İslamiyette putperestlik
1) Kutsal aylar
Putperest Araplar savaşçı ve soyguncu bir halk idi. Başka halklara ve kabilelere saldırıp onların mallarını ele geçirmek, normal bir yaşam tarzı sayılırdı. Yalnız, her senenin dört ayında bunu yasak ederdiler. O ayların içinde ne birbirlerine saldırırdılar, ne de kavga ederdiler. İntikam almak ve kan davalarını sürdürmek bile o aylarda yasaktı. Bu kutsal ayların adları şunlardı: Receb, Zilkade, Zilhice ve Muharrem. Kuran da putperestlerin inançlarını red edeceğine, bu ayların müslümanlar için de kutsal olduğunu söylüyor:
1. Muharrem
2. Safer
3. Rebiyülevvel
4. Rebiyülahir
5. Cemaziyelevvel
6. Cemaziyelahir
7. Recep
8. Şaban
9. Ramazan
10. Şevval
11. Zilkade
12. Zilhicce
Aklımıza şöyle bir soru geliyor: madem o hareketler dört ay boyunca günah sayılıyor, neden bütün yıl boyunca yasaklanmıyorlar. Soygunculuk, öldürmek, intikam, başkasının kanını dökmek - Allah bunların hakkında ne düşünürse, sadece senede dört ay mı düşünüyor? Mesela, Mart ayında intikam almak günah ise, bir ay sonra neden günah sayılmasın? Soygunculuk Mayıs ayında serbest ise, bir ay sonra neden günah sayılsın?
Bütün bunlar Allahın buyrukları değil, Allahı tanımayan putperestlerin koydukları kurallarıdır. Bunlar sonsuz Allahın standartlarını gösteren kanunlar değil, günah dolu bir halkın kan dökmesini sınırlandırmak için kendi kendine koyduğu sınırlarıdır. Ne yazık ki, Muhammed kendini bu tür düşüncelerden arındıramadı.
Bunu Allahın sözü olan İncil'in öğretişiyle karşılaştıralım:
Acaba, aranızdaki kavgalar ve çekişmeler nereden geliyor? Onlar sizin içinizde muharebe eden isteklerden gelmiyorlar mı? Bir şeyiniz eksik ve gözünüz onda kalıyor. Onu çok istiyorsunuz ama alamıyorsunuz. O vakıt çekişiyorsunuz ve kavga ediyorsunuz, öldürüyorsunuz bile. Ama siz neden alamıyorsunuz? Çünkü dilemiyorsunuz. Belki diliyorsunuz ama gene de alamıyorsunuz. Neden? Çünkü kötülük için diliyorsunuz, hani onu sade sizin istediğiniz gibi kullanasınız. (İncil - Yakup 4:1-3)
Ey sevgililer! Kendiniz için intikam almayın, ama Allaha meydan brakın, O intikam alsın. Çünkü şöyle yazılmıştır: "Rab diyor, 'İntikam benimdir. Karşılık ben verecem." Onun için, "Düşmanın acıkmışsa, ona yemek ver, eger susamışsa, ona su ver. Öyle yaptın mı, onun kafasına yanan korlar yığmış olacan. Kötülük sizi yenmesin, ama siz kötülüğü iyilikle yenin! (İncil - Romalılar 12:19-21)
Evet, Allahın standardı, insanlardan beklediği hareketleri budur. Ve bunu senede oniki ay istiyor. Kuran ise burada iki standart getiriyor: biri sözde 'kutsal' olan aylar için, biri normal aylar için:
Hürmetli aylar çıkınca, puta tapanları bulduğunuz yerde öldürün. (Kuran - Tevbe 9:5)
Kuran'ın başka yerinde putperestlerin karşısında ne yapılması gerektiğini şöyle anlatılıyor: "Dinde zorlama yoktur" (Bakara 2:256). Kuran'ın tanrısı sanki senede sekiz ay "Kafirleri öldürün" diyor, öbür aylarda ise "Onları brakın, dinde zorlama yoktur" diyor. Muhammed putperestleri öldüreceğine, onların yanlış fikirlerini ortadan kaldırmış olsaydı, daha iyi yapmış olurdu. Böyle ise, onların boş adetlerini devam ettirmiş oluyor. Müslümanlık, tektanrıcılık maskesini taşıyan putperestliktir.
