demedi. Ve bu taş yığınları zaten birkaç yıl içinde bozuldular, unutulup gittiler. Bugünlerde onlardan hiç bir iz kalmadı. Bu sunakların kurulduğu yerler şunlardı: Şekem, Beytel, Hebron ve Moriya (yani sonradan Kuddüs'ün olacağı yer). Gördüğümüz gibi, bunların hepsi Filistin'de bulunuyor, hiç biri Arabistan'da değildir.
Bunların arasında Beytel adındaki yere daha fazla dikkat etmemiz gerekiyor. 'Beytel' sözünün Türkçesi, 'Tanrının evi'dir. Bu yerin adı en başta 'Luz' idi, ama İbrahim'in torunu olan Yakup orada gerçek Tanrı ile karşılaştığı için orasının adını Beytel olarak değiştirdi. Bu önemli olayı Tevrat'tan okuyalım:
Yakup Beer-Şeva'dan ayrılarak Harran'a doğru yola çıktı. Bir yere varıp orada geceledi, çünkü güneş batmıştı. Oradaki taşlardan birini alıp başının altına koyarak yattı. Düşte yeryüzüne bir merdiven dikildiğini, başının göklere eriştiğini gördü. Tanrı'nın melekleri merdivenden inip çıkıyorlardı.
RAB yanıbaşında durup, "Atan İbrahim'in, İshak'ın Tanrısı RAB benim" dedi, "Üzerinde yattığın toprakları sana ve soyuna vereceğim. Yeryüzünün tozu kadar sayısız bir soya sahip olacaksın. Doğuya, batıya, kuzeye, güneye doğru yayılacaksınız. Yeryüzündeki bütün halklar senin ve soyunun aracılığıyla kutsanacak. Seninle birlikteyim. Gideceğin her yerde seni koruyacak ve bu topraklara geri getireceğim. Verdiğim sözü yerine getirinceye kadar senden ayrılmayacağım."
Yakup uyanınca, "RAB burada, ama ben farkına varamadım" diye düşündü. Korktu ve, "Ne korkunç bir yer!" dedi, "Bu, Tanrı'nın evinden başka bir yer olamaz. Burası göklerin kapısı (= Bab-El)."
Ertesi sabah erkenden kalkıp başının altına koyduğu taşı anıt olarak dikti, üzerine zeytinyağı döktü. Oraya Beyt-El adını verdi. Kentin önceki adı Luz'du. Sonra bir adak adayarak şöyle dedi:
"Anıt olarak diktiğim bu taş Tanrı'nın evi olacak. Bana vereceğin her şeyin ondalığını sana vereceğim." (Tevrat - Yaratılış 28:10-22)
Fakat Yakup, kendi memleketine sağ salim döndükten sonra, ettiği yeminini unuttu. Başka yere yerleşti, Beytel'i ve Rabbin ona buyurduğunu bütün unuttu. Onun için Tanrı ona ikinci kez konuşup oraya gitmesini buyurdu:
Tanrı Yakup'a, "Git, Beyt-El'e yerleş" dedi, "Sana görünen Tanrı'ya orada bir sunak yap." Yakup ailesine ve yanındakilere, "Yabancı ilahlarınızı atın" dedi, "Kendinizi arındırıp giysilerinizi değiştirin. Beyt-El'e gidelim. Sıkıntı çektiğim günlerde yakarışımı duyan, gittiğim her yerde benimle birlikte olan Tanrı'ya orada bir sunak yapacağım."
Böylece herkes yabancı ilahlarını, kulaklarındaki küpeleri Yakup'a verdi. Yakup bunları Şekem yakınlarında bir sakız ağacının altına gömdü. Sonra göçtüler. Çevre kentlerde yaşayan halk peşlerine düşmedi. Çünkü hepsini Tanrı korkusu sarmıştı. Yakup adamlarıyla birlikte Kenan ülkesindeki Luz, yani Beyt-El Kenti'ne geldi. Bir sunak yaptı. (Tevrat - Yaratılış 35:1-7)
İbrahim'in, İshak'ın ve Yakup'un hayatlarından şu dersleri alıyoruz:
- Onların kurdukları kurbanyerleri, hiç bir zaman tapınılmazdı, halk onlara saygı göstermezdi. Onlar Allahın yaptığı işlerine anıt idiler. Kişiler, onlara bakarken, daha önce Rable birlikte yaşadıkları olayları aklına getirirdiler. Yani, oradaki taşlar, sadece İbrahim, İshak ve Yakub'un kendileri için dikilmişti, daha sonraki kuşaklar için değil.
- Onların ibadeti, boş, düşüncesiz, anlaşılmayan sözlerle yapılan birtakım adetler değildi. Diri olan Tanrı, onların yaşamlarına girmişti, onların hayatl arına karışmıştı. Onların tapınmaları diri ve ruhtan, yürekten ve anlamlı idi.
- Onların ibadeti tek bir yere bağlı değildi. Ur, Haran, Mısır, Şekem, Beytel, Hebron ve Moriya - Tanrı kendini her yerde onlara tanıttı, her yerde Ona ibadet ettier. Gerçek Tanrının kişilerin özel bir yere gelmelerine ihtiyacı yoktur; o kendisi kendi halkına geliyor, sevdiği kişilerin yanında bulunuyor. Onun 'evi' hep kendi halkının bulunduğu yerindedir.
2. Doğru tapınmaya ikinci adım: MUSA
Yakub'un oğlu olan Yusuf'u köle olarak Mısır'a sattılar. Fakat Rab onunla birlikte idi. Zamanla Firavun'un sarayına kadar ulaştı, Firavun'dan sonra en kuvvetli vezir haline geldi. Babası, agaları ve bütün cinsi zamanla onun yanına geldiler. 430 sene içinde İsrail halkı meydana geldi. Ondan sonra vakıt gelmişti, onları Mısır'daki esirlikten kurtarmaya. Tanrı bu iş için Musa'yı kullandı.