2) Safa ve Merve
Kaabe'de seks yapan iki gencin mirası
Mekke'nin dışında bu adları taşıyan iki tepe bulunuyor. Putperest Arapların arasında bu tepelerin üzerinde İsaf ve Naila adında birer put bulunurdu; onlara tapmak da Arap dininin önemli bir parçasıydı. Eski Müslüman tarihçisi Al-Kalbi bize o putların tarihi hakkında şöyle bilgi veriyor:
Ya'la'nın oğlu İsaf, Maila ise Zeyd'in kızı, ikisi Curhum aşiretinden idiler. Birbirlerine aşk olup ikisi de Mekke'ye hacca gitmişler. Mekke'ye varınca Kaabe'ye girip kimse yokken o evin kutsallığından faydalanarak orada zina etmişler. Bunun üzerine ikisi de birer taş direğine çevirilmişler. Onları oradan çıkarıp Safa ve Merve tepelerinin üzerine yerleştirmişler. Daha sonra Kuzze ve Kureyş halkları hacca giderken, onlara da tapmaya başladılar..
Putperest Araplar Allahın yolundan o kadar sapmışlardı, iki gencin zinasını andıran iki taş direğine tapardılar. Hacca gelen Araplar, bu iki tepenin arasında mekik dokuyup koşardılar. Muhammed ise, bu adeti durduracağına, kendi din sisteminin içinde devam ettirdi:
Şüphesiz Safa ile Merve Allah'ın nişanelerindendir. Kim Kabe'yi hacceder veya ümre yaparsa, bu ikisini de tavaf etmesinde bir beis (= sakınca) yoktur. (Kuran - Bakara 2:158)
İlk müslümanlar, bu 'ayet' henüz 'inmeden' önce, putperestlerin adetlerinden sakınıp o iki tepeyi ziyaret etmekten vazgeçmişlerdi. Onu aşağıdaki hadisten öğreniyoruz:
Asim bin Süleyman şöyle rivayet etti:
Enis bin Malik Safa ve Merve hakkında sordum. Enis şöyle cevap verdi: "Biz de orayı tavaf etmek müslümanlıktan öncesine ait cehalet zamanının bir adetini sayardık, ve islamiyetin başlamasıyla ondan vazgeçtik. Ondan sonra ise Allah şu ayeti indirdi: 'Şüphesiz Safa ile Merve Allah'ın nişanelerindendir. Kim Kabe'yi hacceder veya ümre yaparsa, bu ikisini de tavaf etmesinde bir beis (= sakınca) yoktur. (Bakara 2:158)'
(Sahih Buhari, Cilt 6, Kitap 60, Hadis 23)
Bu 'ayet' indirilirken de, herhangi bir açıklama yapılmadı. Allah bu konuda neden fikrini değiştirsin? Neden şimdiye kadar putların yeri olarak bilinen iki tepe Allahın ibadetine uygun yerler olarak bilinsin? Putperest Arapların gönlünü yapmaktan başka bir sebep olamaz.
Çok sonra Tevrat'a bakıp İsmail'in anası olan Haccer'in hayatından bir olayı buldular, onu da Safa ve Merve tepelerine 'transfer ettiler'. Yukarıda gördüğümüz gibi, İsmail'in anası Hacer, İbrahim'in evinden kovulmuştu. Kurak yerlerde susuz kalırken ölüm derecesine geldiler. Ama son anda Allah ona ve oğluna bir su pınarı çıkardı. Müslüman masallara göre, bu olay Mekke'de olmuş, Hacer su ararken Safa ve Merve tepelerinin arasında koşup gitmiş; ona gösterilen su pınarı da Zemzem pınarı imiş.
En birinci, bu hikaye tarihe uymuyor. Tevrat'ta olayın tam ayrıntılarını okuyoruz:
Hacer Beer-Şeva Çölü'ne gitti, orada bir süre dolaştı. Tulumdaki su tükenince, oğlunu bir çalının altına bıraktı. Yaklaşık bir ok atımı uzaklaşıp, "Oğlumun ölümünü görmeyeyim" diyerek onun karşısına oturup hıçkıra hıçkıra ağladı. Tanrı oğlanın sesini duydu... Sonra Tanrı Hacer'in gözlerini açtı ve Hacer bir kuyu gördü. Gidip tulumunu doldurdu, oğluna içirdi. (Tevrat - Tekvin 21:14-19)
Beer-Şeva da Filistin'in ortasında bulunuyor, yani Mekke'den yaklaşık 1200 km uzakta. Gene görüyoruz, nasıl Araplar, İsrail'in tarihini çalıp Tevrat'ta geçen olayları Arabistan'a yerleştiriyorlar. Böylelikle fırsat buluyorlar, putperest adetlerine başka bir anlam verip İslamiyet maskesinin altında devam etsinler.
Üstelik bu Zemzem suyu masalı ancak hadislerde geçiyor, yani Kuran'ın yazılmasından 200 sene sonra. Yukarıda gördüğümüz gibi ilk müslümanların ondan haberleri yoktu. Yukarıdaki Kuran ayeti (Bakara 2:158) 'inerken', kişilerin bu Hacer tarihinden henüz hiç bilgileri yoktu. Onların düşüncesinde tek bir fikir olabilirdi: "Allahımız bize gene izin verdi, putperest adetlerine devam edelim!"
3) Şeytanı taşlamak
Muhammed'den önceki putperest Arapların Hacc zamanında başka bir adeti de yerine getirdiler, o da Şeytanı taşlamak idi. Yerden küçük çakıllar toplayıp Şeytanı sembol olarak gösteren bir direğin üzerine atardılar. Bu da putperestler için gayet normal bir düşünce olabilir, çünkü ne Allahın ruh olduğunu, ne de Şeytanın ruhsal bir varlık olduğunu anlamayıp, herşeyi maddi (materyalno) olarak kabul ederler. Fakat Allahın kitabı olan İncil, bize Şeytanın ruhsal bir varlık olduğunu gösteriyor:
Çünkü bizim muharebemiz et ve kana karşı değildir. Ama bu karanlığın ruh hükümetlerine, ruh güçlerine ve bu dünyanın ruh kuvvetlerine karşıdır. Göklerdeki kötü ruhlara karşıdır. (İncil - Efesliler 6:12)
Ruhsal bir varlığa karşı maddesel silahlar kullanılamaz. Şeytana 'taş atmak' büsbütün boş bir adettir ve kim onu yaparsa gerçek ruhsal dünyadan habersiz olduğunu gösteriyor. Şeytana karşı geçerli olan silahlar bize İncilde gösteriliyor: hakikat, doğruluk, iman, kurtuluşumuzu düşünmek, dua ve en önemlisi Allahın Sözü (İncil - Efesliler 6:14-17). İsa Mesih görevini başladığı zaman bir gün çölde Şeytan tarafından üç defa denendi. Birinci defasında Şeytan şöyle konuştu:
"Madem sen Allahın Oğlusun, söyle de, bu taşlar ekmek olsun." İsa da ona cevap verip dedi: "Şöyle yazılıyor: 'İnsan sadece ekmekle yaşamaz, Allahın ağızından çıkan her bir sözle de yaşar.'" (İncil - Matta 4:3-4)
İsa Mesih bu durumda eline bir taş alıp Şeytana atacağına, ruh olan Şeytana karşı ruhsal bir silah kullandı: Allahın sözü olan Tevrat'ı ruhsal bir kılıç gibi kullanıp onunla Şeytana karşılık verdi.
Putperestlerin anlayışı henüz bu dereceye gelmemişti. Onlar hem Şeytanı, hem de cinleri yarı ruh, yarı beden olan varlıklar olarak kabul ederdiler. Muhammed de onların düşüncelerini değiştireceğine, onların fikrini olduğu gibi kabul etti. Putperestlere "Brakın şu boş adetleri! Ben size asıl ruhsal savaşı bildirmek için geldim. Şeytana karşı Allahın sözünü kullanın" diyeceğine, o putperest Arapların Şeytanı taşlama adetini de müslüman hacc ritualının bir parçası yaptı.