Tanrının halkı olan İsrail halkı, bu zaman içinde Mısırlıların birçok adetlerini ve tapınma yollarını kopya etmişti. Allahın, İbrahim'e, İshak'a ve Yakub'a vermiş olduğu derslerini unutmuştu. Gerçek Tanrıya tapmakla beraber, birçok Mısırlı putlara tapardılar ve putperest alışkanlıklarını sürdürürdüler.
Allah, İsrail halkını büyük kuvvetle ve korkunç mucizelerle Mısır'dan çıkarıp Filistin topraklarına ulaştırdı. Ama kendisinin ne kadar kutsal olduğunu göstermek için ve halkını bütün putperestlik alışkanlıklardan arındırmak için kırk sene boyunca onlarla uğraştı. Hatta, Mısır'dan çıkan iki milyon kişilik bir halktan sadece iki kişi (Yeşu ve Kaleb) Filistin topraklarına ayak bastı. Geri kalanların hepsi çölde öldü.
En başta Rab kendini Musa'ya yanan bir çalının içinden tanıttı. Kendisinin kim ve adının ne olduğunu Musa'ya bildirdi:
Musa ... Horev'e vardı. RAB'bin meleği bir çalıdan yükselen alevlerin içinde ona göründü. Musa baktı çalı yanıyor, ama tükenmiyor. "Çok garip" diye düşündü, "Gidip bir bakayım, çalı neden tükenmiyor!" ...
Musa şöyle karşılık verdi: "İsrailliler'e gidip, 'Beni size atalarınızın Tanrısı gönderdi' dersem, 'Adı nedir?' diye sorabilirler. O zaman ne diyeyim?"
Tanrı, "Ben Ben'im" dedi, "İsrailliler'e de ki: 'Beni size Ben Ben'im diyen gönderdi. İsrailliler'e de ki, 'Beni size atalarınız İbrahim'in, İshak'ın, Yakup'un Tanrısı Yahve gönderdi.' Sonsuza dek adım bu olacak. Kuşaklar boyunca böyle anılacağım. (Tevrat - Çıkış 3:1-15)
Bu önemli olaydan gerçek Tanrıya tapmak için iki önemli ders alıyoruz:
(1) Tanrı kendini 'İbrahim'in, İshak'ın ve Yakub'un tanrısı' olarak tanıttıyor. Bununla göstermek istiyor ki, "Ben kendimi, kendi karakterimi, kim ve nasıl olduğumu bu kişilerin hayatlarında açıkladım". Kim artık gerçek Tanrıya ulaşmak isterse, o kişilerin hayatlarını Tevrat kitabında incelesin. Ve Tanrı nasıl İbrahim'i çağırdıysa, aynı onun gibi şimdi gene Musa'yı çağırıyor. Gene aynı dersi görüyoruz: insan Allahı istediği kadar ararsa da, Tanrı kendini ona tanıtmadıkça insan onu bulamaz.
(2) Tanrı kendi adını 'YAHVE' ya da türkçesi 'Ben Benim' olarak bildiriyor. Musa Tanrının adını sormuştu. Halbuki, Tanrı daha önce kendi adını yeterince açıkladı: İbrahim'in, İshak'ın ve Yakub'un tanrısı. Tanrı kendini daha açık bir biçimde tanıtmak için, ikinci defa Musa'ya bir ad veriyor: 'Ben benim'. Bununla kendi sonsuzluğunu, değişmezliğini ve tek tanrı olduğunu göstermiş oldu. Hem de artık kesin olarak bu adı bütün zamanlar boyunca kendi özel adı olarak belirtiyor. Başka adlar taşayan 'tanrılar' aslında tanrı değildir, gerçek tanrının yerini almak isteyen kötü ruhlardır. Bütün peygamberler YAHVE adında konuştular, geleceğini bildirdiler ve mucize işlediler. Bu ad, YAHVE, bugünkü tercümelerde çoğu zaman RAB olarak (üç büyük harfle yazılan biçiminde) çevriliyor.
İsrail halkı Mısır'dan çıktıktan sonra görüyoruz, nasıl Allah kendi varlığını, kendi yakınlığını halka gösteriyor:
Gece gündüz ilerlemeleri için, RAB gündüzün bir bulut sütunu (direği) içinde yol göstererek, geceleyin bir ateş sütunu içinde ışık vererek onlara öncülük ediyordu. (Tevrat - Çıkış 13:21)
RAB'bin görkemi Sina Dağı'nın üzerine indi. Bulut dağı altı gün örttü. Yedinci gün RAB bulutun içinden Musa'ya seslendi. RAB'bin görkemi İsrailliler'e dağın doruğunda yakıcı bir ateş gibi görünüyordu. (Tevrat - Çıkış 24:16-17)
Bu bulut sıradan bir bulut, bir buğu yığını değildi. Tanrının şanlılığının bir yansıması idi ve İbranice dilinde ona 'Şekina' (Allahın huzuru) denilirdi. Bu bulutla kendi razılığını, kendi halkını kabul etmiş olduğunu gösterirdi. Bu bulut bulunduğu yerde gerçek anlamda 'huzur' var: insanların günahları kesin af ediliyor, insan ile Tanrının arası düzelmiş oluyor.