Sahih Buhari'den göstereceğimiz bazı hadislerden de anlaşılacak ki, Muhammed ruhsal dünyadan habersiz olup putperestlerin maddesel düşüncelerine katıldı:
Resulullah dedi ki, "Ezan okununca Şeytan, ezanı işitmemek için, osurup kaçıyor". (Cilt 1, Kitap 11, Hadis 582)
Peygamber dedi ki, "Orada (Necd bölgesinde) depremler ve sıkıntılar olacak ve Şeytanın kafası oradan patlayacak." (Cilt 2, Kitap 17, Hadis 147)
Peygambere bir kişinin hakkında konuştular. O kişinin sabahlayın geçe kadar uyuyup vaktinde namaza kalkmadığını anlattılar. Peygamber de "Şeytan onun kulaklarına işedi" diye cevap verdi. (Cilt 2, Kitap 21, Hadis 245)
Peygamber dedi ki, "Biriniz uykudan kalkıp abdest alırsa, burnuna su alıp onu üç kere üflesin, çünkü Şeytan bütün gece o kişinin burnunun üst tarafında kaldı." (Cilt 4, Kitap 54, Hadis 516)
Resulullah dedi ki: "Sabahlayın güneşin üst kısmı belirince, güneş tamamen çıkıncaya kadar nazam kılmayın. Ve güneş batarken, tam batıncaya kadar namaz kılmayın. Güneş doğarken ya da batarken dua da etmeyin çünkü güneş Şeytanın kafasının iki tarafının ortasında doğuyor." (Cilt 4, Kitap 54, Hadis 494)
Peygamber dedi ki, "Horozların ötmesini işittiğinizde, Allahtan bereket dileyin, çünkü onların ötmesi gösteriyor ki, bir melek görmüşler. Ve bir eşeğin anırmasını duyduğunuzda, Şeytandan Allaha sığının, çünkü onların anırmaları bir şeytanı gördüklerini gösteriyor." |
"Zira sizin görmediğinizi görüyorlar. O zaman evin kapılarını kilitleyip üzerlerine Allahın adını zikredin... Küpleri örtün, su tulumlarını bağlayın ve bütün kapları örtün." (Cilt 4, Kitap 54, Hadis 522 - El Edeb el müfred; kitap 1, hadis 3)
Demek, Muhammed'in anlayışına göre, Şeytanın parmakları ve kafası, osurması ve işemesi var. İnsanın kulaklarına ve burnuna girebilir. Eşeklere görünür ve güneşin doğmasını gölgeler. Bütün bu inançlar putperestlerin düşünceleridir. Öyle bir Şeytanı belki de taşlarla kovmayı deneyenler olacak. Ama asıl Şeytan böyle hareketlere gülecek, taşlar onu yaralamayacak.
Ve gene görüyoruz, nasıl Araplar putperest alışkanlıklarını İbrahim'in hayatına mal etmeye çalışıyorlar: İbrahim, kendi çocuğunu kesmeye giderken, Şeytan onun fikrini çelmeye gelmiş, İbrahim de onu taşlarla kovmuş. Tabii ki, Tevrat'ta öyle bir şey okumuyoruz. İbrahim'in bütün hayatını, günahlarını bile bildiren Tevrat kitabı o kadar önemli bir olay hakkında neden sussun?
Şeytanı taşlamaya gidenler, onu yeneceklerine, kendileri onun oyuncağı oluyorlar. Çünkü Şeytan taşlardan korkmaz, böyle hareketlerle insanları da putlara taptırıyor, kendisine bağlıyor. 1990 yılında Hacc zamanında yüzlerce hacı Şeytanı taşlamaya giderken bir tünelin içinden geçmek zorunda kaldılar. Oradaki elektrik kablolarında kontakt olunca büyük bir panik başladı ve kaçmaya çalışan hacılar birbirlerini ezdi. Sonuç: 1426 ölü. Ondan sonraki yıllarda olay tekrarlandı: 1994 - 270 ölü, 1998 - 118 ölü, 2004 - 251 ölü, 2006 - 348 ölü, 2015 - 2236 ölü (not: bunlar resmi rakamlar; ölenlerin gerçek sayısı her zaman 2-3 kat daha yüksektir).
Sanki Şeytan bu kadar çahilliğe gülerek onlarla eğlenircesine diyor ki, "Siz beni mi taşlayacaksınız? Ben sizi taşlayacağım !!!"
4) tavaf etmek
Tavaf sözü 'bir şeyin etrafında dönmek' demektir. Mekke'deki Kaabe bütün Arabistan'da yaşayan putperestler için büyük bir panayır ve tapınma yeri idi. Zilhice denilen ayda bütün Arabistan Hacca gelirdiler. Kaabe'nin etrafını dönüp oradaki taşı öpmek Haccın en önemli hareketi idi.
Putperest Arapların yedi defa Kaabe'yi dönmelerinin sebebi de şöyle açıklanır: Kaabe bütün uzayın merkezi olan dünyanın sembolüdür. Onun etrafında da yedi tane gezegen (planeta) dolaşır: Venüs ve Merkür, Mars, Jupiter ve Saturn, bir de ay ve güneş (onlar da gezegen sayılırdı). Bu gökteki varlıkların arkasında birer tanrı, birer put olduğunu düşündüler. Ve Kaabe'yi dönmekle o tanrıya saygı göstermek istediler. Ünlü müslüman Kuran tercümanı ve tefsircisi Yusuf Ali İnigilizce Kuran tercümesinin dipnotunda bunu anlatıyor (Yusuf Ali, Holy Quran, Ek 13, s. 1621 ve 1567).
Tavaf yapan hacılar bugüne kadar üç defa hızlı, dört defa da yavaş tavaf yapıyorlar, ve böylelikle gezegenlerin hareketlerini kopya ediyorlar: dünyaya yakın olan üç gezegen (ay, Merkür ve Venüs) hızlı, geri kalanlar (güneş, Mars, Jupiter ve Saturn) ise yavaş dönerler. Hacılar bugüne kadar o adetin putperest anlamını her sene canlandırıyorlar.
Kuran İbrahim hakkında anlatıyor, nasıl ilk tapınmalardan sonra yıldızlara, aya ve güneşe tapınmaktan vazgeçiyor (Enam Suresi 6:76-77). Madem putperest Arapların tavafı bu anlamı taşırdı (yani, gezegenlere ve yıldızlara saygı göstermek) ve madem müslümanlar da bunun farkında idiler, putperestliği ortadan kaldırmaya çalışan bir peygamber bu adeti yasaklamalıydı. O adetin devam etmesine izin verirse, putperestliğe yer vermiş olur. Allahın kitabı olan Tevrat bize putperest adetlerin karşısında ne yapmamız gerektiğini söylüyor:
Onların ilahları önünde eğilmeyecek, tapınmayacaksınız; törelerini izlemeyeceksiniz. Tersine, ilahlarını yok edecek, dikili taşlarını büsbütün parçalayacaksınız. (Tevrat - Çıkış 23:24)
Demek, putları kırmak yeterli değildir - aynı zamanda putperest töreler, adetler de yok olmalı. Ne yazık ki, Muhammed bunu yapmadı: Kaabe'nin etrafını tavaf etmekle putperestlerin yıldızlara tapınma adetini devam ettirmiş olur.
5) kara taşı öpmek
Kaabe'nin bir köşesinde yumruk büyüklüğünde siyah bir taş bulunur. Adı Hacerü'l-esved olan bu taş hakkında bir sürü müslüman hikayeler türemiştir: o taş İbrahim tarafından Kaabe'yi kaldırırken kullanılmış, değişik biçimlere girmiş. İsmail o taşı bulmuş, İbrahim de onu sonra köşe taşı olarak kullanmış. Bir hadise göre, taş en başta süt gibi beyaz imiş, ama sonradan insanların günahları yüzünden karaya dönmüş (Tirmizi hadis 877). Üstelik, bugünlerde kim o taşı hacc esnasında temiz niyetle dokunursa, ahrette o taş o kişi için şahitlik edecekmiş (Tirmizi hadis 961) ... ve daha neler neleeer! Bütün bu hikayelerin aslısı nedir?
Kuran'da bu konuda bize hiç bir bilgi verilmiyor. Ama hadislerde bu taşın gökten başmelek Cebrail tarafından getirildiği ve İsmail'e verildiği söyleniyor. Bu hikaye bize o taşın asıl nereden geldiği hakkında bir ipucu veriyor: her sene dünyanın her tarafında gökten taşlar düşüyor, onlara meteorit diyoruz. Kaabe'deki Hecr Al-Asvad da bir meteorittir. Putperest Araplar da onu herhalde gökten düştüğü için büyük bir saygı ve korku ile karşılardılar, ona bir tanrı gibi tapardılar.
"İşimiz iyiye gitmiyor: Hacerü'l-esved gittikçe daha siyah oluyor...
dünyanın sonu gelmiş olmalı !!"