Allah Musa'ya buyurdu ki, o 'Şekina' bulutun halkın arasında oturması için, bir çadır yapılsın. Ve Tevrat'ın Çıkış kitabında bu çadırın nasıl yapıldığını okuyoruz (bölüm 35-40). Aşağıdaki resimde bu tapınağın bir modelini ve planını görebilirsiniz. Bu çadır tamamlandıktan sonra, Allah onu kabul etttiğini göstermek için o Şekina bulutuyla orada kendi huzurunu gösterdi:
O zaman bulut Buluşma Çadırı'nı kapladı ve RAB'bin görkemi konutu (evi) doldurdu. Musa Buluşma Çadırı'na giremedi; çünkü bulut her yeri kaplamış, RAB'bin görkemi konutu doldurmuştu. (Tevrat - Çıkış 40:34-35)
Evet, Allahın evine önem veren, o bulutun orada bulunması idi.
Ayrıca, Allah Musa'ya bir 'Antlaşma Sandığı'nı yapmasını buyurdu. Bu, 110 x 70 cm büyüklüğünde Akasya ağacından yapılmış ve altınla kaplı olan bir sandık idi. Onun üstünde saf altından yapılmış süslü bir kapak, ve Kerubi denilen, iki kanatlı melek figürleri vardı. Bu sandık, Tanrının yüceliği için bir taht, bir kral iskemlesi olacaktı. Bu sandık Buluşma Çadırının en iç odasına koyuldu. Kimse oraya giremezdi. Sadece başkâhin denilen kutsal adamın hakkı vardı, yılda bir kere oraya girsin. O vakıt bir kurbanın kanını alıp, o kanı sandığın üstüne serperdi ve böylelikle halkın günahlarını af oldu.
Tabii ki, Tanrının buna ihtiyacı yoktu, ama halkının ihtiyacı vardı. Bütün bu tapınma sistemi kocaman bir dershane idi. Allah kendisi hakkında halkına şu dersi vermek istedi:
Tanrınız RAB (yani YAHVE) benim. Kendinizi kutsayın ve kutsal olun. Çünkü ben kutsalım. ... Tanrınız olmak için sizi Mısır'dan çıkaran RAB benim. Kutsal olun, çünkü ben kutsalım. (Tevrat - Çıkış 11:44-45)
Benim için kutsal olacaksınız. Çünkü ben RAB kutsalım. Bana ait olmanız için sizi öbür halklardan ayrı tuttum. (Tevrat - Çıkış 20:26)
Evet, Allah kendi halkı olan İsrail'e ve bütün insanlığı bu kocaman dersi vermek istedi: "Ben KUTSALım, bana istediğiniz gibi gelemezsiniz". İbrahim'de gördüğümüz gibi, Allahın evi aslında günahların af edildiği yerdir. İnsanın ihtiyacı yok, dua etmek için bir 'Allahevine' gitsin. O dünyanın her yerinde olur.
Bakın, RAB'bin eli kurtaramayacak kadar kısa, kulağı duyamayacak kadar sağır değildir. Ama suçlarınız sizi Tanrınız'dan ayırdı. Günahlarınızdan ötürü O'nun yüzünü göremez, sesinizi işittiremez oldunuz. (Tevrat - Yeşaya 59:1-2)
İnsanın asıl ihtiyacı, kendi günahlarınn kesin olarak af edildiğini bilmek, Tanrı tarafından bunun için bir garanti almaktır. Bu bölümün başında gördüğümüz gibi, Tanrı bizden ruhta ve hakikatta yapılan bir ibadet bekliyor. Onun sebebi de, Allahın son derece kutsal olmasıdır. Yüreklerimizdeki kirlilik dururken, bütün tapınmalarımız, yatıp kalkmalarımız boştur, Allahın katına eremezler.
Bedenlerimizin temizliği Allah katında önemli değildir. Rab, insanın yüreğine bakar. Tanrıya bağlanacak olan tarafımız, bedenlerimiz değil, ama ruhlarımızdır. Onun için bedende yapılan temizlik, Allahın önünde geçersizdir. Daha kötüsü, kendi bedenini temizleyip de "Artık Allahın önünde temizim" diye düşünen kişi, Allaha hakaret etmiş ve kendi kendini aldatmış olur, çünkü kendi yüreğindeki günahlarını görmezlikten geliyor:
Çamaşır sodasıyla yıkansan, bol kül suyu kullansan bile, suçun önümde yine leke gibi duruyor" diyor Rab Yahve. (Tevrat - Yeremya 2:22)
Vay halinize kanun muallimleri ve Ferisiler, ikiyüzlüler sizi! Çünkü kadehin ve çanağın (yani, kendi bedenlerinizi) dış tarafını temizliyorsunuz, ama içerden açgözlülük ve rezillikle doludurlar. (İncil - Matta 23:25)
Demek, Allaha doğru yolda ibadet edebilmek için daha büyük bir temizliğe ihtiyacımız var, o da kurban yoludur. Ve Musa'nın zamanında görüyoruz, nasıl Allah yeryüzünde bir yer seçiyor, nerede insanların günahları af edilsin: kendi seçtiği halkının ortasında. Ancak o yerde kendi halkının günahlarını af ettirecek kurbanlar kesiliyor. Demek, geçerli bir kurban olmadan insanın tapınması, ibadeti boştur. Allahın Musa ile bize öğretmek istediği büyük ders budur.
3. Doğru tapınmaya üçüncü adım: DAVUD ve SÜLEYMAN
İsrail halkı Mısır'dan çıktıktan sonra, kırk sene boyunca çölde gezdiler. Musa'nın yardımcılarından olup Yeşu adında bir adam vardı. Bu Yeşu'nun önderliğinde İsrail halkı Filistin'deki kasabaları ele geçirdi ve oraya yerleşti. Bütün bu zamanlar içinde Musa'nın yaptığı Buluşma Çadırı ve Antlaşma Sandığı değişik kasabalarda dururdu: önce Şilo, sonra Beytel, daha sonra Kiryat-Yearim ve en sonunda Yeruşalim'de.