Müslüman tefsirciler bile bu adetin asıl anlamını bilmediklerini söylüyorlar:
Mekke'deki Kaabe bütün Arapların getirdiği putlarla doluydu, ama hiç biri bu kara taş kadar büyük bir saygı görmezdi. O yüzden ilk müslümanlar bu taşı öpmekte zorluk çektiler. Onların anlayışına göre bir taşı öpmek, putlara tapmak anlamına gelirdi. Ve Muhammed'in kendisi bunu yapmamış olsaydı, kesinlikle öyle bir işte bulunmayacaklardı. İkinci Halife olan Hz. Ömer Muhammed'in ölümünden sonra hacca giderken, o kara taş için söylediği sözler bizi düşündürsün:
Ömer, Hecr Al-Asvad'a (o kara taşa) yaklaşıp onu öptü. Ve dedi: "Şüphesiz biliyorum ki, sen sadece bir taşsın. Kimseye ne yarar getirirsin, ne de zarar verebilirsin. Resulullah'ın seni öptüğünü görmemiş olsaydım, ben de seni öpmeyecektim." (Sahih Buhari Cilt 2, Hadis 665-667, 679-680)
Kendimize şunu soruyoruz: Muhammed'in kaynatası olan Hz. Ömer neden öyle sözlerde bulundu? Bu taşı öpmenin anlamı ne olabilir? Müslüman olmayan putperest Araplar, Muhammed'in ve öbür müslümanların bu taşı öperken gördükleri zaman ne düşündüler, acaba?
Ve gene soruyoruz: bu taş İbrahim'e gökten verilmiş olsaydı, İbrahim'in hayatını anlatan Tevrat kitabında bu kadar önemli bir mesele yazılmaz mıydı? Ama öyle bir şey okumuyoruz. Hatta, Kuran'da bile öyle bir şey yazmıyor. Gene görüyoruz ki, putperest Arapların gözüne girmek için, Muhammed onların adetlerini kendi dininin içine aldı, orada bugüne kadar o putperest adetler devam ettiriliyor.
Yukarıda gördüğümüz gibi, İbrahim hiç bir zaman Mekke'ye gelip Kaabe'yi kaldırmadı ve böyle düşünceler hepsi uydurmadır. Ama bir an için o öyle oldu diye varsayalım, bu gene de kimseye hak vermezdi, bugün onun kullandığı taşını öpsün, ona hürmet etsin. Tevrat'ta Musa'nın zamanında ve daha sonra ona benzer bir olay oldu:
İsrail halkı Mısır'dan çıkıp çölde gezerken, günden güne Allahın verdiği kurtuluşunu görürdü, onun mucizelerine şahittiler. Gene de memnun kalmayıp, "Keşke Mısır'da kalsaydık'" diyerek ağlaşmaya başladılar. Allah onların nankörlüğünü cezalandırmak için aralarına zehirli yılanlar yolladı. Sonra onların yalvarışlarına gene kulak verdi ve onları kurtarmak için şöyle bir metod buyurdu: Musa bakırdan bir yılan yaptı, onu bir sırığın üstünde kaldırıp halkın yaşadığı kampın ortasına dikti. Yılanlar tarafından ısırılan her kişi, sürüklenerek de olsa, bu yılanın önüne gelip ona baktığı zaman kurtulurdu. Böyle yapmakla Allah, kendi halkının içinde bir ayrım getirmek istedi - ona gerçekten iman edenler bunu yapacaklardı, iman etmeyenler ise alay edip gitmeyeceklerdi ve en sonunda öleceklerdi.
Allah bir kere böyle işledikten sonra, bakırdan yapılan o yılanın görevi bitmişti, onda artık herhangi bir kuvvet ya da saygı göstermemizi hak edecek bir şey kalmadı. Hatta ona tapmak, onu öpmek, ona saygı göstermek, Allahın gazabını uyandıran bir putperestlik olurdu. Ne yazık ki, İsrail halkı tam onu yaptı. O yılana saygı göstermeye devam ettiler. Tabii ki, hiç kimse demedi, "Bu benim taptığım tanrımdır". Sadece bir saygı göstermek için onu öperdiler, ona buhur yakardılar.