Musa'nın ölümünden sonra gene 400 sene geçiyor. Allah istedi, asıl tapınma sistemini bütün dünyaya açıklamaya hazırlık yapsın. Onun için Musa'nın Antlaşma sandığı son olarak Yeruşalim kasabasında durdu. Bu kasaba Allahın planında büyük rol oynadı. Eski peygamber Yeşaya şöyle bir zamanın olacağını bildirdi:
RAB'bin Tapınağı'nın kurulduğu dağ, gelecekte dağların en yücesi, tepelerin en yükseği olacak. Ulusların hepsi oraya akın edecek. Birçok halk gelecek, "Haydi, RAB'bin Dağı'na, Yakup'un Tanrısı'nın Tapınağı'na çıkalım" diyecekler, "O bize kendi yolunu öğretsin, Biz de O'nun yolundan gidelim." Çünkü Yasa Siyon'dan, RAB'bin sözü Yeruşalim'den çıkacak. (Tevrat - Yeşaya 2:2-3)
Allah göstermek istedi ki, asıl Ruhta ve gerçekte tapınmak yolu bir gün bütün milletlere açık olacaktı. Ve bunun için kral Davud'a Yeruşalim kasabasında bir tapınak, bir Allahevi yapmasına izin verdi. Ama önemli bir farkla: Davud'un kendisi değil, onun soyundan gelen biri o binayı yapacaktı.
O sırada kral (Davud), Peygamber Natan'a, "Bak, ben sedir ağacından yapılmış bir sarayda oturuyorum. Oysa Tanrı'nın Sandığı bir çadırda duruyor!" dedi...
RAB dedi ki: oturmam için bana sen mi tapınak yapacaksın? İsrail halkını Mısır'dan çıkardığım günden bu yana konutta oturmadım. Bir çadırda orada burada konaklayarak dolaşıyordum.... neden bana sedir ağacından bir konut yapmadınız diye, hiç sordum mu?'
"Şimdi kulum Davut'a şöyle diyeceksin: 'Her Şeye Egemen RAB diyor ki, halkım İsrail'e önder olasın diye seni otlaklardan ve koyun gütmekten aldım. ... "'Sen ölüp atalarına kavuşunca, senden sonra soyundan birini ortaya çıkarıp krallığını pekiştireceğim. Adıma bir tapınak kuracak olan odur. Ben de onun krallığının tahtını sonsuza dek sürdüreceğim.'" (Tevrat - 2.Samuel 7:3-13)
Bu sözlerin önemi çok büyüktür. Davud'un oğlu Süleyman'ın zamanında bu sözler bir parça gerçekleşti. Ama tam anlamıyla ancak çok sene sonra, yani İsa Mesih'in zamanında yerine gelmiş oldular. Babasının ölümünden sonra, kral Süleyman Yeruşalim'in Siyon tepesinde kocaman bir bina kaldırıp, Allahın buyurduğu evini tamamladı. Onun planı Musa'nın Buluşma Çadırının bütün aynısıydı. Tamamlanınca, o Antlaşma Sandığı o Allahevinin içine koyuldu, ve aynı Musa'nın zamanında olduğu gibi, o Şekina dediğimiz Allahın yücelik bulutu o tapınağı doldurdu:
Kâhinler Kutsal Yer'den çıkınca, RAB'bin Tapınağı'nı bir bulut doldurdu. Bu bulut yüzünden kâhinler görevlerini sürdüremediler. Çünkü RAB'bin görkemi tapınağı doldurmuştu. (Tevrat - 1.Krallar 8:10-11)
Bununla Rab, bu yeri kendi yeri olarak seçtiğini göstermek istedi. Bu bulut nerede ise, asıl Allahevi, asıl 'Beytullah' orasıdır. Sade orada günahlar için kurban kesilebilirdi. Ve Süleyman'ın zamanında görüyoruz, nasıl Allah yer olarak Yerışalim kasabasını seçiyor. Fakat Süleyman o Allahevi kaldırmakla, Allahın söylediği peygamberlik sözlerini sadece bir parça yerine getirmiş oldu. Peygamber Natan'ın sözlerini dikkatle incelersek, onların çok daha farklı bir tapınak göstermek istediğini anlayacağız. Yukarıda gördüğümüz gibi, "senden sonra soyundan biri" deniliyor. Bu söz sadece Davud'un oğlu için söylenmiş olsaydı, açıkça "senin oğlun" denilecekti. Ve gene "onun krallığının tahtını sonsuza dek sürdüreceğim" diye bildiriliyor. Ama tabii ki, Süleyman'ın krallığı sonsuza kadar sürmedi, toplam kırk sene sürdü. Onun soyundan gelen son kral da, İsa'dan önce 587 senesinde, yani Süleyman'dan 400 sene sonra, tahttan indirildi. Ve o tarihten sonra, Davud'un cinsinden bir daha kral çıkmadı. Davud'a gelen Allahın peygamberlik sözünü tam anlamıyla yerine getiren sadece tek bir kişi var; onun da kim olduğunu aşağıda göreceğiz.
Kral Süleyman'dan sonra Yeruşalim'deki Allahevi, bütün insanlık için bir örnek oldu. Süleyman'ın namı ve şanı bütün komşu devletlere de yayıldı. Mesela, o Allahevinin yapılması için, Arabistan'ın Yemen bölgesinden altın getirildi. Oranın kraliçesi de 2000 km yolculuk yapıp, Süleyman'ın kendisiyle görüşmeye geliyor. Ve orada Yahudiler'in inandığı gerçek Tanrının kim olduğunu, onun adı Yahve olduğunu öğreniyor.