Musa'dan 700 sene sonra yaşayan kral Hizkiya bu adetlere son verdi:
Alışılagelen tapınma yerlerini kaldırdı, dikili taşları parçalayıp Tanrıça Aşera'yı simgeleyen sütunları kesti. Musa'nın yapmış olduğu Nehuştan adındaki tunç yılanı da parçaladı. Çünkü İsrailliler o güne kadar ona buhur yakıyorlardı. (Tevrat - 2.Krallar 18:4)
Burada dikkatimizi çeken şudur: kral Hizkiya sadece putların adına dikilmiş olan yerleri yıkmakla kalmadı. Aynı zamanda gerçek Allahın gerçek bir peygamberin eliyle kullandığı tarih içinde yer alan bir eşyayı da kırdı. O demedi, "Ey İsrailoğulları! Peygamberiniz olan Musa mucize yapmak için bakın neyi kullandı! Ona saygı gösterin! Herkes Yeruşalim'e gelip onu öpsün!" Hayır, kral Hizkiya bu tür adetlerin putperestlik olduğunu bilerek, o sözde 'kutsal eşyayı' kırdı, yok etti. Allahın seçtiği bir kişiye yakışan hareket zaten budur. Ne yazık ki, Muhammed onu yapmadı. Safa ve Merve'deki yerleri yok etmedi, onlara başka anlam vermeye çalıştı. O da, kral Hizkiya gibi, Mekke'deki 'Hecr Al-Asvad'ı, yani o kara taşı, kırmalıydı, onunla ilgili adetleri (tavaf etmek ve onu öpmek) yasaklamalıydı. Onu yapacağına, Arapların boş gururuna dayanan "İbrahim buraya gelip bu Kaabe'yi kaldırdı, bu taşı kullandı" diyen boş masallarına inandı ve o putperestlik sistemini devam ettirdi.
Soğuk, ölü ve duygusuz olan bir taşa saygı göstermenin, diri olan, her yaşamın kaynağı olan Tanrıya tapmakta ne gibi faydası olabilir? İbrahim bunun için mi uğraştı - onun adında ve onu hatırlayarak kişiler bir taşa hürmet etsinler, onu öpsünler diye?
6) Kaabe
Şimdi de Mekke'deki tapınma sisteminin en önemli tarafına bir göz atalım. Arapların ve müslümanların anlayışına göre, Kaabe yeryüzünde yapılan birinci tapınma yeri, Allahın evidir. İbrahim onu oğlu İsmail'le birlikte kaldırmış, bugünkü tapınma sistemini buyurmuş. Bu iddiaların doğru olup olmadığını biraz sonra anlayacağız.
- Kaabe'nin tarihi
En eski tarih kaynaklarına göre, Mekke'deki tapınma sistemi Yemen'den getirilmişti. O sistemin içinde üç tapınma yolu en yaygın idi: gökteki varlıklara (en fazla güneşe) tapmak, oyma putlara tapmak ve taşlara tapmak. Bu putperestlik işleri Mekke'nin zenginliğini koruyan zemzem kuyusuyla ilgili olmaya başladı. Ona yakın bir yerde Kaabe'yi inşaat ettiler. Bu Kaabe, Yemen'in tapınma sisteminin üç tarafını birleştirdi: kendisi gezegenlerin hareketlerini sembolize etti, bir köşede tapınılacak bir meteorit bulunurdu ve içi oyma putlarla doluydu.
Bu tapınma sistemi zamanla Mekke'nin ve sonra bütün Arabistan'ın dini haline geldi. Bütün bunlar Muhammed'den yüzlerce sene önce tamamlandı.
Aynı zamanda Arabistan'da Yahudilerin gücü de önemli derecede arttı. Kuzey Arabistan'da çok sayıda Yahudi yaşardı, ve Yemen'de kendi soyunu İbrahim'e bağlayan bazı halklar vardı. Onların anlattıkları 'kutsal tarih'i ve getirdikleri tek tanrı inancı, zamanla Arapların üzerinde bir iz braktı. Araplar da kendilerini İbrahim'in evlatları saymaya başladılar. Yalnız, değil Yahudiler gibi İshak üzerine, ama İsmail üzerine. Tevrat'ta gerçek olarak anlatılan tarih, çoğunlukla Filistin'de geçti. Araplar ise bütün olayları Arabistan'a 'getirdiler'. İsrail halkının doğru olan tek tanrı inancını putperestlikle karıştırdılar. Mesela, 'Allah-u Teala' adı da, Muhammed'den yüzlerce sene önce vardı ve en yüksek tanrı için kullanılırdı. Halbuki bunun gerçek anlamını kavramayıp, kurban keserken etin bir parçasını 'Allah-u Teala'ya, öbür parçalar ise putlara sunardılar.