Ama bütün bunlar, sadece küçük bir örnek, yukarıdaki perygamberlik sözünün sadece bir 'ön tadı' idiler. Taştan yapılmış o Allahevi hiç bir zaman Allahın son istediği değildi. O, kişileri asıl 'Ruhta ve hakikatta' yapılan tapınmaya hazırlamak için, bir süre o binayı kullandı. Musa'nın Buluşma Çadırı'nın yerine 400 sene sonra artık o taş bina geçti. İsrail halkı, bir öğrenci gibi, bir üst sınıfa geçti.
Ve gene 400 sene geçiyor. Allah yeniden İsrail halkına bir ruhsal ders vermeye kalkıyor. Ama bunun için en birinci o taştan yapılmış binanın yıkılması gerekiyor. Daha Süleyman'ın biografyasında okuyoruz, nasıl onu yüreği hayatının sonuna doğru gerçek Tanrı olan Yahve'den ayrılıp, putperestliğe bağlandı. Onun ölümünden sonra da, Allahın halkı olan İsrail çoğu zaman bu putperestliğ devam ettirdi. En sonunda kendi halkını bu günahtan arındırmak için, korkunç bir ceza olarak onları sürgün etti. Babil kralı Nebukadnesar gelip İsa'dan önce 587 senesinde Yeruşalim kasabasını ve içindeki Allahevi yerle bir etti. Bu saldırış üç dalgada oldu ve en birinci savaştan sonra önemli kişileri Babil kasabasına sürgün etmey başladı. Bunların arasında Hezekiel ve Daniel adında iki peygamber de vardı. Onların söylediği peygamberlik sözleri asıl tapınma sistemini, asıl Allahevini ne zaman ve nasıl yapılacağını müjdelediler.
Peygamber Hezekiel, İsa'dan önce 592 yılında, Eylül (Septemvri) ayının onyedisinde, Yeruşalim'den 1200 km uzaktayken bir görümde tapınağı ve orada yapılan putperestliği görüyor. Arkasından da Allahın görkemli Şekina bulutu oradan ayrılıp, Allahın kutsallığın sembolü olan ve 'Keruvlar' denilen melekleriyle Babil kasabasına, İsrail halkından sürgün edilen kişilerin yanına geliyor:
Bulut tapınağın iç avlusunu doldurdu ... Tapınak bulutla doldu. Avlu RAB'bin görkeminin parıltısıyla doluydu ... RAB'bin görkemi tapınağın eşiğinden ayrılıp Keruvlar'ın üzerinde durdu. (Tevrat - Hezekiel 10:3-4,18)
Bununla Allah apaçık gösterdi ki, "O tapınak, o Allahevi, artık boştur. Artık onunla işim yok". O bina artık 'Allahevi' değil de, insanların kurduğu sıradan bir bina haline geldi. Ve Allah o binayı redettiğini göstermek için, altı sene sonra (İsa'dan önce 586 senesinde) onun düşmanlar tarafından yıkılmasına izin verdi. Allahın halkı olan Yahudiler için o korkunç bir felaket idi. Allah onları sanki terk etmişti. Ama Allahın planı içinde bu acı dersin de yeri vardı: O kendi halkını putperestlikten arındırmak ve yavaş yavaş asıl 'ruhta ve hakikatta' tapınma sistemine alıştırmak istedi.
Daha sonra Hezekiel başka bir görümde ikinci bir tapınak, bir Allahevi görüyor. Allahın Şekina bulutu onun içine giriyor ve bir daha çıkmıyor, yani o tapınak sonsuzlara kadar kalacak olan bir tapınak olacak.
İsrail Tanrısı'nın görkeminin doğudan geldiğini gördüm. Sesi gürül gürül akan suların sesi gibiydi. Görkeminden yeryüzü aydınlıkla doldu ... RAB'bin görkemi doğuya bakan kapıdan tapınağa girdi. Ruh beni ayağa kaldırıp iç avluya götürdü. RAB'bin görkemi tapınağı doldurdu ... tapınaktan birinin bana seslendiğini duydum. Bana şöyle dedi: "İnsanoğlu, tahtımın yeri, ayaklarımın basacağı, İsrail halkıyla sonsuza dek yaşayacağım yer burasıdır. (Tevrat - Hezekiel 43:2-7)
Bu tapınak, bambaşka olacaktı, daha önceki binaya hiç benzemeyecekti; elle dokunulan bir taş binası değil, ruhça bir bina olacaktı. Yahudi halkı bunu anlayamadı. Elli sene sonra Babil'den yavaş yavaş Filistin'e dönmeye başladılar ve zamanla yeniden taştan yapılan daha küçük bir Allahevi kaldırdılar (İsa'dan 520 senesinde tamamlandı). Ama o tapınak asıl anlamda 'Allahın evi' değildi. Çünkü onun açılışında 100 tane öküz, 200 tane koç ve 400 koyun kurban kestilerse de, Allahın Şekina bulutu o binanın üzerine indiğini okumuyoruz. (Tevrat - Ezra 6:17). O bina Hezekiel'in önceden gördüğü ve müjdelediği bina değildi. Onun gerçekleşmesi çok sonra olacaktı.
4. Doğru tapınmaya dördüncü ve son adım: İSA MESİH
Aynı Hezekiel gibi Babil'de yaşayan Daniel adında başka büyük bir peygamber vardı ve o, Hezekiel'in peygamberliği nasıl ve ne zaman gerçekleşeceği konusunda bize çok kesin bilgi veriyor. Onun sözlerinde Allahın planını ve onun ne kadar hakikat olduğunu göreceğiz. Çünkü Allah ona peygamberlik görevi vermedikçe, hiç bir insan böyle kesin ve konkret bilgiler veremez. O daha Babil kasabasında iken, başmelek Cebrail ona gelip gelecekteki tarih hakkında kesin bilgi veriyor.
Daniel'in gördüğü açıklama, 70 hafta ile ilgilidir. Bu yetmiş hafta, 70 kere yedişer sene, yani 490 sene demektir (zaten 'hafta' sözü sadece 'yedi' anlamındadır). Babil krallarından biri, İsraillilere izin verecek, Filistin'e dönsünler. O zamandan sonra, Yeruşalim kasabasınn yeniden yapılması 7 'hafta' (=49 sene) sürecek. Ama ondan sonra verilen tarih bilgileri bizim için son derece önemlidir. Başmelek Cebrail ona şöyle konuştu:
"Daniel, sana anlayış vermek için geldim" diye açıkladı, "Sen Tanrı'ya yalvarmaya başlar başlamaz, duan yanıtlandı; bunu bildirmeye geldim. Çünkü sen çok sevilen birisin. Bu nedenle sözün anlamını kavra ve görümü anla:
"Başkaldırıyı ortadan kaldırmak, günaha son vermek, suçu bağışlatmak, sonsuza dek kalıcı doğruluğu sağlamak, görüm ve peygamberliği mühürlemek, en Kutsal'ı meshetmek için senin halkına ve kutsal kentine yetmiş hafta kadar zaman saptanmıştır ... Bu altmış iki hafta sonunda meshedilmiş olan öldürülecek ve onu destekleyen olmayacak. Gelecek önderin halkı, kenti ve Kutsal Yer'i yerle bir edecek. (Tevrat - Daniel 9:22-24,26)
Bütün bu peygamberlik sözü, 'meshedilmiş olan' bir kişi ile ilgilidir, o da tabii ki, İsa MESİH'tir. Onun yapacağı görev şu olacak: (1) suçları bağışlatıp günaha son vermek, (2) sonsuz bir doğruluk getirmek ve (3) peygamberlik vazifesini mühürlemek (= son vermek). Bütün bunları İsa Mesih yaptı:
(1) Haçta ölmekle insanların suçlarını bağışlıyor, günahlara son veriyor. Kendisi kurban olmakla, bütün başka hayvan kurbanlarına son veriyor. İncil'de onun için yazıyor ki, "Aynı kurbanlar tekrar ve tekrar getiriliyor. Onlar gene de günahları ortadan kaldıramaz. Ama Mesih günahlar için sonsuzlara kadar tek bir kurban getirdi." (İncil - İbraniler 10:11-12)
(2) "Mesih bizim için Allahtan gelen bilgilik oldu: doğruluk ve kutsallık ve kurtuluş odur." (İncil - 1.Korintliler 1:30). İsa Mesih yepyeni bir sistem getirdi. Aslında onun getirdiği sistemi 'din' demek bile yanlış. Çünkü her dinde kişi kendi kendini, yaptığı iyi işlerine dayanarak kurtarmak zorunda. Ama İsa Mesih'in getirdiği sistemde, Allah kişileri İsa Mesih'in getirdiği kurbanına dayanarak doğru sayıyor. Ve bu sistem sonsuzdur.
(3) "peygamberliği mühürlemek" - bütün eski peygamberlik sözleri İsa Mesih'in hayatında yerine geldi. İsa Mesih peygamberlik görevine son verdi. Peygamberler sadece birer habercidir, ama haber gönderenin kendisi geldi mi, onlara iş kalmıyor. Peygamberler sözlerini "RAB şöyle diyor..." sözleriyle başlattırdılar. Fakat İsa Mesih hep şöyle derdi: 'BEN size diyorum...'. Kendisinden sonra kesinlikle bir daha Allah tarafından peygamber çıkmayacak. Kendisinden sonra gelenler için İsa şçyle konuştu: "Çünkü sahte mesihler ve sahte peygamberler kalkacak... Onun için, size dediler mi, 'Bakın, ıssız yerlerdedir', siz çıkmayın." (İncil - Matta 24:24,26) Evet, İsa Mesih'ten sonra kalkıp, başka kurbanları ve başka bir doğruluk sistemi kaldırmaya çalışan kişi sahte bir peygamberdir.
Şimdi de Daniel'in müjdelediği Mesih'e dönelim: Daniel sadece öyle olacağını bildirmekle yetinmiyor, aynı zamanda bu olayların ne vakıt gerçekleşeceğini de gösteriyor: 49 (7+42) hafta, yani 49 x 7 = 483 sene sonra. İran kralı Artahşasta İsa'dan önce 458 senesinde Yahudiler'e dönmeye izin verdi. Ondan tam 483 sene sonra (İ.S. 26 yılında) İsa Mesih haça gerilip Daniel'in bu şaşrtıcı peygamberliğini yerine getirmiş oldu. Burada Allahın çok büyük bir ipucu, İsa Mesih'in doğru ve hakikat olduğunu gösteren bir ispat görüyoruz: daha yüzlerce sene önce Allah kendi peygamberlerine ne olcağını bildiriyor - hem de tam senesine kadar.
Evet, İsa Mesih'in hayatında Allah kendi planını tamamlamış oldu. Asıl tapınak, gerçek Allahevi İSA MESİH'İN KENDİSİDİR. Onda İsrail halkına, İbrahim'le başlayarak vermek istediği dersler asıl anlamlarına kavuşmuş oldular. Şimdi de İsa Mesih nasıl ve hangi anlamda 'Allahevi' olduğuna biraz daha araştıralım.
Daha yukarıda gördüğümüz gibi, Allahevine anlam veren, onu aslında 'Allahevi' yapan, Allahın Şekina bulutudur. Onsuz hiç bir yer Allahevi olduğunu ispatlayamaz. Ama o bulut nered ise, Allahevi orasıdır. İsa Mesih'in hayatında gene, bu bulutun ne kadar büyük bir rol oynadığını göreceğiz.
Daha İsa'nın doğmasını anlatan sözlerde görüyoruz, nasıl o bulut anası Meryem'in üzerine geldi. Kendisine çocuk sahibi olacağını bildiren melek şöyle konuştu:
"Meryem, korkma. Çünkü Allahın gözünde iyi göründün. Ve işte, gebe kalacan. Senin bir çocuğun olacak. Onun adını da İsa koyacaksın. O büyük olacak, 'En yüksek Olan'ın Oğlu' diye çağrılacak. Rab Allah da Ona dedesi kral Davud'un iskemlesini verecek. Yakup soyu üzerine sonsuza kadar krallık sürecek, krallığının sonu hiç gelmeyecek."
Meryem meleğe şöyle dedi:"Ama bu nasıl olacak ki? Ben el değmemiş bir kızım."
Melek de ona cevap verip dedi ki,
"Kutsal Ruh senin üzerine gelecek. 'En yüksek Olan'ın kuvveti, senin üzerine gölge salacak. İşte, tam onun için doğacak evladına 'Kutsal' diyecekler, 'Allahın Oğlu' diyecekler. (İncil - Luka 1:30-35)
Yüzlerce sene önce peygamber Daniel'e konuşmuş olan başmelek Cebrail, bu sefer İsa'nın anası olan Meryem'e görünüyor ve 'En yüksek Olan'ın kuvveti, senin üzerine gölge salacak" sözleriyle İsa Mesih'in bedeni nasıl meydana geleceğini ve aslında kim olacağını müjdeliyor. İsa Mesih'in bedeni artık Allahın evi olacak. Musa ve Süleyman'ın zamanında gördüğümüz Şekina bulutu artık İsa Mesih'te olacak. Ve böylelikle peygamber Hezekiel'in gördüğü yeni tapınağın nerede olduğunu da anladık. O tapınak artık kayalarla, tahtalarla kaldırılan bir bina değil, "Allahın Sözü" adını taşıyan diri bir varlık, İsa Mesih'in kendisidir.
İsa Mesih aşağı yukarı 32 yaşında iken, Allahın şanını gösteren o bulutu gene görüyoruz. Yanına üç öğrenci alıp bir balkanın tepesine binmişti. Orada İsa'nın görünümü değişti, bembeyaz ve parlak oldu. Yanında iki peygamber olan Musa ve İlyas göründü ve sonra:
O daha konuşurken, işte, parlak bir bulut gelip onların üstüne gölge saldı. Ve buluttan şöyle bir ses geldi: "Sevgili Oğlum budur, Onunla ferahlanıyorum. Onu sesleyeceksiniz!" (İncil - Matta 17:5)
İsa'nın ölümünden ve dirilişinden sonra bu bulutu yeniden görüyoruz:
Bu sözleri söyledikten sonra, onların gözlerinin önünde yukarı kaldırıldı. Bir bulut Onu aldı ve onların gözlerinden uzaklaştırdı.
(İncil - Apostolların İşleri 1:9)
Ve son olarak, dünyanın sonunda İsa Mesih tekrar gelecek ve gene o bulutun onunla birlikte olacağını görüyoruz. İsa Mesih daha hayattayken onu önceden bildirdi:
Ve o vakıt İnsanoğlu'nun nişanı gökte görünecek. O vakıt dünyanın bütün milletleri ağlayıp çitmelenecekler. Ve İnsanoğlu'nu görecekler, nasıl gökteki bulutların üzerinde kuvvetle ve büyük şanlılıkla geliyor. (İncil - Matta 24:30)
Ve madem artık asıl tapınak, gerçek Allahevi İsa Mesih olarak yeryüzüne geldi,o taştan yapılmış binaya hiç bir iş kalmayacak. İsa'nın doğumundan 20 sene önce Kral Büyük Hirodes, Yahudilerin gözüne girmek için, o tapınağın restorasyon edilmesini buyurdu. Onun eski taşlarını yerinden çıkarıp kocaman ve çok pahalı yeni taşlarla değiştirdi. O restorasyon işi çak 64 senesine kadar sürdü. Fakat İsa Mesih her zaman bu taşların önemsiz, anlamsız olduğunu gösterdi. Yahudilerle konuşurken onlara şöyle buyurdu:
İsa onlara şöyle cevap verdi: "Bu Allahevini yıkın, ben de onu üç günde kaldırağıcam."
Yahudiler de şöyle konuştular: "Bu Allahevini çak kırk altı senede bitirdiler, sen de onu üç günde mi kaldıracan?" Ama İsa'nın söylediği Allahevi, kendi bedeniydi.
Ve gene ölümünden birkaç gün önce, öğrencilerine ne olacağını bildirdi:
İsa, Allahevinden çıkıp uzaklaşmakta idi. O vakıt öğrencileri Ona geldiler ve Allahevinin yapılışını gösterdiler. Ama O onlara cevap verip dedi: "Bütün bunları görüyor musunuz? Size doğru bir şey söyleyeyim: burada taş üstünde taş kalmayacak; hepsi yıkılacak."
Bu olay da, İsa'dan sonra 70 senesinde gerçekleşti. Yahudiler Roma Emperatorluğuna karşı ayaklandılar. Bunun üzerine Romalı general Titus büyük bir orduyla Filistin'e yürüyüp Yeruşalim kasabası ve içindeki Allahevini de yıktı. O zamandan beri Yahudiler bütün dünyaya yayılmaya başladılar. O tapınak da bir daha yapılmadı. O binadan tek bir temel duvarı kaldı. 'Ağlayış duvarı' olarak bilinen bu duvar bugüne kadar Yahudi dininin bir sembolüdür. Allah İsa Mesih'in sözlerini doğruladı. Asıl Allahevi artık o kendisidir. Yeryüzünde o adı hak eden herhangi başka bir bina yoktur.
Böylelikle Allah en baştaki planını ve İbrahim'in hayatıyla başlattırdığı dersi tamamlamış oldu. Allah baştan beri istedi ki, insanlar Ona 'Ruhta ve hakikatta' tapsınlar. O da şimdi İsa Mesih'le gerçekleşti. Artık herkese açıktır. İsa Mesih bir kadınla konuşurken şu önemli hakikatı gösterdi:
"Kadın, bana inan, öyle bir vakıt gelecek ki, Baba'ya ne bu balkanda ne de Yeruşalim'de tapacanız. (İncil - Yuhanna 4:21)
Yahudiler ile Samiriyelilerin arasında büyük ve hiç bitmeyen bir tartışma vardı: Kıble nerede, diye. İsa Mesih'in cevabı da bugün bizim için en büyük önem taşıyor: "Ne orada, ne burada". Bütün kıble düşüncesi ortadan kalktı; daha doğrusu, asıl kıblemiz artık İsa'nın kendisidir. Duaya cevap bulacağımız, günahlarımızın af edildiği ve sonsuz yaşam suyun kaynağı İsa Mesih'in KENDİSİDİR.
YERUŞALİM'İN (Kudüs'ün) ÖNEMİ
Yukarıda gördüğümüz gibi, tarihin başından beri Allahın büyük bir planı vardı. Allah bize kesin olarak göstermek istedi ki, kendini o kasabada tanıttıracak. Ve onu İbrahim'in, Süleyman'ın ve İsa'nın hayatlarında görüyoruz:
İBRAHİM
(İsa'dan 2000 sene önce) |
SÜLEYMAN
(İsa'dan 1000 sene önce) |
İSA MESİH |
Moriya tepesinde
= YERUŞALİM'DE |
Sion tepesinde
= YERUŞALİM'DE |
Golgota tepesinde
= YERUŞALİM'DE |
İBRAHİM (İsa'dan 2000 sene önce) Moriya tepesinde = Yeruşalim'de SÜLEYMAN (İsa'dan 1000 sene önce) Siyon tepesinde = Yeruşalim'de İSA MESİH Golgota tepesinde= Yeruşalim'de
- İBRAHİM, kendi oğlu olan İshak'ı alıp, Tanrının ona buyurduğunu yerin getirmeye kalktı. Tevrat kitabı da bize tam olarak onun nerede olduğunu da söylüyor: Moriya tepesinde, yani Yeruşalim'de
- SÜLEYMAN'ın TAPINAĞI: Allah gene Yeruşalim kasabasını gösterdi. Babası Davud'un zamanında Allah kendi meleiğini gösterdi, ve Allahevinin nerede olacağını belli etti: Siyon tepesinde, yani Yeruşalim'de.
- İSA MESİH'in ölümü: Nerede İbrahim oğlu İshak'ı kesecekti, nerede her sene günahlar için kurban sunulurdu, işte tam aynı kasabada asıl ve son kurban İsa Mesih de öldü, yani Yeruşalim'de
BAB-El ve BEYT-EL - Hangisi İbrahim'dendir?
Gerçek Tanrıyı tanımayan putperest halklar kendi tanrıları için evler yapardılar. Bunlara tapınak, ya da eski Türkçe 'mabed' diyoruz. Atina'daki Partenon'dan Kamboça'daki Angkor Wat'a kadar dünyanın her devletinde öyle binalara rastlıyoruz. Her halk bu binalara büyük bir saygı gösterir, taptıkları tanrıların gerçekten orada olduğunu söylerler. Ama gerçek Tanrı, sonsuz Allah öyle tapınakların içinde bulunan bir varlık değildir. Incil'de bize bu ders açıkça veriliyor:
Dünyayı ve onun içinde her ne varsa yapmış olan bir Tanrı var. Ve O, elle yapılmış Allahevlerinde oturmuyor, çünkü zaten gökyüzü ve yeryüzünün efendisidir. İnsanın elleriyle Ona hizmet edilmez, sanki Onun ihtiyacı var birhangi şeye! Hayır, O kendisi herkese hayat, soluk ve her şeyi veriyor. (İncil - Apostolların İşleri 17:24-25)
Onun için gerçek tanrının birhangi binanın içinde var olduğunu düşünmek büyük bir saçmalıktır. Bu anlamda 'Allahın evi' diye bir şey yok.
Dua etmek için de Allahın seçtiği, özel bir yere ihtiyacımız yok.
İbrahim''i örnek alalım: o, bugünkü İrak'ta bulunan Ur kasabasında doğdu. Tanrı onu orada çağırdı. İbrahim'de ona orada dua etti. Daha sonra onu bugünkü Türkiye'de, Haran kasabasında görüyoruz. İbrahim gene orada dua ediyor. Filistin'de, sonra Mısır'da, her yerde İbrahim ona dua ederdi. Hiç bir yerde okumuyoruz ki, İbrahim dua etmek için herhangi bir yere dönsün ya da yeryüzünde herhangi bir binanın önünde eğilsin. Hayır, gerçekten var olan Tanrı, her yerde İbrahim'le birlikte idi. İbrahim'in zamanında yaşayan putperestlerin tanrıları sadece bir devletin ya da halkın tanrılarıydı. Halbuki İbrahim'i çağıran Tanrı bütün dünyanın tanrısıdır. Onun yeri herhangi bir toprak parçası ya da bina değildir. Onun için İbrahim kesinlikle o Tanrıya herhangi bir bina kaldırmadı.